CHP'ye türban için 'sarık'lı örnek verdi
Abone olTürban yasağının kaldırılması CHP’nin güvence istemesi üzerine rafa kalkarken, istenen o garantinin adresini AK Partili Üskül gösterdi.
Nergis DEMİRKAYA
İNTERNETHABER
ANKARA- CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türban sorununu
biz çözeriz” sözleriyle başlayan, AK Parti’nin komisyon kurma
önerisinin CHP’nin ilköğretim ve çalışma hayatıyla ilgili güvence
talebi üzerine rafa kaldırılmasıyla sonuçlanan türban sorununda
bahar havası şimdilik ortadan kalktı.
Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarına bakılırsa, sorunun çözümü seçim
sonrası yapılacak bir Anayasa değişikliğine bırakıldı. Ancak
tartışmalar duracak gibi görünmüyor. En büyük tepki “sorunu
çözeriz” diye yola çıkan ama son noktada “güvence
isteriz” diye süreci tıkadığı savunulan CHP’ye
yönelik.
CHP’nin bu talebine yönelik en sert tepki ise Meclis İnsan Hakları
Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’den. CHP’nin kaygılarıyla ilgili
“Neyin garantisi?” diye soran Üskül çok net
konuştu:
“Hukuk devletinde garanti yargıdır. Bir uyuşmazlık ortaya
çıktığında bu yargıya götürülür, garanti odur. Yargıdan başka
güvence aramaya gerek yok. Hem bugün yasaya koyarsınız yarın
yasanın değişmeyeceğinin güvencesi var mı?”
Yasakların ancak kamu düzeni açısından kısıtlanabileceğini savunan
Üskül’ün bu konuyla ilgili verdiği örnek de çok çarpıcı:
İngiliz vatandaşı Sih sarığıyla motosiklete binince ceza
yer. ‘Bu benim inancım’ diyerek mahkemeye başvurur. Mahkeme, ‘Senin
inancına kimse karışmıyor. Sarığını tak, ama motosiklete binme.
Motosiklete bineceksen kask takacaksın’ der. Sonuç; haklar ancak
kamu düzeni gerekleri çerçevesinde
sınırlandırılabilir.
AB’nin İlerleme Raporunu açıklamasına sayılı günler kala Meclis’in
en etkin komisyonlarından biri olan İnsan Hakları Komisyonu Başkanı
Prof. Dr. Zafer Üskül’ün kapısını çaldık. Amacımız uzun yıllar
işkence, kötü muamele gibi konularda kırık notlar aldığımız insan
haklarıyla ilgili son gelişmeleri konuşmaktı. Bu konuda iyi
haberler aldık. Bir güzel haber de Türkiye’nin geçmişiyle
hesaplaşması açısından büyük önem taşıyan faili meçhul cinayet
iddialarıyla ilgili Meclis’te çok yakın bir zamanda araştırma
komisyonu kurulacağı müjdesi oldu.
Ama konu yeni hak ihlalleri olarak nitelendirilen uzun tutukluluk
süreleri, AİHM’de alınan cezalar, türban gibi sorunlara gelince
biraz sıkıntı bastı. İşte Üskül’ün İnternethaber’in
sorularına verdiği samimi yanıtlar:
- AB İlerleme Raporu’ndan bu kez korkmuyoruz sanırım. İnsan
hakları alanında gelinen nokta nedir?
İnsan hakları alanında Türkiye son yıllarda çok önemli gelişmeler
yaşadı. Hakları esas alan değil sınırlayan, bireyi değil devleti
öne çıkaran 1982 Anayasası’nda bir çok değişiklik yapıldı. En
önemli ve radikal değişiklik 2004 yılında yapılan insan hakları ile
ilgili uluslararası anlaşmaların hükümleri ile iç hukuk hükümleri
arasında bir çelişki olursa sözleşme hükmünün geçerli olacağının
anayasal kural haline getirilmesi. Yargıç önüne gelen uyuşmazlıkta
iç hukuk hükmü değil uluslararası hükmü uygulama hakkı hatta
zorunluluğu ile karşı karşıya. Bu açıdan bakıldığında anayasal
düzeyde insan hakları açısından sorunlar önemli ölçüde
giderildi.
- Peki yargıçlar bunu uyguluyor mu?
Buna evet deme imkanına sahip değilim. Birçok yargıç karar verirken
iç hukuk hükmüne dayanarak karar veriyor. Yeterli değil daha da
yaygınlaşmalı.
- İşkencede gelinen durum nedir?
İşkence, kötü muamele bir dönem sistemli yapıldı. Bugün karakolda
bu aletleri bulamadığınız gibi karakolların neredeyse tamamının
kameralarla izlendiğini görürsünüz. İşkence, kötü muamele sıfıra
indi diyemem. Ama sistemli olmasından çıkartılması önemli. İkincisi
bu tür olaylar haber alındığında faili olduğu iddia edilenler
hakkında etkin bir soruşturmanın yapılması ve dava açılıp cezaların
verilmesi de önemli gelişmeler.
