Cemaat imamları o cinayetten firari!
Abone olCevzet Soysal'ın, 1998'de kaçırılarak öldürülmesine ilişkin 16 şüpheli yakalanırken, Gülen Cemaati'nin "emniyet, istihbarat ve bölge imamı" 3 sivilin firarda olduğu öğrenildi.
Paralel Devlet Yapılanması'nın "faili meçhul"
bağlantısı, başsavcıvekili Fuzuli Aydoğdu'nun ifadesini aldığı bir
polisin anlattıklarıyla ortaya çıktı.
Paralel Devlet Yapılanması ile ilgili genel bir soruşturma yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Aydoğdu, 19 Ocak 2015'te ifadesine başvurduğu bir polisin anlattıklarında, ilginç detaylar tespit etti.
Adı açıklanmayan polis, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nda (TPAO) çalışan Cevzet Soysal'ı "Gülen cemaatine üye polislerin, 1998 yılında Batman'da kaçırarak ağabeylerinin talimatıyla öldürdüklerini" iddia etti.
"(Örgütü bitirin) talimatı Gülen'den"
Soysal cinayetine şahit olduğunu öne süren polis, "Güneydoğu'da
Hizbullah mensuplarınca paralel yapının okulları, yurtları ve
mensuplarının takip edildiği" bilgisinin bölge imamı Bahattin K.
aracılığıyla Fethullah Gülen'e ulaştırıldığını, bunun üzerine
Gülen'in "Bu örgütü bitirin" şeklinde talimat verdiğini
anlattı.
Tanık polis ifadesinde, Batman Emniyet Müdürlüğü'nde görev yapan C. ve A. adlı müdürlerin, Hizbullah masasından F, A, Ö. ve H. adlı polis memurlarıyla toplantı yaptığını, 'her yolu mübah gören' yapının yasa dışı işleri için cemaatten olmayan polis memurlarını kullandığını aktardı.
İsmi açıklanmayan polis, Paralel Devlet Yapılanması'ndaki meslektaşlarının Batman'daki Hizbullah üyelerinin ileri gelenlerini ortadan kaldırmak için başvurdukları gayriresmi uygulamalara ilişkin detaylı bilgiler verdi.
Polis müdürü C'nin, TPAO'da çalışan Cevzet Soysal'ı kaçırmaya karar verdiğini ileri süren tanık polis, ifadesinde şunları söyledi:
"İstihbarat Şube Müdürlüğü'ne ait bir teknik takip aracıyla Soysal'ı takibe aldık. Evden çıkınca, diğer polislere işaret vererek, 'kuş kafesten çıktı' dedim. Daha sonra da kar maskeli ve askeri parkalı polisler, kendilerini JİTEM gibi tanıtarak Soysal'ı arabaya bindirdi ve polis C'nin diğer bekar evine götürüldü. Soysal'ın ellerini kelepçelediler ve ses kaydedici bir cihaz ile sesini kaydettiler. 25 gün boyunca Soysal kırsal alana götürülerek sorgulandı ve sorgusunun ses kaydı da başkomiser F. tarafından dinlenerek değerlendirildi.''
''Soysal, kendisini kaçıran polisi tanıdı''
Tanık polis ifadesinde, Soysal'ın kendisini sorgulayan polislerden B'yi tanıdığını, B'nin "ben yanarsam herkesi yakarım" dediğini ve bunun üzerine cemaatin infaz kararı aldığını belirtti.
Müdür olan C. ve A. tarafından, faili meçhul ekibine "Soysal'ın öldürülerek bulunmayacak şekilde gömülmesi" talimatının verildiğini ifade eden tanık polis, Soysal'ın Beşiri kırsalına götürüldükten sonra polis B. tarafından boynu kırılarak infaz edildiğini ve burada bulunmayacak bir yere gömüldüğünü iddia etti.
Tanık polisten koruma talebi
Paralel Devlet Yapılanması tarafından "susturulmak" istenebileceği için koruma isteyen tanık polis memurunun verdiği bilgiler doğrultusunda, Soysal cinayetini 17 yıl sonra mercek altına alındı.
