Cemal'in kitabı gündemi sarstı
Abone olCumhuriyet'ten 'şeker abiler' olarak nitelenen İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hikmet Çetinkaya, Ali Sirmen ve Sami Karaören'in ilginç istifaları!
“Kıyamet kopmuştu. İstifalar çığ gibi yağıyordu; bu
hengamenin ortasında Murat Belge arıyor: ‘Farkında mısın,
Türkiye'de artık 30 bin yeminli düşmanın oldu!..” Bu sözlerle
anlatıyor Hasan Cemal, Cumhuriyet'ten 'şeker abiler' olarak
nitelenen İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hikmet Çetinkaya,
Ali Sirmen ve Sami Karaören'in istifalarını.
Cumhuriyet'teki demokrasi taraftarları ile ‘statüko' yanlıları arasında kılıçlar çekilmişti artık. Peki bu savaşın nedeni neydi? Cemal, bu sorunun cevabını İlhan Selçuk'un 30 Aralık 2004'te Cumhuriyet'teki yazısındaki başlığına atıfta bulanarak veriyor: Lenin haklı!.. “İşte, Cumhuriyet'teki kavga, Selçuk'un bu sözünde dügümleniyordu” diyor Cemal ve şöyle devam ediyor: “Nadir Nadi'nin ölümünden sonra Cumhuriyet, benim tasarladığım, özlemini çektiğim Cumhuriyet olmaktan çıktı. Tek adam saltanatıyla tamamen İlhan Seçluk'un damgasını vurduğu, türkiye'ye, dünyaya, hayata ve gazetecilik mesleğine, belki daha önemlisi demokrasiye benim baktığım pencereden bakmayan bir kimliğe büründü, başka sulara açıldı Cumhuriyet...”
Ayrılanlar, büyük bir kampanya başlatmıştı: “Cumhuriyet okumuyorum; çünkü Cumhuriyet'i seviyorum.” O dönem Meclis'te bulunan SHP de bu kampanyaya destek veriyordu. 100 binin üzerinde satan gazete 40 bine düşmüştü. Cumhuriyet'te sadece gazetecilik yapmak isteyen Hasan Cemal, 4 ay dayanabilmişti bu baskıya. İlhan Selçuk ve ekibi, beklenen darbeyi yaptı. Hasan Cemal ve kadrosu Cumhuriyet'ten uzaklaştırıldı. 1992'den bu yana yaklaşık 13 yıl Hasan Cemal, Cumhuriyet'te yaşadığı olaylarla ilgili hiç bu kadar açık konuşmadı. Kendisine sorulan sorulara “Ben bir kitap yazacağım, orada her şeyi anlatacağım.” diyerek susma hakkını kullandı. Şimdi, konuşma sırası Hasan Cemal'de. Ve Hasan Cemal, Doğan Kitap'tan çıkan “Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim” adlı kitabında, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki ‘iç savaş'ın perde arkasını anlatmaya devam ediyor. Cemal'in anlatacaklarının piyasayı karıştıracağı söyleniyordu. Daha kitap piyasaya çıkmadan gazetelerdeki alıntılar bile buna yetti. İşte 1980'lerin Türkiye'sinden bazı kesitler...
'Bilim yanılır, İlhan Selçuk yanılmaz'
“Şahin Alpay, Cumhuriyet'in haftalık Siyaset 84 ekinin 10 Aralık
sayısında iki tam sayfayı Karl Popper'a ayırmıştı. Popper, faşizm
olsun, komünizm olsun totalitarizm karşı felsefi planda yüzyılın az
sayıdaki en etkili demokrasi ve açık toplum savaşçılarından,
düşünürlerinden biriydi. Ama İlhan Selçuk'a göre ‘karşı
devrimci'ydi. Bu sebeple kıyamet koptu. Cumhuriyet'te ‘karşı
devrimci sızıntılar' vardı. Adını açıkça koymuyordu; ama bunların
başında Şahin Alpay geliyordu. Ve ben, genel yayın müdürü olarak bu
sızıntılar karşısında görevimi layıkıyla yapamıyordum. Oysa ben
Popper'ı sevmeye başlamıştım. (...) Bilim yanılabilir; ama İlhan
Selçuk yanılmazdı. Çünkü din gibiydi onun inancı.”
“Demirel, benim gibi konuşuyor”
“Televizyondan bütçe görüşmelerini izliyorum. Muhalefet lideri
olarak Demirel kürsüde veryansın ediyor ANAP hükümetine. Telefon;
İlhan ağabey arıyor: ‘Yahu Hasan, Demirel'i izliyor musun? Sanki
ben konuşmayı yazmışım neler söylüyor öyle? Böyle giderse, bize
söyleyecek laf kalmayacak.”
