Cemaatin kampını basacaklardı! Cayır cayır yandılar
Abone olYazar Turgay Güler, Gülen'in bomba hatırasını ve olay Soma yazısıyla gündemden düşmeyen Ali Ünal'ın 3 yıl önceki yazısını kaleme aldı.
Akşam si yazarı , "Dokunan cayır cayır yanmış!" başlıklı
yazısında cemaatin düşünce yapısını eleştirdi.
Soma faciası sonrası AK Parti'ye oy verildiği için musibetlerin yaşandığını yazan Ali Ünal ile birlikte cemaatin bakış açısı tartışılıyor.
Hükümete yakın yazarlardan Turgay Güler, bu durumu cemaat üyelerinin kendilerini kutsal görmesine bağlıyor. Güler bugünkü köşesinde önce cemaatin tutmayan beddualarından örnekler verdi.
TUTMAYAN BEDDUALAR
(...)Sanırım hatırladınız; bu bedduacılar 30 Mart seçimleri
öncesinde AK Parti’nin yüzde 30 oy alacağını
söylüyorlardı.
AK Parti, İstanbul’u da, Ankara’yı kaybedecekti.
Perişan olacaktı.
Buna öylesine “iman” etmişlerdi ki; “yazın bir köşeye, aksi
olursa sakalımı keserim” diyerek iddiaya girenler bile
vardı.
Zira, orada burada edilen “kuvvetli” bedduaların
karşısında durulamazdı.
Peh ki peh!
Öyle ya, cemaatten ayrılıp, uzun adama “biat” eden
falancaya ettikleri beddua tutmuş, “beyin kanseri”
olmuştu.
Bu sayede o falancaya her şey unutturulmuştu.
Her şey!
Gel gör ki o falanca sapasağlam ayaktaydı.
Seçim bitti, edilen beddualar tutmadı."
Peki cemaate bağlı insanlar bu tür hadiselere neden inanıyor? Turgay Güler, bu durumu köşesinde "Kendilerini öylesine kutsal, öylesine kutsal görüyorlar ki, “bize dokunan yanar” diyorlar. Hocaları yıllarca bu tür masallar anlattı çünkü." yazısıyla açıklıyor. Sözü Gülen'e getiren yazar, onun yazdığı kitapta anlattıklarını okurlarıyla paylaşıyor.
KAMPA BASKINA GİDEN ARABA CAYIR CAYIR YANMIŞ
(...)Fethullah Gülen, “Varlığın Metafizik
Boyutu” adlı kitabının “Berzahı Tablolar”
bölümünde bakın neler yazmış.
“Edremit-Avcılar'da kamp yapıyorduk. Bir ara emniyetin bu
ma'sum kampa baskın yapacağı şâyiası duyulmaya başladı. İşte o
günlerden birinde, öğle yemeğinden sonra 'Ashab-ı Bedir'i okudum.
Sırtımı çadır direğine vermiş oturuyordum. Biraz içim geçmişti ki
bu, eskilerin 'Beyne'n-nevm ve'l-yakaza' (Uyku ile uyanıklık arası)
dedikleri haldir. Baktım tuğlu Sancaklı, ellerinde mızrakları
okları, gürül gürül bir ordu. Kampta tarlaların olduğu tarafta
duruyorlar. Birisi mi söyledi, öyle mi anladım, yoksa biz Ashab-ı
Bedir'iz mi dediler bilemiyorum. Ashab-ı Bedr'in geldiği kanaatine
vardık. Ben öyle hayran hayran onları seyrediyordum ki bulunduğum
yer, sanki birden bire kale kapısı gibi bir şey oldu, ben söveleri
kalınca tahtadan bu kapının verandasında durmuş onlara bakıyorum.
Biri güç gösterme manasına elindeki demir kalemi öyle bir salladı
ki, o kalın tahta kapıyı deldi geçti ve ben müthiş bir heyecanla
uyandım.
Daha sonra meydana çıktı ki tam o dakikalarda, kampa baskın yapmak
isteyen bir grup, tam yol ayrımına gelince trafik kazası olmuş ve
onların arabaları cayır cayır yanmış. Daha sonra bu arabayı biz de
gördük.”
Fethullah Gülen böyle söylüyor.
“Bize dokunan cayır cayır yanar” diyor.
MADDE ONUN ÖNÜNDE DURAMAZ
O bunu yazarsa Ali Ünal boş durur mu?
Durmaz, uçuşa geçer.
Bakın Ali Ünal, 2011 Nisan’ında Zaman Gazetesi’ndeki köşesinde ne
yazmış?
Fethullah Gülen’i Hazreti Hızır’a benzeten Ünal,
“Hocaefendi, bir bakıma manânın, Kader'in elini temsil
eder. Manâ hükmünü verdiği zaman, (donmuş) nazik suyun demiri
parçaladığı gibi, madde onun önünde duramaz.”
diyor.
Noktasına virgülüne böyle diyor.
Benden bu kadar, gerisini bu ülkenin ilahiyatçıları çözsün.