CHP beklenen kanun teklifini sundu
Abone olCHP Grup Başkanvekilleri, TBMM Başkanlığı’na beklenen kanun teklifini sundu. Teklife göre, tabii hakimlik ilkesine aykırı ve verdikleri kara...
CHP Grup Başkanvekilleri, TBMM Başkanlığı’na beklenen kanun
teklifini sundu. Teklife göre, tabii hakimlik ilkesine aykırı ve
verdikleri kararların toplum vicdanında genel kabul görmemesi
nedeniyle davaların baştan görülmesi veya yeniden yargılama
müesseselerinin işletilmesi ayrıca düzenleniyor.
CHP Grup Başkanvekilleri tarafından hazırlanan kanun teklifi
kapsamında 3713 sayılı Yasa’nın 10. Maddesi ile 6352 sayılı Yasanın
Geçici Madde 2’nin 4-5-6-ve 7. fıkraları yürürlükten kaldırılarak,
özel yetkili veya bölge ağır ceza mahkemeleri olarak adlandırılan
mahkemeler kapatılıyor, yargılamaların suç yerindeki ağır ceza
mahkemelerinde yapılması sağlanıyor. Bu aşamada tabii hakimlik
ilkesine aykırı ve verdikleri kararların toplum vicdanında genel
kabul görmemesi nedeniyle davaların baştan görülmesi veya yeniden
yargılama müesseselerinin işletilmesi ayrıca düzenleniyor. CHP
tarafından verilen teklifin gerekçesinde şu ifadelere yer
verildi:
“Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
nezdinde adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle verilen çok
sayıdaki kararın yanında özellikle son 10 yılda gerçekleştirilen
soruşturma veya kovuşturmalarda halkın hukuka güveni ciddi şekilde
azalmıştır. Buna ek olarak insan hakkı ihlallerinde yaşanan ciddi
artış da ülkemizi hukuk devleti olmaktan giderek uzaklaştırmıştır.
Öyle ki, bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından hüküm tesis
edildiği yönündeki inanç ciddi şekilde zedelenmiştir. Nitekim AB
ile aday ülkelerde güvenilirlik araştırması yapan Eurobarometre
kuruluşunun bin 2 kişi ile yaptığı anket sonucu 2009 yılında
yargıya güven yüzde 63 ve 2010 yılının Şubat ayında ise yüzde 65
iken, 16-22 Kasım 2012 tarihleri arasında IKSARA adlı kuruluş
tarafından bin 709 kişiyle yüz yüze yapılan anketten çıkan sonuç
ise acı bir gerçeği ortaya koymaktadır. Zira bu ankete göre
ülkemizde yargıya güvenenlerin oranı sadece yüzde 5’tir.
Dolayısıyla 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleşen Anayasa referandumu
sonucu yeniden yapılanan yargıya güven kaybolmuş durumdadır.
Özellikle 2004 yılında kurulan özel yetkili mahkemelerde 2007 yılı
ortalarından başlayarak gerçekleştirilen soruşturma ve
kovuşturmalarda savunma hakkını kısıtlayan, hatta hiçe sayan
uygulamalar gerçekleştirilmiş, masumiyet karinesi göz ardı edilmiş
ve kamu kurumlarında tasfiye sonuçları doğuran tutuklama ve
mahkumiyet kararları verildiği gözlenmiştir. Yine bu mahkemelerce
verilen kararlar kamu vicdanını sızlatan boyutlara ulaşmış ve kurgu
ve kuşku dolu kanıtlarla binlerce kişi ve ailelerini olumsuz
etkileyen, hatta intiharlara sürükleyen sonuçlar yaratmıştır. Genel
bir kanı da suçlu insanların yanında pek çok suçsuz insanın
cezalandırıldığı şeklindedir. Yargı siyasal mücadeleye konu bir
alana dönüşmüştür. Nitekim yakın geçmişte özel yetkili mahkemelerin
aldığı kararlar konusunda sınırsız destek ve koruma güdüsü içinde
bulunanların, bugünlerde ‘orduya kumpas kuruldu’, ‘paralel devlet
oluştu’ ya da ‘devlet içinde çete var’ deme gereği görme noktasına
gelmeleri mutlak anlamda bir irdelemeyi gerektirmektedir. Elbette
adli görev yapan kolluk ile yargı mensuplarının yürütmenin etki