‘Nadir Nadi, hortumculara Cumhuriyet'i açmazdı’
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk olayına imza
atan, hatta dünya bankacılık tarihinde türündeki ilk ‘banka
hortumlaması örneği' olarak geçen Uzanlar'ı savunabilen, Cem
Uzan'ın Genç Parti'sinden çarşaf çarşaf ilan alıp Cumhuriyet'te
yayımlayan, Cem Uzan'la günlerce süren röportajları yaptıran da
İlhan Selçuk olmuştu. CHP'nin Esenyurt belediye başkanlığından
geçerek yolları hapse kadar düşen, isimleri iddia olarak ‘arazi
mafyası' içinde geçen Çapan kardeşlere akçalı işlerde ortaklık
yapan, onlardan ‘taze para' sağlayan da yine İlhan Selçuk'tan
başkası değildi. Nadir Nadi hayatta olsaydı, Selçuk bütün bunları
hayal bile edemezdi. Peki ya Uğur Mumcu hayatta olsaydı,
Cumhuriyet'in İlhan Selçuk tarafından bütün bu çevrelerle ya da
‘sermaye'yle bu denli ‘Makyavelist' ilişkilere sokulmasına razı
olur muydu?.. İhtimal vermiyorum.”
‘Selçuk'un cuntacılık, damarlarına kadar işledi'
“İlhan Selçuk'un aktif siyasete girmeyi, liderliğe oynamayı ara
sıra kafasından geçirdiği zamanlar olmadı değil. Ama geri durdu.
Belki de cuntacılık iliklerine işlediği için öyleydi. Kapalı
kapılar arkasındaki siyasetten hoşlanırdı. Demokrasinin şeffaf
oyunu ona göre değildi. (...) Daha çok perde arkasında durmayı
tercih ediyordu. Orkestrayı oradan, arka planda kalarak
yönetiyordu. Zaten İlhan Selçuk'un öteden beri sevdiği oyun bu.
Gölgede kalmak, ipleri orada tutan ve öyle bilinen adam olmak...
Hep bundan hoşlandı.”
Berrin Nadi: İlhan'a bak Stalin gibi yürüyor
“Berrin Nadi: İlhan'a bak Stalin gibi yürüyor. Bu benzetmeyi sık
sık yapar İlhan Selçuk için. Berrin Hanım'a göre İlhan Selçuk
‘Moskovacı bir komünist'tir. Bunu bazen pat diye yüzüne söyler.
İlhan Selçuk'tan hoşlandığı söylenemez. Sanıyorum bu duyguların
altında İlhan Selçuk'un Nadir Nadi üstündeki etkisi yatıyor. Ayrıca
İlhan Selçuk'un Emine'yle (Uşaklıgil) oyun kurabileceğinden de
çekiniyor.”
Mumcu ile Selçuk'un Stalin kavgası
17 Ocak 1990. İlhan Selçuk, Stalin'i savunuyor: '1917'nin ateşinde
pişti Stalin, Lenin'den sonra Rusya'da iktidarı ele geçirdi; yüz
halktan oluşan Sovyetler'i örs ve çekiç arasında dövdü. (...)
Kimileri taptı Stalin'e, kimileri kin bağladı; ama 'komünizmin
çarı' öteki dünyaya göçtüğünde 1917'nin fikirleri, sosyalizmin
ilkeleri, ortalığa saçılıp yayılmıştı.' 17 Şubat 1990. Uğur Mumcu,
Stalin konusunda İlhan Selçuk'a cevap veriyor: 'Stalin döneminde
Sovyetler Birliği'nde 786 bin kişi kurşuna dizilmiş. Stalin ve
Hitler... İki kanlı diktatör, ikisi de insan kasabı...'
‘Devrim de yapamadık, demokrasi de...'
“İlhan Selçuk, Batı demokrasisini sevmezdi. Başka çare olmadığı
için katlandığını söylerdi. ‘Devrimci demokrasi', ‘devrimci
demokrat' deyimlerini tercih ederdi. Ama bunları da öyle sık
kullanmazdı. Saklardı. Başka bir deyişle takiye yapardı. (...) Ben
ne zaman demokrasiyi, çoğulculuğu savunan bir yazı yazsam,
dalgasını geçerdi: 'Yine demokrasi havariliği yapmışsın!' (...)
Eklerdi İlhan Selçuk: Devrim de yapamadık, demokrasi de...”
