Cem Uzan'ın hedefi neydi?
Abone olŞener kitabında , Uzan'ın İstanbulspor ile ilgili planlarını anlatırken, bugün yaşanan olaylara ayna tutuyor..
Hürriyet Gazetesi'nde yer alan habere göre, Nedim Şener'in,
'Uzanlar, Bir Korku İmparatorluğu'nun Çöküşü' isimli kitabında
anlatılanlara göre, Cem Uzan, İstanbulspor'un çalıştırıcısı Adnan
Dinçer'e, 'Takım Milan olacak, ben de Berlusconı gibi başbakan
olacağım' demiş. 'İstanbulspor Milan, ben Berlusconi olacağım'
Kitapta Uzanlar'ın 'çalışma tarzı' ile ilgili çok ilginç ayrıntılar
da var. Örneğin Uzanlar'ın ilk mağdurlarından biri Türkân
Şoray'mış. Hakan Uzan, bir çalışanını şantaj amacıyla
kullanılabilecek kaset biriktirmesi için görevlendirmiş. Ünlü
işadamları ve çocuklarının peşine gizli ajan takmış... Bir
işadamının kasasında, Gülben Ergen'in İlyas Atak'la cinsel yaşamını
gösteren kasetlerin, yine 'aynı içerikte' birçok kasetin ne işi
olabilir?.. Bir işadamı, neden ünlü işadamlarını, çocuklarını
Türkiye'de, hatta Amerika'da gizli kamera ile izlettirir?... Bir
işadamı, eğer büyük bir grubun sahibiyse makul sayıda koruma ile
güvenlik sağlayabilir, ama 'iki bölük' adamı niye besler?.. Bu
korumaların normal olarak bulundurdukları ruhsatlı, yüzden fazla
silaha rağmen, neden ayrıca 35 tane silah edinir? Neden 'suikast
silahı' bulundurur?.. Hangi ihtiyaçla, gizlice Ürdün vatandaşı
olur?.. Şirketlerinde iki bölük güvenlik varken, trilyonlarca
liralık kontör kartını neden evinde 'zula'lar?.. Rekabet ortamında
her banka mümkün olduğunca düşük maliyetle (faizle) mevduat
toplamaya çalışırken, bir banka, neden yıllarca, yüksek faizle para
toplar? Neden 8.5 katrilyon mevduat topladığı halde, kendisine ait
olanlar hariç başka bir firmaya, kişiye kredi vermez?... Neden 8.5
katrilyonluk mevduat topladığı halde, kayıtlarında bunu 750 trilyon
gösterir? Neden kasasında olmadığı, satış yetkisi de bulunmadığı
halde Hazine bonosu satar?... Nedim Şener'in, 'Uzanlar, Bir Korku
İmparatorluğu'nun Çöküşü' isimli son kitabında Uzan operasyonunda
akıllara takılan böyle onlarca soruya yanıt aranıyor, emniyet ve
tanıklıklara dayanılarak olayların gelişimi sergileniyor. Kuşkusuz,
bu iddiaların doğru veya yanlışlığı, Uzanlar'ın ne ölçüde sorumlu
oldukları hakkında mahkemeler karar verecek. Kitapta anlatılan
birçok olay, Uzan kardeşlerin 'tarzına' işaret ediyor. Bazı
tanıkların anlattığına göre Cem Uzan, satın aldığı İstanbulspor'u
'Milan' yapmak, kendisi de Berlusconi gibi başbakan olmak istiyor.
Nitekim Cem Uzan politikaya da girdi. Türkiye'nin siyasi tarihinde
görülmemiş, ibretlik siyasi yöntemler izlendi. Bir partinin
kurucusu, genel kurula bile sokulmayarak, parti ele geçirildi,
tabelası değiştirilerek Genç Parti'ye dönüştürüldü. Gerisi pilav ve
döner... 'Maymun suratlı' dedi... GS'den atıldı... Cem Uzan, Ahmet
Özal'dan kurtulmuş ve Star TV, 1992'de maç yayın haklarını almıştı.
