Cemil Bayık'tan 'Öcalan çıkıyor, anlaşma var' iddasına yanıt
Abone olKCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, "Önder Apo’nun bırakılması müzakere ile mümkündür. Şimdi nasıl 2017’de Önder Apo’yu bırakacaklar?" dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık,
"Öcalan’ın 2015’te İmralı’dan çıkması için ortada bir
anlaşma olduğunu, fakat bu tarihin 2017'ye çekildiği söyleniyor"
iddiasına yanıt verdi.
Cemil Bayık, "Bırakalım Önder Apo’nun 2015 ya da 2017’de bırakılmasını, tarihleri, Önder Apo’nun bırakılması müzakere ile mümkündür. Şimdi adamlar adım bile atmıyor, her şeyi dondurduk, başa geçtik diyorlar. E şimdi nasıl 17’de Önder Apo’yu bırakacaklar?" dedi.
Yurt gazetesinden Nazan Özcan ve Veysi Polat’a konuşan
Cemil Bayık çözüm süreci konusunda açıklamalar yaptı. Yurt
gazetesinde “Israrın sonuna geldik” başlığıyla yayımlanan söyleşi
şöyle:
ERDOĞAN NE DERSE O!
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri konuşuyor, çözümü götüren Yalçın Akdoğan sizin açıklamalarınız için “Blöf yapıyorlar” diyor... Siz kimi ciddiye alıyorsunuz?
Biz Türkiye'deki halkları esas alıyoruz. Ve sorunu çözmek
isterken, kim iktidardaysa elbette onunla görüşüyoruz. Ama sorunun
çözümünü iktidardan ziyade, toplumla gerçekleştirmek istiyoruz.
Bizi AKP'yle görüşmekle, AKP'ye destek vermekle suçluyorlar.
Hükümet onlar! Hükümet olmayan bir parti sorunu çözebilir mi,
çözemez. Biz bugün iktidarda AKP olduğu için onlarla görüşüyoruz,
yarın CHP iktidar olsa onunla görüşürüz. Biz hepsinin
açıklamalarına bakıyoruz ama şu anda AKP ve Hükümet'in siyasetini
belirleyen Erdoğan. Erdoğan ne derse, AKP onu esas alır. AKP'de,
Hükümet'te herkes Erdoğan'a bakar.
BÜLENT ARINÇ'I CİDDİYE
ALMIYORUM
O zaman Bülent Arınç'ın “mecbur da değiliz mahkum da” lafını da o kadar ciddiye almadınız. Ama sizin açıklamalarınız için Arınç, “Ben teröriste cevap vermem” dedi.
Diyebilir, ciddiye almıyorum. Arınç, kadına yaklaşımında gerçeğini gösteriyor, kadına hakaret eden biridir. Kadına hakaret insanlığa ve topluma hakaret etmektir. Birini tanımak istiyorsanız, kadına yaklaşımına bakın, doğru ölçü budur.
ERDOĞAN ÇİLLER'DEN DAHA TEHLİKELİ
PKK için yapılan bir eleştiri var: 17 ve 25 Aralıktaa PKK hiçbir şey söylemedi. ‘Hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk olan bir sürece PKK ya da Kürt hareketi bir şey söylemeliydi’ eleştirileri yapıldı.
Çok dar, tepkisel ve duygusal yaklaşımlar. Bunların aşılması
gerek. AKP politikalarıyla PKK kadar mücadele eden başka biri yok.
Türkiye'de birçok hareket kendini AKP karşıtı gibi gösteriyor ama
bunlar hep söylem düzeyinde. Biz “Çiller ve hükümeti ne idiyse,
Erdoğan ve hükümeti de aynıdır, hatta Çiller'den daha tehlikelidir”
açıklaması yaptık. PKK, AKP'nin yolsuzluklarına karşı birşey demedi
diyenler, en çok da AKP'ye destek verenlerdir. 'Yetmez ama evet'
diyenlerdir, şimdi kalkıp PKK'yi suçlamaya çalışıyorlar.
PKK o günlerde, AKP'ye karşı kıran kırana bir mücadele veriyordu.
