CHP'nin 3 eski Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a dava açtı! 'Darbeye teşebbüs' suçlaması
Abone olCHP eski Genel Başkanları Altan Öymen, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında bugün dava açtı. Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'nun linç görüntülerini izletmesi "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" olarak gösterildi.
Eski CHP genel başkanları Altan Öymen, Hikmet
Çetin ve Murat Karayalçın, avukatları, eski İstanbul
Barosu Başkanı Turgut Kazan aracılığıyla, Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu. Dilekçede,
Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik
Ankara Çubuk’ta gerçekleştirilen linç girişiminin görüntülerini
partisinin grup toplantısında izletmesinin, “talimat” niteliğinde
olduğu savunuldu. Görüntülerin izletilmesinin “Adeta yarım
kalan işi bitirin talimatı” şeklinde yorumlandığı haberlerin
aktarıldığı dilekçede, Erdoğan’ın, “anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, “siyasi
hakların kullanımının engellenmesi”, “suçu ve suçluyu övme”
suçlarını işlediği savunuldu. Dilekçede, “partili
cumhurbaşkanı” olarak nitelenen Erdoğan’ın, farklı konuşmalarında
muhalefete, ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçmeyi önerdiğine de
dikkat çekildi.
Erdoğan, partisinin geçtiğimiz hafta yapılan grup toplantısında, Kılıçdaroğlu’na yönelik Çubuk’taki linç girişiminin görüntülerini izletmişti. Erdoğan’ın tartışma yaratan bu eylemi, “neden gerek duydu?” sorularına yol açmıştı.
CHP’nin eski genel başkanları Öymen, Çetin ve Karayalçın, Erdoğan’ın eylemi ile ilgili olarak, Avukat Kazan aracılığıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmek üzere, İstanbul Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundular. Kazan, tarafından hazırlanan dilekçede, “Çubuk olayı planlı bir linç girişimiydi ve bakanlar dahil tüm yetkililer seyretmişti” başlığı altında, şunlar kaydedildi:
“Öldürmeye çalıştılar”
“Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, partisinin 27.10.2021
günlü grup toplantısında konuşurken, “videoyu koyalım” diyerek,
Çubuk’taki linç girişimi görüntülerini izletmiştir.
Bilindiği gibi, şehit er Yener KIRIKÇI’nın 24.04.2019 günlü
cenaze töreninde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
ile eşlik eden CHP milletvekillerine karşı, planlanmış bir linç
girişimi yaşanmıştı. Daha cenaze namazına geçilmeden, Kılıçdaroğlu
ve arkadaşlarının çevresi sarıldı. Kimi tekme / yumrukla, kimi
getirilip varile doldurulmuş taşları atarak, kimi sopa, demir
çubuk, bıçak kullanarak, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere,
yakaladıklarını öldürmeye çalıştılar. Törene katılan bakanlar
vardı, üst düzey güvenlik görevlileri vardı. Ama etkin bir
engelleme çabası olmadı. Sadece koruma görevlileri, genel başkanı
öldürecekler diyerek, adeta zorla bir evin kapısını açtırıp
Kılıçdaroğlu’nun o eve girmesini sağladılar. Saldırgan grup
(tıpkı SİVAS / MADIMAK’taki gibi) “evi yakın, öldürün”
sloganlarıyla bağırıyordu. Onlara yine müdahale edilmiyordu.
Böylece, demokrasiyi / anayasal düzeni ortadan kaldırmayı
amaçlayan, muhalif kişilere yönelik bu linç girişimi seyredildi.
Saldırgan grup slogan atıp duruyordu. Bu durum yaklaşık 2 saat
kadar sürdü. Ve sonuçta, sadece koruma görevlilerinin
çabasıyla, Kılıçdaroğlu zırhlı bir araca bindirilerek evden
çıkarıldı, o alandan uzaklaştırıldı.”
“Arka planda ‘millete hesap vereceksiniz’
sesi”
Dilekçede, “O saldırı anayasal düzene karşı yapılmıştı, asla
demokratik bir hesap sorma sayılamaz” başlığı altında da şunlar
kaydedildi: "İşte partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, o gün
partisinin grup toplantısında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ardarda
aldığı mağlubiyet / mağduriyetten hiç ders çıkarmadığı(nı)”,
vatandaşa hakareti sürdürdüğü(nü)” öne sürerek, video uyarısı ile
gösterimi başlattı. Oysa, Çubuk’ta yaşananlar, demokrasiyi ve
Anayasal düzeni hedef alan bir linç girişimiydi. Üstelik, bu
görüntüler ekrandayken, arka plandaki ses “millete hesap
vereceksiniz” diyordu. Yani, özel bir düzenleme yapılmıştı."
