CHP'li aykırı vekil Gülen okulunda!
Abone olCHP'li vekil Faik Tunay'ın Türk okulları ziyareti sonrası kurduğu bu cümleler CHP'lileri çok kızdıracak.
CHP'nin aykırı söylemleriyle tanınan
vekili Faik Tunay çarpıcı açıklamalarda bulundu. "CHP
milletvekiliyim ama CHP'li değilim" diyerek gündeme oturan Tunay
yaptığı Türk okulları ziyareti sonrası övgüler yağdırdı.
Tunay'ın Fethullah Gülen için "Hocaefendi" tanımı
ise çok konuşulacak. Tunay Bülent Ecevit'in de Türk okullarını
ziyaret edip övgüler dizdiğini anlattı.
Tunay ordumuzu kışlamızda severiz diyerek askere
karşı bakışının CHP'lilerden farklı olduğunu açıkladı. Kendisi
hakkında sık sık dillendirilen AK Parti'ye geçmek için bu çıkışı
yapıyor yorumlarına ise "Ben Anavatan'da yani sağ partide siyasete
başladım. Söylemlerim hiç değişmedi" dedi
İnsani Yardım Vakfı İHH‘dan bir ekiple, yardımlar ve ziyaretler
için Afrika’ya giden, CHP İstanbul Milletvekili Faik Tunay
ziyaretin ardından konuştu.
Oncehalk.com'a konuşan CHP’nin en genç milletvekili, çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
İşte o söyleyişi…
Faik Bey, Ruanda ziyaretiniz sonrasında da sosyal medyada yine bazı çevreler tarafından eleştirildiniz, Bu geziniz çok büyük gündem yarattı. Neler söylemek istersiniz?
Eleştiren çevrelerin bakış açısı ve yaklaşımları belli. Bazen bu
insanlar başka gezegende mi yaşıyorlar diye düşünmeden edemiyorum.
Adnan Menderes’in mezarını ziyaret ederim
eleştirirler, İstanbul’un fethi ile ilgili kanun teklifi verdim
eleştirdiler, ordumuzu severiz ama kışlada, TSK
artık darbecilerden ayıklansın yazık derim eleştirirler… Bu
örnekler çoğalıp gidiyor. Milletin %80-%90’nın
onayladığı şeylere bir kesim karşı çıkıyor ve kabul edemiyor,
buradan ne kadar yanlış bir yaklaşım içerisinde olduklarını
anlayın. Keşke fırsatları olsa da Afrika’ya gitseler orada ki acı,
gözyaşı ve sefaleti görseler ondan sonra oralara giden karşılık
beklemeden yardım yapan, kurum ve kuruluşlardan özür dileseler…
Ruanda da ki Türk okullarını ziyaret ettiniz ve bunu twitter’dan paylaştınız, Buna da tepkiler oldu? Orada neler gördünüz, paylaşır mısınız?
Ruanda da iki tane Türk okulumuz var, biri Süleyman
Efendi cemaatine ait. Diğeri de Hoca
efendiye bağlı,( hizmete) bağlı okulumuz. Her iki
okulumuzda örnek okullar ve iyi eğitim veren okullar arasında…
Orada resmi görevliler ile yaptığım görüşmelerin hepsinde, bana
Türk okullarının başarılarından bahsettiler. Ben
yurt dışına gittiğimde nerede olursa olsun. Türk okullarını ziyaret
ediyorum, buralar bizim gurur kaynağımız.
Hayatları boyunca dar vizyonla hareket eden, meselelere at
gözlükleriyle bakan, hep korku ve paranoya ile hareket eden
insanların, bu hizmetleri anlaması beklenemez. Düşünün Dünya’nın
her yerinde, 180 ülkesinde Türk okulları olacak, oradaki çocuklar
Türkçe öğrenecek ve eğitimleri sonucunda, biz Türk okulundan mezun
olduk diyecekler ve biz bunu görmeyeceğiz ve bunlara kayıtsız
kalacağız!
İşin ilginç olanı, bu eleştirileri yapan insanların tutarsızlığı.
