CHP Sözcüsü Faik Öztrak: Erdoğan kendi kurduğu masayı dağıttı
Abone olCHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Erdoğan’ın tek bir önceliği oldu: Tek adam vesayet rejimini inşa etmek. Bunun için İmralı’da, Dolmabahçe’de masalar kuruldu. Erdoğan masalarda kimin nerede oturacağına kadar ilgilendi. Yetmedi, ‘terör örgütünün faaliyetlerine müdahale etmeyin’ diye, valilere talimat verdi. Erdoğan ne zaman ki, ‘seni başkan yaptırmayacağız’ çıkışını duydu. Kendi kurduğu masayı dağıttı” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İnsan Hakları Eylem
Planı’nı açıklarken kullandığı “Öyle her gördüğümüz çiçeğe su
vermeyeceğiz” ifadesini de eleştiren Öztrak, “19 yıldır ülkeyi
yöneten Erdoğan, insan haklarından, adaletten dem vururken; çiçek
ile dikeni ayırmaktan bahsediyor. Kimin çiçek, kimin diken olduğuna
karar vermek kimin haddine? Hz. Mevlana ne güzel demiş: Kardeşim
sen düşünceden ibaretsin, geriye kalan et ve kemiksin, gül düşünür
gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun” diye konuştu.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.
Öztrak’ın açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
"Yüreğimiz dağlandı"
Dün Bitlis’ten gelen acı haberle hepimiz sarsıldık. Askeri
helikopterimiz düştü, 11 Mehmetçiğimiz şehit oldu. Şehitlerimiz
arasında 8. Kolordu Komutanımız Korgeneral Osman Erbaş da var.
Milletçe yüreğimiz dağlandı. Biraz önce ebediyete uğurladığımız
kahramanlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine, Türk Silahlı
Kuvvetleri’ne ve milletimize başsağlığı ve sabır, kazada yaralanan
askerlerimize acil şifalar diliyoruz.
"Pensilvanya'yı tavaf ettiler; ortakların arası açıldı
"
12 Eylül 2010 Referandumunda, bugün ‘FETÖ’, ‘terör örgütü’
dedikleri ortaklarıyla birlikte ‘ölüleri mezarından kaldırıp’
Anayasa’yı değiştirdiler. Sonrasında, ülkemizin; askeriyesi,
adliyesi, mülkiyesi tamamen FETÖ’ye teslim edildi. Bunlar
yaşanırken kendilerini hep uyardık. Bizi yine dinlemediler. Onun
yerine Pensilvanya’yı tavaf ettiler. 2013’te yolsuzluk dosyaları
ortalığa saçıldı. Aynı yağmurda beraber ıslanan ortakların arası
açıldı.
"Erdoğan kendi kurduğu masayı dağıttı"
2014’ten itibaren de Erdoğan’ın tek bir önceliği oldu: Tek adam
vesayet rejimini inşa etmek. Bunun için İmralı’da, Dolmabahçe’de
masalar kuruldu. Erdoğan masalarda kimin nerede oturacağına kadar
ilgilendi. Yetmedi, ‘terör örgütünün faaliyetlerine müdahale
etmeyin’ diye, valilere talimat verdi. Biz uyardık: ‘Gizli saklı iş
tutmayın, bu mesele çözülecekse, Meclis’te çözülecek’ dedik. Bizi
yine dinlemediler. Erdoğan ne zaman ki, ‘seni başkan
yaptırmayacağız’ çıkışını duydu. Kendi kurduğu masayı dağıttı. 7
Haziran 2015 seçimlerinde, milletimiz kendisine tek başına iktidarı
vermedi. Erdoğan, koalisyon görüşmelerini yokuşa sürmek için,
elinden geleni yaptı. Bir yandan da ülke tarihinin, en karanlık ve
kanlı dönemlerinden biri yaşandı. Başkentimizde Gar Meydanı’nda
bombalar patladı. Ülkemiz kana bulandı. Milletin güvenlik
endişeleri, özgürlük ve refah taleplerinin önüne geçirildi. Kasım
ayında seçim tekrarlandı. Erdoğan demokrasinin genleriyle
oynayarak, kaybettiği seçimi 5 ay sonra kazandı. Bir yıl sonra da
Erdoğan’ın eski yol arkadaşları, hain bir darbe girişimine
yeltendi. Milletimiz o gece devletini sokaklardan topladı. Türkiye
görülmemiş bir devlet krizinin içine düştü. Erdoğan tarafsız
bir cumhurbaşkanı olarak, tüm milletle kucaklaşmak yerine, tek adam
vesayet rejimini inşa etmek, partisinin genel başkanlığını almak,
şahsım hükümetini kurmak için, 15 Temmuz’u siyasi bir lütuf olarak
gördü. Şerden hayır çıkarmak yerine, 20 Temmuz’da OHAL ilan edildi,
sivil darbe oldu. Tüm evrensel demokrasi kurallarına aykırı olarak,
OHAL koşullarında yapılan, 16 Nisan 2017 mühürsüz, şaibeli
referandumuyla, anayasamız bir kez daha değiştirildi. Anayasa ile
beraber en az 100 yıllık hükümet sistemi de değişti.