Bu konuda üyesi olduğu Galatasaray Kulübü ile yaptığı anlaşma
yıllık 800 bin dolar olmak üzere üç yıllıktı ve takımın yurtiçi
maçlarını kapsıyordu. Gerisini dönemin Galatasaray Spor Kulübü
Genel Sekreteri Mehmet Cansun'dan dinleyelim; "Star'la anlaşma
yurtiçi maçları kapsıyordu. Verder Bremen ile Almanya'da bir maç
yapacaktık. Alp Bey forma reklamı arıyordu. Arandı, tarandı Erol
Aksoy'un Show TV'si ile anlaşıldı. Alp Bey, Uzan'a haber verdi;
'Erol Aksoy 75 bin dolar verdi. Sen ver, maça Star reklamı ile
çıkalım' diye. Cem Uzan kabul etmedi. Takım maça Show TV göğüs
reklamı ile çıkınca Cem çıldırdı tabii. Yayın anlaşması ödemelerini
durdurdu. Konuyu görüşen bir yönetim toplantısında, kendisine
telefon ettim. Telefon dışarıdan dinlenebiliyor. 'Eğer paran yoksa,
müsaade et 435 bin dolar borcunu ödeyeyim, sen bana sonra verirsin'
dedim. Şu karşılığı verdi: O maymun suratlı başkanınız orada olduğu
müddetçe beş kuruş ödemem. İstifa etsin, 40 milyarlık çek
göndereyim. 40 milyar, 4 milyon dolar civarında büyük bir para. Alp
Bey 'Tamam, çeki göndersin' dedi. Oğuz Emregün karşı çıktı, 'Kimse
GS Başkanına maymun suratlı diyemez. Bu iş bitmiştir' dedi.
İhtarname çekildi ardından da Show TV ile anlaşma yapıldı. Haysiyet
Divanı'na rapor yazıldı, Cem Uzan kulüpten de ihraç edildi. GS
yönetimine kinini uykuya yatırdı, gidip 4 milyon dolara Emin
Cankurtaran'dan İstanbulspor hisselerini aldı. Amacı yalnız üç
büyüklere rakip bir takım yaratmak değil, Avrupa'da adını duyuran
bir marka yaratmaktı. Bu anlamda kendisine örnek aldığı kişi ise
İtalya liglerinin iddialı takımı Milan'ın sahibi olan işadamı
Silvio Berlusconi idi. Bu fikri, İstanbulspor Teknik Direktörü
Adnan Dinçer'le paylaşmış." Takıma otelde oda kiraladı Daha sonra
kendisi de Cem Uzan'ın gazabına uğrayan Adnan Dinçer ise o günleri
şöyle anlatıyor: "1993 - 1994 sezonunda İstanbulspor'u ben
çalıştırdım. Cem Uzan kötü gidişinden dolayı takıma küskündü.
Teknik direktör bendim ama diğer kararları Cem Uzan alıyordu.
Gerekli mücadeleyi verdim. İstanbulspor adına mekân bile
göstermediler. Tesis olarak Holiday Inn'de iki oda kiraladık. Para
olduğu için bir telefonla oda tutulmuştu. Takımı hazırladık, lig
başladı. Üçüncü maç da galibiyetle sonuçlanınca Star binasında beni
kabul etti. Çok ciddi bir sekreterya var, tek başınıza aşmanız
mümkün değil, her zaman takip ediliyorsunuz, hakkınızda raporlar
gidiyor, hissediyorum, eski bir subayım aynı zamanda. Cem Uzan ile
odasında buluştuk bana; 'Hoca takım iyi gidiyor' dedi. Daha
konuşmaya yeni başlamıştı ki, 'Benim hayatta iki tane hedefim var'
diye sürdürdü sözlerini; 'Biri Berlusconi gibi olmak ve başbakan
olmak istiyorum. İkincisi de takımın Milan gibi olmasını..."
Nurseli, 'Paranı alamazsın' dedi Adnan Dinçer, takımın lider olduğu
bir dönemde işine son verildiğini anlatıyor. Peki, 600 milyon
liralık anlaşmadan kalan parasını alabilmiş mi? Kendisi anlatıyor:
"44 milyon lira para almıştım. Futbolcu alacakları aylara
bölünmüştü. Fakat son zamanlarda primler verilmiyordu. Ödemeler
bizzat Cem Uzan'dan geçiyordu ve 100 milyon lira verilecekse çeki
yırtıp 50 milyon lira verdiriyordu. Zenci boksörü takıma
kondisyoner yapmak isteyince, direndim. Beni görevden aldılar.
