CHP yol ayrımına yaklaştı
Abone olÇözüm süreci ile birlikte CHP'nin yol ayrımına girdiği konuşuluyor.
Orhan Atalay
İNTERNETHABER.COM- Doksan yıldır hasreti çekilen barışa umutların
daha gür yeşerdiği bu günlerde ana- yavru muhalefetin atbaşı
sürdürdükleri kesif karşı direniş akıl ve vicdan sınırlarını
epeyce zorlamaya başladı. MHP kendi rolünü oynadığı için ona
söylenecek bir sözüm yoktur. Kavlim ‘sol’ taraftan bazılarının
CHP’yi hâlâ ‘görmeyenleredir’.
21. Yüzyılda dahi insanlar arası eşitlik ilkesine inanmayan primitif bir ideolojiden bir türlü vazgeçemeyen beyazlarla siyahları arasında gel-gitlere kapılmış CHP’nin akıbetine ilişkin oluşan toplumsal merak neredeyse ‘barış süreci’ni bile gölgede bırakmış gibi. Kılıçdaroğlu’nun gelişi ile oluşan ‘yeni’leşme umudunu bugün için tümüyle yitirmiş gibi gözüken bu parti belli ki bu dönemi de kendi sorunlarından ülkenin problemlerine fırsat bulamadan kapatmış olacaktır. Hatırlarsanız, yeni dönemin başında ‘kapalı devre bir rejimden’ usanmış toplumun ‘açılıma’ iştiyakını fark edip özellikle dine ilişkin yeni bir bakış geliştirmeye çalışan Gürsel Tekin ve arkadaşlarına parti içi ilk seçimde; ‘chp’nin asaletine dokunanı yakarız ha!’ şeklinde ciddi bir uyarı yapılmıştı. 2011 genel seçim listesine ön seçim yoluyla girerek üst yönetime karşı kendilerini iyice tahkim eden ulusalcı kadro belli ki bu uyarılarını daha da sertleştirerek devam ettiriyor. Sezgin Tanrıkulu’na önergesini cebren geri çektirmekle yetinmeyip süreç lehine konuştu diye bir de kelle isteyenlere boyun eğen Kılıçdaroğlu ise, yönetime hâkim olduğu görüntüsü vermek amacıyla olacak ki, tıpkı Kenan Evren gibi ‘adalet’ hatırına ‘bir de buradan’ diyerek güya bir balans ayarı çekti kendince.
Peki, Parti’nin başından beri kendisini bir türlü kurtaramadığı
bu kör-kısır kavganın ana nedeni ne olabilir sizce? Benim
gördüğüm resim daha ziyade bir ‘kimlik krizi’ni andırıyor.
Gerçekten CHP hem tarihsel ve toplumsal gerçeğimizle uyumlu hem de
ileri dünyanın kat ettiği yola muvazi yeni bir dil
geliştirmekten aciz kalmıştır. Bu acziyet tıpkı ‘iki
zıddın cem’i’ kabilinden kolayca aşılacak türden de
görünmüyor. Zannımca CHP’yi çaresiz bırakan bu zıddiyet
nasyonalizm ile sosyalist enternasyonalizm arasındaki karşıtlık
mesafesidir. Kendileri kabul etmeseler bile, bu iç kavgayı
bitirmenin yolu partinin kendisini ‘efradını cami ağyarına
mani’ bir netlikte tanımlamaktan geçtiği kanaatindeyim. Talakın
hikmeti bağlamında söylenen, ‘Yeryüzünün en dar zindanı karşıt
iki karakterin birlikte yaşadıkları yerdir’ Arap atasözünde
ifade edildiği gibi, belli ki CHP iki ana eğilimi bir arada
tutmakta epeyce zorlanmaktadır. Bunun için en makul olanı
partinin kendisini açıkça tanımlayıp ‘ortak değerler’
ekseninde bir örgütlenmeyi temin etmesidir. Peki, yılların partisi
CHP’nin kendisini bu şekilde tanımlaması zor bir şey midir?
Durduğunuz ve baktığınız yere göre hem zor hem de
kolaydır.