“Linç girişimi hesap sorma sayıldı”
Böylece, linç girişiminin bir hesap sorma sayıldığı ve
benzerlerinin tekrarlanması gerektiği belirtilmiş oluyordu.
Nitekim, 28 Ekim 2021 günlü GAZETE PENCERE, olayı “Adeta ‘yarım
kalan işi bitirin’ talimatı” başlığıyla haber yaptı. Dilekçemizin
sağ üst köşesinde alıntıladığımız Gazete Pencere haberini ilişikte
sunuyoruz.
“Bunlar daha iyi günler’ mesajı”
Ayrıca, partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 26.05.2021
günlü konuşmasında, İYİ PARTİ lideri Meral Akşener’e Rize’de
uygulanan provokasyona karşı,“gelin hanıma çok ileriye gitmeden bir
ders verdiler. Çayeli’nde de gerekeni yaptılar. Daha neler olacak,
neler. Bunlar iyi günler. Bu ülkede ahde vefa diye bir şey var.
Ahde vefa olmazsa, bu millet affetmez.” demesi şaşkınlıkla
karşılandı, hep konuşuldu, halen konuşuluyor.
“Ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçmeyi
önerdi”
Aynı şekilde, partisinin 7 Ekim 2021 günlü genişletilmiş İl
Başkanları toplantısında da, yine muhalefeti korkutmak amacıyla
sahadan çekilmeleri çağrısı yaptı. Ülke yönetimine talip olmaktan
vazgeçmelerini önererek, bu öneriyi kabul etmelerinin kendileri
için daha iyi olacağını vurguladı. Şimdi anlaşılıyor ki, onların
hepsi son video gösterimine hazırlık
adımlarıymış. Çubuk’ta (şans eseri) SİVAS / Madımak
benzeri bir sonuç doğmamış olması, o girişimin linç girişimi
olduğunu etkilemez, değiştirmez. Saldırganlar dışarıdan
getirilmişlerdi. Demokrasiyi ve anayasal düzeni ortadan
kaldırmak için, anamuhalefet partisi lideriyle, yakın çalışma
arkadaşlarını öldürmek istiyorlardı.
“Geçmiş olsun denilmesi engellendi”
Zaten, hırsızlıktan hükümlü en azılı saldırganın, nasıl bir
kahraman sayıldığına hepimiz tanık olduk. Alkışlandı, eli öpüldü.
Ama partili Cumhurbaşkanı böyle bir saldırıya karşı hiç konuşmadı.
Geçmiş olsun mesajı bile göndermedi. Hatta, o tarihte AKP
milletvekili olan Mustafa Yeneroğlu'nun anlatımına göre,
kendisinin geçmiş olsun mesajından cesaret alarak mesaj göndermeye
niyetlenen bakanların, bizim böyle bir politikamız yoktur
gerekçesiyle nasıl uyarıldığını, yine şaşarak duymuş, öğrenmiş
olduk.”
“Güvenlik hepimizin sorunu”
Avukat Kazan, Çubuk’ta konuyla ilgili yapılan yargılamanın
dosyasını da savcılığa sundu. Kazan, dilekçesinin, “Güvenlik yalnız
cumhurbaşkanının değil, anayasal düzenin ve hepimizin
sorunudur” başlıklı bölümünde de şunları ifade etti:
“Hepimiz, partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, güvenlik konusunda her olasılığa karşı nasıl duyarlı ve özenli olduğunu biliyoruz. Nitekim, 29 Ekim 2021 günlü AKM açılıp töreni için alınan önlemler bu duyarlık ve özenin en yeni örneğidir. Daha 28 Ekimde inanılmaz bir uygulama başlatıldı. AKM’ye yakın bütün sokaklar tutulmuştu. Demir bariyerler önünde / gerisinde binlerce polis, tam iki gün AKM çevresini kuşattı. Özellikle 29 Ekim Cuma günü sabahtan başlamak üzere, o yörede evlere girip çıkmak tam bir sorun oldu. Güvenliğin boyutunu anlayabilmek için, AKM açılışına katılması uygun görülen kişilere gönderilen davetiye ekindeki UYARI metnine bakmak yetiyor. Orada, AKM’ye girebilmek için “Ankara Külliyesi’nden ya da İstanbul Vahdettin Köşkü’nden, etkinlikten 1 gün önce olacak şekilde PCR testi verilmesi gerekmektedir” denildiğini görüyorsunuz. Ayrıca, KÜLLİYE’deki yargı yılı açılışlarına giriş için, nasıl bir uygulama yapıldığını biliyoruz. Her olasılığa karşı, girişte bir arama noktası kurulmuştu. Yargı yılı açılışına gelen yargıç ve savcılar upuzun kuyruk oluşturuyordu. Her biri, ancak Cumhurbaşkanlığı koruma polislerince arandıktan sonra saraya girebiliyordu.