‘12 Mart kuşağı bozuk çıktı'
“20 Eylül 1987... İlhan Selçuk'un bugünkü yazısının bir bölümü de
döneklik üzerineydi. Ertuğrul Özkök'ün 'Elveda Başkaldırı' kitabı
ile bunun üzerine Hadi Uluengin'in bizdeki yazısına dönük
eleştiri... (...) Özkök, Uluengin gibi isimlerin İlhan Selçuk'u
irkilttiğini söyleyebilirim, '12 Mart kuşağı bozuk çıktı.' deyip
duruyor.”
‘Selçuk'un ödü kopuyor, bir gün ‘Batı demokrasisi gelecek'
diye'
“29 Ekim 1987. Bugün İlhan Selçuk'la konuşurken, solda yeni parti
kurma girişimlerinden söz etti. ‘Devrimci' bir parti ile sosyal
demokrat partinin farklılığının korunması lazım geldiğini belirtti.
Dikkat ediyorum, İlhan Selçuk'un ödü kopuyor, bize de bir gün ‘Batı
demokrasisi' gelecek' diye.”
‘Selçuk, Deniz Baykal'ı oldum olası sevmez'
“İlhan Selçuk, Baykal'ı oldum olası sevmez. Onu 'sağcı' bulur,
Amerikancı bulur. Uğur Mumcu ile ben ise İnönü-Baykal konusuna
girmedik. Uğur, İnönü'den öteden beri hazzetmez. Kitleleri
ateşlemeyeceğine inanır. Baykal'a karşı da mesafelidir. İlhan
Selçuk ile Ankara'da sohbet ediyorduk: ‘Uğur ve sen, beni Baykal
konusunda yalnız bıraktınız.' Kızıyor Baykal'a, 'sermayeyle
uzlaştığını', uzlaşacağını söylüyor. (...) “İki gün önce (6 Temmuz
1988) dörtlü kurul ilk toplantısını Nadir Bey'in odasında yaptı.
İlhan Selçuk, Atilla Sav'dan rahatsız oldu. Zira Baykal'ın adamı
olarak SHP yönetiminde...”
‘Enis Batur ve Ferid Edgü'nün ne işi var?'
“Kültür sayfalarında bir köşe açmaya karar verdik. İsim olarak
tespit ettiklerimiz arasında Tomris Uyar, Ferid Edgü, Atilla
Özkırımlı, Enis Batur, Demir Özlü, Onat Kutlar, Orhan Pamuk, Memet
Fuat ve Nedim Gürsel vardı. Tomris Uyar ve Ferid Edgü ile konuştuk,
kabul ettiler. Bu proje gelişirken bir gün odama İlhan Selçuk
damladı. 'Aman bunu yapmayın; öteki yazarlar bundan rahatsız olur;
kendilerine alternatif hazırlandığını sanırlar.' dedi. Fazla belli
etmiyordu ama kızmıştı. (Başka bir sayfadan alıntı): ‘1983
seçimleri sonrasında 'siyaset eki çıkarmaya başlamıştık. 1984'te bu
ekin arka sayfasında Enis Batur'a köşe açmıştık... Ömer Madra da
arada bir yazı gönderiyordu. Bu arada Ömer'in eşi Piyale Madra'nın
karikatür bantları da Cumhuriyet'te yayımlanmaya başladı. İlhan
Selçuk, Enis Batur gibi Ömer Madra'nın da hayata, dünyaya
bakışından pek hazzetmezdi. (...) Ömer Madra ile Enis Batur, Yeni
Gündem dergisinde İlhan Selçuk'un bir yazısıyla dalga geçen bir
şeyler yazdılar. İlhan Selçuk müthiş öfkelenmişti, Enis Batur'a
köşe açılmasına: 'Ben senin ağabeyin değil miyim? Sen bana bunu
nasıl yaparsın. (...) Onlar beni çarmıha geriyorlar, sen onlara
Cumhuriyet'i açıyorsun.”
El konulan Matosyan Matbaası
“Karşımda Pembe Konak. Odamdan seyrediyorum. Hüzünlü bir manzara!
19. yüzyılından kalma ahşap, üç katlı konak. Metruk! Kendi
kaderiyle baş başa bırakılmış, her yanı dökülüyor. Matosyan
Matbaası! Bir Ermeni işadamının matbaasına el konup Atatürk'ün
emriyle Yunus Nadi'ye verilmiş. Bu konu Cumhuriyet'ten hoşlanmayan
çevrelerde arada bir gündeme getirilirdi.”
‘Cengiz Çandar için 'şeker abiler’ ne diyor?'
