CHP de seçim barajının iptali için AYM'ye başvurdu
Abone olCHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bugün bireysel başvuruda bulunarak, Anayasa ve AİHS'ye aykırı olan yüzde 10'luk seçim barajının kaldırılmasını, uygulamanın durdurulmasını talep etti.
AYM başvurusunu yazılı açıklama ile duyuran Umut Oran, "Anayasa
Mahkemesi’nin bu konuyu seçim öncesinde ele alması doğru ve yerinde
bir karardır. Seçim takvimi için mademki Yüksek Seçim Kurulu’na 80
günlük süre yetmektedir, o zaman henüz 191 gün varken gündeme gelen
barajın kaldırılması olasılığı hiçbir partiyi korkutmamalıdır. Bu
kararın gecikmeksizin verilmesi Türk demokrasisi için büyük önem
taşımaktadır” dedi.
Her seçimde cinayet işleniyor
3 Kasım 2002’de 31 milyon 528 bin 783 geçerli oyun 16,9
milyonunu alan AKP ve CHP TBMM’ye girerken, 14,6 milyon oyu almış
olan diğer partiler ise Meclis dışı kaldığını anımsatan Umut Oran
açımlamasında şunları kaydetti:
“2002 yılında yüzde 10’luk baraj nedeniyle geçerli oyların yüzde
46,33’ü yani tam 14 milyon 607 bin vatandaşımızın oyu adresine
ulaşmadı ve iradeleri yok sayıldı çünkü seçim barajı yükseldikçe
demokrasi kan kaydediyor. Katılımcı, çoğulcu demokrasinin önünde
duvar olan bu baraj artık zaman geçirilmeksizin kaldırılmalıdır.
Her seçimde işlenen demokrasi cinayetine daha fazla göz yumamayız,
artık yeter! Barajlı demokrasi dersi veren Sayın Bülent Arınç’a da
hodri meydan diyorum, ‘madem kendine güveniyorsun indir barajı
yüzde 3’e de el mi yaman bey mi yaman görelim. Darbeci generallerin
mirası ülkenin üstüne 34 yıldır kabus gibi çökmüş, üstelik üçte
biri sizin dönemizde AKP ile geçti, biraz samimi olun bahane üretip
durmayın. Barajı kaldırmıyorsanız da ‘bu sistem bize yarıyor ne
güzel fazladan milletvekili çıkartıyoruz, darbeciler iyi ki
çıkarmış bu yasayı’ diye itiraf edin."
Seçme ve Seçilme Hürriyetine aykırı
Oran'ın, avukatı Haluk Pekşen aracılığıyla Anayasa Mahkemesi'ne
bugün yaptığı başvurunun dilekçesi ana hatlarıyla şöyle:
- 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunun 33ncü maddesinde yer alan
%10 ülke barajı, Anayasamızda güvence altına alınan "temsilde
adalet" ilkesine aykırı olduğu gibi yine Anayasamızda düzenlenen
Seçme ve Seçilme Hürriyetine de aykırıdır. Bu nedenle “%10 seçim
barajının” kaldırılmasının ve işbu yasa hükmünün uygulanmasının
durdurulması gerekmektedir.
Adaletsizlik simgesi
- Anılan seçim barajı, uzun süredir ülkemizde eleştiriye maruz
kalmış ve artık günümüz koşullarına cevap vermekten uzak olup,
ülkemizin ihtiyaçları ve mevcut seçmenin temsilini zorlaştırdığı
için ülke birliğine hizmet etmeyen bir yöntem olarak atıl
kalmaktadır.
- Anayasaya aykırı “%10 seçim barajı” demokrasiyi zayıflatan,
eşitlik ilkesine ve seçme seçilme hürriyetine aykırı olup, tam
anlamıyla bir adaletsizlik simgesidir.
- Oysa ki, AB üyesi hiç bir ülkede seçim barajının yüzde 5’in
üzerinde olmaması gerektiğinin özellikle vurgulanmaktadır.
Avrupa’nın önemli ülkelerinden Almanya, Belçika, Estonya,
Gürcistan, Macaristan, Moldova, Polonya, Çek Cumhuriyeti Ve
Slovakya seçim barajı yüzde 5 olarak uygulanmaktadır. Buna karşın
Avrupa Birliği’ne üye olmak için uzun yılardır çaba sarfeden ve
köklü yasal değişiklikler yapmayı hedefleyen ülkemizde, seçim
barajının en yüksek oranının uygulanması gerçekten üzücü ve endişe
vericidir. Diğer ülkelerde uygulanan seçim barajı oranlarına şöyle
bir bakıldığında; İlk başta olmak üzere Türkiye'de % 10, Rusya'da
%7; Belçika, Estonya, Gürcistan, Macaristan, Moldova, Polonya, Çek
Cumhuriyeti, Slovakya, Almanya'da %5; Avusturya, Bulgaristan,
İtalya, Norveç, Slovenya, İsveç'de %4; İspanya, Yunanistan,
Romanya, Ukrayna'da %3; Danimarka’da %2; Hollanda’da %0.67 olarak
seçim barajları uygulanmaktadır. İsviçre, Finlandiya, İrlanda Ve
İzlanda’da ise baraj uygulaması bulunmamaktadır.
Çağdışı ve antidemokratik
- Bu itibarla demokratik hukuk devletlerinde, eşi benzeri olmayan bu çağdışı ve antidemokratik uygulamanın bir an evvel önüne geçilmesi ve ivedilikle hükmün anayasaya aykırılığının tespiti ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesi gerekmektedir.
