Çevik Bir istedi, TGRT'ye gittim!
Abone olBir dönemin karakutusu olan Ali Baransel, medya dünyasında bilinmeyenleri anlattı. Çevik Bir TGRT'yi tavsiye etti mi? Başbakan Erdoğan'ın şok teklifi neydi? Cevaplar:
Baransel, Aksiyon Dergisi'nde yayınlanan yazıya göre, TGRT'ye
geçiş hikayesini anlattı. O hikayeden ayrıntılar: Enver Ören’in
özel hediyesi Baransel, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay 2. Başkanı
olarak adından çokça söz ettiren Çevik Bir’i, 1999’da İstanbul’da
1. Ordu Komutanı iken ziyaret ettiğinde aralarında geçen konuşmayı
şöyle aktarıyor: “Aliciğim, evet biz Atatürkçüyü, laikiz ama, dini
inançlarımız var, dine karşı saygılıyız dedi. Sonra cebinden küçük
bir Kur’an çıkardı ve sen bilir misin ki, ben evden çıkarken bunu
yanıma alırım ve hep üstümde taşırım dedi.” Peki Baransel, 1997’de
TGRT televizyonunun başına nasıl geçti? İddialara göre, Baransel’in
bu görevi üstlenmesi Orgeneral Bir’in isteği ile olmuştu ve
Baransel Kenan Evren’den de izin alarak İstanbul’a gelmişti. Ancak
Baransel, TGRT’de görev almasını, çok sayıda teklif arasında
yaptığı bir seçim olarak nitelendiriyor. “Mesela Uzanların mal
varlığına el konulmasından sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Star medya grubunun başına geçmemi bizzat rica etti, bu teklif için
teşekkür ettim. Çok yorulmuştum, bir süre sessiz ve sakin yaşamayı
kafama koymuştum” diyen Baransel şöyle devam ediyor: “1989 yılında
Evren’in görev süresi bitince Köşk’ten ayrıldım. İlk teklif Aydın
Doğan’dan geldi. Milliyet’in Ankara temsilcisi olmamı istedi.
Prensip anlaşmasına varılmışken Vehbi Bey devreye girdi. Koç
grubunun beraber çalışma isteği üzerine bunu Aydın Doğan’a ilettim.
‘Vehbi Bey bizim büyüğümüzdür. Eğer sende ısrarlıysa orayı tercih
edersen sevinirim’ dedi. O arada, Türkiye’de özel televizyonlar
hayata geçmeye başladı. Milli Güvenlik Kurulu kontenjanından Radyo
Televizyon Yüksek Kurulu (RTYK) üyesi seçildim, ardından başkan
oldum. Bu görevi Koç grubundaki işimle birlikte sürdürdüm. RTYK,
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) olunca buraya üye seçildim ve
iki yıl başkanlık yaptım. Televizyonlardan ilk teklifi Erol
Aksoy’dan aldım. Show TV’nin kurulmasını ve genel müdürü olarak bu
görevin başında olmamı benden rica etti. Fakat ben Ankara’dan
ayrılmak istemediğimi söyledim ve ona Nuri Çolakoğlu’nu önerdim.
Nuri Çolakoğlu başarılı bir şekilde Show TV’yi kurdu. Sonra NTV’nin
kurulması için Cavit Çağlar’dan bir teklif geldi. O teklifi de
kabul etmedim. Sonra 28 Şubat sürecinde bir teklif de Enver
Ören’den geldi. Sayın Ören bir değişim projesi uygulayacaklarını,
Amerika’da çok ünlü bir televizyon şirketiyle anlaştıklarını,
Türkiye’de ilk üç televizyon arasına girme konusunda iddialı
olduklarını, evimi İstanbul’a taşımadan da görevi kabul
edebileceğimi ve tam yetkili olacağımı söyledi. Daha önce de
kendisini tanıyordum. Beni ikna etti. Görevi kabul ettiğimde
kendisiyle sözleşme bile imzalamadım. TGRT’nin bu büyük
tırmanışından çok duygulanan Sayın Ören bana TGRT’den yüzde iki
gibi bir hisse verdi. 2000 yılında ayrılırken kendisine bu hisseyi
devrettim, karşılığında bana bir ev verdi. Bir de makam aracı
olarak kullandığım arabayı hediye etti.” İstanbul’da medya
dünyasında üst düzey görevlerde bulunmuş bazı kişilerin ismi, 15-20
milyon dolarlık servetlerle anılıyor. Baransel, bu konuda şunları
anlatıyor: “Eğer isteseydim, benim de çok ciddi bir varlığım
olurdu. En büyük zenginliğin iç huzuru ve itibar olduğu
telkinleriyle yetiştik. Bu düşünce her görevimde daima rehberim
oldu. Hayatım boyunca hiçbir göreve talip olmadım. Hep bana görev
teklif edildi. Bunları vicdanımın ve aklımın kantarında tarttım.
Yapabileceklerimi kabul ettim. Her işte de, tepede bulunduğum
sırada görevden ayrıldım. Dolayısıyla hiç kimseye benim işime son
verme zevkini tattırmadım. Hep kendim ayrıldım. Hangi görevde
olursanız olunuz, insanın zirveye çıktığı bir an vardır. Yıldızın
parladığı anlar sürekli olmaz, bir dönem olur. Ama medyada bazı
kişilerin yaşına başına, fiziğine, yüzünün eskimişliğine bakmadan
ısrarla bir yer tutmak için çaba gösterdiklerini görüyorum. Akıl
almaz bir hırs. Bu tabloyu şöyle formüle ettim: Medyadaki yerini
koruma, hep gündemde kalma tutkusu, eziklik temeline dayalı
bastırılmış kişilikleri zaman içinde unutturarak çok bilmişlik ve
kendini beğenmişlik bayrağını bilinçaltının gönderine çekiyor. Bu
çok psikolojik bir tanımlamadır.” Son olarak, yıllarca askerlerle
çok yakın çalışmış ve onların güvenini kazanmış Baransel’e askerin
Avrupa Birliği sürecine bakışını soruyoruz. Baransel, “Türk Silahlı
Kuvvetleri’ni diğer ülkelerin ordularıyla bir tutmak büyük yanılgı
olur. AB raporunda yer alan kimi düzenlemeleri içlerine
sindirebileceklerini sanmıyorum. Bu hassasiyetin mutlaka dikkate
alınmasında büyük yararlar olacaktır” diyor.