Onlar ise AKP'yi demokrasi gücü olarak görüyor ve destek
veriyorlardı. Şimdi AKP'nin Türkiye'de demokrasi geliştirmediğini
görünce, bu sefer AKP'yi eleştirmeye başladılar. Bu bize yapılan
büyük bir haksız ve vicdansızlıktır.
KANDİL'DEN İMRALI'YA KİMSE GİTMEYECEK
Öcalan için sekretarya sözü verildi ve birkaç gün önce Ertuğrul Kürkçü, “Öcalan ve devletin Hatip Dicle ve Ceylan Bağrıyanık'ın isimleri üzerinde anlaştığını” söyledi. Kandil'den kim gidecek?
Devlet heyetiyle Önder Apo, İmralı’daki görüşmeler sonucunda bazı komiteler oluşturdu. Yani burada sekretarya kimden oluşacak, müzakere heyetini kimler oluşturacak, izleme komitesinde kimler olacak bu konularda bazı isimler belirlendi, öneriler oldu. Ama Türkiye şimdi bütün bunları inkar ediyor. Türkiye zaten her şeyi inkar ediyor.
Peki Kandil'den kim gidecek?
Biz niye ısrarla üçüncü taraf olsun diyoruz! İnkar olmasın diye. Buradan gidecek isim yok.
Söylemiyor musunuz yani?
Hayır yok. Biz burdan isim göndermeyi uygun görmüyoruz. Önderlik de uygun görmüyor.
Kandil'den kimse gitmeyecek mi?
Hayır, şimdilik kimse gitmiyor.
Şimdilik?
Şimdilik tabii. Daha müzakere olacak mı olmayacak mı, daha işin başıdır. Nasıl diyelim, burdan şu arkadaşımız gidiyor diye? Eğer müzakere olsaydı, pratik bir aşamada, belki burdan da bir isim katılırdı. Şu anda öyle bir durum yoktur.
Sabri Ok ismi geçiyor ama.
Hayır, öyle bir şey yok.
ÖCALAN ÇIKIYOR MU?
Bir MİT belgesinden bahsediliyor. Öcalan’ın 2015’te İmralı’dan çıkması için ortada bir anlaşma olduğunu, fakat bu tarihin 2017'ye çekildiği söyleniyor.
Bizim böyle bir bilgimiz yok. Kaynaklar kimse, onlara sormak lazım. Bırakalım Önder Apo’nun 15 ya da 17’de bırakılmasını, tarihleri, Önder Apo’nun bırakılması müzakere ile mümkündür. Şimdi adamlar adım bile atmıyor, her şeyi dondurduk, başa geçtik diyorlar. E şimdi nasıl 17’de Önder Apo’yu bırakacaklar?
Bir anlaşma yapıldığı söyleniyor.
Hiçbir anlaşma yoktur.
“Hiçbir” imza atılmadı mı, “hiçbir anlaşma” yapılmadı mı bu bir buçuk yıldan fazla süreçte yani?
Hiçbir imza atılmadı, hiçbir anlaşma yoktur. Hep diyalog var, Türkiye hep diyalog sürecinde tutuyor, müzakereye geçmek istemiyor. Onun için de hiçbir şeyi belgelendirmek istemedi. Hiçbir şeyi imzalamak istemedik. Biz niye müzakerede dayatıyoruz, niye izleme komitesinde dayatıyoruz, bunlar için.
Peki daha ne kadar ısrar edeceksiniz?
Bitti! En sonuna geldik ısrarın. Kürtlerin yapacağı bir şey kalmadı, gerisi Türkiye’nin atacağı adımlardır. Bizim yapacağımız bir şey kalmamıştır. Biz yapacağımızın en azamisini zorlayarak yaptık. Bundan ötesi artık Türkiye’ye bağlıdır.
Ne yapılsa süreç rayına oturur peki?
Eğer Türk hükümeti ve Cumhurbaşkanı zihniyetini değiştirirse yoluna girer.
Nasıl bir zihniyet değişimi?
Onlar müzakere yapmıyorlar. Onlar süreci askıya aldıklarını
söylüyorlar. Onlar mahkum olmadıklarını söylüyor. Biz söylemiyoruz.
Eğer onlar bunlardan vazgeçerse, müzakereyi kabul ederlerse,
müzakere şartlarını yerine getirirlerse, o zaman sorun çözüm yoluna
girer. Önder Apo bir Kürt ulusal kongeresinin toplanmasını istedi.
