Çevik Bire diklenen yazar kimdi?
Abone ol28 Şubat sürecinde dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'e 'Başörtüsü de üniforma gibi şereflidir' diyen yazar kim?
Milliyet Gazetesi Yazarı Taha Akyol, 28 Şubat sürecinde dönemin
Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'le yaşadığı sert tartışmayı
Cihan Haber Dergisi'ne anlattı.
Akyol, Çevik Bir'in talebi üzerine düzenlenen yemekte başörtüsü konusundaki görüşlerinin Çevik Bir'i sinirlendirdiğini söyledi. Akyol, "Toplantıda, 'siz buraya üniformayla geldiniz. Biz kapıya 'Askeri üniformayla girilmez' diye yazı assaydık, kendinizi hakarete uğramış hissetmez miydiniz?' diye sordum. Bir, 'böyle şey olur mu? Bu şerefli bir üniformadır.' dedi. Ben de, "Kızlarınki de öyle. Başörtü de kızların onurlarıyla ilgili.' karşılığını verdim." diye konuştu.
"ÇEVİK BİR, AYDIN DOĞAN'IN ÖNÜNE BİR LİSTE KOYDU"
Taha Akyol, Doğan Grubu'ndayken yazdığı yazılarına müdahale edilmediğini, kendisini rahatsız eden bir durumla karşılaşmadığını vurguluyor: "Zaman zaman benim de diğer gazetelerden teklif aldığım oldu ama ne teklif edenlerle ne Doğan Grubu ile bir pazarlık yaptım. Doğan Grubu'nda yazılarıma müdahale edilseydi ayrılmayı düşünürdüm. Doğan Grubu'nda, Aydın Bey tarafından, çalıştığım gazetenin yöneticisi tarafından beni rahatsız eden bir şey olsaydı elbette ayrılmayı düşünürdüm. Ama hiçbir zaman yazılarıma müdahale edilmedi."
Doğan Grubu'na olan bağlılığını anlatan Taha Akyol burada sözü
28 Şubat sürecine getiriyor. "Benim bu süreçteki direnişim
Aydın Bey'in bana verdiği destek sayesinde olmuştur."
diyen Taha Akyol, askerlerin uyguladıkları baskılara Doğan'ın
direndiğini ifade ediyor. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir,
Aydın Doğan'ı Genelkurmay'a çağırarak önüne bir liste koyar. Bu
listenin başında da Taha Akyol vardır. Bir, "İrticayı destekliyor.
Derhal bunu atacaksınız." der Doğan'a. "Anti militarist yazılar
yazıyor, Umur Talu'yu atacaksın. Anti militarist yazılar yazıyor
Yalçın Doğan'ı atacaksın." yazılı bir listedir bu. Aydın Doğan ise
bu durum karşısında taviz vermez: "Yapmam. Ben yukarıdan emir
alarak yazar atan, gazeteci atan patron olamam." der. Akyol bunları
anlattıktan sonra, "Aydın Doğan'ın bu tavrı benim neden Doğan
Grubu'na sadakat duyduğuma bir örnektir." diyor.
ÇEVİK BİR İLE TAHA AKYOL'UN SERT TARTIŞMASI
Yazarları attıramayacağını anlayan Çevik Bir, bu kez Aydın
Doğan'a, "Sen bir yemek düzenle, bütün yazarlarını çağır.
Türkiye'nin nasıl bir irtica tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu
anlatır ve onları ikna eder, fikirlerini değiştiririm." şeklinde
konuşur. Bunun üzerine bir toplantı düzenlenir. Taha Akyol, Türk
basın tarihine geçecek o gün hakkında şunları kaydediyor: "Bir öğle
yemeği vakti Çevik Bir geldi. Gazetenin yazarlarından ben, Zülfü
Livaneli, Hasan Pulur, Sami Kohen'in de aralarında bulunduğu bütün
yazarlar vardı. Çevik Bir başladı anlatmaya, 'İrtica
yayılıyor, Atatürk Cumhuriyeti elden gidiyor' falan. Ben itiraz
ettim. Çevik Bir'e, 'Bu söylediklerinizin hepsi tartışmaya açık
konular. Bu söylediklerinizin hepsi psikolojik harekât. Bunlar
yanlış. Özellikle türbanı bir irtica bayrağı olarak görmek yanlış.
Türban bir modernleşme simgesidir. İrtica simgesi
değildir.' dedim. Böyle söyleyince çok sinirlendi. Ben de
sertleşmeye başladım; aramızda tartışma yaşandı. Ben bu sırada
Aydın Doğan'a baktım, ne yapacak diye. Hiçbir şey söylemedi.
Tartışma daha da büyüdü. Ben ona, 'Atatürk 'Hayatta en hakiki
mürşit ilimdir' dedi mi? dedi. O zaman bu söylediklerinizi bilim
adamlarının bir eleştirisinden geçirin. Doğru olduğu nereden belli?
Türkiye'de sosyologlar var. Yurtdışında sosyologlar var. Bu konuda
araştırma yapın.' dedim. Elizabeth Özdalga'nın, Nilüfer Göle'nin,
Nur Vergin'in adını verdim. 'Bunları çağırın, 'Türban olayı nedir,
Türkiye'de irtica var mıdır? Yoksa sizin irtica zannettikleriniz
şehirleşmeyle ilgili, modernleşmeyle ilgili midir?' diye sorun.
