CHP'nin arşivinden çıkan Kürt belgesi
Abone olCHP’nin Kürt sorunuyla ilgili politikasını belirlemek için çalışan Tanrıkulu çözüm yollarını 2003’de yılındaki bildirgede buldu.
Nergis DEMİRKAYA
İNTERNETHABER
ANKARA- CHP’nin yeni dönemde Kürt sorununa bakışını
belirlemede kilit rol oynayacak isimlerden biri olan Genel Başkan
Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu çözüm önerilerini çok uzakta değil,
CHP’nin arşivinde buldu.
Tanrıkulu’nun ortaya çıkardığı CHP’nin 2003 yılındaki kurultay
bildirgesinde içinde Kürt sorununun çözümünde kritik önermelerden
biri olan Anayasal yurttaşlığın da geçtiği bir siyasi irade
sunuluyor.
Tanrıkulu’nun “Kürt sorunu açısından önemli
tespitler var” dediği o bildirgede, “Etnik
duyarlılıklara demokratik çözüm ilkemiz, ülkemizde kültürel
çoğulculuk ve iç barışın güvencesidir. Partimiz Kürt sorununa da
öncüsü olduğumuz bu anlayış çerçevesinde eşit anayasal yurttaşlık,
sosyal hukuk devleti, insan hakları, sosyal ekonomik kalkınma,
eşitlik ve özgürlük ilkeleri çerçevesinde kalıcı çözüme
kavuşturmaya kararlıdır” yazıyor. Tanrıkulu'na göre
Anayasa'da nötr yurttaşlık tanımı
yapılması gerekiyor.
Son günlerin öne çıkan tartışma konusu iki dilli yaşam konusunda
ise Tanrıkulu'nun benim "temel yaklaşımım" diye
açıkladığı görüşü net:
"Devletin resmi dili olur, ama anadili olmaz. Devlet
yurttaşların anadillerinin gelişmesinin, kendilerini onunla ifade
etmesinin, o dilde kendi kültürlerinin gelişmesinin zeminini
hazırlar. Bunun hangi alanda nasıl olacağı anayasada bir uzlaşma
meselesidir."
Hayatının neredeyse 30 yılını insan hakları mücadelesinde geçiren, göreve geldikten sonra soluğu Cumartesi annelerinin 300. haftaya giren oturma eyleminde alan, CHP'deki makam odasında otururken bir telefonla ODTÜ'de polisle karşı karşıya gelen öğrencilerin yanına giden Tanrıkulu yeni dönemde gay-lezbiyenlerin haklarından istismara uğrayan kadın ve çocuklara bütün insan hakları ihlallerinin karşısında olacağı mesajı verdi.
İşte Tanrıkulu'nun İnternethaber'in sorularına verdiği yanıtlar:
- Uzun yıllardır sivil toplum örgütlerinde çalıştıktan sonra ilk
kez bir siyasi partide, CHP'de görev aldınız.
Neden?
CHP son kurultaydan sonra oluşan MYK'sı ile
toplumun farklı beklentilerine cevap veren bir parti oldu. Bu MYK
toplumdaki beklentilere, daha çoğulcu bir yapıya dönülmesine yanıt
verdi. Ben de CHP'nin gerçek anlamda çoğulcu, sosyal demokrat bir
partiye dönüşmesini arzuladığım için buradayım.
CUMARTESİ ANNELERİ
ŞOKU
- Peki neden İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı?
Siz mi böyle bir görevi tanımladınız?
CHP uzun zamandır insan hakları ortamı ve onun dinamizminden uzak
kaldı. Onların sorunlarının taleplerinin sözcüsü durumunda olamadı.
Şimdi yavaş yavaş bu kesimlerle, bu kesimlerin talepleri ile
buluşmaya başlıyor. Ben İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan
Hakları Vakfı'nın hem kurucusu hem Diyarbakır temsilciliğini
yaptım. 1988'de İHD'de de yöneticilik yaptım. 22 yıl önce. AİHM'e
ilk başvuran avukatlardan biriyim. Yani bu sahadan geliyorum.
