CHP'li Mehmet Bekaroğlu'ndan bomba seçim iddiası!
Abone olCHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu İnternethaber'e konuştu. Bekaroğlu, seçimlerde AK Parti'den yüzde 10'luk kopma olacağını iddia etti.
H.KÜBRA
KOCAOĞLU
İNTERNETHABER
Uzun yıllar milli görüş cephesinde
siyaset yaptıktan sonra CHP'ye geçişiyle herkesi şaşırtan Prof.Dr.
Mehmet Bekaroğlu ile CHP'yi, çözüm sürecini, İslamcılar'ın geldiği
noktayı ve gündeme dair önemli konuları
konuştuk.
CHP'nin seçim kampanyası için hummalı bir çalışmanın içinde bulunan
Mehmet Bekaroğlu, seçimlerde
AK Parti tabanından en az yüzde 10'luk bir kopma
olacağını ve CHP'nin de bu seçmen kitlesini kendisine
çekeceğini iddia etti. İslamcılar için
"sınıfta kaldı" diyen Bekaroğlu'na göre Kürt sorununu da
çözebilecek tek parti CHP.
CHP PROFESYONELLERLE YOLA
ÇIKTI
-CHP seçim kampanyası için Ali Taran
ve Obama'nın seçim strateji ekibiyle çalışacak. Bazı kesimlerden
"CHP'yi Obama bile kurtaramaz" şeklinde eleştiriler geldi. CHP
seçim kampanyasıyla bu önyargıları kırabilecek
mi?
Hepimiz biliyoruz; maalesef gerçeğin kendisi değil, algı
yönetimi öne çıkıyor. Bu laflar CHP üzerinden yapılan algı yönetimi
çalışmaları. Elbette bunları etkisizleştirmek için gayret ediyoruz.
Ama bizim esas yaptığımız iş, CHP’nin iktidara hazır olduğunu
anlatmaktır. Seçim stratejileri; iletişim stratejisi ve reklam
elbette çok önemli. O nedenle profesyonellerle çalışıyoruz.
Araştırmalar yaptırıyoruz; seçmenin beklentilerine bakıyoruz. İyi
bir kampanya yapacağız.
CHP'DE DEĞİL AKP'DE KOPMALAR
VAR
- CHP'den kopmalar oldu. CHP'nin yeni mevzisine nispetle bu kopmalar tabi süreç mi yoksa gerçekten bir bölünme söz konusu mu?
CHP’den kopmalar filan yok, bölünme hiç yok. Esas kopmalar
AKP’de yaşanıyor, bakın ne kadar milletvekili istifa etti,
AKP’nin 2002’de oluşturduğu ittifak kaç kere parçalandı.
AKP kurucuları bile başka partilerden aday adayı oldu.
Bunlara baksınlar.
-CHP'den de ayrılanlar oldu
ama...
Bu partide farklı düşünceler dillendirirsiniz fakat sosyal demokrat
ilkelere bağlı kalacaksınız, aynı şekilde parti kararlarına da
uyacaksınız. Bu çerçevede bazı sorunlar yaşanmaktadır ama
partiden kopma, bölünme diye bir şey yok. Aksine tüm
CHP’liler şimdi birlik zamanı olduğuna inanıyor, dahası AKP’nin
baskılarından bunalan insanlar CHP’de toplanıyor.
- CHP'nin özellikle Alevi
tabanından da HDP'ye kaymalar olduğu yönünde tespitler var. Bu
konuda bir önleminiz var mı?
Bunlar da abartma. AKP’nin kimlik siyaseti; kimlikleri, inancı
ve yaşam tarzlarını siyasetin malzemesi olarak kullanması,
ayrımcılık yapması karşısında CHP’nin kutuplaştırmadan uzak siyaset
dili ilgi görüyor. Hiç kuşku yok ki HDP de siyasi rakibimizdir;
ancak araştırmalar açıkça ortaya koyuyor ki, HDP, CHP’den
çok AKP’den oy alıyor. CHP, geleneksel taban oylarını
elbette önemsiyor ama AKP’den uzaklaşan en az 10 puanlık
bir seçmen kesimi var, bu seçmeni, adalet vaat eden politikalar ve
söylemlerle CHP’ye çekeceğiz.
CHP HİÇBİR PARTİ İLE İTTİFAK
YAPMAYACAK
- HDP rakibimiz dediniz fakat bir baraj sorunu var. HDP'nin barajı geçmesi için CHP-HDP ittifakı kulislerde konuşuluyor. Böyle bir ittifak mümkün mü?
CHP hiçbir parti ile ittifak yapmayacak.