Bakın bunlar kendisini gerçek CHP’li olarak tanımlar. Bizim gibi
insanları hep öteki olarak görürler. Ülkeyi ve partiyi kendilerinin
olarak görürler. Kendileri haricinde herkesi, kendileri gibi
düşünmeyen herkesi garipserler ve o okullara gidenleri, okulları
övenleri neredeyse hain gibi görürler. Şimdi onlara sormak
lazım?
CHP‘ne tarihinde en yüksek oyu aldıran ve ilk defa geniş halk
kitlelerine partiyi açan kim? Rahmetli Bülent Ecevit, peki rahmetli
Türk okullarını defalarca övmedi mi? Bu okulları defalarca ziyaret
etmedi mi? Hadi bakalım… Bunu nasıl açıklayacaksınız? Hem her sene
özlem ve şükranla Bülent Bey’i anacaksınız… 1970’li yıllardaki
başarıları sürekli konuşacaksınız… Sonra size o başarıları yaşatan
liderin söylediklerini, yaptıklarını görmezden geleceksiniz! Bugün
bile Türk okullarını ziyaret eden CHP Milletvekilleri ve
yöneticileri var.
Geçenlerde bir gezisinde, Sayın Baykal’da bir okulu ziyaret etti.
Beni, eleştiren insanlardan pek ses duyulmadı. İşte benim dikkat
çektiğim bu tutarsız yaklaşımlar. Yurt dışında, kim Türkiye için,
İslamiyet için çalışırsa, hiçbir ayrım yapmadan gider ziyaret
ederim. Nitekim Ruanda’da, iki farklı cemaatimize ait okulları da
ziyaret ettim. Birine giderken, diğerine gitmemezlik yapmadım.
Bu vesileyle, oralarda çalışan,emek veren isimsiz kahraman
hocalarımız ve gönüllülerimizi bir kez daha kutluyorum.
Genel olarak Afrika gözlemleriniz nedir? Afrika dönüşü bazı açıklamalarınız da aynı çevreler tarafından eleştirildi… Ne söylemek istersiniz?
Kara kıta Afrika dermek; gözyaşı, acı, adaletsizlik demek.
Afrikalılar şunu söyler hep: Batılılar buraya geldiği zaman bize,
gözünüzü kapatın dediler, kapamadan önce bizim elimizde topraklar,
madenler vardı. Onların elinde İncil vardı. Kapadık sonra açtık,
bir baktık ki bizim elimizde İncil var, onların elinde ise
topraklarımız ve madenlerimiz var.
Orada yaşananları, bundan daha kısa ve öz hiçbir şey anlatamaz.
Ziyaret ettiğimiz köyde, çocukların oynayacak bir topu bile yoktu.
Kağıttan top yapmışlar ve çıplak ayakla bunun etrafında
koşturuyorlardı. Onları görünce yaşadığımız ülkeye, sahip olduğumuz
imkanlara binlerce kez şükrettim. Afrika’nın genelinde tablo aynı,
insanlar fakir, insanlar çaresiz. Gerek İHH, gerek Kimse Yok Mu ve
diğer kuruluşlarımız oralarda çok aktif ve başarılı çalışmalar
yapıyorlar…
Bize düşen onları tebrik etmek ve onlara destek olmak. Biz ülke
olarak sınırlarımız dışını maalesef biraz boşlamışız, ilgi
göstermemişiz… Şimdi, oralarda daha aktifiz, ticaretimiz artıyor,
kültürel faaliyetlerimiz artıyor… Bütün bunlar sevindirici
gelişmeler. Bakın doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi bilmek
lazım! Aksi takdirde objektif olamazsınız ve inandırıcı olmazsınız.
2002 yılında Afrika’ya ihracatı sadece 87 milyar dolar olan,
Türkiye’nin geçen sene ulaştığı rakam 300 milyar doların
üzerinde…
10 sene önce, Türkiye ile Afrika arasında senede 200 bin yolcu
taşıyan Türk Hava Yolları, geçen sene 1 milyon 300 bin rakamına
ulaşırken, 24 farklı hedefe uçmaya başladı. Şimdi bunlar gerçek mi?
