Cem Yılmaz ile GORA'lı röportaj
Abone olGORA filmi vizyona girdi. Cem Yılmaz 'ın keyfine diyecek yok. Filim süresince başından geçenleri anlatan Yılmaz seyirci sayısı hakkında da YTL ile karışık bir espri patlattı
Cem Yılmaz Oscar sorularından hiç hoşlanmıyor, "Ne Oscar'ı ya!"
diyor ve ekliyor: "Oskar moskar alınır mı bu memlekette? Kendi
çapımızda bir film yapmaya çalışıyoruz, öldürecekler dayaktan. Şu
filmi bitirdiğimden beri başıma gelmeyen kalmadı" İki sene sonra
yayınlanacak röportaj için çekimlere başladık. Çünkü biz genelde
çekip iki sene sonra ortaya çıkıyoruz ya..." Cem Yılmaz'ın kayıt
cihazına ilk sözleri bunlar oldu. Film vizyona girmeden bir gün
önce görüştük. "G.O.R.A."nın senaristi-başrol oyuncusu Yılmaz ve
yönetmeni Ömer Faruk Sorak'la. Sorak "Bu film bizim dava meselemiz
olmuştu" diyor ama aslında "G.O.R.A." hepimizin "milli davası"na
dönüştü. Acaba başka bir komedi filmi daha var mıdır, bu kadar acı
çeken? Anlayan anlamayan herkesin mutlaka hakkında bir yorum
yaptığı, aylar evvelinden gişe hesaplarına başlanan "bir uzay
filmiyle" ilgili Yılmaz ve Sorak çok sakin, tüm bu tartışmaların
dışında duruyor. Onlar "G.O.R.A."yı "bitirmiş", filmin vizyona
girmesine saatler kalmasına rağmen yeni projelerini konuşuyor.
"G.O.R.A.'nın gerçek komutanları"nın tüm bu olup bitene yorumu çok
kısa ve öz: "Biz filmimizi yaptık, artık bundan sonrası izleyenlere
kalmış." Bu "5 milyon kişi izler" lafı niye yapışıp kaldı filme?
Cem Yılmaz: O dönem dönem vardır. Bundan yıllar evvel, "Bu filmi 1
milyon kişi izler abi" diye bir şey vardı. Bu filmi çekmek için kaç
para lazım? 1 milyon dolar abi. Buna benzer klişeler... Bu film
için de 5 milyon dediler. 5 niye, öyle düz bir hesap olduğu için.
Benim korkum bizim seyirci sayısından da altı sıfır atılması.
Düşünsene, "G.O.R.A."yı 5 kişi izledi! Şaka bir yana, biz filmi
ulaşılamayacak seyirci sayısına ulaşmak için yapmadık ki, iyi olsun
diye yaptık. Gişe başarısı bir film için çok önemli bir kıstas
mıdır sizce? Cem Y.: Tabii ki değil. Sinemadan bahsederken gişeden
bahsetmek ne zamandan beri adet oldu? Ben bunu çok ayıplıyorum. O
gün işkembeciden çıkıyorum, "Ne düşünüyorsun 'G.O.R.A.' gişesi
hakkında?" diyor. Dedim ki, gişeler çok dar, biraz genişletin. Ömer
Faruk Sorak: Halkla paylaşıldığında "Siz öyle zannedin" gibi bir
durum da çıkabilir. Halk filmi beğenmeyip "Size güzel geliyor, hiç
de öyle değil" diye de düşünülebilir. Ya hakikaten altı sıfır
atılırsa... Cem Y.: Ben buna her zaman hazırım. G.O.R.A. bir Oscar
alacak diyelim... Cem Y.: Ben istemem Oscar falan. Neden, ne zararı
var? Cem Y.: Olmaz mı ya! Şurada memleketimizde kendi çapımızda
film yapıyoruz, öldürecekler dayaktan. İşini yapamaz hale gelirsin.
Oscar moskar alınır mı bu memlekette ya! Ben şu filmi bitiriğimden
beri başıma gelmedik kalmadı. Cem Yılmaz: "Oscar jürisini uzak
tutun, Sadri Alışık'ın beğenmesini isterdim" "G.O.R.A."yı kimin
izleyip beğenmesini isterdiniz? Sadri Alışık'ın mı, Oscar jürisinin
mi? Cem Y.: Ya şu Oscar jürisini n'olur benden uzak tutun! Ama
Sadri Alışık izlesin isterdim valla. Çünkü o da var filmde. Ö. F.
