'Cemaat için zor günler başladı!'
Abone olBu güne kadar "hükümetin ağır yaralı ve tereddütlü, cemaatinse sapasağlam ayakta ve kendine güvenli olduğu" yazan Çakır son günleri farklı yorumluyor.
Fethullah Gülen cemaati ile AK Parti hükümeti arasında süren
savaşın değerlendirmelerini "hasar tespit
raporu" başlığı ile kaleme alan Vatan si yazarı Ruşen
Çakır, 4. yazısını yazdı.
Bu güne kadar yazdığı yazılarda "hükümetin ağır yaralı ve tereddütlü, cemaatinse sapasağlam ayakta ve kendine güvenli olduğu" sonucuna varan Çakır, bugün gelinen noktada dengelerin değişmeye başladığını ileri sürdü.
HÜKÜMETİN UCUZ ATLATTIĞI TIR
KRİZİ
2014’ün ilk günü Hatay’da yaşanan TIR krizi, hem cemaat-hükümet
savaşının sadece yolsuzluk iddialarını kapsamadığını, hem de çok
ciddi uluslararası boyutları bulunduğunu gösterdi.
Şunu artık biliyoruz: Cemaat akıllıca bir stratejiyle,
hükümete karşı harekâtını, tam da onun uluslararası platformda,
özellikle Suriye başta olmak üzere bölgesel sorunlarda izlediği
politikalar yüzünden yalnızlaştığı bir döneme denk
getirdi. Bu politikalar nedeniyle nişan tahtasına
yerleştirilen kurumların başında MİT bulunuyor. Her ne kadar sivil
bir kuruluş olsa da Orta Doğu politikalarında hep hükümetle aynı
dalga boyunda ve sık sık da koordineli bir şekilde faaliyet
gösteren İHH da eleştiri ve saldırılardan nasipleniyor. Sonuçta TIR
operasyonunu planlayanlar bir taşla üç kuş, yani MİT, İHH ve
hükümeti vurmuş oldular.
Kuşkusuz hükümetin desteğine sahip olan MİT, savcıların
TIR’da arama yapmasına izin vermeyerek her şeye rağmen güçlü
olduğunu gösterdi, fakat aratmama ısrarı nedeniyle, zaten
var olan spekülasyonların daha da büyümesinin önüne geçilemedi.
KUVVETLER AYRILIĞI İHLALİNİN
FATURASI
Bu süre içinde hükümetin yediği ikinci ciddi darbe olarak İzmir
merkezli ve Binali Yıldırım’ın bacanağını da kapsayan yolsuzluk
operasyonu karşımıza çıkıyor. Hükümet yine polis şeflerini görevden
alarak soruşturmayı akamete uğrattı, fakat yargıya müdahale
etmesinin kamuoyunda yol açtığı rahatsızlıkların önüne geçmesi
mümkün olmadı.
Aynı durum HSYK’yı Adalet Bakanlığı denetimine almaya yönelik
yasa tasarısı için de geçerli. Çoğulcu demokrasinin olmazsa
olmazı hâlindeki kuvvetler ayrılığını ihlal eden her türlü adım ve
girişimin iktidar partisine belli (ve muhtemelen ağır) bir faturası
olacağını düşünüyorum.
BİR FENOMEN OLARAK SAVCI
ÖZ
Tabii bir de Zekeriya Öz olayı var. Düne kadar hükümet ve cemaat
çevrelerinin “demokrasi kahramanı” olarak
yüceltmekte hemfikir oldukları Savcı Öz etrafında yaşananlar,
cemaat-hükümet savaşının bir tekerrürü gibi: Bu sefer de tarafsız
kişiler, her iki tarafın da ayrı ayrı haklı ve haksız yönleri
olduğunu düşünüyor ve hiçbirine tam olarak destek olamıyor. Daha
önemlisi, Öz-Erdoğan atışmasının da kazananı yok, olacağa
da benzemiyor. Burada da kimin daha az ve daha çok kaybettiğine
bakacak gibiyiz.
DOLDUR BOŞALT
17 Aralık yolsuzluk/rüşvet operasyonundan beri hükümetin ne tür
bir misilleme yapacağını kestirmeye çalışıyoruz. İlk aşamada
soruşturmalarda yer alan isimleri görevden alma şeklinde refleks
gösteren hükümet Efkan Ala’nın İçişleri Bakanı olmasıyla
birlikte özellikle Emniyet’te çok geniş kapsamlı operasyonlar yaptı
ve daha da yapacağa benziyor. Milli Eğitim, Maliye gibi
diğer bakanlıkların da dâhil olduğu Gülen cemaatini bürokrasiden
ayıklama harekâtının başka bakanlıklara da sirayet etmesi şaşırtıcı
olmayacak. Çünkü AKP hükümeti, özellikle 2007 seçimlerinin ardından
bürokrasiyi cemaate yakın kadrolarla doldurmaya yönelmişti.
Yani dün cemaatten oldukları için seçilenler, bugün yine
aynı gerekçeyle ayıklanıyor.
Bürokrasideki bu kıyımın cemaati hükümet karşısında
güçsüzleştireceği belli, ama hükümetin cemaatin mali kaynaklarını
kısmaya yönelik olarak attığı ve atması muhtemel adımların daha
hayati olduğu muhakkak. Örnek olarak Bugün Gazetesi ve
Kanaltürk’ün sahibi Akın İpek’in başına gelenleri, Bank Asya
etrafındaki spekülasyonları gösterebiliriz. Savaşın
tırmanmasına paralel olarak, hükümetin hiddetinden ürken varlıklı
kişilerin cemaate yönelik teveccühlerinde azalma olması herhâlde
kimseyi şaşırtmayacaktır. Bu da cemaat için zor günlerin başladığı
anlamına geliyor.
Hükümet dershaneleri kapatarak, bürokrasideki varlığını en
aza indirerek, faaliyetlerine doğrudan ya da dolaylı engeller
çıkartarak, mali kaynaklarını kısarak cemaati zaman içinde iyice
zayıf düşürmeyi hedefliyor. Hâl böyle olunca cemaatin
elindeki kozları fazla zaman kaybetmeden kullanmasını
bekleyebiliriz.
Yani her an her şey olabilir.