Gerçek. Bunu yapan, benim siyasi rakibimde olsa bunu tebrik etmem
gerekmez mi? Bu gerçekleri nasıl inkar edebilirim? Bunları
söyleyince birileri hemen kızıyor, nasıl olur diyor? Olur, doğrusu
da bu, siz her şeye muhalefet ettiğiniz için, beyaza bile, siyah
dediğiniz için, var olan gerçekleri de görmediğiniz için, başarı
gelmiyor,iktidar olunamıyor.
Biraz da iç siyasete dönelim istiyorum… Son yaptığınız, akil adamlar çıkışı da kamuoyunda geniş yer aldı. Ne söylemek istersiniz?
Tayfun bey, ben ne söyledim bu konuyla ilgili, isterseniz hatırlayalım. Türkiye, 30 yıldır büyük bir sorunla baş ediyor. Ayrı dillerde toprak diyen insanlar, aynı toprağın altında yatıyor, bakın burası çok önemli lütfen altını çizin.
Türkiye, bu sorunu bir an önce çözmeli. Akil adamlar listesinde sevdikleriniz olur, sevmedikleriniz olur. Ama bu listeye bir şans vermeliyiz. Bu bayrak altında bulunan bütün herkes eşittir. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak… Bu ülkede yaşayan, herkese eşit haklar veren bir anayasa yapmalıyız… Hiç kimse kendisini öteki hissetmemeli!
Ancak bu süreci işletirken, 30 yıldır ortaya çıkan
hassasiyetleri de göz ardı etmememiz gerekir, milli birlik ve
beraberliğimiz bozulmamalı, sınırlarımız değişmemeli… Bu sorunun
çözülmesi için, ben elimden geleni yaparım. Bu sürece, hep beraber
destek olmalıyız. Zaman, kimin haklı olduğunu gösterecektir. Yeter
ki bir 30 yıl daha kaybetmeyelim.
Süreci yürütürken, geçmişimizdeki yanlışlar ile toplum olarak,
millet olarak,devlet olarak yüzleşelim. Elbette, daha fazla
demokrasi diyelim,daha fazla özgürlük diyelim. Kürt’ün kendisini
Türk ile tamamen eşit hissettiği bir anayasa yapalım. Ama, bir
tarafın gönlünü alırken, Türklüğü suçlu gösterip, Türkleri rencide
ederseniz, neredeyse insanları Türküm demekten utanır hale
getirirseniz, bunu da kabul edemeyiz.Burada önemli olan, objektif
olabilmek,adil olabilmek ,bir tarafın diğer tarafa üstünlüğünü
kabul etmemek,eşit davranmak.
Süreç, hassas bir süreç, özellikle aydınlara, yazarlara, kamuoyu önünde bulunan kişilere, büyük sorumluluklar düşüyor. Ziya Gökalp’in meşhur sözünü herkesin hatırlaması gerekiyor: Hangi Türk, Kürdü sevmiyorsa Türk değildir! Hangi Kürt, Türkü sevmiyorsa Kürt değildir.
Çözüme karşı çıkanlara sorun peki, kardeşim senin önerin nedir? Nasıl bitireceksin, bu sorunu? Cevap: biz binlerce yıldır kardeşiz, akan kan durmalı, biz barış istiyoruz. Tayfun bey, bu cümleleri otuz senedir duyuyoruz. Herkesin temennileri bunlar ama, hayat temenniler ile geçmiyor maalesef, risk almak lazım, kararlı olmak lazım. Milletimiz artık her şeyin farkında. Bu sürece karşı çıkanlar, çözümü savunan insanları, haksız yere çözülmeyi savunan insanlar gibi gösteren, kafatasçı yaklaşımlara sahip olanlara diyorum ki sizin çözümünüz nedir? Yönteminiz nedir? Modeliniz nedir? Siz paylaşın, o zaman bizde bunu tartışalım, konuşalım hep beraber doğru neyse onu bulalım.
Akil adamlar ile ilgili bir soru soruldu, konuşma yaptığım
üniversitede, bunlar benim üniversitede ki konuşmam sırasında
söylediklerim, ülkesini ve milletini seven, aklıselim herkesin
yapacağı açıklama budur. Benim bu açıklamayı yapmam, AKP’ye tam
destek verdiğim anlamına gelmez ki, ben sürecin başından beri şunu
vurguluyorum: Ben bu konuda siyaset yapmam, oy hesabı yapmam!