Kimseyle görüşemedim, Cem Uzan'la görüştürmediler. Paramı da
alamıyordum. Televizyonda program yapan Nurseli İdiz bile parasını
alamıyordu ve bana 'Alamazsın uğraşma' dedi. Ve oradan ayrıldım.
Kapıdan içeri giremiyorsun, avukatlarla da konuştum, onlar da 'bu
davayı alamayız' dediler. Olayı Allah'a havale ettim. Bir gün
manevi olarak ödeşiriz' diye düşündüm." Uzanlar'ın ilk mağduru
Türkân Şoray 'Nayır, nolamaz sen de mi Türkân?' sözü Türkân
Şoray'ın da Uzanlar'ın ilk 'mağdurlarından' biri olduğunu ifade
ediyor. Olay, 26 yıl öncesine gidiyor. Gazeteci Erol Dallı'nın
anlattığına göre Uzanlar, Yeni İstanbul gazetesinde, 'adıyla roman
yayımlamak' karşılığında 10 bin lira ödemeleri gereken Türkân
Şoray'ın parasının üstüne yatmış. Anlaşmada aracılık ettiği için
olaydan büyük mahcubiyet duyan, gazetenin yazı işleri müdürü Erol
Dallı, parayı cebinden ödemiş. Ama bunu öğrenen Rüçhan Adlı, 'Kemal
Uzan'la çalışmak senin için yeterli bir cezadır' diyerek parayı
Dallı'ya geri yollamış. Böylece ünlü sinema yıldızımız, parasını
alamamış. Olay, Uzanlar'ın, Habib Edip Törehan'dan Yeni İstanbul
gazetesini alması ile başlar. Kemal Uzan, okul arkadaşı Süleyman
Demirel'in de desteği ile belli bir yere gelmiş, Ali Sami Yen Stadı
ve İzmir Halkapınar Olimpiyat Stadı'nı yapmış, ismi duyulmuş
biridir. Yeni İstanbul Gazetesi'ni alarak medyaya da girerler. O
döneme göre astronomik transfer ücretleri ödeyerek, bütün
gazetelerden adam alınır. Gazetenin yazı işleri müdürü Erol
Dallı'dır. Gazeteye büyük yatırım yapılır ve Dallı'nın anlattığına
göre, bir buçuk ay içinde Yeni İstanbul'un tirajı 100 bine çıkar.
'Bizim paramızı da vermedi' Tam bu noktada 'yeni bir hamle' için
'ünlü birisinden roman alınması' için arayış başlar. Cihat Baban,
Dallı'ya, 'Git Türkân Şoray'a teklif et' diye önerir. Dallı, Türkân
Şoray'ın roman yazmadığını, yazamayacağını belirtince de, 'Ben
roman yazdım yayınlansa diyen o kadar çok adam var ki, alırsın
birinden, üstüne de Türkân Şoray'ın adını koyar yayımlarsın' der.
Dallı'nın aklına Cumhuriyet'te tashih servisinde çalışan ve
romanını yayımlatamayan Adnan Özyalçıner gelir. Özyalçıner, romanın
Türkân Şoray adıyla yayımını kabul eder. Erol Dallı, konuyu Türkân
Şoray'la birlikte olan ve Galatasaray'dan arkadaşı Rüçhan Adlı'ya
açar. 10 bin lira ödenmesi karşılığında anlaşma olur. Kemal Uzan,
fikri 'çok harika' bulur. Romana 'Buruk Acı' adı konulur ve
tefrikası gazeteye tam 60 bin tiraj aldırır. Gerisini Erol Dallı
anlatıyor: "Gittim Kemal Uzan'a 'Yazara 5 bin, Türkân Şoray'a da 10
bin lira vereceğiz' dedim. 'Valla ben ne yazara ne de Türkân
Şoray'a para vermek taraftarı değilim. Yat üstüne gitsin, bunlar
sanatkâr geçinmiyorlar mı? Bunlar hayat boyu bize mecburlar. Ne
parası vereceksin, yat üstüne gitsin' dedi. Bunu Rüçhan abiye nasıl
söylerdim. Adamın belki 10 bin liraya ihtiyacı yoktu ama prensip