alanından çıkmasını bağımsız yargı adına sevindirici bir gelişme
olarak değerlendirmek mümkündür. Lakin bugün yaşananlar bu
ayrışmanın hukukun üstünlüğünün bir gereği olarak değil de, yargıya
egemen olma savaşının, daha doğrusu yargıya hangi gücün sahip
olması mücadelesinin yansıması olduğunu kabul etmek daha doğru bir
yaklaşım olacaktır. Eğer devletin üst makamlarında yargının öldüğü
veya çöktüğü söylemleri dillendirilir hale gelmiş ise, yargıya
yönelik güven duygusu kaybolmuş ve yargı kendi içinde sorun
alanlarını çözme güdü ve niyetinden uzak ise, parlamenter sistemin
bir an önce devreye girmesi anayasal bir zorunluluk haline gelmiş
demektir. Zira yargının güvenilirliğini yitirmesi, devlet
mekanizması içinde hak arama, adalete güven ve sonuçta devlete
gönül bağının da zayıflaması sonucunu doğuracaktır. Yargının ölmesi
demek; güçler ayrılığı ilkesinin, demokrasinin ve toplumsal barışta
devlet etkisinin de can çekişmesi anlamına gelecektir. Kısaca hukuk
devleti ilkesi rayından çıkarılmıştır. Bu noktada parlamento;
gerçek hakimlik teminatına dayalı, hukukun üstünlüğü ile insan
haklarını esas alan, hukuk adamlarının kimsenin etkisinde kalmadan
özgürce ve vicdani kanaatlerine göre karar verme ortamını sağlayan,
çağdaş bir yargı yapısının oluşumuna katkıda bulunacak yasal
düzenlemeler yapmak ve de yürütme organının kuvvetler ayrılığı
ilkesini göz ardı eden uygulamalarına karşı denetim görevini yerine
getirmek durumundadır. Yargı birilerinin arka bahçesi, gizli
ajandasını icrada bir aygıt veya karşıt düşünce sahiplerinin
susturulması aracı olmaktan kurtarılmalıdır. Bu açıdan düne kadar
vicdan sızlatan yargı kararları karşısında avuç ovuşturanların da,
vicdan temizliği için bağımsız yargı arayışına katkıda bulunmaları
önem taşımaktadır. Bu nedenlerle bağımsız yargı için iktidar ve
muhalefet partilerine mensup milletvekilleri sorumluluk üstlenmeli,
keza bu sürece katkıda bulunmalıdırlar. Kuşkusuz yargının gerçek
konumuna getirilmesi, titiz ve uzun soluklu bir çalışmayı
gerektirmektedir. Lakin bu sürecin tamamlanmasına kadar pek çok
bireyin adil yargılama haklarının ihlali nedeniyle
mağduriyetlerinin devam edeceği de ortadadır. Bu aşamada en azından
olumsuz yargılama koşullarının uygulandığı ve tabii hakimlik
ilkesine açıkça aykırı yargı yerlerinin görevlerine son verilmesi,
savunma hakkını kısıtlayan bazı düzenlemelerin öncelikli olarak
elden geçirilmesi ve ‘yargı mağdurlarının’ yeniden ve adil olarak
yargılanmalarına ortam sağlanması amacıyla bu teklifin verilmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır. Nihayet, bu yasa teklifi bir sonuç
değil, adil yargılamayı esas alan bir yargı yapısının oluşumunda
başlangıç olarak kabul edilmelidir. Hazırlanan kanun teklifi
kapsamında 3713 sayılı yasanın 10. Maddesi ile 6352 sayılı Yasanın
Geçici Madde 2’nin 4-5-6-ve 7. fıkraları yürürlükten kaldırılarak,
özel yetkili veya bölge ağır ceza mahkemeleri olarak adlandırılan
mahkemeler kapatılmakta, yargılamaların suç yerindeki ağır ceza
mahkemelerinde yapılması sağlanmaktadır. Bu aşamada tabii hakimlik
ilkesine aykırı ve verdikleri kararların toplum vicdanında genel
kabul görmemesi nedeniyle davaların baştan görülmesi veya yeniden
yargılama müesseselerinin işletilmesi ayrıca düzenlenmektedir. Özel
yetkili mahkemelerin görev ve yetkileri 5 Temmuz 2012 tarihinde
sona erdirilmiştir. Lakin yasaya eklenen Geçici Madde 2.