Sorak: Valla ben de isterdim. Şimdiye kadar canlandırdığınız
karakterler hep üçkağıtçı, işgüzar tipler. Sizce de benzeşmiyorlar
mı? Cem Y.: Evet, hepsini ben oynuyorum! Bunlar kötü adamlar.
Benzeştikleri nokta bu. Aslında Fikri çok benzeşmiyor. Fikri...
Yılmaz'ın (Erdoğan) fikri! Dolambaçlı işlerle uğraşmayı seviyor.
Ama Altan ve Arif tövbekar. Ben kötü adamların ödüllendirilmemesine
dikkat ederim. Aslında iyiler ama içlerinde... Cem Y.: İşte onu
diyorum. Bazı şartlardan dolayı bir şeyler yapıyorlar ama onlardan
fayda elde edemiyorlar. Ben ona dikkat ederim. Öyle tuhaf bir ahlak
takıntım var. Arif mesela bilmediği şeylere yelteniyor ama parayı
bildiği şeylerden kapıyor. Mesela kızı tavlıyor ama samimiyetten.
Garavel'e diyor ki, "Bu özellikleri yükle bana ama sonra
çıkarttıracağım, gösteriş peşinde değilim". Bu mesela bir tövbedir.
"G.O.R.A. 2" için dur bakalım, önce bu filmden bir reaksiyon alalım
diyorsunuz... Cem Y.: Yoo, daha bu film çekilirken bile senaryosu
aklımdaydı. İsmi 2 mi 3 mü peki? Ö. F. Sorak: 2'ler tutmaz ya...
Cem Y.: 2, 5, 7 olur. Bilemem ama ben bilimkurgu komedi seviyorum.
Sizce kötü adam Logar bırakır mı Arif ve sevgilisi Ceku'nun peşini?
Cem Y.: Hayır bırakmayacak ama Logar'la Kuna şu anda iyi durumda
değiller. Bırakmaz bence de! Cem Y.: Bırakmamalı. Çoluk çocuk evde
çorba bekliyor! Valla devam niteliğinde bir meseleyi bir uzay
macerası olarak görmemek lazım. O kadar diyorum. Dünyada mı devam
edecek yani? Cem Y.: Ne bileyim... En sevdiğiniz karakter kim peki
filmde? Cem Y.: Ben hepsini çok severek oynarım. Mulu hariç hepsini
oynardım. Ö. F. Sorak: Ceku? Cem Y.: Ceku da olmaz oğlum. Ceku
oynanır mı? Beni öpüyor! Benim en sevdiklerim Ozan Güven'in
canlandırdığı robot 216 ve Özkan Uğur'un oynadığı Garavel. Arif'i
oynamasam onlardan birini oynardım. Canlandırdığınız dört karakter
arasında en çok kimi sevdiniz? Cem Y.: Arif'i. Ama Erşan Kuneri de
çok önemli bir karakter. O başlı başına bir film yani. Cem Yılmaz
da Arif gibi aşkı uğruna kendini tehlikeye atar mı? Cem Y.: Yok
zannetmiyorum. Hiç atmadım kendimi tehlikeye aşk için. Bunu bir
avantaj olarak söylemiyorum. Kayıp belki de. Atar mı? Cem Y.:
Bilmiyorum. Kendimi tehlikede hissetmedim hiç aşk içinde. C.
Yılmaz: "Sette değil ama sonrasında ümidimin tükendiği anlar oldu"
Ö. F. Sorak: "Kendimi aynanın karşısında ağlarken buldum"
"G.O.R.A." çekilmeden çıkan fragmanlarda bir ses "Coming soon" (pek
yakında) diyor, sonra da filmle "Aman çok komigsun" diye dalga
geçiyordu... Cem Y.: Evet, aynen gördük işte. Coming soon tam da
yerine oturdu. Onu düşündük biz. Sette çekimi ilk durdurduğumuz gün
dedik ki, "Ulan dalga geçtik, oldu resmen". Biz zaten dine döndük
sonra. Hayırlısı neyse o olsun, inşallah çıkar dedik. Son fragman
da şudur; "12 Kasım'da sinemalarda; valla!" Filme el konulduğunu
ilk duyduğunuzda ne düşündünüz? İnanmak zor olmadı mı? Ö. F. Sorak:
"İnanamıyorum ya!" dediğimizi hatırlıyorum ama oldu işte. Cem Y.:
Biz Antalya'da medyayı pek takip edemiyorduk. Sadece telefonla
bilgi alıyorduk. Ömer de zaten fazla takip etmemizi istemiyordu.
