Cemil İpekçi ve moda

Tasarımlarıyla geçmişten günümüze köprü görevini üstlenen modacımız, Osmanlı esintisi taşıyan tarzıyla ekol olma özelliğini de koruyor.

Ayla ÖZYURT aylaozyurt@internethaber.com

Türkiye'de moda denildiğinde ilk akla gelen isim kuşkusuz Cemil İpekçi.
Tasarımlarıyla geçmişten günümüze köprü görevini üstlenen modacımız, Osmanlı esintisi taşıyan tarzıyla ekol olma özelliğini de koruyor.
Sürekli gündemde olmasının sebepleri var elbette;

Farklı yaşam tarzı benimsemesi ve bunu saklamaya gerek duymadan göz önünde yaşaması, toplumsal olaylara tepkisiz kalmaması, bir zamanlar"ben muhafazakar eşcinselim" diyerek kafaları karıştırması v.s...

O bir moda duayeni ve bunu popülerliği ile çok güzel pekiştiriyor diye düşünenlerdenim.
Türkiye'de popüler olmak birinci kural değil mi?

Cemil ipekçi'nin 2010 da İsviçre/Zürich'de ''Ottoman fashion show" adı altında herkesten tam not alan muazzam bir defilesi oldu. Bu defile öncesi bendeniz kendisiyle bir röportaj gerçekleştirmiştim. Kendine has tarzıyla güzel şeyler söyledi. Kendi adına, kadınlar adına, moda adına. Okuyucularım da bu söyleşiden yararlansın istiyorum.
Buyrun;

A. Özyurt; Cemil ipekçi kimdir ?

İnsanlara bu soru sorulduğu zaman, verdikleri cevap ne olursa olsun, aslında kimse , kim olduğunu bilmiyor. Hepimiz kim olduğumuzu bilmeden, bir yaşamı tüketiyoruz.

Öyle çok kimliğimiz var ki hatta bize uymayan kimliklere bile girmeye, bütünleşmeye çalışıyoruz. Bu yüzden Cemil İpekçi' nin bir değil , birden fazla kimliği var. Bütün kimlikleri giyinmesine rağmen, asıl kimliği ise, hiç değişmeyen çocukluğu...
Cemil İpekçi iyi bir tasarımcıdır, iyi bir evlattır, iyi bir adamdır, güzel bir adamdır. Güzel konuşur, kültürlüdür, yemek yapar,meditasyon yapar, hocadır. Ders verir...
Bunlar kimliğinde olan onlarca özellikten bir özet, ama asıl kimliği çocuk kalabilmesi, içindeki çocuğu dış dünyaya adapte ederek koruyabilmesi.
Öz ruhum beni insan olmaya itti, insan olmak demek, yaşamı olduğu gibi kabul etmek, aslında bir hiç olduğunu kabul etmek demektir. Çünkü insan, hem çok kıymetli, hem de çok kıymetsiz bir varlık.

Hem kainatın önemli bir parçası, hem de en önemsiz olabilecek bir parçası.
Bir hiçiz aslında, insan olduğumuzu kabul etmek için, önce bir hiç olduğumuzu kabul etmemiz gerekir.

Yaşadığımız bu hayat sanal bir dünya, bir rüya alemi, ve rüyamızı insanca güzel yaşarsak, rüyamız, sanal dünyamız da cennet olur.

Çok önemli biri olduğumuzu düşünür ve dünyanın merkezine kendimizi koyarsak o zaman işte bu rüya kabus olur.

Ben; bugün geldiğim bu noktada bir hiç olduğumu biliyorum. Pek çok kimliğim var ama onlar dünyevi değerler. Evrene göre bir hiçim, evrene göre bir meteor parçasından daha kıymetli değilim.Dünyevi değerlere insanlar değer verebilirler, ödül verebilirler, alkışlayabilirler, kendimizi pek çok şey zannedebiliriz, ama bizim kendimizi ne zannettiğimiz değil, evrende ne olduğumuz önemli.

A.Özyurt : Siz dünya çapında tanınmış bir tasarımcısınız. Peki, Cemil İpekçi bu profesyonel sanat yaşamında kendini diğer tasarımcılarla karşılaştırdığında nerede görüyor?
C.İpekçi : Ben ne kendimi, ne de diğer tasarımcıları, ne çok yukarda ne de çok aşağıda görüyorum, sadece çok şöhret ya da az, çok kazanıp zengin olan ya da hiç kazanamayan olarak değerlendirmekteyim.

Şu da var , az para kazanmış olan, şöhreti olmayanın da, diğerlerinden daha az yetenekli olduğunun göstergesi olamaz. Çünkü bu sektörel, ticari bir iş. Eğer sanatınızı ticarete dökmüş, iyi bir ekip oluşturmuşsanız, hiç yeteneğiniz olmadan da büyük paralar kazanabilirsiniz. Ama orada orjinaliteden, sanatçılıktan, her şeyden öte, mesleğin ruhundan uzaklaşmış olursunuz.

Benim kendime biçtiğim misyon başka, 1971' de Türkiye'ye döndüğümde tasarımcı yoktu, bir ilkim. Kendime bir misyon yüklemiştim, bir" Türk tasarımcı olabilir''diye.
Avrupalı meslektaşlarım kadar imkanlarım olmadı ve hala da yok, ne onlar gibi imkanlarım var ne de onlar kadar bazı ülkeler dışında evrensel tanınıyorum. Ama şunu büyük bir başarı olarak görüyorum ki; kendi ülkemde 80 milyonun da beni tanıdığını, benim bir ekolüm olduğunu bilmesi.