vardı. Ben de Rüçhan abinin parayı istemesini bekledim. İstedi, ben
de 'hemen abi' dedim. Ama Kemal Uzan vermiyor. O sırada Halit
Kıvanç'ın Eskişehir'e maç izlemeye gitmesi için istediğimiz
harcırahı da vermeyince, ben de 'Bunun gibi bir iki olay daha
yaşanırsa ben olduğu gibi bütün kadromla birlikte istifa ederim'
dedim. Ve ilk olay buradan çıktı. Türkân Şoray'ın parasını ay
başında cebimden ödedim. Rüçhan abiye söyledim, önce inanmadı ama
sonra parayı geri yolladı, 'Sen kötü bir adamın yanında
çalışıyorsun, sana bu sıkıntı yeter' diyerek. Halit Kıvanç'ın
Ankara'da yapılacak bir maç için istediği harcırah yine
reddedilince istifa kararı aldım. Mukavelemizde, istifa ettiğimizde
'bir yıllık maaş peşin ödenir' diye hüküm vardı . Kemal Uzan'a
mukaveledeki maddeyi hatırlattım ve dedim ki 'O maddeye rağmen bir
yıllık peşin maaş size hediyem olsun.' " Buruk Acı güftesi de
'Sultan'ın değilmiş Nedim Şener'in kitabında, yalnızca Buruk Acı
romanı değil, Buruk Acı şarkısının güftesinin de Türkân Şoray'a ait
olmadığı belirtiliyor. Bu bilgiyi veren, romanın gerçek yazarı
Adnan Özyalçıner... Özyalçıner'in anlattığına göre romanın Yeni
İstanbul'daki tefrikası büyük ilgi uyandırınca, aynı adla önce bir
sinema filmi çekilmiş. Arkasından romanda geçen şiir Buruk Acı
bestelenmiş. Şarkıyı besteleyenler, Türkân Şoray ismiyle yazılmış
bir romandan alındığı için şiirinde Türkân Şoray'a ait olduğunu
sanarak, şarkının tanıtımında 'güfte: Türkân Şoray' yazmış. Oysaki
roman gibi şiir de Türkân Şoray'a ait değil. Dahası var, şiir,
romanın gerçek sahibi Adnan Özyalçıner'e de ait değil. Özyalçıner
anlatıyor: "Romanı yazıyordum ama şiir yazmadığım için arkadaşım
Sennur Sezer'den rica ettim. O da sağolsun beni kırmadı ve bilinen
meşhur Buruk Acı adlı şarkının sözlerini yazdı. Ben de romanın
içine aldım. Yani yalnız roman değil, herkesin bildiği şarkı Buruk
Acı da Türkân Şoray'ın değildir." O meşhur şarkı şöyledir: Gurbet
içimde bir ok, her şey bana yabancı, Hayat öyle bir han ki, acı
içinde hancı. Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı, Hangi
kapıyı çalsam, karşımda buruk acı. Yıllar yılı gönlümde, bir gün
sabah olmadı, Bu ne bitmez çileymiş, neden hâlâ dolmadı. Sevmek
korkulu rüya, yalnızlık büyük acı, Hangi kapıyı çalsam, karşımda
buruk acı. Ruhumda bir yara var, için için kanıyor, Kalbimde buruk
acı, alev alev yanıyor. Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı,
Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı. Pilav, döner Cem'den, sis
bombası Hakan'dan Cem Uzan'ın pilavlı, dönerli, ayranlı parti
mitinglerindeki güvenlik konusu da Mehmet Şibik'in
sorumluluğundaydı. Cem Uzan hem ikramı, hem de miting alanını
dolduran genellikle yoksul halka ellerini uzatarak 'samimi',
'halktan' bir görüntü çiziyordu. Ancak aldırdığı olağanüstü
güvenlik tedbirlerine bakılırsa, halkı pek de 'samimi' bulmuyordu.