Maddesi’nin 4-5-6-7. fıkralarıyla bakmakta oldukları davalarla
ilgili karar verilinceye kadar görevlerine devam edecekleri de
ayrıca düzenlenmiştir. Bir mahkemenin görev ve yetkilerine kanun
hükmü ile son verilirken, eldeki davalarla ilgili geçici bir
maddeyle görevini sürdürme yetkisi tanınması, mahkemenin kapatılma
gerekçesiyle çeliştiği gibi, tabii hakimlik ilkesine de aykırı bir
durumdur. Hem bu nedenle ve hem de görevine son verilen mahkemenin
adil yargılama hakkını ihlal mahiyetinde verdiği kararlar üzerinde
şüphe dalgası oluşmuştur. Bu açıdan 5 Temmuz 2012 tarihinden
itibaren özel yetkili mahkemelerce sürdürülen, karar verilen ve
hatta kesinleşen davalarla ilgili kuşkuların giderilmesi için
davaların yeniden görülmesi ve yeniden yargılama işleminin
icrasının gerekli olduğu sonucuna varılmıştır. Öte yandan gizli
tanık adıyla bilinen tanıklığın yapılma biçimi elden geçirilmekte
ve iletişim bilgileri ile dijital verilerin delil başlangıcı
niteliği yasal düzenlemeyle açıkça vurgulanmaktadır” ifadelerine
yer verildi.
İŞTE O TEKLİF
Yeni teklifte yer alan maddeler ise şöyle şekilleniyor:
“Madde 1 - 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. Maddesi ile
6352 sayılı Kanun’un Geçici 2. Maddesi’nin 4, 5, 6 ve 7’nci
fıkraları ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58. Maddesi’nin
3. Fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
Madde 2 - 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 5. Maddesi’nin 1.
Fıkrası’nın (a) ve (b) bentleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Madde 5- (1) Bu kanun kapsamında bulunanlar hakkında
uygulanabilecek tanık koruma tedbirleri şunlardır: a) Soruşturma
aşamasında kimlik ve adres bilgilerinin kayda alınarak gizli
tutulması ve kendisine yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir
adres tespit edilmesi, b) Duruşmada hazır bulunma hakkına sahip
bulunanlar da olduğu halde ve gerçek kimliğiyle gizli oturumda
dinlenmesi.
Madde 3 - 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 9. Maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir;
Madde 9- (1) Bu kanun hükümlerine göre, haklarında tedbir kararı
alınan tanıkların duruşmada dinlenmesi sırasında, fiziksel
saldırıdan etkilenmemesi için gereken önlemler alınır. (2) Tanık
duruşma beklerken taraflarla aynı ortamda tutulamaz. (3) Gizli
tanığın kovuşturma aşamasında dinlenememesi halinde, soruşturma
aşamasındaki ifadesi delil listesinden çıkarılır. (4) Haklarında
tedbir kararı alınan tanıkların, keşifte dinlenmeleri sırasında da
bu madde hükümleri uygulanır.
Madde 4 - 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 10. Maddesi’nin 2.
Fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir;
Madde 10- (2) Soruşturma aşamasında tedbir kararının kapsam ve
niteliğine göre, tanığın beyanı farklı isim altında tutanağa
kaydedilir ve sonraki soruşturma işlemlerinin bu isimle yürütülmesi
sağlanır. Tutanak, ilgili cumhuriyet savcısı veya hakim ile görevli
zabıt katibince imzalanır. Cumhuriyet başsavcılığınca veya
mahkemece bu Kanun’da belirtilen kararlar, ayrı bir karar numarası
verilmek suretiyle yerine getirilir. Tanığın gerçek kimlik ve adres
bilgileri ile koruma kararı ayrı bir kartonda muhafaza edilir.
Madde 5 - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 178. Maddesi’nin
1. Fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir;
Madde 178 - (1) Mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın veya katılanın
gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkındaki dilekçeyi
reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir.
Bu kişilerin duruşmada dinlenmesi zorunludur.
Madde 6 - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217. Maddesi’ne 2.
Fıkra’dan sonra gelmek üzere aşağıdaki 3. Fıkra eklenmiştir; Madde
217 - (3) Bilgisayar ile elektronik bilgi depolama araçlarının
içerikleri hukuka uygun başka bir delille desteklenmedikleri
takdirde hükme esas teşkil etmezler.