Etnik tasarımını, kendi köklerimizden olan 71'lerde yaptığım şalvarın bugün gençler tarafından beğenilmesi ve tekrar modanın gündeminde olması başarıdır..
Sorunuza dönecek olursak kendimi ne aşağıda ne de yukarıda görüyorum, kendimi sadece şu anlamda yukarıda görüyorum, o da çok az tasarımcı kendi ülkesi için bu kadar savaş vermiştir. Çünkü pek çok tasarımcı kendi ülkesi dışında başka ülkenin tasarımcısı olarak geçmekte, örneğin, İtalyan asıllı Fransız tasarımcı...

Ben belki de sanata milliyetçi bir gözle bakıyorum, sanata para gözüyle bakamadım, alkış gözüyle de bakamadım, bu yüzden aldığım pek çok ödülün benim için bir önemi yok. Ben sanatımı, alkış almak ya da tanınmış olmak için yapmadım, yapmıyorum da.
Ben hep farklıydım, evrenin bir parçası olarak dünyaya geldim, bu mesleği istediğim için yapmıyorum, önceden benim için kurgulandığı için yapıyorum. Yani şiiri şair, şair olmak için yazmaz. Yazar, yazar olmak için yazmaz. Onun beyni öyle kurgulanmıştır.
Ben de öyle,benim evrendeki vazifem bu, onun için alkışların ve ödüllerin çok önemli olduğunu düşünmüyorum.

A.Özyurt : Türk kadını nasıl giyiniyor?
C.İpekçi : Türk kadını Osmanlı'dan bu yana giyimine çok önem vermiştir.
Kadın, giysiyle kadın olmaz, kadın ameliyatlarla da kadın olmaz.Kadın beyni giyinmediği sürece ve kadınlığının farkında olmadığı sürece, kadının güzel olması mümkün değildir.
Ancak vitrinde ki cansız mankenler kadar güzel olabilirler. Ama bugün eskiye oranla gençler çok daha iyi, beyinlerini güzel giyindiriyorlar.

Beyni giyinmiş bir kadın güzel konuşur, seçtiği malı iyi seçer, hayata güzel bakar, gözleri iyi bakar ve kadın olmaktan mutludur.

Türk kadını bence kadın olmanın ne olduğunu henüz bilmiyor. Türkiye' deki kadınlar anne olduklarında kadın olduklarını sanıyorlar, ya da birisinin karısı olduklarında kadın olduklarını sanıyorlar, tümünü birden içlerinde barındıramıyorlar.

Çok az kadının benim ölçümde güzel giyindiğini söyleyebilirim. Çok az kadının, kadınlığının farkında olduğunu söyleyebilirim.

Köylü kadınlar içlerinde, her şeyi barındırabiliyorlar , ama kent kadınları, biraz film, biraz televizyon kadınları. Bazen gelip soruyorlar,"Hülya Avşar'ın elbisesini istiyorum",diyorum; Hülya Avşar'ın kıyafetini giyerek, Hülya Avşar olamazsın!

A.Özyurt : Modayı her kadın takip etmeli midir?
C.İpekçi : Hayır! Hayır! Moda faşist bir olgudur. Takip edilmemesi gereken bir şeydir.
Giysi tasarımcıları giysilerini yapıyor, siz onu kendinize göre seçip, kendinizi tanımalısınız..Neyinizi göstermek, neyinizi saklamak istiyorsunuz, hangi renklerle mutlusunuz, kimse size bir form biçemez, siz kendinize bir form biçin, kendiniz giysinin içinde rahat etmelisiniz.

Mesela tombul hanımlar tayt giyiyorlar ama kendilerini rahat hissediyorlar. Tabii giymek gibi bir hakları var ama insanlarda komik buluyorsa onlarında komik bulmasına da hak vermek gerekiyor.

Başınıza gül takıpta çıkabilirsiniz, ama bunun getireceği tepkiyi de bilmek gerekiyor, mühim olan kendini mutlu etmek.

Dünyanın en uzun podyumu

Kentpark Alışveris Merkezi, Moda günleri kapsamında, 2 kilometre uzunluğundaki podyumda 250 mankenle düzenleyeceği defilede dünyanın en uzun podyumu rekorunu kırarak Guinness rekorlar kitabına girmeyi planlıyor.

17 Eylül'de 2 kilometre uzunluğundaki podyumda 250 mankenle yapılacak defilenin öncülüğünü Cemil İpekçi üstleniyor.250 mankenin 100'ü tanınmış mankenler olacak, kalan 150 manken de moda günleri öncesinde başvuran adaylar arasından seçilecek.

100 Bin kişi izledi

Guiness rekorlar kitabına giren resmileşmiş en uzun podyum rekoru bin 594 metre olarak Tayland tarafından Pattaya Uluslararası Moda Haftası'nda kırıldı. Son denemede Danimarka'nın Kopenhag şehrinde 220 manken, 1600 metre uzunluğundaki podyumda yürüdü. Geleneksel Danimarka kıyafetlerini giyen 220 mankenin defilesini yüz bin kişi izledi.
Ben burada mankenlerin 2 kilometre, topuklu ayakkabılarıyla nasıl yürüyeceklerine takıldım, onlar için zorlu olacağını düşünüyorum ama işte bu bir rekor denemesi.