Korumalarının techizatı ile ilgili bilgiler içeren ve 18.03.2003'te
saat 09.56'da Mehmet Şibik'in Hakan Uzan'a gönderdiği elektronik
posta mesajında şunlar belirtiliyor: "Efendim, (...) koruma
görevlilerinin (...) silah ve savunma maksatlı malzeme dağılımı
aşağıda sunulmuştur. Ayrıca (...) özel malzemelerin yurtdışından
alımı planlanmıştır. A. Stun baton (katlanır demir çubuk) 75 adet
B. Muscle man stun gun (elektrik şoklu demir çubuk) 30 adet C.
Advanced aid taser (elektrikli şok tabanca) 30 adet Hakan Uzan
19.03.2003 saat 10.09'da "alım OK'dir" yanıtını veriyor. Şibik'in
aynı günlü bir başka mesajı, miting korumalarının teçhizatı
hakkında bilgiler içeriyor. Buna göre Nevruz kutlamalarına denk
gelen Çorum mitinginde her birinde cop ve birer adet göz yaşartıcı
ya da bayıltıcı sprey bulunan toplam 119 koruma, 20 kelepçe ve 25
sis bombası ile koruma görevi yapmış. Onlardaki teknoloji
Emniyet'te bile yoktu Uzanlar'ın Şenlikköy'deki işyerine yapılan
baskında, Telsim hatlarından yapılan bazı görüşmelerin dökümleri de
ele geçirildi. Bu durum, ancak mahkeme kararı ile yapılabilen
telefon dinlemenin, Uzanlar tarafından 'yasadışı' olarak yapıldığı
kanısını doğurdu. Bazı kişilerin cinsel yaşamları ile ilgili
kasetlerin peşine neden düştükleri gibi, bu dinlemeleri neden
yaptıkları da mahkemelerin kararı ile ortaya çıkacak. Ancak bir
noktaya daha dikkat çekmek gerekiyor. Telefon dinleme olayı,
Uzanlar'ın çok ileri bir teknolojiye sahip olduklarını da gösterdi.
İmar Bankası yolsuzluğu ile yakından ilgilenen Kaçakçılık ve
Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Hanifi Avcı, operasyon
ile ilgli bir İstanbul ziyaretinde, Uzanlar'ın dinleme teknolojisi
konusunda bir örnek vermişti. Avcı, o dönemde (1994) İstanbul
Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı. Bir gün İmar Bankası'nı
teftişe gelen bir müfettiş, gelmiş yanına ve İmar Bankası'ndaki
denetim sırasında masasının altında bulduğu küçücük cihazı
göstermiş. Avcı, bunun 'dinleme' cihazı olduğunu anlamış. İlginç
olan cihaz o güne kadar Türk istihbaratının bile görmediği
kapasitede ve küçüklükteymiş. Avcı, cihazı tutanakla teslim almış
ve Emniyet bu küçük dinleme cihazını yıllarca kullanmış. Ünlü
işadamları ve çocuklarına gizli kameralı takip İlyas Atak'ın,
Gülben Ergen ile kasedinin Uzanların kasasına 'intikali' olayına
adı karışan gazeteci G.A'nın, Hakan Uzan'a gönderdiği e - mailler,
ünlü işadamları ve çocukları ile ilgili olarak önemli bir arşiv
çalışması yapıldığını gösteriyor. G. A., 18 Kasım 2002'de, saat
11.36'da 'hakanuzan/ustyönetim/telsim@telsim' adresine şu mail'i
göndermiş: "Hakan Bey... H.'nin kasetini alacağım adam Ramazan diye
içki içmediği için, mevzusunu açamıyorum. Adamın zayıf anı alkollü
olduğu zaman. Ama işin üstündeyim, bilginiz olsun. Adana'ya
bayramdan sonra gidip halledeyim. Saygılarımla., G.A." Hakan Uzan,
bu mail'in yanıtını 22 Kasım 2002'de, saat 17.52'de vermiş. Yanıtta
şu cümleler var: "İlişkileri sıcak tutalım. Senden iki kaset
bekliyorum Ramazan geçince." Birisi H. adlı bir kadına ait, diğeri
ise kime ait olduğu bilinmeyen ikinci bir kaset. Hakan Uzan ve
gazeteci G. A. işbirliği; önemli işadamları ve çocukları ile ilgili
takibe, mahrem kişisel bilgiler toplanmasına kadar varmış. G. A.
patronuna 28 Kasım 2002, saat 16.17'de, şu elektronik postayı
göndermiş: "Hakan Bey.. Dün akşam bir kaset izledim ...........'nin
sahibi..... ve bir adam grup seksi yaparken. ...'nin sahibi
anladığım kadarıyla gizli homoseksüel. ................. Beni
götüren adam gazeteci olduğumu biliyor ama kasetin sahibi bilmiyor.
Basına satalım diye çok ısrar ettim kabul etmedi. Fakat rezalet bir
kaset. Gizli kameram olsa çekerdim. Saygılarımla. G. A." 23 Aralık
2002, saat 12.10'da gönderilen bir e - mail'de ise yine gazeteci G.
