Cemaat bunun kurbanı oluyor!
Abone olRuşen Çakır'a göre cemaatin işi artık çok daha zor! Hareket tıkanmaya ve kendi gücünün kurbanı olmaya başladı.
Vatan si yazarı Ruşen Çakır dünkü yazısında ele aldığı
"Gülen ne yapmak istiyor?" sorusuna bugün de açıklık
getirdi.
12 Eylül, 28 Şubat gibi darbelerde her şeye rağmen
kendilerinin devamını sağlamak için çabaladığını belirten Çakır bu
defa gücünü kendi çıkarları için kullandığını vurguladı. Çakır'a
göre cemaat çocuk ciddi stratejik hatalar yaptı ve artık hareket
tıkanıp kendi gücünün kurbanı olmaya başladı.
HER ŞEYE RAĞMEN AYAKTA
KALMAK
Gülen cemaati de benzer bir serüven yaşadı ve yaşıyor. Örneğin bu hareketin tarihinde dönüm noktalarının 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve nihayet 17 Aralık 2013 olması da temel motivasyonun “her şeye rağmen ayakta kalmak” olduğunu gösteriyor. Cemaat, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi kritik dönemlerden, başlangıçtaki ilke ve hedeflerinden taviz vermekle birlikte çok ölümcül yaralar almadan, hatta daha güçlenerek çıkmayı bildi. 17 Aralık sürecinin nasıl gelişip sonlanacağıysa şimdilik meçhul.
Cemaatin yurt dışı faaliyetlerinde de idealizmden ziyade realizm, rasyonalizm ve pragmatizmi temel aldığını biliyoruz. Dinleri, ırkları, dilleri, gelişmişlik düzeyleri ve rejimleri tamamen farklı 140’a yakın ülkede köklü eğitim kurumlarına sahip olmanın başka türlü imkânı da olamazdı zaten. Bununla birlikte cemaatin ilk olarak okullaşmaya gittiği ve epey de başarılı olduğu Özbekistan’dan, bir süre sonra bu ülkenin otoriter lideri İslam Kerimov tarafından kovulduğunu da not düşelim.
CEMAATİN STRATEJİK HATALARI
Fethullah Gülen, cemaatinin bekasını her şeyin önüne koyduğu
için çok ciddi stratejik hatalar yaptı. Bunların ilk akla gelenleri
ÇYDD Başkanı Prof. Türkan Saylan’ın evinin
Ergenekon soruşturması kapsamında polis tarafından basılması (13
Nisan 2009); Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi
Avcı’nın Devrimci Karargâh davası kapsamında tutuklanması
(28 Eylül 2010); gazeteciler Ahmet Şık ile
Nedim Şener’in Odatv soruşturması kapsamında
tutuklanmaları (3 Mart 2011).
Prof. Saylan eğitim alanında cemaate rakip olduğu, Avcı cemaati
suçlayan kitap yazdığı, Şık benzer bir kitap hazırladığı ve Şener
de cemaat için çok değerli olan bazı polis şeflerinin Hrant Dink
suikastıyla ilgilerini sürekli gündeme getirdiği için bu
mağduriyetleri yaşadılar. (Bu noktada cemaat çevreleri tarafından
dile getirilen “daha önce de çok kitap yazıldı, yazanlara
bir şey olmadı” itirazına, “çünkü o dönemde cemaat
bu kadar açık kumpasları düzenleme güç ve cüretine sahip
değildi” karşılığını vermemiz gerekir.)
DEVLET İMKANLARINI ÇIKARLARINA
KULLANDILAR
Sonuçta devletin imkânlarını kendi özel çıkarları için geniş
ölçüde ve kötü biçimde kullanması cemaate yönelik sempati ve
destekte ciddi kırılmalara ve sorgulamalara neden oldu. Öyle ki
ülkede ve tüm dünyada eğitim alanındaki başarı öyküleri, bir dizi
kültürel faaliyet, yardım çalışmaları, özetle her türden
“hizmet” bu komploların gölgesinde kaldı; bunların
değeri ve etkisi aşındı.
GERİ DÖNÜŞ MÜMKÜN
DEĞİL
Peki buradan geri dönüş mümkün mü? Hükümetle savaşın her geçen
gün daha da kızıştığı şu ortamda cemaatten böyle bir dönüş beklemek
mümkün değil. Kaldı ki dünyevi işlere o kadar bulaşmış durumda ki,
istese de asli (uhrevi) hedeflerini ve sivil alandaki temel
faaliyetlerini merkeze almayı başaramaz.
AŞIRI ÖZGÜVENİN KURBANI
OLUYOR
Galiba sorun şurada: Gülen hareketi, idealizmini rasyonalizm, realizm ve pragmatizmle çok iyi harmanlamayı becerdiği için başarılıydı. Bu başarı sayesinde hızla büyüdü, küresel bir harekete dönüştü. Buna bağlı olarak bu hareketin bekası, ideallerin yerini aldı. Aşırı güçlenmenin getirdiği ölçüsüz özgüven yüzünden akılcılık ve gerçekçi düşünme geri plana itildi.
Ve kaçınılmaz noktaya gelindi: Hareket tıkandı! Gülen
cemaati kendi gücünün kurbanı oluyor...