CHPli Bekaroğlu Başbakan Davutoğlu'nu topa tuttu
Abone olCHP'ye geçişi tartışma yaratan Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu yine çok tartışılacak açıklamalar yaptı. Bekaroğlu, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu adeta topa tuttu.
İNTERNETHABER-
Gündeme dair açıklamalarıyla olduğu kadar CHP'ye geçişi
de çok tartışılan Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, İnternethaber'e
konuştu. Son günlerin en önemli gündem maddesi IŞİD'le ilgili
hükümeti eleştiren Bekaroğlu, Başbakan Ahmet Davutoğlu'yla ilgili
de zehir zemberek açıklamalar yaptı.
Ahmet Davutoğlu'nun algı yönetimi yaptığını iddia eden Mehmet
Bekaroğlu "Erdoğan’ın bıraktığı karizma boşluğunu
dolduramama" içerisinde suçu Kemal Kılıçdaroğlu'na
attığını söyledi. Peki "CHP'nin cemaate angaje
olduğu" iddialarına, "CHP iktidar olsa PKK ile
müzakere eder miydi?" sorusuna ne cevap
verdi.
İşte Didem Tomaslar'ın Prof. Dr. Mehmet
Bekaroğlu ile ilgili yaptığı
söyleşi:
Öncelikle CHP'deki göreviniz hayırlı olsun. Partiye
uyum sağladınız mı? Tecrübeli bir siyasetçi olarak CHP'yi
kurumsal anlamda diğer partilerden ayıran en önemli fark
nedir?
Teşekkür ederim. Cumhuriyet Halk Partisi’ne birçok şeyi konuşarak
geldim; nelerle karşılaşacağımın az çok biliyordum. Elbette
zorluklar var; neticede dışarıdan geliyorsunuz, partinin size
yabancı bir takım alışkanlıkları, gelenekleri var. Yavaş yavaş
öğreniyorum. Bir uyum sorunu yaşamadım. Dışarıdan nasıl görünüyor
bilmiyorum ama CHP kendine özgü demokratik işleyişi olan bir
parti.
Siyasi geçmişinizde mücadele ettiğiniz katı laiklik
anlayışı ile CHP içinde de mücadele edecek misiniz yoksa parti
içindeki bu damarın da tabanda karşılığı olduğunu düşünüyor
musunuz?
Bu ülkede laikliğin dine karşı olmak, dini görünümleri tümü ile
kamusal alandan kovmak olarak anlaşıldığı ve 28 Şubat döneminde
olduğu gibi bunun sert bir şekilde uygulandığı dönemler oldu. Sayın
Kılıçdaroğlu böyle bir laiklik anlayışını reddettiğini defalarca
söyledi. CHP’nin içinde laikliği hala böyle anlayan insanların
bulunup bulunmadığını bilemiyorum. Benim parti örgütlerinde
gördüğüm; insanların tüm inançlara saygılı olduğudur. Ben
insanların kimlikleri, inançları ve yaşam tarzlarına
karışılmamasına inanırım; aksi durumu, kim yaparsa yapsın, insan
hakları ihlali görür ve karşı çıkarım.
"AKP DEVLETİ BÜTÜN KURUMLARIYLA ELE
GEÇİRMİŞTİR"
CHP düzen kurucu parti olduğu için geçmişte devletçi
bir profil çizmiştir. Bu profilin değiştiğine inanıyor musunuz?
Özgürlüklere doğru genişliyor mu?
Biliyorsunuz “devletçilik” CHP’nin altı okundan biridir. Ama artık
kimse eskisi gibi bir “devletçilik” tanımı yapmıyor. Şimdilerde
bunu “hukuk devleti” ilkesini savunmak olarak değerlendirmek daha
doğru olur.
Bildiğini gibi CHP, sosyal demokrat bir partidir; sosyal demokrat
parti eşit, adalet ve özgürlük ilkelerine dayanır. Dolayısıyla
“özgürlükçülük” sosyal demokrat bir parti olarak CHP’nin en
vazgeçilmezidir.
Aslında şimdilerde devlet ve devletçilik kavramı ile birlikte
CHP’den çok AKP’yi anmak gerekir. Çünkü AKP, artık devleti bütün
kurumları ile ele geçirmiştir ve bu pozisyonu korumak için fazlaca
“devletçi” refleksler gösteriyor. Baksanız ya; eskiden olduğu gibi
bazı işler ters gidince hemen devletçi/güvenlikçi düzenlemelere
başvuruluyor.
"BUGÜN KİMLİKLER ÖNE
ÇIKIYOR"
Kemalizm’e eleştirel bakabilen biri olarak
Kemalizm’in Türkiye'ye olumlu katkıları var mıdır,
nelerdir?