A. tarafından tanınmış bir işadamıyla ilgili Hakan Uzan'a bilgi
veriliyor. Bu konu ile ilgili olarak G. A tarafından Hakan Uzan'a
gönderildiği belirtilen e - mail'lerden, bazı işadamlarını ve
çocuklarını gittikleri her ülkede izledikleri anlaşılıyor. Özel
hayatları ile ilgili bilgi edinilmeye çalışılıyor. Bu takiplerde G.
A, çok iyi gizli kamera kullandığını belirttiği birisini yanına
alıyor. Ayrıca 'gittikleri ülkede kiralayacakları otomobillerin
şoförleri ile bile irtibata geçilerek izletmek için' anlaşılıyor.
Gazeteci G.A. İtalyan restoranı olan bir arkadaşı ile takip ettiği
kişilere ulaşmaya çalışıyor. Bir e - mail'inde şöyle yazıyor:
........'deki otel fiyatları hakkında bilgim yok. Ben de sizin
verdiğiniz bir miktar para var. .... cumartesi ya da pazar gideyim
takibe başlayayım. Hakan Bey uçak biletimi şirketten mi aldırayım
kendi bütçemden mi karşılayayım. Saygılarımla." Hakan Uzan, saat
18.52'de şu yanıtı veriyor: "Ben sana yarın gerekli fon desteğini
yaparım. Bilet ve masrafları şirketten yapma. Vizen var mı? Onun
kaldığı yerde kal ki takip ve bilgi sahibi ol. İkincisinin takibini
de birine taşeronlaştır veya yanına güvendiğin birini al. Eşcinsel
olanı zımbalamak çok iyi olur." İki bölük 'koruma', bir cephanelik
silah Emniyet birimlerinden alınan bilgiye göre Uzanlar'ın emrinde
300 civarında koruma vardı. Bu kadar sayı, askeri tabirle yaklaşık
'iki bölük' koruma ediyor. Bu korumaların normalde 'silahlı' olması
gerektiği dikkate alındığında bile, (bir kısmı korumalara ruhsatlı
olsa bile) Uzanlar'ın emrinde 'yüzlerce' silah olduğu anlaşılıyor.
Ancak Uzanlar'ın asıl cephaneliğini, operasyonlarda ele geçirilen
silahların sayısı ve niteliği ortaya koyuyor. Yine emniyet
birimlerinden alınan bilgiye göre operasyonlarda 150 civarında
silah tespit edildi. Bir kısmı ele geçti. Ele geçenler arasında
'suikast silahı' olarak bilinen iki adet 'calico', (kayıtlarda 9.
Cumhurbaşkanı tarafından Hakan Uzan'a hediye edildiği belirlenen)
bir adet Uzi ve bir adet Winchester marka silah da dahil, Cem
Uzan'ın ruhsatlı 5 silahı, Hakan Uzan'ın 28 silahı olduğu, ayrıca
Kemal ve Yavuz Uzan'ın da ayrıca birer ruhsatlı silahı olduğu
saptandı. Son olarak Kemal Uzan'ın Yeniköy'deki villasında yapılan
aramalarda 2 uzun namlulu silah bulundu. Savcılık soruşturmasında
'vahim silahlar' kapsamına alınan bu iki silahın üzerinde, Ürdün
Kralı Abdullah'a ait 'Abdullah Bin El Hüseyin' yazısı olduğu
anlaşıldı. Böylece 300 korumanın silahları hariç, Uzan Ailesi'nin
kişisel cephaneliğinin (bir kısmı suikast silahı, bir kısmı
otomatik tüfek olmak üzere) toplam 37 silahtan oluştuğu saptandı.