Bunu çıktığım her TV programında söylemişim ve söylemeye devam
ediyorum. Bu partiler üstü bir mesele, artık herkes ufak hesapları
bıraksın ve çözüme odaklansın diyorum. 30 yıldır onlarca iktidar
gelmiş gitmiş, bütün askeri çözümler denenmiş, milyarlarca dolar
para harcanmış, bu sorun ortadan kalkmamış, bırakalım da bu da
denensin. Tayfun Bey, ülkemizde en kolay istismar edilecek
konulardan biri, vatan sevgisi ve bayrak sevgisidir. Bir şey
söylersiniz, hemen birileri sizin vatan sevginizi sorgular. Bu
ülkede, Nazım şiiri okuyanlar, komünizmi getirir diye tehlikeli
olarak görüldüler, başını inancı gereği örten analarımız,
bacılarımız irtica getirir diye tehlike olarak görüldüler, köyüne
Kürtçe isim vermek isteyen, çocuğuna Kürtçe isim vermek isteyen
insanlar ülkeyi böler diye tehlike olarak görüldüler… Toplumda
bunlar birer refleks oldu. Böyle bir ortamda cesaretli olmak,
farklı olmak kolay değil! Hemen hedef tahtasına sizi oturtmak
istiyor birileri… Sorsanız herkes akan kan dursun diyor, analar
ağlamasın diyor, ama kimse taşın altına elini koymak istemiyor…
Ateşi başkaları tutsun, sonra duruma göre ben bakarım diyor… Böyle
olunca da sorun çözülmüyor!
Geçen hafta içerisinde Silivri’de duruşma vardı dava ile ilgili kamuoyunda ciddi tartışmalar var ,bu konu hakkında ne demek istersiniz?
Ben bu süreçler ile ilgili olarak da, tavrımı en başından beri
net bir şekilde, ortaya koydum. Ordumuzu severiz, ama kışlada
severiz. Benim yaklaşımım budur. Bu süreç ile birlikte şanlı
ordumuzun itibarının düşürülmesine çalışılması da kabul edilemez.
Yapılması gereken, darbecilerin ordudan tamamen ayıklanması ve bu
anlayışın son bulması.Demek istediğim şudur ki, herkes kendi işini
yapacak, askerin görevi Allah korusun, ülkemizi savaş anında,
sıkıntı anında korumak ve kollamak siyasete karışmak değil!
Bu ülkede, herkes darbelerden maddi ve manevi olarak çok çekti.
Belki de yukarıda bahsettiğim, korku ve paranoyaların temel nedeni
bu darbeler. Şimdi siz, darbeler en çok solun üzerinden tank gibi
geçti, bizi bitirdi diyeceksiniz… Sonra da darbecileri aklamaya
çalışacaksınız… Bu nasıl açıklanır? Sorulması gereken soru şu ? Kim
darbeyi istedi, öyle ya da böyle teşebbüs etti, kim ise suçsuz yere
tutuluyor? İşte bunun cevabını verecek olan YARGI, bekleyelim
bakalım görelim.
Dünya var olduğundan beri hukuk sistemi içerisinde, kurunun yanında
yaşta yanıyor… Keşke yanmasa, keşke haksızlıklar, adaletsizlikler
olmasa, ama bu milyonlarca yıldır böyle… Daha geçen gün gazetede
okudum. ABD’de cinayetten suçlanan birisi, 23 yıl hapis yatmış ve
yirmi üç yıl sonra, bir itirafla suçsuz olduğu anlaşılmış. Bu
nedir? Bu tek kelimeyle haksızlık ve yanlışlık.
Şimdi, Ergenekon ve Balyoz davalarında da haksızlıklar,
yanlışlıklar yok mu? Vardır, ama bunlar birilerinin, darbeye
teşebbüs ettiğini gölgelemez, saklamaz siz bunlara bakıp herkes
suçsuzdur, bu davalar adil değildir derseniz, inandırıcı
olmazsınız… Peki, ne yapacağız?