"G.O.R.A."nın başından geçenler için ayrı bir film yapılsa, türü ne
olurdu? Cem Y.: Bir kere kesinlikle komedi değil. Ama film
çekimleri hep böyle maceralıdır. Yönetmenin yapımcıyla yaşadığı
maceralar olağandır. Bizimkisi daha ekstrem. O bütün memleketi
ilgilendiren bir olay olduğu için önemliydi. Bir noktadan sonra da
bizi bağlayan bir şey yoktu. Ben zaten çok duygusuz hareket
ediyordum. Filmdeki Arif'in kafasında olduğum için o sırada, fazla
bir reaksiyon göstermedim. Biz zaten filme 2002 Kasım'ında
başlayacaktık. Sonra yaza kaydık. Gecikmeler olur yani. Ö. F.
Sorak: Bu, bugün çek, yarın vizyona çık işi değildi ki. Zaten bir
sürü uğraş vermemiz gerekiyordu. Sadece bir süre hiçbir şey
yapmadan beklemiş olduk. Ümidinizin tükendiği zamanlar olmadı mı?
Cem Y.: Benim bir ara oldu. Sette değil ama setten sonra. Ö. F.
Sorak: Benim valla nedense hiç. Ümidi kesme noktasına geldiğimi
hissettiğim anlar oldu ama 30 saniye sonra "Yok yok, şöyle de bir
formül var canım" diye toparlıyorduk. Dava bildik meseleyi
kendimize. Kendimi aynanın önünde ağlarken bulduğum anlar var.
Ağlak yapmak denen şey vardır ya. Ama sıyrılmak da kolay oldu. Niye
ağlıyoruz ki? Bir film yaptık ve vizyona öyle ya da böyle girecek.
Bunun için de mücadele edersek çıkacak. Öyle de oldu. Sete para
akışı durduğunda, yüzlerce insanın çalışmasını nasıl sağladınız?
Cem Y.: Özveri diye bir arkadaş vardı bizim. Özveri Güvener! Büyük
bir iş değil mi böyle sorunlu bir seti, bunca insanı yönetmek? Cem
Y.: İşte Türk sineması bu... (Burada son derece ciddi.) Ö. F.
Sorak: Ekiptekiler uzun yıllardır bir arada çalışan ve birbirini
tanıyan insanlardı. İçlerinde bulundukları durumun işlerine
yansımaması için de ciddi özverilerde bulundular. Çekimlerin
yarısında arkadaşlar buraya kadarmış deyip, şimdi üzerinde bu kadar
konuşulan hiçbir şeyin olmayacağı şekilde bavullarımızı toplayıp
dönmüş olabilirdik. Ama yüksek adrenalinden mi bilmem, bu artık
bizim filmimiz diye devam ettik. Bu filmdeki acıların hepsi, bu
filmin karelerinin içinde saklı. Ve seyrederken ne acıklı diye
düşünmesinler tabii ama bunları biraz olsun gözlerinin önüne
getirerek izlerlerse çok daha iyi anlarlar. Ömer Faruk Sorak ve Cem
Yılmaz'a duyulan güvenin de etkisi var mı? Cem Y.: Tabii ki bu bize
güven, işe güven ve mesleki ahlakla da ilgili. Ö. F. Sorak:
Yaptıkları işin kendisi açısından da nasıl bir önem arz ettiğinin
bilincinde olmaları da var. Biz risklerimizi düşünerek geldik ama
kimseden kendini riske atmasını bekleyemezsin. Yılıp setten giden
tek bir insan dahi olmadı mı? Ö. F. Sorak: Olmadı. Antalya'dan
aldığımız boya, demir işçileri filan dışında kimse seti terk
etmedi. Cem Y.: Ama paralarını alamadıkları oldu. Ö. F. Sorak:
Parasını almadı ama "Hiç alamayacağız" diye düşünülmedi. Biz hep
söyledik, "Arkadaşlar bu sekteye uğrayabilir, gecikebilir ama
sonunda bütün bu alacaklarınızın arkasındaki garanti biziz" dedik.