Bunları sosyologlara danışın. Biz Ege'deki askeri strateji
konusunda size danışıyoruz. Siz neden sosyologlara
danışmıyorsunuz?' dedim. Daha da sinirlendi. Çevik Bir asabi bir
şekilde bana, 'Bizim sosyologlara ihtiyacımız yok. Biz askeriz.
komutandan talimatı alır, gereğini icra eder, tekmil veririz.
Sosyologlarla, şunlarla bunlarla konuşarak kafamızı karıştırmayız'
anlamında sözler sarf etti. Ben Çevik Bir'e bir soru sordum. Dedim
ki, 'Siz buraya üniformayla geldiniz. Biz kapıya 'Askeri
üniformayla girilmez' diye yazı assaydık, kendinizi hakarete
uğramış hissetmez miydiniz?' Bir, 'Böyle şey olur mu? Bu şerefli
bir üniformadır.' dedi. Ben de bunun üzerine, "Kızlarınki de öyle.
Başörtü de kızların onurlarıyla ilgili. Kızları gözyaşları içinde
okul kapısından geri çeviriyorsunuz.' dedim. Aramızda çok sert
tartışma yaşandı. Anlattığım bu olayın tanığı Milliyet gazetesinin
yazarlarıdır. Bu toplantının sosyologlarla ilgili kısmı sadece
Mehmet Barlas tarafından yazıldı. Diğer kısımlarını ilk defa size
anlatıyorum."
AYDIN DOĞAN MİLLİYET'İN BAŞINA GEÇMEMİ TEKLİF ETTİ
Okumak için bir sonraki sayfayı tıklayınız
Taha Akyol, Aydın Doğan ile ilgili yapılan eleştirilerin bir
kısmını komplocu bulduğunun da altını çiziyor. Akyol, Hasan Celal
Güzel'in bir röportajında dile getirdiği, "Aydın Bey Anadolu insanı
Müslüman bir Türk'tür. Ekibi ise ne yazık ki 68 kuşağı solcuları.
Bunlar pozitivist, laikçi insanlar. Yönetim de bunların elinde.
Gerginlik buradan doğuyor." yönündeki sözlerini ise şöyle
değerlendiriyor: "Aydın Doğan'ın bir Anadolu insanı olduğu,
değerler konusunda hassasiyet taşıdığı bir gerçektir. Onu tanıyan
herkes böyle düşünür. Yönetim ekibi meselesine gelince. Burada
basına yansımamış bir olayı anlatayım. 2000 yılında Umur Talu ve
Yalçın Doğan, Milliyet gazetesinin yönetiminden ayrıldıktan sonra
Aydın Bey bana Milliyet gazetesinin genel yayın müdürlüğünü teklif
etti. Bana, 'Senin fikriyatını biliyorum. Ama senin yazılarını
sağcılar da solcular da ilgiyle okuyorlar. Ne düşünürsün?' dedi.
Ben, 'Aydın Bey çok yanlış olur. Genel yayın müdürü yaptığınız
takdirde hem beni hem Milliyet'i bitirirsiniz.' dedim. 'Nasıl yav,
olur mu öyle şey?' deyince, 'Ben milliyetçi, muhafazakar, liberal
değerlere inanan bir insanım. Halbuki Milliyet'in yapısı ve okuyucu
kitlesi farklı bir dünya görüşüne sahip. Beni oraya getirdiğiniz
zaman fikrimin dışında yayın yapmak durumunda kalırım. Bu beni
bitirir. Fikrime uygun yayın yaparsam Milliyet biter. Bir gazetenin
içinde çeşit olması, sağcısı, solcusu olması, liberal, Kemalist
yazarların olması son derece normal. Gazetenin ana okuyucu
kitlesine uygun genel yayın politikası olması gerekir. Bunun
dışındaki yanlış olur.' dedim, hak verdi.
"Aydın beyin ekibi kötü" sözü zaman zaman söylenir. Şimdi düşünün Hürriyet gazetesinin başına diyelim ki bir muhafazakar kişiyi getirdiniz. Magazin eklerini vermeyecek mi? Oktay Ekşi'ye 'Kendi çizgini bırakıp başka şekilde yaz' demesi düşünülebilir mi? Hürriyet ve Milliyet gazeteleri başındaki yöneticilerinden bağımsız olarak kendi başlarına kurumsal kimliğe sahiptirler. O kimlikteki okuyucu çeşitli görüşteki yazarların olmasını ister. Ama gazetelerinin ana politikasını kendilerinin istikametinde olmasını ister. Bu Türkiye için avantajdır. Eğer biz çoğulculuğa, fikir özgürlüğüne inanıyorsak gazetelerin farklı çizgileri olacak. Ben bir gazetenin iktidarı desteklemesini son derece normal buluyorum. Öteki gazetenin iktidara muhalefet etmesini de son derece normal buluyorum. Türkiye'deki en büyük tehlike kendi görüşlerini tek doğru sayarak bütün gazeteleri aynı çizgiye sokma arzusudur. Bu askerden de gelse sivil hükümetten de gelse son derece yanlıştır."