Rivayet olunur ki, Aristo felsefesinin realiteden kopartılarak salt rasyone soyutlamalarla meşgul edildiği günlerde Yunanlı bir köylü Lise’nin önünde toplanmış bir grup öğrencinin hararetle tartıştıklarını görünce meraklanıp yanlarına varmış. Öğrencilerin
Aristo’nun Fizika’sından atın ağzındaki diş sayısını bulmaya
çalıştıklarını görünce merakı şaşkınlığa dönüşen Köylü daha
fazla dayanamayıp: ‘Çocuklar! Atın ağzındaki diş
sayısını öğrenmek için Üstad’ın kitaplarını aktarmanıza gerek
var mıdır? Şuradan bir at getirin, ağzını açın ve dişlerini
sayın!’ diyerek, basit ama doğru bir yol göstermişti.
Şark Islahat Planı’ndan Şark İstiklâl Mahkemelerine, Takrir-i
Sükûn’dan Cebri İskân
Kanunu’na oradan da ırkçılığı bilimsel tezlerle ispatlanmış eğitim
müfredatına varıncaya
kadar bir dizi temel kanunun incelenmesi halinde görülecektir ki,
CHP’nin asaletini oluşturan hamur ‘ırkçılık’la bulaşık bir
nasyonalizm mayası ile yoğrulmuştur. Bu anlamı örtmek amacıyla
istiare yollu dillerinden düşürmedikleri ‘Atatürk milliyetçiliği’
veya ‘ulusalcılık’ kavramları ayrıca problematiktir. Mesela
Atatürk’ün ‘milleti’ ‘ortak dil, ortak fikir ve ortak his’te
birleştiren tanımına bu toplumun ne kadarını dâhil edebilirsiniz
ki? Bu tanımın yapıldığı yıllarda başta Kazım Karabekir olmak
üzere Terakkiperver Halk Fırkası çatısı altında örgütlenmiş
İstiklal Savaşı’nın pek çok paşası bile aynı his ve aynı fikirde
olmadıkları için ‘hain dimağlar’ olarak itham edilmişlerdi.
(Bkz. Nutuk 595) O kadar ki, İzmir Suikastı bahanesiyle çoğu
zor bela ipten alınmışlardı. Ayrıca Nasyonalizmin bugün için
negatif çağrışımlar içerdiğine de bakmayın, dönemin İtalya ve
Alman faşizmi örneğinde olduğu gibi o gün için bu kavram daha
ziyade ‘çağdaş’ imâlar taşıyordu. Orta yerde heykel gibi duran
garabet ise, adı geçen ülkelerin sabah akşam çağın aynası
karşısına geçip kendilerine defalarca çeki düzen vermiş
olmalarına karşın, CHP’nin onuncu yıldaki saadet asrına duyduğu
irtica hasretidir.
Siyasi tarihimizin 1923 ile 1950 aralığına hasredilmiş onlarca
bilimsel çalışmadan sadece birisini okumanız halinde bile
CHP’nin saadet asrında ikâme ettiği düzenin ırkçı öğelerle
hangi derekede malul olduğunu bütün çıplaklığıyla görürsünüz. 1925
yılında İsmet Paşa başta olmak üzere radikal Kemalist kadronun
Kürtler aleyhine söyledikleri o
meş’ûmiyeti meşhur sözler ile daha birkaç gün önce İzmir
vekilesinin ‘ırkçılığı tahkim edici sözü’ arasındaki
paralelliğin iki su arasındaki benzerlik kadar olması ise, bu
karakterin partinin ideolojik omurgasındaki ağırlığını hâlâ
koruduğunu göstermektedir. CHP’nin Doğu ve Güneydoğu’dan
silinmesini ya da son dönemdeki istifaları başka türlü nasıl
açıklayabiliriz k? Görünen odur ki bu parti bir yol ayırımına
iyice yaklaştı. Muhtemel bir yeni oluşumda katkı kabilinden
yeni bir isim ve logo yarışması yapılırsa şimdiden başlık olarak
kullandığım N©HP ile katılacağımı ilân ediyorum. MHP ile
karışmasın diye M©HP değil de nasyonalist kelimesini ifade
etsin diye N©HP logosunu seçtim. Gerçi söylemeseydim de bilirdiniz
ya…