Cem Y.: Evet geç oldu ama herkesin parası da ödendi. C. Yılmaz:
"Çekimler aksadı ama gülmekten değil" Ö. F. Sorak: "Sanıldığı gibi
lay lay lom geçmedi yani" Antalya'da çekimler sırasında çok
eğlenmişsiniz... Cem Y.: Hiç. Kim diyor onu? Çekimler aksamış diye
okuduk hep. Cem Y.: Çekimler aksadı ama gülmekten değil. Hatta
komik sahnelerde bile gülündüğünü hatırlamıyorum. İyi oldu gibi
reaksiyonlar vardı. Ama kahkahalar binde birdir. En çok güldüğümüz
sahne, Arif'in uzay gemisinin içinde tuvaletini yaparken
gardiyanlara yakalanmasıdır. Ö. F. Sorak: Sanatçının annesi ölse de
şov devam etmelidir diye bir şey vardır ya. Çektiğimiz sıkıntıları
filme yansıtmamaya çalıştık. Kötü durumdayız, zamanla yarışıyoruz,
paralar zamanında gelmiyor. Başka bir sürü olumsuzluk... Sanıldığı
gibi lay lay lom geçmedi yani. Cem Y.: Bazı arkadaşları
hatırlıyorum mesela. Antalya'da oldukları için filmde sembolik
olarak görünelim dediler. Neşe içinde kostümlerini giydiklerini ve
24 saatin sonunda "Ne dönüyor kardeşim burada, şaka mı bu" diye
koşarak kaçtıklarını biliyorum. "Para için yapılacak iş değil"in
ispatını gördüm orada. Ne zor bir işmiş ama madem böyle, şalteri
indireceksin diye düşündüm. Ben zaten o aralar çok sağlıksız bir
durumdaydım. "G.O.R.A.'yı seyreden bir İngiliz, filmin tercümesiz
haline bile dövüne dövüne güldü" Ö. F. Sorak: "G.O.R.A."nın dolby
lisansı için Türkiye'ye bir İngiliz geldi. Adam profesyonel
duygularından sıyrılarak öyle güldü ki. Biz nereye gülüyorsak,
tercümesiz filme dövüne dövüne güldü. Şeye güldüler ya, duş sahnesi
var ya, havluyu alıp Bob'a iki kere bakma sahnene... Cem Y.:
Evrensel bakarım abi! "Sokaktaki insan beni tanısın diye düşünmedim
hiç, tanıyan tanıyor" Yılmaz Erdoğan'lı "Vizontele" gibi çok gişe
yapan bir film yönettiniz. Şimdi de yine büyük başarı bekleyen, Cem
Yılmaz'lı "G.O.R.A."... Ama birlikte çalıştığınız isimler işin de
sizin de önünüze geçiyor. Sektörde biliniyorsunuz ama sokaktaki
insanın sizi tanımaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Ö. F. Sorak:
Benim işim sokaktaki insanın bilmesini gerektiren bir iş değil ki.
Yani bundan bir rahatsızlık duymuyorsunuz... Ö. F. Sorak: "Beni
sokaktaki insan da tanısın", "Ben yaptım" gibi duygularım olmadı
hiç. Bilen biliyor. Sizce Cem Yılmaz neden size geldi bu film için?
Ö. F. Sorak: Biz öncesinde de zaten birlikte bir şeyler yapmıştık.