Geçici Madde - (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görev ve
yetkilerine son verilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 10.
Maddesi’yle kurulan ağır ceza mahkemeleri ile 6352 sayılı Kanun’un
Geçici 2. Maddesi’ne göre görevlendirilmiş bulunan mahkemelerde
görülmekte olan davalarla ilgili dosyalar üzerinde hiçbir işlem
yapılmaksızın ve derhal suçun işlendiği yerdeki ağır ceza
mahkemesine gönderilir. Bu yerde birden çok ağır ceza mahkemesi
varsa, dava dosyası UYAP sistemindeki sıraya göre görevli ağır ceza
mahkemesine tevzi edilir. (2) Bu yasanın 1. Maddesi’yle görev ve
yetkilerine son verilen mahkemelerce karar verilmiş olmakla
birlikte henüz gerekçesi yazım aşamasında bulunan dava dosyalarıyla
ilgili olarak gerekçe yazımı bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren en geç bir ay içinde tamamlanarak temyiz merciine
gönderilir. Bu süre içinde mahkeme heyeti sadece gerekçeli kararın
yazımı için geçici yetki ile görevli sayılırlar. (3) Bu yasanın 1.
Maddesi’yle görev ve yetkilerine son verilen mahkemelerce karar
verilmiş olmakla birlikte, henüz temyiz safahatında bulunan
dosyalarla ilgili olarak, Yargıtay tarafından işin esasına
girilmeksizin ilamın bozulmasına karar verilir ve dava dosyaları
ilk derece mahkemenin bulunduğu yere iade olunur. Bu dava dosyaları
da yukarıdaki 1. Fıkra’da belirtilen usule göre belirlenen ağır
ceza mahkemesine gönderilir. Görevli mahkemece tabii hakimlik
ilkesinin bir gereği olarak dava dosyası yeniden ele alınır ve
savunma hakkı çerçevesinde başlangıcından itibaren yargılama işlemi
gerçekleştirilir. (4) 6352 Sayılı Yasanın Geçici Madde 2.
Maddesi’nin 4-5-6-7. Fıkralarıyla görev ve yetkileri belirlenmiş
ağır ceza mahkemelerince kovuşturması yapılarak kesin hükümle
neticelenen dava dosyaları ele alınarak kararın verildiği yerdeki
ağır ceza mahkemesine UYAP sistemindeki sıraya göre tevzi edilir.
Bu mahkemece Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesinin 1.
Fıkrasındaki koşullar aranmaksızın yeniden yargılama kararı
verilir. Mahkemece, dava baştan itibaren görülür.
Geçici Madde - (2) Bu Kanun’un değişen hükümleri, devam eden veya
yeniden yargılamaya konu olan kovuşturmalar açısından da
uygulanır.
Geçici Madde - (3) Bu kanunla görev ve yetkilerine son verilerek
kapatılan mahkemeler bünyesinde görevli cumhuriyet savcılarının
yeni görevleri o yer cumhuriyet başsavcısı tarafından belirlenir.
Bu mahkemelerdeki başkan ve hakimler hakkında yeni yetki ve
görevlerini tespit ise Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na
aittir.
Madde 7 - Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 8 - Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”
Madde gerekçelerinde ise şu ifadelere yer verildi:
“Madde 1 - Bu madde ile tabii hakimlik ilkesine açıkça aykırı olan
ve de yaptıkları işlem ve verdikleri kararlarla uzun ve ölçüsüz
tutukluluk dolayısıyla insan haklarını, savunma taleplerini göz
ardı ederek savunma hakkını, kuşkulu ve kurgu izlenimi doğuran
kanıtlarla tutuklama ve mahkumiyet kararı vererek adil yargılama
hakkını ihlal eden özel düzenleme ve yetkilerle donatılmış
mahkemelerin kapatılması amaçlanmaktadır. Keza gizli tanık
uygulamasındaki değişiklik nedeniyle de, Tanık Koruma Kanunu ile
çelişen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58. Maddesi’nin 3. Fıkrası da
yürürlükten kaldırılmaktadır.
