Cengiz Çandar : Hükümet fermanı gibi
Abone olCengiz Çandar'a göre dün Gül'ün yaptığı konuşma, pazartesi günü Erdoğan'ın açtığı paketle seçim sezonuna start verildi.
ANKARA'da pazartesi günün açıklanan
Demokratikleşme Paketi ve dün TBMM'nin açılışında Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün yaptığı konuşma birlikte okunduğunda ne manaya
geliyor?
Radikal yazarı Cengiz Çandar'a göre her ikisinin de özel anlamları
var. Gül'ün yaptığı konuşma Köşk'ten indikten sonra siyasete
döneceği şeklinde okunabilir.
Erdoğan'ın demokratikleşme paketi ise açıklanış şekli ile Çandar'a
göre bir 'Hükümet Fermanı'ydı...
GÜL NE ŞEKİLDE SİYASETE
DÖNER?
İşte Çandar'ın yorumlarından bir bölüm;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, cumhurbaşkanı sıfatı ile dün son kez
TBMM’nin açılış konuşmasını yaptı. Cumhurbaşkanları, bu arada
Abdullah Gül’ün kendisi, bu konuşmalara özel bir önem atfederler.
Bir nevi ‘tarihi’ nitelik taşımasını arzu ederler. İçinde
bulunduğumuz dönemin özelliklerinden ötürü Abdullah Gül ile Tayyip
Erdoğan karşılaştırılması, dünkü konuşma üzerinden yapılıyor.
Kimisi fark buluyor, kimisi her iki siyasi liderin birbirlerini
‘tamamlayıcı’ nitelikte olduğuna dikkati çekiyor. Yorumlayanların
görüş açısının farklılığına ve siyasi eğilimine göre, yorumlar da
değişiyor.
ERDOĞAN İLE GÜL ARASINDAKİ
FARK
Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşmasını esas almak kaydıyla, her iki
siyasi şahsiyet arasında İsmet Berkan’ın dün tv yorumları ve sosyal
medyada işaret ettiği farkların bulunduğu kanısındayım. Şu üç
noktada:
1. Gezi’ye ilişkin önemli bir algılama, değerlendirme ve
üslup farkı söz konusu;
2. Suriye politikası konusunda üslup farkı
var.
3. Mısır’da olan-bitenlere ilişkin ise ‘politika’
farkı.
SİYASETE GİRECEĞİNİN SİNYALİ OLAN
SÖZLER
Üslup deyip geçmemek gerekiyor, ‘üslup’ önemli. Cumhurbaşkanı’nın
konuşmasının şu son bölümünden de bir sonuç çıkartmak mümkün:
“Cumhuriyetin 27. yıldönümünde doğmuş ve onun en önemli
erdemlerinden biri olan fırsat eşitliğinden yararlanmış bir Türk
vatandaşı olarak; milletimin bana lütfettiği Cumhurbaşkanlığı
görevini layıkıyla yerine getirmeye çalıştım. Geride bıraktığımız
altı yıl içerisinde doğru bildiklerimi söylemeye, hatırlatmaya ve
yapmaya gayret ettim. Rehberim, anayasamız, inançlarım ve vicdanım
oldu. Hayatım boyunca, ‘halka hizmeti Hakk’a hizmet bilerek, yüce
milletimizin hizmetinden hiç ayrılmadım. Bundan sonra da bu anlayış
ve şuurla milletimizin hizmetinde olmaya devam edeceğim.”
Bu sözlerden, Abdullah Gül’ün önümüzdeki yıl
cumhurbaşkanlığı görev süresi dolduktan sonra ‘emekliye ayrılmayıp
siyasette kalacağı’nı anlamak mümkün mü?
Evet.
Peki, nasıl? Ne olarak?
Şimdiden belli değil.
YAKIN GELECEĞİN GİZEMİ
Türkiye’nin yakın geleceğine ilişkin ‘gizem’ devam ediyor. Buna
ilişkin yorumlar ve tartışmalar da onunla birlikte devam ediyor.
Her şey bir yorum ve tartışma konusu. Örneğin, içeriğine ilişkin
oluşturulan ‘gizem’in ardından önceki gün Başbakan Tayyip Erdoğan
tarafından açıklanan ‘reform’ ya da ‘demokratikleşme paketi’ de
öyle. ‘Paket’i değerlendirmek için ‘zamanlaması’nı atlayamayız.
‘Zamanlama’sı göz önüne alınmadan yapılan her değerlendirme eksik
ve yanıltıcı olur.
‘Reform Paketi’nin açıklanma zamanlaması, 1)
Gezi’nin ardından 2) 2014’te yapılacak iki,
2015’te yapılacak bir seçimin, yani ‘seçimler
zinciri’nin öncesinde gelmiş olmasıdır.
GEZİ SONRASI YENİDEN
DOĞUŞ
Gezi, Tayyip Erdoğan iktidarının ‘reformcu enerjisinin tükenmiş
olduğu’ ve ‘otoriterlik eğiliminin artmış bulunduğu’ iddialarını
güçlendirmişti. Gezi, Ian Traynor’un The Guardian gazetesindeki
ifadesiyle “Türk Başbakanı’nın imajını zedeledi. Uluslararası
itibarını mahvetti.”
Bu bakımdan, ‘Demokratikleşme Paketi’, Başbakan ve partisi için
-‘Gezi dersleri’ üzerinden- bir ‘yeniden doğuş’ olabilir mi
sorusuna cevap olacaktı. Aynı zamanda da seçimlerin öncesine denk
geleceği –her ne kadar son paket olmadığı söylense de seçimlere
kadar ve seçim aralarında geniş kapsamlı bir reform paketini
beklemek gerçekçi olmadığı için- için bir tür ‘Tayyip
Erdoğan seçim bildirgesi’ niteliğinde de görülmeye
uygundu.
HÜKÜMET FERMANI GİBİ
‘Zamanlaması’nın yanı sıra ‘hazırlanması’ da bir yana bırakılarak,
‘Reform’ ya da ‘Demokratikleşme Paketi’ hakkında sağlıklı bir
değerlendirme yapılamaz. ‘Paket’, hiçbir siyasi partiyle bırakın
siyasi partileri ‘demokratikleşme’nin doğal unsurları sayılması
gereken hiçbir sivil toplum örgütü ile temas halinde hazırlanmadı.
Son ana kadar bir ‘sır perdesi’ ardında saklanan ‘gizli’ bir
içeriğe sahipti. Başbakan, ikide bir “Açıklandığı vakit çok
şaşıracaksınız” diyerek, heyecanı tırmandırdı, ‘beklenti çıtası’nı
yükseltti.
Tabii, bu ‘yöntem’in ‘demokratikleşme’nin gerektireceği ‘şeffaflık’
ve ‘katılımcılık’ ile hiçbir ilgisi yoktu. Hazırlanışı ‘demokratik’
olmayan bir ‘demokratikleşme paketi’ nasıl olabilirse, açıklanan
paket de öyle oldu.
Açıklanma anı bile, kimi basın organlarının çağrılmadığı,
çağrılanların ise soru sorulmasına izin verilmeyen bir şekilde
yapıldı. Bir ‘demokratikleşme paketi’nden ziyade yeni bir ‘Hükümet
Fermanı’nın ilan edilmesiydi.