Yapalım diyorduk. Hatta bir sürü proje hakkında konuşurken bunu
yapalım dedik, kaldığımız yerden devam ettik. Yani "G.O.R.A."
yapılacak, bunu kimle yapayım diye bir şey olmadı. Yılmaz size
"G.O.R.A." fikrini ilk açtığında nasıldı? Ö. F. Sorak: Aslında film
başka şekilde başlıyordu. Adı "G.O.R.A." bile değildi. "Yıldızların
Altında"ydı, sonra değişti. Bundan sonra ne yapacak Ömer Faruk
Sorak? Ö. F. Sorak: "Derin Su". Ben Necati Akpınar'a "Dumlupınar
denizaltısının batışının hikayesini yapmak istiyorum" dediğimde,
"Batmak istiyorsun herhalde" dedi. Ama yapılacak herhalde,
önümüzdeki ilkbahar, yaza. Cem'in de orada küçük bir rolü var.
(Burada Cem Yılmaz, oynaması planlanan Yüzbaşı Şakir karakterine
takıyor kafayı ve ekliyor: "Şakir diye birini oynamam ben!") "Sette
yangın çıktı, Ozan dekor sanıp çok beğendi" Kıvanç Baruönü (Filmin
görsel efekt süpervizörü): Bizim çektiğimiz acılara gülecek
izleyenler aslında. Her bir kareyle ilgili anımız var. Ö. F. Sorak:
Bidondan çıkma sahnen mesela... Cem Y. : Evet. Bir sahnede bidondan
çıkıyorum. O sırada stüdyo yanmaya başladı. Arkada yanıyor. Ozan
geldi, elinde kendi kamerası var. "Lan, ne güzel yapmışlar" dedi.
"Stüdyo yanıyor oğlum" dedik. "Haaa..." dedi. Söndürdüler sonra.
Bir yangın eksikti diye kendi kendine yanmış. Ö. F. Sorak: En
komiği şuydu. Bir sürü şey yaşamışız, set bitti. İlk karşılaştığım
arkadaşım bana şunu dedi: "Oh, kazasız belasız bitirdiniz." Cem Y.:
Daha ne olacaksa? Bir de son sahnede ayağım kırıldı zannettim. Son
gün, o "Matrix" sahnelerini çekiyoruz; atlıyorum, zıplıyorum. Çok
yüksekten düştüm ayağımın üstüne, resmen çat etti. Kırıldı herhalde
dedim. Ö. F. Sorak: Bir de o ayakla aynı sahneyi tekrar çektik.
"Anneannemin lakabı Ceku, halamınki Mulu. Garavel de benim"
"G.O.R.A." goralı sandviçten gelmiyor diyorsunuz ama Negney
gezegenini tersten okuyunca... Evet "yengen". Filmdeki isimler
biraz buluşlu. Merak ediyorum onlara nasıl ilgi duyacaklar. İsimler
bilhassa. Arif babanızın adı. Başka kimler oynuyor bu filmde? Cem
Y.: Ceku anneannemin lakabı, Mulu annemin halası, rahmetli Mulu
hala. Garavel? Cem Y.: Garavel de benim lakabım. Dedem bana Garavel
diyordu. Ne demek Garavel? Cem Y.: Herhalde böyle kara çocuk
anlamına geliyor, tam bilmiyorum. Tihulu? Cem Y.: Tihulu da Huluti.
Telsim reklamında Muhittin Korkmaz benimle beraber oynamıştı.
Teltim, Atena'da. Oradaki ismi Hulusi'ydi ama ben Huluti diyordum.
Oradan geldi. Ama Muhittin abi kostümü giyince canı sıkıldı. Çünkü
reklamda kırmızı kazak giyip altın kolye takınca, "Hanım beni böyle
görmesin" demişti. "G.O.R.A."da daha da komik. Bir de gözlüğü var
pilli, devamlı pillerini değiştiriyorlardı. Peki Kuna? Cem Y.: O
uydurma. Kuna onun kendi "kunalığından" kaynaklanıyor! Logar da
rögar kapağı işte. "Kötü adam tipine bürününce sette bana kötü
davranıyorlardı" Kaptırıp kendinizi tamamen Arif karakteri gibi
hissettiğiniz oldu mu? Cem Y.: Tabii, şalteri indirip o adam oldum
ben. Ama ben kötü adam Logar tipine bürününce sette bana kötü
davranıyorlardı. Arif oluyordum, "Abi n'aber" diyorlardı. Logar'ken
kimse yüzüme bakmıyordu. Bir de Logar'ın sesiyle konuşuyordum. "Yüz
vermeyin şuna" diyorlardı. Yahrak ARAS-Milliyet