Cezaevi doktorunun 12 Eylül anıları
Abone ol12 Eylül çok konuşuldu, çok tartışıldı. O günlere farklı bir bakanlar da var. O dönemde cezaevi doktorluğu yapan Yıldız'ın anılarının toplandığı kitap tarihe ayna tutacak.
12 Eylül üzerine yazılanlar, dönemin ‘hakettiği’ zenginliğe
ulaşamadı. Oysa onbinlerce insanın yaşamında, belki de hayatının
sonuna kadar derin izler bırakan bir dönemdi. Cezaevi A.Ş. Aradan
25 sene geçtikten sonra, geride ne kaldı? Birkaç roman, birkaç
teorik deneme ve birkaç anı. Evet, ‘birkaç’la ifade edilecek kadar
sınırlı bir birikim. Bunların önemli bir bölümü de, askeri darbenin
‘kurbanı’ olmuş muhtelif siyasal kimlikler tarafından üretildi.
Oysa burada sözünü edeceğimiz kitap (Cezaevi A.Ş., Alfa Yayınları)
dönemin siyasal koşullarında doğrudan taraf olmayan, ama bizatihi o
koşulların mağdur ettiği bir hekime ait. Levent Burak Yıldız, eski
bir hekim. Eski, çünkü Türkiye koşullarında mesleğini sürdüremez
duruma gelmiş. Daha doğrusu, tanık olduğu yozlaşma karşısında, daha
fazla dayanamamış. Serbest ticaretten gazeteciliğe uzanan bir
hayatı tercih etmek zorunda kalmış. CERRAHPAŞA’DAN ANTAKYA E
TİPİ’NE Hikayenin başlangıcı 1983 yılına uzanıyor. O yıl Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi’nden mezun olan Levent Burak Yıldız, mecburi hizmet
kurasında Antakya E Tipi Cezaevi tabibliğini çekince, bir Hollywood
senaryosunu aratmayacak serüveni başlamış. Cezaevi müdürü ve
savcısının Antakya’da kurdukları, her türlü yolsuzluğun ve kanun
dışılığın olağan faaliyet haline dönüştüğü ‘saltanat’ karşısında
sabırlı ve inatçı ama o ölçüde de tehlikeli bir mücadeleye girişen
Dr. Yıldız’ın anlattıkları, gayet tanıdık Türkiye manzaralarından
bir kesit olarak da okunabilir. Ancak, hadise 12 Eylül koşullarında
yaşanmış. Üstelik kanun gücünü temsil eden bir erk karşısında, 23
yaşında ‘toy’ bir doktorun ‘düzgün bir insan’ olarak kalma
çabaları, meseleyi basit bir yolsuzluk hikayesi olmaktan çıkarıyor.
Öyle ki, cezaevi müdür ve savcısının baskı ve komploları karşısında
siyasi şube polislerine sığınacak kadar çaresiz kalmış. Bilmem, Dr.
Yıldız, bunun bir çaresiz hali olduğunu düşünür mü? ‘TERÖRİST’
OLMAK GEREKMİYOR Dr. Yıldız, gerek Emniyet’te gerekse cezaevinde
(kendi görev yaptığı dönemde de defalarca tanık olduğu gibi)
işkenceye uğramış insanları, sadece “eli kanlı teröristler” olarak
görecek kadar siyasal süreçlerden uzak. Aslında sağcıların ve
solcuların ortak bir planın parçası piyonlar olduğunu düşünecek
kadar dönemin ideolojik koşullanmalarına açık. Yani, ne devletle,
ne düzenle radikal bir sorunu yok. Ama, Dr. Yıldız’ın
anlattıklarından bir kez daha anlıyoruz ki, özellikle 12 Eylül
koşullarında, iktidar erkinin şu ya da burasında yer alan, bu gücü
kendi kişisel menfaatleri için kullanan, bunu yaparken fazlasıyla
tanıdık ‘cadı avı’ yöntemleri kullanan bir zevat için, ‘muhalif’
bile olmanız gerekmiyor. Sadece haktan, hukuktan yana bir yurttaş
olmanız bile ‘terörist işbirlikçisi’ muamelesi görmenize yetiyor.
Yine Dr. Yıldız’ın anlattıklarından bir kez daha anlıyoruz ki,
köşeye kıstırılmış sıradan bir yurttaşın bile, haksızlığa karşı
inat ve sabırla yürüteceği mücedelenin, Türkiye’de bile
azımsanmayacak sonuçlar doğurması mümkün. Türkiye’nin çeyrek
asırdır yaşadığı travmanın daha iyi anlaşılması için, daha çok Dr.
Yıldız’ın başından geçenleri aynı samimi ve dürüst dille anlatması
gerekiyor. Adnan Bostancıoğlu/NTV-MSNBC