Hepimiz, yargı sürecini bekleyeceğiz, saygılı olacağız. Şimdi
birileri yargıya nasıl güvenelim diyor, yargıyı öyle hale getirdik
ki (hep beraber,toplum olarak) karar lehimize olduğu zaman, Türkiye
bir hukuk devleti, adalet yerini buldu. Ama, karar aleyhimizde
olunca, yargılama adil değil, haksızlık var. Nasıl çıkacağız işin
içinden? Ben bu sorunun cevabını bulamıyorum… Bulan varsa ve beni
de ikna ederse inanın çok mutlu olacağım.
Toplum olarak, her konuda olduğu gibi bu konuda da ya siyah, ya da beyaz olma gayreti içerisindeyiz… Yani bu davalarda ki herkes ya suçlu, ya da hepsi suçsuz, haksız yere oradalar. Her iki yaklaşımda doğru değil ve bizi sağlıklı sonuca götürmez! Burada, suçlu olanlar olduğu gibi, haksızlığa da uğrayanlar vardır, bunu anlamanın tek yolu, yargı sürecini beklemektir. Yargı süreci devam ederken bizlerin en önemli vazifesi seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiği anlayışını bütün topluma hakim kılmak, bu kültürü, bu anlayışı oturtmak yoksa bu olmadığı zaman birileri siyaset kurumu, siyasiler meşruiyetini yitirmiştir deyip kendilerinde müdahale hakkı buluyorlar.
Yerel seçimlere az bir zaman kaldı , bu konuda neler söylemek istersiniz?CHP’nin İstanbul adayı kim olmalı?
Önemli bir seçim, özellikle muhalefet partileri açısından iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Diye düşünüyorum… Karşında, 2002 yılından beri girdiği her seçimi kazanan bir parti var, oy desteği var, medya desteği var, para gücü var ve yeni seçimler geliyor… İktidar partisini yenilgiye uğratmanın tek yolu, çok çalışmak ve doğru adaylar belirlemek. Partide bazıları, yine anlamsız, sonuç getirmeyecek tartışmalar içerisinde… CHP bu seçimlerde, kendisine seçim kazandıracak adaylar ile yola çıkmalı… Toplum tarafından, kabul gören adaylar ile yola çıkmalı. Türkiye’nin her zaman %30′u, maksimum %35’i kendisini solda tanımlar. Geri kalan sağ seçmendir… Şimdi ortada bu gerçek olacak. Siz, hala parti daha da sola kaymalı diyeceksiniz… Bunun Türkçesi beyhude çabadır. O zaman, sizde oyunu kurallarına göre, oynamak zorundasınız… Benim her zaman söylediğim bu, vurguladığım bu, ortada seçim sonuçları varken, milletin tercihleri varken, bunları görmemek ve hala yanlışlarda ısrar etmek nasıl açıklanır? İnanın bilmiyorum! İstanbul’u alan, genelde de iktidar olur, bu kadar basit… Birilerinin istediği değil! Halkın istediği aday yapılmalı… İstanbul için, masraftan kaçınmadan, ciddi anketler yapılmalı, ve bu anketler 39 ilçede yapılmalı. Tek soru sorulmalı:
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, kimi görmek istiyorsunuz? Seçeneklerde yazılmamalı!
Vatandaş cevaplasın. Kim çıkıyorsa, o aday olsun. Siyaset aslında zor değildir! Onu, zorlaştıran insanlardır. Sorun millete, bakın milletin değerlerine, gidin millete, sonuç alırsınız. Bu yapılmadığı takdirde sonuç alınmıyor maalesef.
Türkiye’nin %30′u, maksimum %35’i kendisini solda tanımlar dediniz. Ama, rahmetli Ecevit 1973-1977 ve daha sonra, DSP ile 1999 yılında oy patlaması yapmıştı. Bunu nasıl açıklayacaksınız?
