Cemaat cemaatliğini bilsin!
Abone olDavutoğlu “Herkesin dostunu, düşmanını; kimin yanına düştüğünü bilmesi lazım” diyerek cemaate çağrı yaptı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin dış politikada
güçlenmesinden en çok yurt dışındaki Türk okullarının
yararlandığını hatırlatarak, "Afrika açılımını yaptığımızda 28
Şubat medyası 'cemaat okulları için yaptılar' diyordu. Bugün o
medya ile aynı dili kullanmaları beni çok yaralıyor. Herkesin
dostunu, düşmanını; kimin yanına düştüğünü bilmesi lazım" dedi.
Davutoğlu, son gelişmeleri Star'a değerlendirdi:
Üç ayrı grubun etkileri var
Türkiye dostları kaygılı: Türkiye'de bir olumsuzluk olduğunda
dışarıda üç ayrı grupta etkilerini görüyoruz. Bu 3 grubu sadece
ülkeler olarak düşünmeyin; her ülkede bu üç gruptan kesimler var.
Ve aralarında bir yatay iletişim, benzeşen tavırlar var.
Birinci grup, Türkiye'nin son 11 yılda yükselen gücünü kendi gücü
olarak gören grup. Buralardan, 'Türkiye bir zaafa mı uğruyor;
böylece biz de zaafa mı uğrarız?' endişesi geliyor. En başta Somali
var; kendi geleceklerini Türkiye'ye bağlamış insanlar. Filistin,
Pakistan, Azerbaycan, Balkanlar ... Buralarda yüreklerin tir tir
titrediğini hissediyorsunuz.
İkinci grup, Türkiye'yi siyasi/ekonomik partner olarak görenler.
Onlar da gelişmelerden rasyonel kaygılar duyuyorlar.
Ayak izleri bir yerde çakıştı
Üçüncü grup, Türkiye'nin yükselişinden rahatsız olan kesimler. Dış
basında yönlendirici haberlerin, yazıların ayak izlerini takip
edin, Türkiye'nin yükselişinin nerelerde rahatsızlık doğurduğunu
görürsünüz. Belli dönemlerde, belli çalışmalar, yayınlar yapılıyor
ve Türkiye'nin zaafa uğradığı görüntüsü veriliyor. Örneğin, Türkiye
Suriyeli mültecilerle ilgili BM'nin de teyit ettiği 20. yüzyılın en
onurlu mülteci politikasını yürütüyor, ancak bu konuda hiçbir yazı
çıkmıyor. Aksine, koordineli bir şekilde 'Türkiye radikal örgütlere
yardım mı ediyor?' şeklinde yayınlar yapılıyor.
Paralel kampanyalar
Algı operasyonları: Yabancı ülkelerle politikalarınız nedeniyle
sorunlar yaşanabilir, Suriye gibi. Bunlar iradi sorunlardır. Bir de
algı sorunları vardır. Bir problem varmış gibi sürekli gündemde
tutularak algı operasyonları yapılıyor. Bazan 'eksen kayması'
dediler; bazen örneğin 1 Mart 2003 tezkeresindeki tartışmalarda,
'evet de hayır da dese Türkiye zaafa düşecek' kanaati aşıladılar.
2004'te 'Kıbrıs davası satılıyor' diye hükümetin dış politika
meşruiyeti tartışıldı. Aynı şekilde Davos'tan sonra iktidara ömür
biçenler oldu. Afrika açılımını ilan ettiğimizde 'Batı blokundan
kopuyoruz' dediler. Mavi Marmara olayında aylarca eleştiriye maruz
kaldık. Bunlar paralel kampanyalar. Kimi dışarıda üretilip içeriye
taşındı, kimi içerde üretilip dışarıya.
Türkiye güç biriktirdi
Güçlü Türkiye 'kötü' örnek!: Dünyada ortak bir kanaat var;
Uluslararası sistemde son 10 yıl içinde herkes göreceli olarak güç
kaybederken Türkiye güç biriktirdi. Bunun doğurduğu rahatsızlık
var. Güç biriktiren Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkeler arasında
bir Müslüman ülkenin olması rahatsız ediyor. Çünkü İslam dünyasında
bunun başarılabilir olduğu algısı oluşunca, diğer ülkelerde de
toplumlar aynı şeyi talep etmeye başlayabilir. O yüzden kendileri
açısından 'kötü' örneği sendeletme çabası var.
Kimin yanına düşüyorlar?
28 Şubat medyasıyla aynı yerde: O bakımdan, tam da
üç seçimin olduğu bir dönemde, aktif dış politikamızın, güçlü
ekonomimizin asıl kaynağı olan millet iradesi ve siyasi istikrar
üzerinden Türkiye'yi sarsmaya çalışıyorlar. Bu tablonun yurtdışında
birilerini rahatsız etmesini, yurt içinde siyasi muhalefeti
rahatsız etmesini anlarız, eski Türkiye'yi özleyen kesimleri
rahatsız etmesini anlarız ama bundan en fazla istifade eden
kesimlerin, bu büyümeye sekte vuracak yaklaşımlarını anlamakta
zorluk çekiyoruz.
CEMAAT CEMAATLİĞİNİ
BİLECEK
Cemaatteki dostlarımızın bu değişimi görmesi lazım. Herkesin
dostunu, düşmanını; kimin yanında yürüdüğünü, kimin yanına
düştüğünü bilmesi lazım. Biz Afrika açılımı başlattığımızda ve 23
büyükelçilik açtığımızda, 28 Şubat zihniyetine yakın yayın
organları, 'hükümet cemaatin okullarını desteklemek için bunu
yapıyor' diye yazdılar. Bugün bakıyorsunuz, onların medyası da 28
Şubat medyasıyla aynı dili kullanıyor. Bu beni çok yaralıyor. Hangi
okulun yurt dışında bir meselesi oldu da bu hükümet ilgilenmedi.
Bazen Başbakanımız bile doğrudan devreye girdi. Bunları cemaate
gönül bağı olanlar bilmeli.
Devlet devletliğini bilecek cemaat de cemaatliğini
SİYASİ YETKİ HÜKÜMETİNDİR
Demokratik sistemde milletten aldığı siyasi gücü
kullanma yetkisine sahip olan da hesap verecek olan da hükümettir.
Sivil toplumda ise gönüllülerden elde edilen kaynaklar, ancak o
çerçevede kullanıldığında olağanüstü bir güç kaynağı olur. Ama bu
ayırım ortadan kalktığında büyük bir iç enerji tüketimi başlar.
Selçuklu ile başlayan medeniyet Ahilik, Mevlevilik gibi sosyal
dokularla desteklendi, Osmanlı'ya zemin oldu. Şimdi de biz 10 yıl
içinde büyük bir güç birikimi sağladık; bunun desteklenmesi
beklenirken bu siyasal güç birikimiyle sosyal doku arasında çatışma
çıkartılmaya çalışılıyor. Hiçbir STK, hele hele dini nitelikli
olanlar, bir siyasal projenin parçası gibi algılanmamalı, bu onun
doğasına aykırıdır. STK'ların, cemaatvari yapılanmaların bürokrasi
üzerinden siyaset üzerinde egemen olma çabası en büyük zararı
kendilerine verir.
Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı John Kery ile telefonda görüştü.
Cenevre-2, Kıbrıs ve bölgesel konular ele alındı.