"Merkez Bankası hesap veremez oldu"
15 Temmuz’u ‘Allah’ın bir lütfu’ olarak gören Erdoğan, bu tarihten
sonra, zaten hiçbir zaman sevmediği, kuraldan, saydamlıktan, hesap
vermekten de tamamen uzaklaştı. ‘Liyakat değil, sadakat’ dedi.
Paralel bütçelerle, adrese teslim ihalelerle, Kamu Özel İşbirliği
projeleriyle mali disiplini alt üst etti, bitirdi. En sonunda
Merkez Bankası kasasında duran, milletin hini hacette kullanılacak
yedek akçesi, döviz rezervleri de bu keyfilikten nasibini aldı.
Merkez Bankası'nın kasasındaki 128 milyar dolar, buhar oldu. Bu
işlerden sorumlu Damat Bakan da istifa edip yok oldu. Merkez
Bankası daha önce de döviz piyasalarına müdahalede bulunmuştu.
Doğrudan müdahale etti, ihale düzenledi, ama bunların hepsi
kamuoyuna açıklandı. Ancak 27 Nisan 2016’dan sonra bu ülkede Merkez
Bankası da hesap vermez oldu.
"Milli gelir tepetaklak gitti"
Dün açıklandı… 26 Şubat itibariyle Merkez Bankası’nın net rezerv
hesabı 42,5 milyar dolar açık veriyor. Yetkililer, ‘rezervler
istikrar kazandı’ diyormuş. 40 milyar dolardan fazla açık veren bir
rezerv hesabı söz konusuysa, istikrar bunun neresinde? Bu buhran
bir günde olmadı. Bu millet Erdoğan’ın istediği her yetkiyi
kendisine verdi, ama Erdoğan’ın şahsım hükümetiyle beraber hem
ekonomik kriz hem de devlet krizi her gün daha da derinleşti.
Ülkemizin neşesi, huzuru, bereketi kaçtı. İşimiz, aşımız, ekmeğimiz
küçüldü. Bunu ben demiyorum. Erdoğan’a bağlı TÜİK’in rakamları
diyor. Tek adam vesayet rejiminin inşasına başlandığı 2014’ten bu
yana, milli gelirimiz tepetaklak aşağı gitti. 2013’te 958 milyar
dolar olan milli gelir, 2020’de 717 milyar dolara kadar düştü.
2008’deki milli gelirin bile gerisine düştük. Erdoğan’ın ‘milleti
uçuracak’ diye pazarladığı tek adam vesayet rejiminin inşa
sürecinde, ekonomi patinaj yaptı. Milli gelir sürekli geriledi,
milletin cebinden 7 yılda 241 milyar dolar uçtu. Böyle bir
gerilemeyi bu millet daha önce hiç yaşamadı.
"Kimin çiçek kimin diken olduğuna karar vermek kimin
haddine"
Bu ülkeyi 19 yıldır kim yönetiyor? Erdoğan. Bu 19 yılda ülkemizde,
insan haklarına saygı yoksa, adalet yoksa, hukukun üstünlüğü yoksa,
millete hesap verme yoksa, bunun sorumlusu kim? Elbette Erdoğan.
İnsan hakları evrenseldir. Herkes doğduğu anda bu haklara sahip
olur. Ama 19 yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan, insan haklarından,
adaletten dem vururken, çiçek ile dikeni ayırmaktan bahsediyor,
‘çiçeğe su vermek adalet, dikene su vermek zulüm’ diyor. Kimin
çiçek, kimin diken olduğuna karar vermek kimin haddine? Hz. Mevlana
ne güzel demiş: Kardeşim sen düşünceden ibaretsin, geriye kalan et
ve kemiksin, gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik
olursun.