Bu konu çok netameli bir konu. Önce Kemalizm’i tanımlamak
gerekiyor. Ben özgürlükçüyüm; tektipçiliğe, insanlara kimlik ve
yaşam tarzı dayatılmasına karşıyım. Ancak yaşanan acılar, tatsız
olaylar bir yana 1920’lerde, 1930’larda ulus inşa projesini anlamak
gerekir. Bir imparatorluğun bakiyesi üzerinde bir ulus devlet
kurulmaya çalışılıyor, dönem milliyetçiliklerin yükseldiği, ulus
devletlerin kurulduğu ve uluslaşma süreçlerinin yaşandığı bir
dönemdir. İfade ettiğim gibi; yaşanan dünya kadar acı var ama o
dönem için bu proje birliğe katkı yapmıştır. Fakat bugün için bunu
söylemek mümkün değil, şimdi kimliklerin öne çıktığı bir dönemden
geçiyoruz ve tüm kimlikleri bir arada yaşatacak çoğullukçu bir
anlayışa ihtiyacımız var.
PKK İLE MÜZAKEREYE NASIL
BAKIYOR?
CHP iktidarda olsaydı PKK ile müzakere edilmesini
destekler miydiniz? Neden?
Kürt meselesi, özgürlüklerle ilgilidir; özgürlüklerin
hesabı, pazarlığı olmaz. Pazarlığı olmayacağına göre muhatabı da
olmaz. Bugüne kadar insanların özgürlükleri gasp
edilmiştir, eğer demokratikleşiyorsak herkesin özgürlüğü için,
hakların iadesi için ne gerekiyorsa onu yaparsınız. PKK meselesi,
yani terör, Kürt meselesinden kaynaklanmıştır, bu meseleyi
çözerseniz, bu örgüte de, hak elde etmek için şiddete de gerek
kalmaz. Ama yine de elinde silah olan insanların elinde bu
silahları almak gerekir. Bunun için de gerekirse elinde silah
olanlarla bir şekilde konuşacaksınız. Bu tüm benzer durumlarda
böyle olmuştur.
CHP'NİN IŞİD KONUSUNDA TÜRKİYE
ELEŞTİRİLERİNE NE DEDİ?
Türkiye'nin IŞiD'e yardım ettiği tezine CHP'nin
destek vermesi uluslararası alanda Türkiye'yi zor durumda
bırakmıyor mu?
Bu soruyu; “Türkiye’nin IŞİD’e yardım etmesi doğru mu?”
diye sormak gerekir. Daha doğrusu, “Bir ülkenin komşu bir
ülkedeki rejimi değiştirmek hakkı var mı, konuşu ülkedeki iç savaşa
karışması ne kadar doğrudur?” Türkiye, Suriye’de bunu
yapmıştır ve bence bu doğru değil. Türkiye, Esad rejimini devirmek
için Suriye’deki muhalefete her tür desteği verdiği açık. Bunu
yaparken de oradaki muhalif grupları iyi-kötü diye ayırması mümkün
değildi.
Eline silah verdiğiniz grupların bu silahları nasıl kullanacakları,
kime karşı kullanacakları belli olmaz. Suriye’de de olan budur.
Şimdi; Türkiye’yi yönetenler bütün bunları yaptığı için suçlu
değiller de CHP bunu söylediği için mi suçlu? Böyle dersek, bu,
büyük bir haksızlık olmaz mı?
"BAŞBAKAN DAVUTOĞLU HEM SUÇLU HEM
GÜÇLÜ"
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Suriye konusunda CHP Genel
Başkanı Kılıçdaroğlu’nu suçlamasına ne
diyorsunuz?
Başbakan Davutoğlu algı yönetimi yapıyor; hem suçlu hem güçlü
misali. Suriye halkının özgürlük ve adalet talebi ile
başlattığı silahsız gösteriler terörize edildi; üç yıldır devam
eden iç savaşta 200 binin üzerinde insan öldü, 5 milyon insan
yerinden yurdundan edildi, bir ülke tarihi, kültürü, alt yapısı ve
diğer zenginlikleri ile birlikte tahrip edildi. Hiç kuşku yok ki,
bu büyük katliamın baş sorumlusu ülkenin acımasız diktatörüdür,
ancak başta Türkiye olmak üzere “bir komşu ülkenin rejimini
değiştirmek” ya da “rejimi korumak” amacıyla tarafları kışkırtan,
silah ve savaşçı temini dahil her türlü desteği verenler de
Suriye’de akan kanda sorumluluk sahibidirler.
Türkiye’nin Suriye krizinde baştan beri izlediği yanlış
siyasetin baş sorumlusu ise dönemin Dışişleri Bakanı, şimdinin
Başbakanı Ahmet Davutoğlu’dur.
Sayın Davutoğlu ve ekibinin kabarmış egolarının esiri olarak
‘bölgeye düzen verme’ adına yaptıkları ile bırakın komşularımızdaki
sorunların azalmasını sağlamaları, aksine krizin ülkemize
taşımasına neden olmuşlardır. Bugün Türkiye, Başbakan’ın
iddialarını aksine, bölgede arabulucu ve çözüm üretici olmaktan
çok, taraf ve sorun üretici konumdadır.