Cumartesi annelerinin oturma eylemine gittim. Oradaki
fotoğraflara bakınca en azından on kişinin kaybolmadan önce
avukatlığını yaptığımı ya da kaybolduktan sonra ailelerinin
avukatlığını yaptığımı fark ettim.
- Bu görev tanımı ile ne yapacaksınız?
İnsan hakları ortamı ile CHP'yi buluşturacağız. Özürlüler,
istismara uğramış çocuklar, kadınlar, gençler, çevre, gay
lezbiyenler...Hak ihlaline uğrayan bütün kesimlerle CHP'yi
buluşturacağız. İnsan hakları ihlalleri olarak gördüğümüz
bütün alanlarda olacağız.
- Türban yasağını da bir hak ihlali olarak görüyor
musunuz?
Türban yasağı da Türkiye'nin insan hakları alanında en önemli
sorunlarından biri. Toplumda ayrışma yaratan bir sorun. Bana göre
eğitimden yoksun kalmaları açısından bir insan hakları ihlali.
İHLALİ YAPANIN DA MAĞDURUN DA KİMLİĞİNE
BAKILMAYACAK
- Öncelikleriniz olacak mı?
Parti ortamlarında ifade ettim ."İhlal yapanın sıfatına mağdurun
kimliğine bakmadan, fiilin kendisi insan hakları ihlali ise
evrensel ölçülerde bir hak ihlali ise bunun karşısında olacağız."
İkircikli bir tutum almayacağız. Önceliğimiz bu demeyeceğiz. Bir
kişi bir ihlalin mağduru olmuşsa , ayrımcılığa uğramışsa yanında
olacağız, hakkını savunacağız. CHP seçimlere kadar ana muhalefet
partisi olarak bu anlamda sorumluklarını yerine getirmeye çalışacak
ama asıl hedef tabiî ki genel seçim ve sonrası.
- Meclis'te faili meçhul cinayetlerle ilgili araştırma
önergesi verildi. Ama sonuç çıkmadı.
AKP faili meçhul cinayetler konusunda kararlı bir irade koyamadı.
Hem CHP hem de BDP'nin araştırma önergeleri kabul edilmedi. Ama bu
konudaki arayış sürecek. CHP bu hafta içinde kayıplar konusunda
araştırma önergesi hazırlığı içerisinde olacak.
HÜKÜMETE OHAL ELEŞTİRİSİ
- Bu hükümet döneminde insan hakları noktasında pek çok
gelişme oldu. OHAL'in kalkması, farklı dillerde TV
yayını...
Bu hükümet döneminde oldu diye artı puan
vermek çok doğru değil. Dünya değişti, Türkiye değişti. Türkiye
bunun gerisinde kalamazdı ki. Hangi iktidar olsa yapacaktı. OHAL
ilelebet sürebilir miydi? Ne zaman kalktığına bakalım. 2002 Kasım
ayı. Hükümet ne zaman geldi? O nedenle OHAL'in kaldırılmasını
hükümet kendisine puan olarak alamaz. Kürtçeyle ilgili
siyasi irade açısından esas yapılanlar bu iktidardan öncedir.
Kritik eşik o zaman aşılmıştır. 26. maddede anayasa
değişikliği yapılmıştır. Yayın yasaklarının kaldırılması o zaman.
Ama sonra TRT, RTÜK arasında tartışma konusu oldu. Davalar açıldı.
Hükümet, TRT ve RTÜK'e hükmedemeyince 2004'te yasayı değiştirdiler.
Kamu ve özel yayın kuruluşları için yayın izni çıktı. Ama yayın 1
Haziran 2009'da yapıldı. Kim iktidardaydı. 2003'te yasa çıkmış.
2009'a kadar neden yapılmamış. TRT Şeş önemli bir adım ama 6 yıl
geçtikten sonra ancak yayına geçilebildi....