Madde 2 - Koruma altına alınan tanığın kovuşturma aşamasında
kimliğinin belirsiz olması, davanın taraflarıyla aynı ortamda
bulunmaksızın ifade alımının gerçekleşmesi savunma hakkını
kısıtlayan bir durumdur. Keza gizli tanığın güvenliği kadar önemli
olan bir husus da savunma hakkının korunmasıdır. Madde ile tanığın
güvenliği ile savunma hakkı arasında bir denge kurulmaya
çalışılmıştır. Bu anlamda soruşturma aşamasında tanığın gerçek
kimlik ve adresi gizli tutulurken, kovuşturma aşamasında duruşmada
hazır bulunma hakkına sahip bulunanların bulunduğu ortamda ve
gerçek kimliğiyle ifadesinin alınması düzenlenmektedir. Ancak bu
ifade alımı sırasında oturum gizli olarak yapılacaktır. Böylelikle
savunma hakkı adil yargılamaya olanak verecek biçimde
gerçekleştirilirken, tanığı duruşmada hazır bulunma hakkına sahip
olanlar dışındakilerin görmemesi sağlanacaktır. Keza bu aşamalardan
sonra tanık kanunda belirtilen koruma önlemlerinden
yararlanacaktır.
Madde 3 - Madde ile tanığın dinlenmesi sırasında olası saldırılara
karşı korunması ve soruşturma aşamasında dinlenmesi mümkün olmayan
gizli tanığın ifadesinin delil olarak nitelenmemesi
amaçlanmaktadır.
Madde 4 - Madde ile tanığın kimliğinin gizlenmesinin sadece
soruşturma aşamasına yönelik olduğu düzenlenmektedir.
Madde 5 - Aslında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 178. Maddesi’nin 1.
Fıkrası uyarınca mahkemece dinlenme talepleri reddedilen savunma
tanıkları ile uzman kişilerin duruşmaya getirilmeleri halinde
dinlenmeleri amir bir hüküm ise de, uygulamada bu hükme uyulmayarak
savunma hakkı ihlallerine rastlandığından maddenin sonuna
“zorunludur” ibaresi eklenerek, bu amir hüküm vurgulanmak
istenmiştir.
Madde 6 - Hukuk öğretisinde bilgisayar ve elektronik depolama
araçlarındaki bilgi ve belgeler doğrudan delil niteliğinde
sayılmamaktadır. Buna rağmen uygulamada salt bu verilere
dayanılarak tutuklama ve mahkumiyet kararları verildiği, hatta bir
başkasının bilgisayarındaki sadece adları geçenlerin uzun
mahkumiyetlere maruz bırakıldıkları görülmektedir. Keza bu duruma
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda açık bir düzenleme olmamasının neden
olduğu sonucuna varıldığından, haksız ve ağır özgürlükleri
sınırlama hallerinden uzaklaşılmasını teminen, verilerin somut
başka delillerle desteklenmesi koşulu aranmıştır.
Geçici Madde 1 - Bu kanunun 1. Maddesi’yle kapatılmasına karar
verilen mahkemelerdeki süren, temyiz incelemesinde bulunan ve de
6352 Sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra kesinleşen
davaların tevzi edildikleri mahkemelerde yeniden görülmesi ve
yeniden yargılamaya ilişkin hususlar düzenlenmektedir. Davaların
yeniden görülmesi veya yeniden yargılamanın temel amacı, tabii
hakimlik ilkesine aykırı olarak oluşturulan mahkemelerce verilen
kararların kamu vicdanında çoğunlukla kabul görmemesi, savunma
haklarının açık ihlalini gösteren olguların ortaya çıkması ve
kararların yargıdaki siyasallaşmanın izlerini taşımasıdır. Bu
amaçla toplumsal barış ve yargıya güvenin yeniden tesisi anlamında
davaların yeniden görülmesi ve yargılamaların yenilenmesi gerekli
görülmüştür.
Geçici Madde 2 - Bu kanunla yapılan değişikliklerin süren
yargılamalarda ve yeniden yargılamaya konu davalarda uygulanması
amaçlanmaktadır.
Geçici Madde 3 - Kapatılan mahkemelerde görev yapan başkan, hakim
ve cumhuriyet savcılarının yeni görev ve yetkilerinin hangi
makamlarca belirleneceği belirtilmektedir.
Madde 7 - Yürürlük maddesidir.
Madde 8 - Yürütme maddesidir.”
(İHA)