Sabah namazında babamın o gür sesi komşuyu rahatsız
etmişti. Bu yüzden caminin hoparlörüne kurşun
yağdırmıştı rahmetli. Babama elbette bir şey olmadı, ama ezan
sesinden rahatsız olduğu için öfkesine hakim olamayan o adam, o gün
dümdüz yolda sürdüğü kamyonun altında can verdi.
Çocuk aklımla sormuştum babama:
- Beddua mı ettin?
"Âlim adam kimseye beddua
etmez" demişti!
Fethullah Gülen Hocaefendi, ellerini
yukarıya kaldırıp Allah'a
yakarırken, babamın o sözleri çınladı kulaklarımda.
Akşam eve geldiğimde, babamın yüzü
asıktı. Belli ki canı
sıkılmıştı. Hocaefendi'nin çok sevdiği Tayyip
Erdoğan'a beddua etmesi hoşuna gitmemişti.
Yıllar önce söylediklerini tekrarladı:
"Fethullah Hocaefendi iyi yapmadı, âlim adam beddua
etmez!"
*
İzah etmeye çalıştım...
Dinlemedi bile...
*
Başbakan
Erdoğan'ın "çete" babamın
hoşuna gitmedi:
- Allah sonumuzu hayırlı etsin!
"Amin" demekten başka bir şey
gelmedi elimden.
İki gündür babam ekrana bakmıyor.
AK Parti-Cemaat kavgasıyla ilgili tek
kelime duymak istemiyor!
"Hocam ne olacak bu memleketin
hali" diyenlere de aynı şeyleri tekrarlıyor:
- Hakkımızda hayırlısı!
*
Dışarıda nahoş şeyler konuşuluyor...
"Derin analiz" yapanların sayısı da
az değil!
*
Yolsuzluğun, hırsızlığın arsızlığın üzerine gidilmesine
kimsenin bir şey dediği yok. Cemaat'e yakın
medyanın yolsuzluklar konusundaki hassasiyeti, bilakis izleyenleri
ve okuyanları mutlu ediyor. Ancak bu hassasiyetin
geçmişte neden gösterilmediğini sorgulamayanlar da yok
değil!
"Deniz Feneri Davası"nı
hatırlatıyorlar:
- O zaman neden sustunuz!
*
"Sen ne diyorsun kardeşim, bırak dışarıyı içeriyi, bu konuda bir
görüşün var mı yok mu? Onu söyle" diyorsanız,
hemen söyleyeyim.
BİR- Başbakan Erdoğan'ın dediği
gibi, babalarının oğlu bile olsa, iktidarın bu işin peşini
bırakmaması gerekiyor. (du)
İKİ- İçişleri Bakanı Muammer
Güler'in oğluyla ilgili iddialar çok vahim. İçişleri Bakanı olarak
bunca şey yaşandıktan sonra, bir dakika bile o koltukta
oturmamalıydı. Başbakan "hayır" dese bile arkasını dönüp
gitmeliydi.
ÜÇ- Oğlu cezaevine giren Bakan Zafer
Çağlayan için de aynı şey geçerli.
DÖRT- Başbakan Erdoğan, ne kadar
haklı olursa olsun, bu olayın vuku bulduğu an, kestirip atmalıydı.
Bakanların istifasını almak, onların veya çocuklarının yolsuzluk
yaptığı anlamına gelmeyecekti. Aklanan tekrar koltuğuna geri
dönebilecekti.
BEŞ- Cemaat-İktidar kavgasının en
yoğun yaşandığı bir dönemde, bu olayların ortaya çıkması elbette
tesadüf değil. Buna rağmen, iktidar yaşananları Cemaat'e mal
etmemeliydi.
ALTI- Operasyon yapan polis
şeflerinin görevden alınması, zamanlama olarak yanlıştı. Hakim ve
savcılar son sözünü söyledikten sonra, iktidar bu operasyonu
yapmalıydı.
YEDİ- Polis şeflerinin görevden
alınmasına en sert tepkinin Cemaat medyasından gelmesi de yanlıştı.
Zira bu sahiplenme, "paralel devlet" iddialarını
güçlendirdi.
SEKİZ- Fethullah Gülen
Hocaefendi'nin her şeye cevap yetiştirmesi, bir siyasetçi gibi
hergün ekran karşısına geçip, Başbakan Erdoğan'a cevap vermesi
yanlıştı. Hocaefendi'yi bu sıklıkta ekranda görmemiştik hiç!
DOKUZ- Başbakan Erdoğan'ın "çeteler"
ifadesi, ne kadar yanlışsa, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin beddua
etmesi yanlıştı. Bu bedduaya Erdoğan'ın verdiği cevap ne kadar
yanlışsa, Hocaefendi'nin bir gün sonra Erdoğan'a laf yetiştirmesi
daha da yanlıştı.
ON- Bir başka yanlış ise, Cemaat
medyasının AK Parti iktidarına karşı hep düşmanca tutum sergileyen
Doğan medyası, Sözcü ve Cumhuriyet ile aynı çizgiye gelmesi.
Özeti şu:
Yapılan yanlışlar doğru olan her şeyi alıp
götürüyor!
Kim kaybediyor sizce?