Kurmay Albay'ın kurduğu özel istihbarat örgütü Uzanlar'ın güvenlik
teşkilatının başında emekli kurmay albay Mehmet Şibik vardı. Şibik,
çok disiplinli bir koruma birimi kurmuştu. Bir emniyet yetkilisi,
izlenimlerini anlatırken, "Korumaların disiplini o kadar yüksekti
ki; bizi bile kıskandıracak düzeydeydi" demişti. Aynı zamanda Genç
Parti Merkez Disiplin Kurulu Üyesi ve bazı Uzan şirketlerine
ortaklıklarından dolayı mallarına tedbir konulan Mehmet Şibik,
Şenlikköy baskınında sağlanan bilgilere göre Uzanlar adına
istihbarat topluyordu. İşte bir örnek: Tarih 23 Mart 2002, saat
11.26. Hakan Uzan, Mehmet Şibik'in
'mehmetsibik/guvenlik/mavias@telsim' adresine şu mesajı göndermiş:
"(........ ....... (bir işadamının ismi yazıyor) Nerede oturuyor
adresini öğrenip çaktırmadan evini dışardan çektirir misin. Bir
sonraki safha da evinde kimler çalışıyor? Bu kişilere ulaşmak
mümkün mü?" ehmet Şibik, saat 12.26'da Hakan Uzan'a istediği ön
bilgileri, 'hakanuzan/ustyönetim/telsim@telsim' adresine
gönderiyor: "mevcut bilgiler 1. Ev: Çengelköy'de site içinde
bahçeli havuzlu villa, evini biliyoruz, tam adresini teyit
edeceğiz. 2. Yakın koruması: 2 kişi (Birisi ile temas vardı, tekrar
mümkün olabilir) + şoför. 3. Ev koruması: 3 kişi. 4. Ev
hizmetlisi:3 kişi yabancı uyruklu, milliyetleri ??? Resim, video,
temas mümkün. Son durum tespit edilecek, yeni bilgiler temin
edilecek. Saygılarımla." Eski bir bürokratın takibi işi de Mehmet
Şibik ve ekibinindir: Hakan Uzan, 'Motorola adına lobi yaptığını'
düşündüğü bu eski bürokratın takibi için 29.07.2002, Saat 09.07'da
Mehmet Şibik'e şu e - postayı gönderir: "Cem Duna, Motorola
danışmanı diye bir kişi, avukatlık şirketi, danışmanlık şirketi
var. Sen eğer adres bilgilerini temin edemezsen, ben sana
bulabilirim. Ofis ve mümkünse büro denetim altına alınacak. Giren
çıkan kişiler görüntülenecek ve kayıt tutulacak. Saat, giriş çıkış
ve kaldıkları otel, mümkünse isimler." Mehmet Şibik, sadece 90
dakika sonra (saat 10.32'de) yanıt gönderiyor: "Efendim, (....)
Avukat değil. Eski Dışişleri mensubu, emekli büyükelçi.
C.Başkanlığı danışmanlığı yapmış (T. Özal döneminde) Halen Motorola
adına lobicilik yapıyor. Bürosu: Beşiktaş, Bebek'te. Saygılarımla."
Sekretere kanca, Duna'ya Fazıl Say konser bileti Şibik, 18.08.2002,
saat 03.34'te Hakan Uzan'a yeni bir e - posta gönderiyor: "CD (Cem
Duna) hakkında araştırmamız devam ediyor. Sekreterleri ile direkt
temas devam ediyor. Elemanlarımız dışarda görüşmeye başladı.
Birlikte Hisar konserlerine gittiler. CD konser bileti (Fazıl Say
konseri için altı adet) talep etti, temin edip verdik. İstanbul
ofis telefonlarının temmuz ayı görüşme dökümü alındı. (Bu döküm
bize çok ciddi avantajlar sağlayacak) (...) CD'nin İngiltere ve ABD
temasları hakkında bilgi edinme gayretimiz devam ediyor. (...)
Hedef ofis içindeki faaliyetleri izlemek dinlemek için bir şirket
adına ofis kiralayarak kullanmamız çok önemli avantajlar
sağlayacaktır. (...) kadro dışı farklı eleman kullanımı yapıyorum.