Ve bu kongreden bir yürütmenin çıkmasını istedi. Yine Kürt
diplomasinin yürütülmesi için bir komitenin oluşturulmasını istedi.
Yine burda Kürt savunma güçlerinin oluşturulmasını istedi. Bir
ortak Kürt savunma gücü, bir barış gücü oluşsun dedi. Bunlar yıllar
önce bizim savunduğumuz ve pratikte geliştirmeye çalıştığımız
düşüncelerdi ve geliştiriyoruz da.
Kongre için çalışmalar yürüttük, bir yere kadar getirdik. Şimdi
zemin elverişli hale geldi, kalınan yerden bunları yürütüp yönetmek
istiyoruz. Yani biz çalışmalarımıza devam ediyoruz hala. DAİŞ
faşizmi kendi iradesi dışında, Kürtleri yakınlaştırıyor. Kürtlerin
sorunlarını çözmesine hizmet ediyor. Demokratik ulus anlayışının
gelişmesine zemin hazırlıyor. Dikkat edilirse, DAİŞ, Güney
Kürdistan'a saldırdığında gerilla halkı korumaya Şengal'e koştu.
PKK gerillası orada Yezidilere sahip çıkarak, insanlığa ve
insanlığın değerlerine sahip çıktı. Onun için herkes bunu gördü ve
dillendirmeye başladı. PKK saygılı olduğunu söyledi, PKK'nin bir
insanlık hareketi olduğunu, insanlığa sahip çıktığını söyledi.
PKK'ye karşı birçok düşünce ve algı değişmeye başladı. Büyük bir
güven oluştu. Kürtler büyük saygı görüyor, herkes bu direnişe göre
yeni politikalar oluşturuyor.
Ama bir taraftan Türkiye de çatışmaların başlayacağı kaygısını yükseltiyor.
Adım atarsa Türkiye, çözüme gider, adım atmazsa da bu iş biter. Biz 40 yıllık bir hareketiz, eğer sorunu çözmezse, teslim olacak değiliz. PKK’nin kuruluşu, teslimiyete karşıdır zaten.
İnsanlarda yine eski çatışmalı günlere döneceğiz korkusu başladı.
Ne yapalım, yani teslim mi olalım? 40 yıl mücadele ettik, Kürt sorununu ortaya çıkardık, çözümü siyasi yolla yapalım dedik, 93’ten beri tek taraflı dokuz kez ateşkeş ilan ettik. Sonunda gerillayı geri bile çektik, daha ne yapalım? Gerisi teslim olmaktır. Türkiye’nin de AKP’nin de istediği bu zaten. E şimdi biz tasviyeyi mi kabul edeceğiz yani? Eğer bunu dayatıyorlarsa, büyük bir yanlıştalar. Biz 40 yıl mücadele ettik, gerekirse 400 yıl daha mücadele ederiz. Bunun bilinmesi gerek.
Aysel Tuğluk “AKP partner değil”, Sırrı Süreyya Önder “Darbe mekaniği”, Hatip Dicle “Paralel yapı” diyor. Öcalan “Süreç sürüyor”, siz “zaten yoktu ki” diyorsunuz. AKP oyalıyor evet ama sizin söyledikleriniz de mesaj karmaşası yaratıyor.
Bir mesaj karmaşası yok. Herkesin söylediği birbirini tamamlıyor. Şimdi bir PKK’linin söylediği ile PKK’li olmayanın söylediği aynı olamaz. Aysel Tuğluk, Sırrı Süreyya Önder, Hatip Dicle bir PKK’li değil. Ben PKK’liyim, ben PKK’nin kurucularındanım. Elbette ki benim sürece yaklaşımım değerlendirmelerim farklı olur, HDP'lilerin ya da PKK’li olmayanın farklı olur. Burda yadırganacak birşey yok. Evet PKK, belki Kürt hareketi içindeki her şeyi kapsıyor, öncülük yapıyor ama hepsi PKK değil. Ama söz birliği isteniyorsa, o zaman Türkiye’deki halkların, demokrasi ve sosyalist güçlerin hepsinin Kürt özgürlük mücadelesine destek vermesi ve Türkiye devletine bu sorunu çözmesi için baskı uygulaması gerekiyor.