- Etkin soruşturma yapılıyor mu?
Kurumu korumak amacıyla bazı olayların üstünün örtüldüğü görülüyor.
Bir karakol veya cezaevinde bir görevliyle ilgili işkence, kötü
muamele iddiası doğrulanırsa sadece o kişiye ceza veriliyor. Ama
başarılı bir operasyon yapan bir birimde herkes ödüllendiriliyor.
Bu uygulama amir müdürlerin gözetim görevlerini yerine
getirmemelerini sağlıyor. Bu konudaki önerilerimizi raporlarımızda
yazdık.
- İnsan hakları ihlalleri sadece işkenceyle sınırlı değil.
Nasıl başvurular geliyor?
3 yılda 9 bin başvuru yapıldı. En çok başvuru 952 ile adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası. İkinci sırada 673 başvuru ile
tutuklu hükümlülerin hak ihlali iddiası var. Bunların toplam
başvurulara oranı yüzde 63. Bu yargı sistemi noktasında sorun var,
yargı reformu yapılmalı anlamına geliyor.
- Ergenekon davası kapsamında çok sayıda hak ihlali iddiası
vardı, ancak komisyon olarak bu yöndeki talepleri reddettiniz.
Neden?
Yargıyla ilgili konularda komisyon olarak devreye girmemiz doğru
değil. Yargı bağımsızdır, yargıya talimat verme onu etkilemeye
çalışmak söz konusu olamaz. Bu kişiyi neden bu kadar uzun
tutuyorsunuz deme yetkimiz yok. Bu kadar şikayet varsa bir sorun
var gibi görünüyor, ancak şu olay sorunlu diyemem. Dosyayı
bilmiyorum, inceleme yetkim, imkanım yok. Hem yargının
bağımsızlığını konuşup hem de dosyayı incelemeye kalkmak mümkün
değil. Ama ‘hak ihlali var’ diyorsanız bunun için ‘AİHM’e
başvurabilirsiniz’ diyor, hatta başvuru formu veriyoruz.
- Tutukluluk sürelerinin uzunluğu cezaya dönüşüyor
yönündeki eleştiriler haksız mı?
Bu noktada AİHM kararları var. 3 yılın üzerinde süren bir davada
tutukluluk durumunu ihlal olarak nitelendirmedi. Her olay kendi
içinde değerlendirilmeli. AİHM karmaşıklığı, sanık sayısının
fazlalığı, yabancı ülkelerde uzantısı varsa tutukluluk uzun
sürebilir diyebiliyor. Genel bir şey söyleme imkanı AİHM’in bile
yok. Uzun tutuklu kalan biri iç hukuk yollarını tamamlamaya gerek
olmadan AİHM’e başvuru yapabilir. Başka yol ne yazıkki yok.
- Faili meçhul cinayetler yargısız infazlarla ilgili
CHP’nin Araştırma Komisyonu önerisi reddedildi. ‘12 Eylül’le
hesaplaşıyoruz’ derken bu konulara da eğilmek gerekmez
mi?
AK Parti milletvekilleri Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için
önerge hazırlandı. Yakında gündeme gelecek. Muhalefet bunu biraz
farklı amaçlarla kullanıyor. Muhtemel iki önerge birleştirilip
görüşülecek. Ak Parti bunlara karşı değil.
KAMUSAL ALAN NEDİR? SINIRLARI NASIL ÇİZİLİR
TÜRBANLA İLGİLİ CHP'NİN GÜVENCE İSTEĞİ HAKSIZ MI?
TÜRBANLA İLKOKULA GİDEN ÇOCUKLARI DEVLET ALACAK MI?
ÖZGÜRLÜKLER HANGİ NOKTADA SINIRLANIR?
Diğer sayfada
- Yeniden kamusal alanı tartışıyoruz. Nedir bu kamusal
alan? Sınırları nedir?
Bireylerin özel alanı dışındaki her yer kamusal alandır. Ama resmi
daire ile kamusal alanı karıştırmamak gerek. Resmi daire kamusal
alan içindedir ama, park ile resmi daire arasında fark vardır. O
resmi dairenin kendine ait kuralları olabilir. Tapu dairesi, polis
karakolu, hastane veya hapishane kamusal alan. Ancak her birinin
kendine göre kuralları olabilir. Üniversite öğrencileriyle ilgili
ilköğretime gidenlerle ilgili kurallar olabilir. Bireysel alanın
dışındaki her yer kamusal alansa hapishanedeki haklarla parktaki
haklar aynı olabilir mi?
- Türbanla ilgili sınır neden çizilmiyor?