Siyasal parti diktası
- Zira, Ülkemizde Anayasal düzen siyasal düzene dönüştürülmek
istendiği açıktır. Tek parti iktidarı ve çoğunluğun temsil
edilmediği seçim siteminde, çok büyük bir adaletsizlik
yaşanmaktadır. Uzun süredir ülkemizin gündemini meşgul eden,
Anayasal düzenin askıya alınmak istenmesi ve Türkiye’de fiilen bir
siyasal parti diktasını hakim kılmak iradesi, uluslararası düzeyde
ülkemizi gerçekte olduğundan çok daha uzak bir resme
sürüklemektedir.
- Böylesi bir durumda hukuk düzeninin ve anayasal düzenin
işletilmesi her geçen gün giderek imkansız hale gelmiştir. Bu
durumda uluslararası sözleşme hükümleri devreye girerek Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzenini bozucu etki yaratan
Anayasamıza ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı yasal
düzenlemelerin kaldırılması hukuk, vicdan ve adalet gereğidir.
Yargı baskı
altında
- Ancak ne var ki, ülkemizde mevcut yargı organları ve makamları
bizzat siyasal iktidarın etkisi ve baskısı altında olup, iç denetim
mekanizmalarının devre dışı bırakıldığı aşikardır. Hukuk
Devleti'nin işleyen sistemine, pratik hayata ve ülkemizin
ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak yasal düzenlemeler ile doğrudan
müdahale edilmek istendiği açıktır.
Amaç anayasal düzeni
değiştirmek
- Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti aynı zamanda birçok
alanda uluslararası sözleşmelerde taraf olarak yalnızca iç hukuk
değil uluslararası hukukun gereklerini yerine getirmeyi taahhüt
etmiştir. iktidarı ele geçirmiş olan siyasal iktidarın hükümet etme
sürecinde asıl amacının Anayasal düzeni değiştirmek olduğu zaman
içerisinde ortaya çıkmıştır.
Haşim Kılıç’ın sözlerini anımsattı
- Öyle ki, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim KILIÇ'ın Anayasa Mahkemesi'nin 52. Kuruluş Yıldönümünde Yapmış Olduğu Açılış Konuşması kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır: “Esasen vesayet altındaki bir yargıdan hukuk güvenliğini sağlaması da beklenemez. Böyle bir sistem yönetenlerin güvenliğini sağlarken, ötekilere de ancak, korku, endişe ve umutsuzluk verebilir. Korkunun ve endişenin hakim olduğu iklimlerde de özgür vicdanlar üretilemez. Herkese bildik gelen bir sözle yeniden tekrarlamak gerekirse, hukuk güvenliği insanların güvercin ürkekliği içinde yaşamadığı korkusuz bir ortamın varlığı olarak da tanımlanabilir.”
Anayasal düzenin askıya alınması
- Görüldüğü üzere, hiçbir şekilde çoğunluğu temsil etmeyen ve
mevcut seçim sisteminin getirmiş olduğu hukuksuz uygulamaların
eseri olan, iktidarı ele geçirmiş siyasal parti, Anayasal düzeni
fiilen askıya almak gayretindedir. Uygar dünyanın saygın bir üyesi
olma yolunda kararlı adımlarla ilerleyen çağdaş uygarlık iddiasını
her geçen gün artarak devam ettiren ülkemiz, ne yazık ki ülkemizde
yürürlükte olan işbu seçim kanununda düzenlenen seçim barajı
uygulaması ile iktidarı ele geçirmiş olan yapının uygulamalarıyla
bu kez tam tersine uygar dünyadan giderek uzaklaşmaya
başlamıştır.
- Görüldüğü üzere, Anayasa’nın 67. maddesinde seçme, seçilme ve
bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasî faaliyette
bulunma hakkı güvence altına alınmıştır. Bu güvencenin Anayasal
sınırları ile şu cümle ile belirlenmiştir: ”Seçim kanunları,
temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak
biçimde düzenlenir.“
İçtihatlar var
- Ancak ne var ki, seçim kanununda yer alan seçim barajının
temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkleri ile bağdaşmadığı
sarihtir. Oysa, Seçimler ve siyasi haklar Anayasa’nın 2. maddesinde
ifadesini bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarıdır (AYM,
E.2002/38, K.2002/89, K.T. 8/10/2002).
- Benzer şekilde AİHM de “serbest seçim hakkı”nı Avrupa kamu
düzeninin temel unsuru olan demokrasinin en önemli ilkelerinden
biri olarak kabul etmektedir. AİHM, Sözleşme'ye Ek 1 No.lu
Protokol’ün 3. maddesinin koruduğu hakların, hukukun üstünlüğüne
dayanan etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerinin kurulması
ve sürdürülmesi için hayati öneme sahip olduğunu belirtmiştir
- Siyasi faaliyetlerde her ülkenin kendi koşulları içinde yasalar
ile sınırlamalar getirilebileceği söylenebilirse de,
milletvekillerinin yasama faaliyetlerinde anayasal bir koruma
alanına sahip olduğu açıktır. Aslolan halkın siyasi iradesinin
engellenmemesi ve hakkın özünün etkisiz hale getirilmemesidir.
Seçilmiş milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine
getirmelerini engelleyecek ölçüsüz müdahaleler halk iradesiyle
oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıracak, seçmen
iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir (B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 129).
- Benzer şekilde, AİHM de bu hakların sınırlandırılabileceğini
kabul etmekte, ancak bu sınırlamaların "yasama organının seçiminde
halkın görüşlerinin serbestçe açıklanması”nı ve bu anlamda belli
kişilerin veya grupların ülkenin siyasal hayatına katılımlarını
engelleyici, söz konusu hakkın özünü zedeleyecek ve etkisini
ortadan kaldıracak ölçüde olmaması ve öngörülen amaçla orantılı
olması gerektiğini belirtmektedir.