KÜRT SORUNU RAPORU NE OLDU?
- CHP'den Kürt sorunu ile ilgili rapor beklentisi var.
Ne zaman çıkacak rapor?
Bize hep raporu soruyorlar. Biz
bunun hazırlığı içerisindeyiz. Ama bize raporu sorunlar,
bide hükümete sorsunlar. Ama sormuyorlarsa; biz soruyoruz;
Hükümetin demokratik açılım programı nerede? Biz
açıklıyoruz. Bunlar CHP adına söylediklerimiz. CHP'nin 2003
Ekim'inde yaptığı 30. kurultaya bakalım. Temel sorunlar ve çözüm
önerileri bildirgesi var. Kurultay bildirgesi bir partinin
hukukudur. O bildirgede, "Etnik duyarlılıklara demokratik çözüm
ilkemiz ülkemizde kültürel çoğulculuk ve iç barışın güvencesidir.
Partimiz Kürt sorununa da öncüsü olduğumuz bu anlayış çerçevesinde
eşit anayasal yurttaşlık, sosyal hukuk devleti, insan hakları,
sosyal ekonomik kalkınma, eşitlik ve özgürlük ilkeleri çerçevesinde
kalıcı çözüme kavuşturmaya kararlıdır" yazıyor.
CHP bunu 2003'te söylemiş. Bundan çok önce ifade edilen görüşlerde var. Bundan daha açık ne denilebilir. Anayasal yurttaşlık diyor. Bu Kürt meselesinin kritik alanlarından biri. Bunu CHP 2003'te ifade etmiştir.
- Sorunu bu çerçevede mi çözeceksiniz?
Anayasa değişikliği çalışması kapsamında Genel Başkan Yardımcıları
ve PM üyelerinden oluşan bir komisyon kurulmuş durumda. Seçimden
önce nasıl bir Anayasa modelini ortaya koyacağız. Bir tahaütten öte
hangi sorun başlıklarının bu anayasada çözülmesi gerektiğini ifade
etmeye çalışacağız. AKP gibi cebimizde anayasa "bizim
anayasa taslağımız bu" demeyeceğiz. Toplumun bütün kesimleri ile
katılımcı bir modelle yapılacak yeni bir anayasa önerisini topluma
sunacağız. Anayasalar uzlaşma metinlerdir. Uzlaşma
sağlanmazsa anayasa olmaz. İnsanlar o Anayasa'da kendini tarif
edecek. Benim anayasam diyecek. Bu toplumla zayıflamış bağları olan
yurttaşlar yeni anayasa ile kendini bu Cumhuriyete ait hissedecek.
Bunu yapmaya çalışacağız. Bunun hazırlığına başlamış
bulunmaktayız.
- Anayasal yurttaşlık dediniz. Bu Anayasa'da nasıl
yapılmalı?
Bana göre nötr bir tanım olmalı. Sadece vatandaşlığa hak olarak
bakan, kazanılmasını kaybedilmesini düzenleyen, kişinin iradesi
dışında vatandaşlığın kaybedilmesini yasaklayan bir tanım
olmalı.
DEVLETİN ANADİLİ OLMAZ
- Kürt sorunu deyince bugün gündemde iki dilli yaşam önerisi var.
Avrupa Sosyalist Enternasyonel üyesi bir CHP'nin resmi dil Türkçe
çıkışı eleştiri konusu oldu. Siz nasıl bakıyorsunuz bu
tartışmaya?
Devletin resmi dili olur, ama anadili olmaz. Temel yaklaşımımız
budur. Devletin anadili olmaz. Devlet anadilleri yasaklayamaz.
Devlet insanın kendini anadilinde geliştirmesi hakkına sahip çıkar.
Bunun hangi alanda nasıl olacağı yeni anayasa ile ve toplumsal
uzlaşma ile çözülebilinir.