İttifak seçmen tabanında olacak; AKP’nin ayrımcı ve adaletten
- Sizin CHP'ye geçişiniz çok eleştirildi, çok konuşuldu. CHP'de işler sizin açınızdan nasıl gidiyor?
Elbette benim CHP’ye geçmem radikal bir karardı; hem benim için
hem de CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu için. Bunun
gerekçelerini daha önce defalarca anlattım. İnsanların bir kısmı
hala bu gerekçelerime ikna olmadığını da biliyorum. Ama ne yapalım;
herkesi ikna etmek mümkün değil.
Çok açık ki CHP’nin içinde de bu radikal karara karşı
çıkanlar var. Ama çoğunlukla CHP’lilerin beni
kabullendiklerini söylemeliyim; insanlar bana yardımcı oluyor, bu
da benim işimi kolaylaştırıyor.
İSLAMCILIK SINIFTA
KALDI
- Bugün İslamcılığın geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?
Toplumsala ve siyasal olana dair sözü olan Müslümanlara İslamcı
diyecek olursak bugün gelinen yerde toplumsal adaletin
tesisi konusunda İslamcılığın sınıfta kaldığını
söylemeliyim. Türkiye’de iktidarda bulunan İslamcılar,
İslam’ın bir yorumunu devlet gücüyle insanlara dayatmaya
çalışırken, diğer kimlik ve inançlara, hatta İslam’ın farklı
yorumlarına hayat hakkı tanımıyorlar.
Hani ne derdik; “İslam, barış dinidir”. Peki,
bugün AKP’nin 12 yılı aşan iktidarından sonra toplumda
barışın tesis edildiğini kim söyleyebilir?
LAİKLİĞE HER ZAMANKİNDEN ÇOK İHTİYAÇ
VAR
- Peki bu durum laiklikle ilgili görüşlerinizi etkiledi mi?
Bu ülkede uzun süre laiklik; modern-batılı yaşam tarzının üstün kabul edilmesi ve bunun devlet eliyle insanlara empoze edilmesi şeklinde anlaşıldı ve uygulandı. Oysa laiklik, devletin, inançlar ve yaşam tarzları karşısında tarafsız olmasıdır. Böyle bir laikliğe her zamankinden çok ihtiyacımız var. Devlet, insanlara inanç dayatmamalı. Benim kanaatim odur ki, İslam’ın muradı da budur. İslam inancına göre, Allah insanları imtihan etmek için yeryüzüne göndermiştir. İmtihan için özgürlük gerekir. Devletin inanç dayattığı bir yerde özgürlük yoktur, böyle bir yerde imtihan da mümkün değildir.
- Genç İslamcılara aktaracağınız en
önemli tecrübe nedir?
İslam’ın bir yorumunu hakikatin ta kendisi haline getirmesinler. Bu
totaliter bir okumadır, yanlıştır. İslam özgürlükçü bir dindir;
Müslüman eğer toplumla ilgili söz sahibi ise insanlara din
dayatmasın. Herkesin aklı ve iradesi önemlidir; bu anlamda
kimsenin kimseyi kurtarma hakkı ve görevi yok. Esas olan
özgürlüktür, insanların seçme şansıdır. En büyük zulüm insanların
seçme şansının engellenmesi, özgürlüklerin askıya alınmadır.
Elbette adaleti de unutmamak gerekir; eğer insanların bir
yetkileri varsa bunu adaletle kullansınlar. Ayrımcılık
adaletin düşmanıdır.
"İKİ GRUP BENİMLE
UĞRAŞIYOR"
-Geçtiğimiz günlerde özellikte
sosyal medyada sizin “ulus devlet miadını doldurdu” dediğinize dair
sözler dolaştı; böyle bir şey dediniz mi, gerçekten ulus-devlet
miadını doldurdu mu?
Hayır “ulus devlet” kavramını ben tartışmadım.
Katıldığım bir panelde başka bir panelist (Ali Bulaç) bu kavram
üzerine konuştu. Ulus devleti tanımladı ve miadının dolduğunu
söyledi. Bense; eğer ulus devletten tekçilik anlaşılıyorsa;
tekçiliğin, totaliterizmin bu coğrafyaya huzur ve barış
getirmediğini, çoğulcu bir demokrasiye ihtiyaç olduğunu
söyledim.
-Bu söz neden sizin üzerinize kaldı
peki?
İki grup var; benimle uğraşıyor. Birincisi;
AKP’liler. Elbette onları anlıyorum, siyasi rakiplerine
zarar vermek istiyorlar. Ama bir de CHP’li olduğunu
söyleyip de söylemediklerimi bana mal ederek ya da söylediklerimi
saptırarak benimle uğraşanlar var. Aslında bunlar da
AKP’ye hizmet ediyorlar.
