Cemaat operasyonu dosyasından çarpıcı notlar
Abone olVatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır, 22 Temmuz operasyonu sonrası tartışmalı hale gelen Selam-Tevhid örgütü hakkında detaylı bir yazı yazdı.
Dinleme kayıtları... Dinleme
listeleri... 22 Temmuz operasyonu... Gözaltına alınan polisler ve
diğerleri...
Vatan si yazarı cemaate ve hükümete yakın iki ayrı medya kanadının yaptığı yayınlar nedeniyle kafası karışanlara 'yol haritası' niteliğinde bir yazı yazdı.
"Kafası karışanlar için Selam-Tevhid dosyasısı hakkında bir kaç not" başlıklı bugünkü yazısında , şunları yazdı:
"...Normal şartlarda böylesi tartışmalı durumlarda son sözü bağımsız ve tarafsız yargı söyler ama ülkemizde böyle bir imkanın mevcut olmadığı ortada. Bu nedenle, kafası karışık olanlara bir nebze yardımcı olabilmek için birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum:
TİPİK BİR TORBA
SORUŞTURMA
· Selam-Tevhid Örgütü adlandırması dün de yanlıştı, bugün de yanlış. Yaklaşık 15 yıl önce polis, İran çizgisinde İslamcılık yapan bazı kişilerin çıkardığı dergilerin isimlerinden hareketle terör örgütü çıkarmaya kalktı ve hatasından döneceğe benzemiyor.
· Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi aydınları öldürmekten mahkum olanlar doğrudan İran istihbaratının uzantısı olan “Kudüs Ordusu” ya da “Kudüs Savaşçıları” diye bilinen yapıyla alakalıydılar. Günümüzdeki operasyonun da aynı yapıya yönelik olma ihtimali yüksek. Ama “Selam-Tevhid” adında ısrar edince, bu “örgüt”ün torbasına her türden kişiyi doldurmak daha kolay olsa gerek.
· Bu soruşturma kapsamında, örneğin çözüm sürecinin önde gelen aktörlerinin teknik takibe alınmış olması, bunu kotaranların “Acem Ergenekonu” dışında başka stratejik hesapları olduğuna işaret ediyor.
· Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK, Devrimci Karargah gibi davalarda da sık sık alakasız kişilerin bunlara dahil edilmiş olduğunu görmüştük. Bu sefer de tespit edilmiş bazı İran ajanlarından hareketle bir şekilde hükümeti de hedef alacak bir “torba soruşturma” hazırlanmışa benziyor. Dolayısıyla Selam-Tevhid dosyasının 17 ve 25 Aralık yolsuzluk/rüşvet soruşturmalarıyla koordineli olarak hazırlanmış olduğunu düşünebiliriz.
HAKAN FİDAN İRAN AJANI
· Bu dosyanın en kritik yönü MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “İran ajanı” olarak suçlanması. Son zamanda çok sık karşılaştığımız “Doğruysa korkunç, yalansa daha korkunç” cümlesini gerektiren türden bir iddia bu. İlginçtir, bu iddia şu günlerde, ilk günlerin aksine, daha kısık sesle ve dolaylı olarak dile getiriliyor. Bana “bu iddia doğru olabilir mi?” diye soranlara genellikle şu cevabı veriyorum:
“Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargah’tan, Ahmet Şık’ın Ergenekon’dan yargılanabildiği ülkede Fidan da pekala İran ajanlığından yargılanabilirdi. Ama Avcı’nın Devrimci Karargah’tan, Şık’ın Ergenekon’dan olduğuna, onlara bu tezgahı kuranlar dahi hiç inanmadı.”
Sonuç olarak: Çok esrarengiz bir dosyayla karşı karşıyayız. Karşılıklı suçlamalar tırmanarak sürecek gibi. Bu esasında psikolojik bir savaş ve bu durumlarda hep olduğu gibi, taraflar reddedilmesi imkansız bazı doğruların yanına çok sayıda yalan katabilirler. Serinkanlı davranıp o az sayıdaki doğrularla yetinmek en iyisi olabilir.