- Başbakan Yardımcısı su faturasına olmaz ama etikete olur
diyor?
Bizim bakış açımızı ifade ettim. Bana göre devletin anadili değil
resmi dili olur. Devlet yurttaşların anadillerini yasaklayamaz
aksine, gelişmesinin, kendilerini onunla ifade etmesinin, o dilde
kendi kültürlerinin gelişmesinin zeminini hazırlar.
VİCDANLARI SIZLATAN TAHLİYELERDE SUÇLU
HÜKÜMET
- Son günlerin öne çıkan tartışmalarından biri tutukluluk
sürelerine sınırlama getiren CMK? Hükümet yargıyı yargı hükümeti
suçluyor. Sizce suçlu kim?
Adalet Bakanı SayınErgin 'AİHM'e açılan davaların yüzde 14'ü
tutukluluk sürelerine ilişkin' diyor. Şimdi sormak gerek. 8 yılda
hükümet neden adalet mekanizmasının hızlanması için tedbir almadı.
Kadro açmak, hakim atamak kimin işi. Ama dediler HSYK'nın yapısı
farklı. Yeni kadro açarsak o yapıdan geçecek, o nedenle biz şimdi
yeni kadro açmayalım HSYK'nın yeni yapısı oluşunca yapalım...
Dolayısıyla bunun arka planında hükümetin bu iradesi var.
DGM'lerin yerine Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kuruldu. Bütün davalar 8 ilde toplanıyor. 300-500 kişinin yargılandığı davaları böyle belli illerde ve özel mahkemelerde toplarsanız davalar bu şekilde uzar adalet gecikir, kamu vicdanını etkileyen sonuçlar ortaya çıkar.
TCK, CMK'daki değişiklik sürecinde biz yazılı raporlar halinde yaşanacak sıkıntılara dikkat çektik. Cemil Çiçek sağ, onları uyardık. Bu yasaları böyle çıkartırsanız sorunlar çıkar dedik. Bize söylediği aynen, "hele bir uygulamayı görelim ona göre bakarız" cümlesi oldu.
- Bu tutukluların tahliye sürecinde Yargının hiç mi
suçu yok?
AİHM'nin standartlarını bu hükümet de Yargıtay da biliyor. Yargıtay
yorumlarken 10 yıllık tutululuk süresi için bu süre İnsan Hakları
Avrupa Sözleşmesinin 5. maddesine aykırı, Anayasanın 90 maddesi
uyarınca ben bu hükmü bu şekilde yorumlayamam diyemedi bunca
gelişmeden sonra? Dolayısıyla sorunun bu noktalara gelmesinde
yargının da sorumluluğu var. Ama asıl sorumluluk bu yasaları
yürürlüğe sokan ve hükümette.
ADALET DUYGUSUNUN ZAYIFLAMASI AYRIŞMA GETİRİR
- Yargı denilince akla zaman aşımına uğrayan Kemal
Türkler davası geliyor.
30 yılda zaman aşımına uğradı. Yargılanan failin Bandırma
Cezaevi'ne nakledildiğini bilmiyor musunuz? Oraya naklediliyor ki
son duruşmaya gelmesin, karar çıkarılmasın. Adalet Bakanlığının
Ceza Evleri Genel Müdürlüğünün onayı olmadan böyle bir nakil
yapılamaz. Bunun gibi meseleleri sadece yargıya - yargıçlara
bağlamak doğru değil. Bakanlık ve hükümetin sorumluluğu var.
- Bu süreç bir kaos ve karmaşaya neden olacak
gibi?
Adalete ulaşılamamasının yarattığı acı giderilmez bir acıdır. Her
şeyi telafi edersiniz bunu edemezsiniz. Yargıya zaten güven azdı,
bu tür uygulamalarla bu güven daha da aşağı inecek. İnsanları bir
arada tutan adalet duygusunun zayıflaması toplumda başka
ayrışmalara da neden olur. Asıl üzerine düşünülmesi gereken sorun
budur bence.