"ERDOĞAN'IN KARİZMA BOŞLUĞUNU
DOLDURAMADI"
Hal böyleyken Sayın Başbakan adeta suçluluk psikolojisi ile
başka bir sorumlu icat etmeye çalışıyor. Başbakan
Davutoğlu’nun ısrarlı bir şekilde CHP Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu’nu Suriye’de işlenen cinayetlerden sorumlu tutması,
eğer “En büyük savunma saldırıdır” şeklinde özetlenen o
bildik bayağı siyasi taktik değilse, giderek patolojik bir hal alan
ruh halinin ifadesidir. Öyle anlaşılıyor ki, Başbakan
Davutoğlu, bir taraftan bir akademik fanteziden başka bir
şey olmadığı anlaşılan stratejik derinlik politikalarının iflas
etmesi, diğer taraftan da Erdoğan’ın bıraktığı karizma
boşluğunu dolduramama farkındalığının verdiği bunaltıdan kurtulmaya
çalışıyor.
Başbakan önce “bu görünen ben değilim, ben kötü değilim”
diyor ama rahatlayamıyor, sonra “ben iyiyim, ben
karizmayım” diyor ama bu da kesmiyor, buna da inanamıyor.
Sonra yansıtıyor, “o kötü, o suçlu, bütün bu kötülüklerden
Kılıçdaroğlu sorumlu” diyor. Bu da yetmiyor; bu sefer tüm
kötülükleri topluyor; mevcut, önceki ve gelecekte muhtemel tüm
kötülükleri toplayıp Sayın Kılıçdaroğlu’na
yüklüyor.
ALGI YÖNETİMİ GAYRETİ
Hayır; bu hasta bir insanın psikolojisi değil; bu, bir algı
yönetimi gayretidir; bir akademisyene yakışmayan bir
basitliktir. Davutoğlu; sadece bunları yapmıyor; mesela;
diyor ki,” Kılıçdaroğlu, Kobani’yi bilmez”. Bunu söyleyerek,
kendisini çok bilen, bilge bir insan olarak göstermeye çalışıyor.
Ama bu gayretler boşa; giderek basitleşiyor, hatta komikleşiyor.
Kıvranıyor ama “Erdoğan karizması”ndan sonra
boşluğu dolduramıyor, her adımında batıyor, her çıkışında siyaseti
bayağılaştırıyor. Bakar mısınız, bu boyun kıvırmalarına, bu
medeniyet nutuklarına? Bir akademisyenin böyle bir duruma düşmesi
gerçekten üzücü.
CHP CEMAATE ANGAJE Mİ
OLDU?
17 Aralık sürecinde CHP, iktidara yönelik hırsızlık iddialarını
gündeme getirdi. Ama bir takım çevrelerden iktidarın çete vurgusu
yaptığı yapılanmaya CHP'nin eleştirisi zayıf kaldığı görüşü doğdu.
Bu görüşe katılıyor musunuz? CHP’nin Cemaat’e angaje oluyor imajı
doğru mu?
“Mahalli idareler seçiminde CHP niçin bu kadar çok bu konunun
üzerine gitti, bu doğru taktik miydi?” diye sorabilirsiniz. Elbette
bu tartışılır. Ama AKP’nin yolsuzluğu, hırsızlığı, kent yağmacılığı
yanlış mı, bunu sokaktaki insan bile bilmiyor mu? Bakınız;
bu suçlamalardan sonra hala seçimi kazanmış olması aklanmaları
anlamına gelmez. Böylesine bir suçlamada aklanma mahkeme karı ile
olur, sandıkta değil.
"AKPLİLER AKMATİK GİBİ
DAVRANIYOR"
Görüyorsunuz, yargıya nasıl müdahale ediliyor, neredeyse özel
savcılar atanıyor, özel mahkemeler kuruluyor. Konu ile ilgili
kurulan Meclis komisyonunda AKP’li üyeler “akmatik” gibi
davranıyorlar; TBMM’nin onurunu ayaklar altına düşürdüler,
Rıza Sarraf’ın ayağına gittiler.
Cemaat’in paralelliği, darbe yapması konusunu CHP’ye değil,
AKP’ye sormak gerekir. Erdoğan; “Ne istediler
de vermedik?” demedi mi? Cemaat çete ise yardım ve
yatakçısı AKP’dir. Her konuda algı yönetimi yapıyorlar; yalanla,
yalanları tekrarla halkın gözünü boyuyorlar.
Bakın şunu açıkça söylüyorum; bu iktidar Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde görülmemiş kadar yolsuzluk iddialarının muhatabıdır. Her
şey ortadadır; bunların yaptığı kent yağmasını kimse yapmadı.
Bunların bütünüyle gizli kalacağı, bunların hesap vermeyeceğini
kimse düşünmesin. Bu mızrak çuvala sığmıyor, er geç bunu hesabını
verecekler. Hem yargı karşısında hem de sandıkta.
CHP’nin Cemaat’e angaje olduğunu da; AKP sözcüleri ve memur
kalemleri söylüyor. CHP’nin Cemaat’e angaje olması, eşyanın
tabiatına aykırı. Şunu da ifade etmek isterim; Paralel
yapı var diye cadı avı yapılmasını da kabul etmeyiz, kuru ile yaşın
da yakılmasını doğru bulmayız.