Kemal Kılıçdaroğlu bulunduğu yerde gol diye zıplamış
olabilir.
Muharrem İnce koşup ona sarılmış ve yedek kulübesindeki vekiller
sevinçle havaya sıçramış olabilir.
Olabilir, gerçekten!
Sen ta oralara kadar git, Suriye’den gazeteci “Cüneyt
Ünal”ı al ve gel.
Herkes şaşırdı haliyle.
Çünkü imajı deniz kıyılarının fatihi olan bir parti, bu kez
Yavuz Sultan Selim’liğe soyunmuştu.
Cumhuriyet Halk Partisi, ilk defa kamuoyunun önünde skor yaptı.
Hem de göstere göstere, çeşitli hücum varyasyonları deneyerek.
İktidar partisi Mısır’da iken, aynı mevsimde aynı coğrafyada
yakaladı onu. İyi bir kombinasyonla, iyi atakla bir adım öne
çıkardı kendini.
Peki, gerçekten durum böyle mi?
Ve bunu gerçekleştiren “Yeni” CHP’mi
?
Cumhuriyet Halk Partisi, uzun süredir özellikle Kemal
Kılıçdaroğlu ile birlikte eski taş kalıplarını yıkarak halka daha
yakın, somut politika üreten ve iletişim beceresi daha yüksek bir
parti olma arzusunu taşıyor. Halk nezdindeki
“elitist” imajından sıyrılmak istiyor.
Tabi, hem kendi iç dengelerindeki çatışmalar, hem de geçmişten
gelen statükoculuk ve örgütlenememe
“beceriksizliği” bu çabayı zaman zaman boykot
ediyor.
Hal böyle olunca, CHP’nin hala politika üretme araçları istediği
düzeye ulaşmıyor ve etkin bir politik karaktere bürünemiyor.
Aslında Cüneyt Ünal’ı kurtarma operasyonunu, işte bu
sürecin bir devamı diye niteleyebiliriz.
CHP, AK Parti’nin Suriye politikasına karşı çıkarken,
“sadece söylem üretme” alışkanlığını bir
kenara bırakıp, Suriye yönetimiyle olan iletişimini belli
kanallardan devam ettirmeye çalıştı. Buna birde hükümetin Esad
yönetimiyle olan diyaloğunu tamamen kesmesi eklenince,
Cüneyt’e en yakın pozisyondaki grup konumuna geçti.
Buna ek olarak, Esad’ın Erdoğan hükümetine
karşı küçük bir salvo yaparak, “düşmanımın düşmanı
dostumdur” mantığıyla muhalefet partisine küçük bir
jest yapması da CHP’yi avantajlı konuma getirdi.
Dışişleri Bakanlığı’nın ise bu süreçteki payının ne olduğunu
muhtemelen ileriki dönemlerde daha detaylı anlayacağız.
Ama her şeye rağmen; Cüneyt’in Türkiye’ye getirilme sürecine
aracı olmasıyla, uzun soluklu aktif siyasetinin karşılığını alan
CHP, hanesine bir gol yazdı diyebiliriz. İlk defa, başladığı bu
yolda somut bir kazanım elde etti.
Esad yanlısı yada Baasçı görünme riskini alarak, Cüneyt'i
ailesine kavuşturma cesaretini gösterdi.
Burada dikkat çekilmesi gereken diğer bir nokta ise; Türkiye'nin
Suriye'ye ilişkin politikaları sonucu, bilgiyi bizlere ulaştırmak
pahasına canlarını ortaya koyarak çalışan Cüneyt ve diğer
gazetecilerin bile orada neredeyse çalışamaz hale gelmiş
olmalarıdır.
Açlık grevleri bitti. Ya Sonuç? Şimdi Kim
Haklı Çıktı?
·
Başbakan “Şov yapıyorlar, zaten
bırakacaklar.” dedi. Haklı mı çıktı?
·
Öcalan “Ben barışa destek vermek
istiyorum” dedi. Ama bu arada “Gücümü de
görün, küçümsemeyin” dedi. Haklı mı çıktı?
· Sırrı
Süreyya “Cezaevi Tahrir’dir artık. Kürt halkının
evlatlarının mücadelesini herkes gördü.” dedi. Haklı mı
Çıktı?
· Hüseyin
Çelik: “Hükümet hiçbir yaptırımı yerine getirmedi. Dik
durdu. Ana dilde savunma, zaten açılım sürecinde
programımızdaydı.” dedi. Haklı mı çıktı?
·
Kılıçdaroğlu: “Başbakan, Öcalan’ın oyuncağı
oldu” dedi. Haklı mı çıktı?
Siz anladınız mı şimdi “Kim kazandı ve Kim
haklı?”