Yazmayı düşünüyordum. Yazıp yazmama konusunda kararsızdım daha
doğrusu. Ekrem Dumanlı'nın yazısını
okuyunca, günün ilk ışıklarıyla birlikte kararım netleşti.
Ekrem Dumanlı kusura bakmasın ama, onun
gibi isim vermeden herkese sallamayacağım. İktidarın ekmeğine yağ
sürmeyeceğim merak etmeyin. Ekrem
Dumanlı'nın deyişiyle, kimi fikir
namussuzları gibi, iktidardan yana bir fikir
değişikliğine de gitmeyeceğim. Gördüklerimi yazacağım
sadece.
Yaşadıklarımı anlatacağım!
*
"Kibir"den yakınıyoruz öyle değil mi?
"Riya"nın tavan yaptığını söylüyoruz,
haksız değiliz!
Başbakan Erdoğan'ın etrafında
"güç zehirlemesi" yaşayanların sayısı her
geçen gün artıyor. Ekrem Bey'in de ifade ettiği gibi,
AK Parti ve Tayyip Erdoğan için geçmişte demediğini
bırakmayanlar, bugün baştacı ediliyor.
Bu da doğru!
Peki...
Ekrem Bey kapısının önüne bakıyor mu
hiç?
En başta kendisi...
Müthiş bir "riyakarlık" içinde olduğnu
biliyor mu acaba?
Ekrem Bey'in etrafındaki
"Ekrem Abi dedi ki" diyenleri ne
yapacağız?
Cemaat'i ne kadar temsil ediyor siz karar verin. Cemaat'in
"yılmaz savunucusu" Ekrem Dumanlı,
dostlarıyla yaptığı telefon görüşmeleri Ankara'daki muhabirleri
nasıl biliyor. Telefonda ettiği
küfürler (!) dışarıya nasıl yansıtılıyor?
Hem de, etrafındaki "Ekrem Abi dedi
ki"ciler tarafından!
Aslında küfür müfür ettiği yok
Dumanlı'nın!
Haklı bir isyanını dile getirmişti telefonda...
Ama etrafındaki "Ekrem Abi dedi ki"ciler,
yapılan konuşmayı farklı yansıtmıştı. Ankara'da üniversite
kampüslerinde bile, Dumanlı'nın ettiği
küfürler (!) anlatılmıştı. Arayıp kendisini uyarmıştım
zamanında.
Sonuç ne oldu bilmiyorum!
Ama bildiğim, Cemaat'te bu tür şeyler
yoktu eskiden.
İftira atılmıyordu kimseye...
Dedikodu yapılmıyordu!
Cemaat'te "ben"
yok, "biz" var. Fethullah Gülen
Hocaefendi, her sohbetinde bunu tekrarlıyor.
Tekrarlıyor ama, "ben" diyenlerin sayısı
daha da artıyor. Ekrem Dumanlı bunlardan
biri. Ben söylemiyorum, en yakınındaki dostları söylüyor, o artık
"ulaşılması güç biri..."
Öyle olmasaydı eğer, 24 saat ulaşılabilen Mehmet
Barlas'a verip veriştirmek yerine, aramayı tercih
eder, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin de
nasihatleri gereği, diyalog yoluna giderdi.
Öyle olmasaydı, Mehmet Barlas'tan
uzaklaşmak, ya da Barlas'ı uzaklaştırmak
yerine, yakınlaşmayı tercih ederdi.
*
Cemaat'teki kimi dostlar iktidarın güç
zehirlenmesi yaşadığından yakınıyor. Katılıyorum. Katılıyorum da,
Cemaat'in içinde güç zehirlemesi yaşayan arkadaşları
niçin görmüyorsunuz? Ufacık bir eleştiri yapıldığında
telefonla arayıp gözdağı verenleri niçin
görmüyorsunuz?
"Kelle avı"na çıkanlara neden ses
etmiyorsunuz?
"Hocaefendi çok rahatsız" yalanıyla,
korku salanları niçin durdurmuyorsunuz?
İstediğini alamayınca, ceza kesenleri ve kestiği cezayı
hayasızca itiraf edenleri niçin susturmuyorsunuz?
Cemaat adına hareket eden, Cemaat adına twitter'da şov
yapan, ona buna küfür eden, hakaretler yağdıranları niçin
görmüyorsunuz?
Ey siz etrafınızdaki adamlara sağı solu aratan arkadaşlar, ne oldu
mertebeniz mi yükseldi? Yanınızdaki arkadaşları Tayyip
Erdoğan'ın deyişiyle, "yaradandan ötürü
severiz" tamam. Ama onların sizin selamınızla sağı
solu araması yakışık alıyor mu?
*
Ekrem Dumanlı'yı anlıyorum, kıdemli Genel Yayın
Yönetmeni o.. Peki diğerleri, genç yaşta mevki ve makam sahibi olan
arkadaşlar, sizlere ne oldu bu kadar erken yaşta? Nedir
bu kibir, riya niçin akıyor böyle paçalarınızdan?
Konuşma adabını mı unuttunuz?
Yoksa, büyüklerinizden "azarlama dersi"
mi aldınız?
Dahası var ama...
Uzatmak istemiyorum...
Sonuç olarak diyorum ki...
İyi demiş Ekrem
Dumanlı, yazısıyla... Aynı
dille, aynı başlıkla, "Yahu"yu çıkararak,
(Fethullah Gülen Hocaefendi, hayatı boyunca hiç kimseye
"yahu" diye hitap etmiş midir?) ben de bu
arkadaşlara sesleniyorum.
"Lütfen siz bir çekilin
aradan!"