Muhalefet önce “çözerim” dedi sonra “şu bu olsun” dedi. Bu şartları
ortaya koymak anlamlı değil. Neyin garantisi, hukuk devletinde
garanti yargıdır. Şimdi bir uyuşmazlık ortaya çıktığında bu yargıya
götürülür, garanti odur. Anayasa vardır, yasalar vardır o çerçevede
karar verilir. Yargıdan başka güvence olur mu? Başka bir şey
aramaya da gerek yoktur. Ama sadece yargılama yapmak siyaset
yapmamak koşulu ile.
Neyin sınırlamasını çizeceksiniz. Her olayı yasayla düzenleme
dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bu fiilen de mümkün değil. Yasalar
soyut olur genel ilkeleri koyar, yargıç da o çerçevede vicdani
kararını ortaya koyar. Her şeyi yasayla düzenlemeye kalkarsanız
mutlaka yasanın dışında bir konu çıkar. Bunun da altından
kalkılmaz. Türkiye’de yasa bolluğundan başka bir şey yok. Temel
ilkeyi koyacaksınız. Yargı kararı ile bunlar zenginleşecek
içtihatlar oluşacak hukuk böyle gelişecek. Güvence istiyorum. Nasıl
güvence verilebilir. Bugün yasaya koyarsınız yarın yasanın
değişmeyeceğinin güvencesi var mı?
- Yargının siyaset yapmamasının garantisi ne
olacak?
Hukuki değil siyasi kararlar var. Yargıçlar kararları ile
konuşmalı. Ümit ediyorum son Anayasa değişikliği ile daha olumlu
bir ortama geleceğiz. İlk izlenimlerim de bunun böyle olacağını
gösteriyor. Yargının yasama ve yürütme ile çatışması diye bir şey
söz konusu olamaz, olmamalı. Bu kadar AİHM’den ceza alıyorsak yargı
kararlarımıza bakmak gerek. AİHM kararlarını yargıçlarımız dikkatle
incelemeli. AİHM’nin iptal edeceği biline biline böyle karar
verilir mi? Zaman zaman yorum farkı olabilir ama bu kadarı
fazla.
- İlk-ortaöğretimde bu yönde girişimler oldu. Kaygıları
doğrular nitelikte…
Kamu kesiminde görev yapanlar açısından sorun yok. Hangi kılık
kıyafetle gireceği konusunda düzenleme var, o da uygulanıyor.
İlköğretim ortaöğretimde de sorun yok. Bir iki kişi ortaya çıktı.
Bu işi abartıp olay haline getirmeye çalışıyorlar. Bu ülkede inanan
insanlar çocuklarını okula gönderiyor. O insanların evde sokakta
kıyafetine kimse karışmıyor. Anne babanın çocuklarına dinini
öğretmesine de karşı değil. Böyle bir yasak yok. Kurallar var. Üç
beş kişinin ortaya çıkıp böyle olacak demesine de aldırmamak gerek.
Onlarla ilgili de mevzuatta düzenlemeler var.
- Devlet bu durumda çocuğu alacak mı?
Biz Anayasa’ya hüküm koyduk. Çocukları her türlü istismardan
korumak için. Çocuk üzerinde baskı varsa, şiddet varsa, dayak varsa
devletin yetkilisi bunu tespit ettiğinde mahkemeye başvurur,
mahkeme karar verirse idare onu alır. Yoksa babası başını örtmüş,
evine öyle gidiyor, çarşıda öyle dolaşıyor, bu çocuğu alalım diye
bir şey yok. Ama o çocuk öğrenim hakkına sahip. Öğrenim hakkını
engelleme yetkisi kimsenin elinde değil. O çocuk okula gidecek, ama
o okulun kuralları var onlara göre gidecek.
- Din ve vicdan özgürlüğü var diye karşı çıkanlar
olursa?
Din vicdan özgürlüğünü de kılık kıyafet özgürlüğünü de savunuyoruz.
Yasak mı koyduk. Ama özgürlüklerin çatıştığı alanlar vardır.
İngiliz vatandaşı bir Sih. İnancına göre başına sarık takıyor.
Motosiklete biniyor. İngiltere’de motosiklete kask takmadan binmek
yasak. Polis ceza yazıyor. Mahkemeye gidiyor, “Benim inancım gereği
bu sarığı takmam gerek, sarığı takınca da kaskı takamam. Bu nedenle
bana verilen cezayı iptal edin” diyor. Mahkeme “Senin inancına
kimse karışmıyor. Sarığını tak, ama motosiklete binme. Motosiklete
bineceksen kask takacaksın” diyor. Kamu düzeni bunu gerektiriyor.
Burada kamu düzenin gerekleri hangi hakkın öne çıkarılacağını bize
gösterir. Çocuğun öğrenim hakkı var. Çocuğa bunu kullandırmamak
insan hakkı ihlali. Kim bu hakkı ihlal ederse etsin. Çocukları
ailelerinden almak doğru değil, bu en son yoldur. Şiddet varsa, kız
baba okula gitmek istiyorum diyor, türbansız olmaz diyerek baba
dayak atıyorsa o çocuğu korumak devletin görevidir?