“(...) Cengiz Çandar kardeşim ipi geriyor bugünlerde. Gitmiş Nokta
dergisine bir demeç vermiş. ‘Türkiye, ikinci İran olabilir mi?'
sorusuna cevap verirken bizimkilerin damarına basacağını bilerek
çok iyi konuşmuş. Cengiz'in bu sözleri bizimkileri delirtti. Ali,
Uğur, Akbal hepsi ayaklandı. Uğur, 'Bir yazı yazıp ağzına edecektim
ama...' dedi. Teskin ettim. Nadir Bey bir iki gün önce Cengiz'i
kapıya koymaktan söz etti. (...) İlhan Selçuk'a gelince: ‘Bilirsin,
Cengiz'in ayrı bir yeri var bende. Ama kendisi şöhretini taşıyamaz
oldu. Bu 12 Mart kuşağında hiç işi yok.' Son cümlesi hariç, doğru.
(...) Cengiz Çandar'ın Nokta dergisinde bizimkilere 'ilerici
safdiller' diye saldırması, Ali Sirmen'e 'saray soytarısı' demesi,
Ali Sirmen'in de ona yazısında 'dangalak' diye saldırması... Bütün
bunlar aynı kapta tutulabilir mi?”
Özal: İhale alamayınca aleyhimize haber yapıyorlar
“Başbakan Özal ile Güney Kore'ye giderken, uçakta Yalçın Doğan'ı
yanına çağırmış. Babıali'de ne olup bittiğini sormuş. O günlerde
Mehmet Barlas, cümbür cemaat Milliyet'ten ayrılıp Güneş'e geçmişti.
Sonra da Yalçın'a demiş ki: İyi ettin Güneş'e geçmemekle... Siz
sadece gazetecilik yapıyorsunuz. Güneş'te yazamazdın. İhale
alamayınca hemen aleyhimize bir haber çıkıyor. Sonra da dolaylı
yollardan haber gönderiyorlar.”
‘Uğur Mumcu ajan mı’ tartışması
“Özal, Başbakanlık Konutu'nda birkaç gün önce Yalçın Doğan'a,
‘Uğur'un (Mumcu) peşine takıldınız, gidiyorsunuz.' dedikten sonra
şunları söylemiş Uğur hakkında: ‘Sen kalk hem beş yıl boyunca
Evren'e küfret, hem sonra da ‘Elimde belge var' diyerek Çankaya'ya
çık ve seçimle gelmiş bir iktidara karşı elindeki raporu Evren'e
ver.' Çetin Altan ve Mehmet Barlas Güneş'ten, Mehmet Altan Söz'deki
köşesinden, Ahmet Altan Hürriyet'ten Uğur'a yaylım ateşi
başlattılar. Ajanlıkla, MİT'çilikle suçluyorlar. (...) Ahmet Altan,
adını vermeden Uğur'a yüklenmiş: Türkiye'de solcu olduğunu iddia
eden birinin, dünyadaki sosyalist ülkeler tarafından ajan ilan
edildiği açıklanıyor. Bunların belgeleri olduğu söyleniyor. Ne
solculardan çılgın bir öfke, ne aydınlardan kızgın bir çığlık
duyuluyor. (...) Altan-Mumcu çekişmesi kavgaya dönüştü. Çetin
Altan, Uğur Mumcu'ya 'MİT ajanı' derken, Mumcu da Altan'a ‘Beynini
viskiyle eritmiş Marksist dönek.' dedi.”
CIA ajanının Cumhuriyet'te ne işi var!
“Mary Elizabeth'in (Doğan Nadi'nin Amerikalı eşi) kim olduğunu ilk
kez Emine'den (Uşaklıgil) öğreniyorum. 1945'te savaş sonrası
Berlin'de Amerikan istihbaratında çalışmış. CIA'den önceki
kuruluşta OSS'de bilgi toplamakmış görevi. İstanbul'a geldiğinde
Doğan Nadi ile tanışıp evlenmişler.”
Berberoğlu: Selçuk'un yazılarına tahammül edemiyorum
“Enis Berberoğlu dün Bonn'a gidiyordu, Cumhuriyet'in temsilcisi
olarak. Şöyle dedi: Hasan ağabey, İlhan Selçuk'un yazılarına artık
tahammül edemiyorum. Daha ne kadar bu gazeteye onlar damgasını
vuracaklar?”
HASAN CEMAL:
Nadir Nadi'nin ölümünden sonra Cumhuriyet, benim tasarladığım
Cumhuriyet olmaktan çıktı. Tek adam saltanatıyla tamamen İlhan
Selçuk'un damgasını vurduğu, Türkiye'ye, dünyaya, hayata ve
gazetecilik mesleğine benim penceremden bakmayan bir kimliğe
büründü Cumhuriyet...