“Bilinçli bir tercih ve talimat
niteliğinde”
Ve başkaca örneğe gerek duymadan, her türlü olasılığa karşı
böylesine duyarlı ve özenli bir politikacının, aktardığımız sözleri
söylemesi, o videoyu göstermesi bir özen eksikliği değil, bilinçli
bir tercihtir, talimat niteliğindedir diyoruz. Bu nedenle,
olayımızda TCK’nun Tehdit başlıklı 106, Siyasi Hakların
Engellenmesi başlıklı 214, Suçu / Suçluyu Övme başlıklı 215, Halkı
Kin ve Düşmanlığa Tahrik başlıklı 216. maddelerinin ihlal edildiği
açıktır.
Anayasal düzeni yıkma suçlamasına Çarşı
örneği
Ancak, İstanbul ve Ankara C.Başsavcılıkları’nca hazırlanan
iddianamelerle, mahkeme ve Yargıtay kararlarında, TCK’nun 309 /
312. Maddelerinin nasıl uygulandığını okuyoruz, görüyoruz,
biliyoruz. Örneğin, İstanbul’da yürüyüş yapan ÇARŞI grubu,
Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi önünde slogan attığı için “Cebir ve
şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya
veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs” (TCK 312) etmekle suçlanabildiğine göre, olayımızda da
aynı yaklaşımın gösterilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Üstelik, o gün çalışma ofisi boş olmasına
rağmen, o boş ofise slogan atılmasını TCK’nun 312. maddesini ihlal
sayan bir anlayış ve uygulamanın, dilekçemizde açıklamaya
çalıştığımız sözlerle, yakın/öldürün videosunu gösterme eylemine
seyirci kalması kabul edilemez.”
"TBMM’ye gönderin"
Dilekçede, Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğuyla ilgili
düzenlemeler anımsatılarak, “Anayasamızın 105. maddesindeki
soruşturma isteyebilme önerisi ile soruşturma açılması kararına
ilişkin kural, bizim bu suç duyurusunu C.Başsavcılığı’na
sunabilmemizi engellemez, engelleyemez. Başsavcılığın tıpkı
milletvekili dokunulmazlığında izlenen yola benzer bir yol izlemesi
gerekir. 2017 referandumunda, Cumhurbaşkanına cezai sorumluluk
getiriyoruz sloganıyla 105. maddeye övgüler yapıldığını
unutmayalım. Biz de bu nedenle ve CMK’nun 158. maddesi uyarınca
şikayetçi olma hakkını kullanıyoruz. Çünkü, müvekkillerimiz CHP
Genel Başkanlığı yapmıştır. Eğer, ÇUBUK’ta yaşanan linç girişiminin
video gösterimi (birileri tarafından) talimat sayılacak olursa,
yeni bir girişim anayasal düzeni ortadan kaldıracağı gibi, genel
başkanlık yaptıkları CHP de zarar görecektir”
denildi. Dilekçede, anayasanın hak arama hürriyeti başlıklı
36. maddesine göre başvurunun yapıldığı belirtilerek, “milletvekili
olan CHP yöneticileri için izlenen yolun izlenmesini istiyor ve
bekliyoruz. TBMM Başkanlığı’na sunulmak üzere, işlenen bu suçlarla
ilgili olarak hazırlanacak metnin Adalet Bakanlığı’na
gönderilmesini diliyoruz” ifadeleri kullanıldı.