-Ulus devlet meselesini biraz daha
açacak olursanız, burada asıl tartışılan konu
nedir?
Ulus devlet, meşruiyetini bir ulusun belli bir coğrafi sınır
içindeki egemenliğinden alan devlet şeklidir. Ben bu
“belli bir coğrafi sınır”, yani
Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü konusunda herhangi bir tartışmanın
yapılmaması gerektiğine inanıyorum. Bölünme değil,
bütünleşme, birlik bu coğrafyaya huzur ve barış getirir. Aslında
Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü ile ilgili bir tartışma da yoktur.
Esas konu ya da tartışılan bölüm; ulusun
tanımıdır.
Devlet politik ve jeopolitik bir varlık, ulus ise kültürel ve/veya
etnik bir varlıktır. Eğer milleti, etnik bir varlık olarak
görürseniz ve tekçi bir anlayışla diğer kimlikleri yok sayarsanız
sorun çıkar, çıktı da. Aslında Türkiye’nin anayasalarında millet
hep kültürel bir varlık olarak tanımlanmıştır ama tekçi uygulamalar
da olmuştur. İşte bunun aşılması gerekiyor; Kürt sorunu da
diğer kimlik sorunları da böyle çözülebilir ve ancak bu şekilde bu
ülkenin birliği, bütünlüğü korunur.
KÜRT SORUNUNU ÇÖZECEK TEK PARTİ:
CHP
- Kürt sorununun çözümü için hükümetin
yürüttüğü çözüm sürecini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Önce şunu belirteyim; AKP’nin sorunu çözmek istediğine dair bir
güven yok. Gerçekten sorunu çözüyor mu yoksa “çözüyorum”
lafının siyasi rantının mı peşinde? CHP Kürt sorunu çözer;
hatta daha iddialı söylüyorum, bu sorunu çözecek olan tek parti
CHP’dir.
-Niçin?
Çünkü CHP sosyal demokrat bir parti olarak “eşit
yurttaşlık”a inanıyor. Bu sorun da ancak eşit yurttaşlık
temelinde çözülür.
CHP OLSAYDI ÇÖZÜM SÜRECİNDE NE
YAPARDI?
- Çözüm sürecini CHP yürütseydi durum
nasıl olurdu? AK Parti iktidarının yaptığı neleri yapar, neleri
yapmazdı?
* AKP, “çözüm” için bugüne kadar somut olarak bir tek şey
yaptı; Meclisten çıkan kısa çerçeve yasa. Bilindiği gibi CHP'de bu
yasayı destekledi.
* Ortada bir güven sorunu var. Biz her şeyden
önce Türkiye halkına anlatamayacağımız hiçbir adımı atmayız.
Gerçekten barış olacağını, bir daha insanların ölmeyeceğini,
Türkiye’nin bölünmeyeceğini insanlara anlatmalıyız.
* Kürtler de aldatılmayacaklarını, bu ülkenin eşit
yurttaşları olacaklarını, bir daha ayrımcılığın yapılmayacağını
bilmeleri, güvenmeleri gerekiyor. Elbette güven arttırıcı,
psikolojik etkisi olacak adımlar var; onarıcı tedbirler.
* TBMM’sinde eşit yurttaşlığı ve tam demokrasiyi
tesis edecek yasal değişiklikleri yapmak en önemlisidir. Bunun
pazarlığı olmaz, haklar şartlara bağlanmaz. AKP’nin yaptığı en
büyük yanlış budur, pazarlıklar yapıyor ve bu pazarlıkların
içeriğinin ne olduğunu millet bilmiyor.
* Örgütün silah bırakması bambaşka bir
şey. Bu konu devletin ilgili birimleri tarafından
konuşulur, nasıl yapılacağı, ne zaman hangi adımların atılacağı
karara bağlanır ve gereği yapılır.
-Öcalan'ın 21 Mart'ta yapacağı Nevruz çağrısından sizin beklentiniz nedir? Tatmin edici bir çağrı gelecek mi Nevruz'da?
PKK cephesinden farklı mesajlar geliyor. Beklenen mesaj
“silahların tamamen susması”dır. Ama Kandil başka şeyler söyleyip
duruyor; “Çözüm olmadan, Öcalan kongreye gelmeden silah
bırakmayız” deyip duruyorlar. Öte yandan artık kendilerini uluslar
arası bir aktör olarak görüyorlar; Türkiye’den çıksalar
bile Ortadoğu’da silahlı bir güç olarak kalmak isteyeceklerdir.
TOPLUMUN RUH SAĞLIĞI
BOZULDU
- Bir psikiyatrist gözüyle toplumun ruh sağlığını nasıl buluyorsunuz?