Açıktan belgesiz ödemeler için 10 milyar lira avans tahsisini
onayınıza sunarım." Şibik'in gece yarısı gönderdiği e - postaya
Hakan Uzan sabahın erken saatinde (07.51) yanıt veriyor:
"Kiralanması// ihtiyaç hissederseniz uygundur." Ali Desidero'ya
uyarı Mehmet Şibik ile ilgili iddialar, sadece Cem Duna'nın takibi
ile de sınırlı değil. Motorola davasından dolayı Kroll adlı
dedektiflik şirketinin elemanlarının Uzan Ailesi ile ilgili
Türkiye'de yaptığı araştırma da Mehmet Şibik ve ekibi tarafından
deşifre edilmiş. Türkiye'de Kroll ile iş yapan yerli araştırma
kuruluşları 'uyarılmış.' Ali Desidero lakaplı GGA adlı güvenlik
şirketinin sahibi Yıldırım Memişoğlu da uyarılmış. Hakan Uzan ile
Mehmet Şibik arasındaki e - posta trafiğine göre başka bürolar ve
kişiler de takibe alınmış. 100 bin dolara kaset pazarlığı yaptılar
İmar Bankası yolsuzluğunda, Türkiye gündemine oturan en magazinel
konu, Show TV'den, Uzanlar'ın Star Televizyonu'na geçen 'Dadı'
dizisinin kadın oyuncusu, şarkıcı Gülben Ergen'in İlyas Atak ile
ilişkisini gösteren kasetler olmuştu. Bilindiği gibi bu kaset (ve
daha başka birkaç kaset) 16 Ağustos 2003'te Uzanlar'ın
Şenlikköy'deki işyerine yapılan baskında ele geçirilmişti. Dizinin,
Show TV'den Star TV'ye 'ani' geçişinde bu kasetlerin tehdit unsuru
olarak kullanılıp kullanılmadığı bilinmiyor. Gülben Ergen, savcılık
soruşturmasında 'tehdit almadığını' belirtmişti. Ancak İlyas
Atak'ın kasasındaki kasedin nasıl Uzanlar'ın eline geçtiği ve neden
kasalarında saklandığı öğrenilememişti. Şişli Cumhuriyet
Savcılığı'nın soruşturma dosyası, bu konuda bazı ifadeler içeriyor.
14 Eylül 2003'te katıldığı A Takımı programında, kasedin dayısı
İlyas Atak tarafından 100 bin dolara satıldığını iddia etmesi
üzerine ifadesi alınan Burhan Yıldırım, ilginç açıklamalarda
bulundu. Yeğen Yıldırım, ifadesinde şöyle dedi: "Ben, dayım İlyas
Atak'ın Maslak'taki Erbaa Endüstriyel adlı şirketinde çalışıyorum.
Kasasına ben bakardım. Bu kasada dayıma ait video film kasetleri
vardı. Dayım, bu işyerinde bazı arkadaşları ile Gülben Ergen ile
sevişme görüntülerinin bulunduğu kasedi seyrediyorlardı. Ben de
kimsenin olmadığı zamanlar zaman zaman seyrettim. 2001 yılında
işyerine gazeteci G. A. geldi. 100 bin dolar karşılığında Gülben'in
kasedini istiyordu, pazarlık yaptılar. Sonra birlikte gittiler.
Dayım tekrar geldi. Kasadaki kasedi alarak, videoda film oynarken
bazı fotoğraflarını çektirmemi istedi. Yaklaşık 20 - 25 fotoğraf
çektirdim. Dayım negatifleri kasaya koymamı isteyerek, kasedi aldı
ve G. A. ile buluşmaya gitti. Sonra elinde sarı zarfla geldi, bana
bin dolar verdi. Diğer parayı da işyerinde çalışan Funda Babaoğlu
ile Garanti Bankası'nın Maslak şubesine yatırdık." G. A., savcılık
ifadesinde işi gereği İlyas Atak'ı tanıdığını, işyerine Burhan
Yıldırım'ı da gördüğünü, ancak kasedi satın aldığını reddetti.
Ancak kendisine Gülben Ergen'in bir ara İlyas Atak ile çekilmiş bir
kasetten haberi olup olmadığını sorduğunu belirtti. Yine ifadesi
alınan Funda Babaoğlu da yeğen Burhan Yıldırım'ın dayısına kini
dolayısıyla ifade verdiğini belirtti. Gülben Ergen'de ifadesinde,
"İlyas Atak'la arkadaşlığımız vardı. Aramızda geçenler benim asla
haberim olmadan kayda alınmış" demesine karşın, aynı konuda İlyas
Atak, "Fantezi olsun diye açık kameradan çeker ve sonra birlikte
izlerdik" dedi. Seks kasetleri ile ilgili olarak Hakan Uzan ve
asistanı Metem İşgördü hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal
konusunda dava açıldı. Ayrıca İlyas Atak'a müstechen neşriyat
yapmaktan 1 milyar 800 milyon lira ceza verildi.