Başsavcıvekili Aydoğdu, hala faili meçhul olan olayla ilgili bazı ipuçlarına ve yeni bilgilere ulaştı. Bu bilgiler ışığında soruşturmayı genişleten Aydoğdu, olaya karıştıkları öne sürülen 14'ü polis 19 kişi hakkında, nöbetçi İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi'nden yakama kararı çıkarttı. Yakalama kararı çıkarılanlardan, Soysal'ın kaçırılarak öldürüldüğü dönemde Batman'da Terörle Mücadele Şube Müdürü olan eski Edirne Emniyet Müdürü Cemil C, eski Muğla Emniyet Müdürü Ahmet A, eski Hatay İstihbarat Şube Müdürü Fatih K'nın da aralarında bulunduğu 14 polis ile 5 sivilden 2'si yakalandı.
Sabri Uzun da cinayeti anlatmıştı
Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un ''İn, Baykal Kaseti, Dink Cinayeti ve Diğer Komplolar'' adlı kitabında, ''Cevzet Soysal'ın Öldürülmesi ve Diğer Suçlar'' başlığı altında Sosyal'ın öldürülmesine ilişkin bazı bilgiler yer alıyor.
Uzun'un kitabındaki, cinayete ilişkin bölümler şöyle:
''Cevzet Soysal'ın öldürülmesi konusunda, o tarihte Batman'da görev yapmış kişilerden tamamlayıcı bilgiler almak istedim, alamadım. Daha sonra internetten bazı bilgiler edindim. Bir haberde, Cevzet Soysal'ın eşi Kaside Soysal, şunları söylüyordu:
'Eşim sabah işe gitmek için evden çıktı. Kızım kucağımda olduğu halde ben de onunla kapıya kadar çıkmıştım. Baktım ki bir araba evimizin biraz ilerisinde durmuş. Ben de başımı fazla dışarı çıkarmadım. Eşimi arabaya koyduklarını gördüm. Ancak arkadaşları olduklarını düşünmüştüm. Kaçırıldığını gören komşumuz, yaklaşık on dakika geçmeden evimize gelip eşimin kaçırıldığını bana söyledi. Ben de 'arabaya koyduklarını gördüm; ama arkadaşları olduğunu sanıyorum' deyince, komşumuz, 'Hayır, Cevzet Abi'yi polisler kaçırdı' dedi. Komşumuz olay yerine daha yakındı. Eşiyle beraber Cevzet'i kaçıranların polisler olduğunu görmüşlerdi. Bunun üzerine merak ettik. İş yerine gidip gitmediğini öğrenmek için işyerini aradık ancak iş yerine gelmediğini söylediler. Emniyete gittik, bize, 'buraya öyle birinin getirilmediğini' söylediler. Sonraki gün tekrar gittik. İfademizi aldılar. Eşimin arkadaşlarının isimlerini vermemizi isteyerek bizlere hakaret ettiler. İfademizi alan memur elindeki dosyayı fırlatarak, 'Körü körüne gitsin' dedi. O akşam evimize gelerek arama yapıp gittiler. Daha sonra bir kez daha bizleri çağırıp ifademizi aldılar. Bizlere, 'Ölü de olsa, diri de olsa biz onu bulacağız' dediler. Şu ana kadar da herhangi bir gelişme olmadı.'
Görünen o ki Cemaatçi polisler, adam kaçırmışlar, öldürmüşler, faili meçhul olay yaratmışlardı (1998). Bir süre sonra da yaptıkları Ergenekon Operasyonu ile (12 Haziran 2007) önce subayları cezaevlerine doldurmuşlar, sonra düzmece delillerle, işledikleri suçları subaylara yıkmaya başlamışlardı...
Sonuç şudur: Cemaatçi polisler, Cevzet Soysal'ı öldürmüş; fail olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin subaylarını göstermek için de 'yalancı tanık' temin etmek istemişlerdir. Böylelikle Ergenekon Davası'ndan tutuklu subayları karalamak amaçlanmıştır.
İstanbul'daki Ergenekon davası için, Silopi'deki polisin yalancı tanık temin etme peşinde koşması İstanbul polisi ile Silopi polisinin 'ortak bir merkezden' yönetildiğini göstermektedir.''