- Toplumda kutuplaşmanın ve gerginliğin arttığı ve siyaset dilinin buna etki ettiği sık sık dile getiriliyor. Siz buna inanıyor musunuz?
Kimlikler, inançlar ve yaşam tarzları üzerine siyaset yapmak çok
kolaydır; diğer kimlik, inanç ve yaşam tarzlarını kötüler, tehlike
olarak gösterir ve sizin gibi olanları yanınızda toplarsınız. Ama
bu aynı zamanda çok da tehlikelidir. AKP bugün yaptığı tam
da budur. Hatırlayın; Başbakan Yardımcısı Arınç, “Toplumun % 50’si
bize düşman” demişti. Ne acı değil mi; 12 yıldır ülkeyi
idare eden bir siyasi parti, insanların yarısını kendine düşman
etmiş. Daha acısı ve tehlikeli olan; Başbakan’ın bir %50’yi
diğer %50’sini etkisiz hale getirmek için sokağa
çağırmasıdır.
ERDOĞAN HER DAKKA
BAĞIRIYOR
- Böyle bir ortamda başka bir
siyasi dil mümkün değil mi? Mümkünse de gerilmiş bir toplumda
karşılık bulur mu?
Başka bir siyasi dil elbette mümkün, olmalıdır. Siyasetçiler;
kutuplaştırıcı siyasal dili derhal terk etmelidirler. Bakınız; bu
kutuplaşmadan, gerginlikten herkesin memnun olduğu doğru değil.
İnsanlar tedirgin, rahatsız, huzursuz. 6-8 Ekim
olaylarını hatırlayın; kâbus gibi değil mi? Bu toplumun hafızasında
böyle olaylar var. AKP bugün siyaseten “yakın yarar” görmek adına
toplumu geriyor; Cumhurbaşkanı Erdoğan her gün her
dakka bir yerde konuşuyor, bağırıyor, çağırıyor, muhalefet
liderlerine, gazetecilere, akademisyenlere, hatta bürokratlara,
devlet memurlarına kızıyor, hain diyor. Bu tarz artık sürdürülemez.
Bu dil terk edilmeli. İddia ediyorum; gerginliği azaltan, herkesi
kucaklayan bir dilin daha çok siyasi karşılığı var. Ayrıca
Türkiye’nin ihtiyacı olan da bu.
HAKAN FİDAN OLAYI
SKANDAL
- Hakan Fidan'ın aday adaylığından çekilerek tekrar eski görevine getirilmesini skandal olarak nitelendirdiniz. Neden?
Skandal; çünkü Türkiye’de böyle bir şey bugüne kadar hiç
olmadı. Bu sıradan bir devlet memuru değil; MİT müsteşarı.
Öyle bir MİT ki bu hakkında bir sürü şaibe var. Müsteşar hakkında
Cumhurbaşkanı “benim kara kutum” demiş. Şimdi bu
adam milletvekili olmak için istifa ediyor, aday adayı oluyor,
eğilim yoklamasına giriyor, AKP örgütlerini ziyaret ediyor. Sonra
da Cumhurbaşkanı, Başbakan Yardımcısı kızıyorlar, “aday
olmamalıydı” diyorlar. Bunu üzerine adaylıktan çekiliyor. Tam da
erdemli bir davranış diyeceğimiz anda hemen o gün MİT
Müsteşarlığına tekrar atanıyor.
Eee.. ne oldu şimdi? Kim nasıl güvenecek bu
müsteşara. Bakınız şunu ifade edeyim; Sayın Genel
Başkanımz’ın “MİT partilerin işini karıştırıyor” lafı ezbere,
siyaset olsun diye söylenmiş bir laf değil. Sayın Genel Başkanımız,
uzun yıllar devlette çalışmış, devlet nedir bilen bir insan.
DOLARIN OYNAMASINDAN KİM
KAZANIYOR?
- Doların yükselişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çok açık değil mi? Elbette dış ve iç birçok faktör de etkili ama doların çıldırmasında Cumhurbaşkanı’nın tavrı bire bir rol oynuyor. Cumhurbaşkanı; faiz lobisi, kur lobisi deyip duruyor. Benim aklıma da “kim bunlar sorusu?” geliyor. Gerçekten doların oynamasından kazanan kim, doları kim oynatıyor?
- Seçimlere kadar dolarla ilgili
bir tahmininiz var mı?
Artmaya devam edecek gibi gözüküyor. Dışarıdan,
ABD’den gelecek verilerin ötesinde Türkiye’nin içinde olup bitenler
de önemli. Cumhurbaşkanı böyle davrandıkça; hele hele seçim boyunca
bu gerginlik dilini, kutuplaştırıcı tavrını sürdürdükçe, sağa sola
saldırdıkça dolar yerinde durmaz gibi gözüküyor.