İşte düşünülmesi gereken cevap bu belki de, bu cevap, CHP’ni iktidar yapacak cevaptır. Rahmetli Ecevit, o oy patlamalarını daha çok sol dediği için mi yaptı? Yoksa, herkese kucak açtığı için, milletin değerlerini olduğu gibi kabul ettiği için, inançlara saygılı Laiklik dediği için mi yaptı? Bu sorunun cevabı çok önemlidir. Elbette ki, Ecevit solda yeni kavramlar üzerinden siyaset yapmıştır. Toprak işleyenin, su kullananın demiştir. Sosyal demokrasi vurgusunu, çok yapmıştır. Ama, bu millet esas inançlarına saygı duyduğu ve onlara müdahale etmediği için, Ecevit’e oy vermiştir. Birde, gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir detay var.
Ecevit 1971 muhtırasına açıkça karşı çıkıyordu ve kurulacak
hükümete üye verilmemesini istiyordu. Bu konuda, İnönü’yle bile
kötü olmayı göze aldı ve tam demokrat bir duruş sergiledi. Aslında,
Ecevit’in yıldızı orada parlamaya başlamıştı.
Şimdi, birileri çıkacak biz 1970’li yıllarda sol dediğimiz için
iktidar olduk. Bunun görülmesi lazım diyecek ama, aynı Ecevit’in
siyasete, demokrasi dışı müdahalelere karşı duruşunu görmeyecek,
kabul etmeyecek bu kabul edilir bir davranış değildir. Siz 1970’li
yıllardaki Ecevit efsanesini konuşacaksanız, her yönüyle konuşmak
durumundasınız. Aksi takdirde, sağlıklı sonuçlara götürmez bizi.
Bugün bakıyorum, Ecevit’i anlatanlar, onu örnek gösterenler
neredeyse darbeleri iyi bir şey gibi gösterecekler. Bunu anlamakta
zorluk çekiyorum.
Faik bey, sizin yaptığınız açıklamalar ve çıkışlar, AKP’ye geçişin sinyalleri olarak, değerlendiriliyor… Ne söylemek istersiniz?
Faik Tunay, siyasete nerede başlamış? Anavatan Partisi, yani sağ
gelenek. Peki ilk başladığı günden beri ne söylemiş, neyi savunmuş?
Değişiklik, zikzak var mı? (Bakın kaynaklara) Çizgide, hiç sapma
yok! Dolayısıyla bugün söyledikleri, yaptığı çıkışlar aslında
eskinin bir tekrarı, yani eskiden ne söylüyorsa, aynılarını
söylüyor…
Şimdi siz bu durumda, bu adam AKP’ye göz kırpmak için bu
söylemlerde bulunuyor, bu çıkışları yapıyor, nasıl dersiniz? Daha,
AKP kurulmamışken bile Faik Tunay bunları söylemiş, bunları
savunmuş. Bu yaklaşımda olanlar farklı insanlar gelsin istemiyor.
Bunlar, yıllardır partiye emek verdik, kırk yıldır buradayız diyor…
İyi, güzel, hoş ama bu parti 60 yıldır, iktidar olamıyor! Nasıl
açıklayacağız bu durumu? Demek ki iktidar olunmamasında, en büyük
suç sizde! Seçimlerde hep yenilgi alınmış. Bir Allah’ın kulu da
çıkmaz mı? Özeleştiri yapmaz mı? Niye biz kazanamıyoruz diye?
Menderes geldi geçti, Demirel geldi geçti, Turgut Özal geldi geçti,
şimdi Tayyip Erdoğan var. Peki, biz niye iktidar olamıyoruz?
Millet, neden bizi tercih etmiyor? Diye kimse sormaz mı? Siz
bunları konuşursunuz, gerçekleri hatırlatırsınız,iktidar nasıl
olunur? Buna kafa yoralım dersiniz, iktidar olmak gibi bir hedefi
olmayanlar sizi sevmez. Bu insanlar, benim gibi farklı ama
objektif, sadece çalışmayı hedef edinmiş birisini, partiden
kaçırmak istiyor.
Çünkü biliyorlar ki, benim gibilerin sayısı artarsa, yıllardır
savundukları şeylerin aslında doğru olmadığı, kandırmaca dan ibaret
olduğu, ortaya çıkacak. Ben bunları söylüyorum, savunuyorum.