Ülkemizin imkanlarıyla öğretmenlerimizin ihtiyaçlarını
buluşturabileceğimiz nokta neresiyse, o noktaya kadar
gideceğimizden kimsenin şüphesi olmasın” diyen Bakan Çelik, bu yıl
yüzde 5 enflasyon hedeflendiğini anımsatarak, şöyle konuştu: “Bu
enflasyon oranında öğretmenlere, diğer bütün memurlara yapılan zam
yapılmıştır. Ortalama öğretmen maaşını hesapladığınız zaman 40+40
şeklindeki 80 milyonluk seyyanen zam, yüzde 10'a geliyor. Öğretmen
zammı oldu mu yüzde 15... Öğretmenlerin ders ücretinde bir artış
yapacağız. Şimdi kaç diye soracaksınız? Eğer yüzde 5'lik enflasyonu
hesaplarsanız, bu enflasyonun üzerinde, dört, beş, altı katı, daha
yukarılara çıkın, bir zam yapılıyor.”
Hükümet olarak eğitimi en öncelikli mesele kabul ettiklerini
belirten Çelik, buna karşın kamu kaynaklarının, ülkenin geleceğini
şekillendirecek çağdaş bir eğitim için yeterli olmadığını, özel
sektörün de mutlaka katkısının gerektiğini ifade etti.
Türkiye'de özel öğretim kurumlarının oranının yüzde 2 olduğunu,
öğrencilerin yüzde 98'inin eğitimini devletin sağladığını kaydeden
Çelik, “özel sektör kaynaklarını da eğitime çekmenin asli görevleri
olduğunu, bu nedenle özel okulları desteklediklerini” dile
getirdi.
Bu çerçevede 625 sayılı kanunda değişiklik taslağı hazırlayarak,
özel okullara teşvikler getirdiklerini anlatan Çelik, şöyle devam
etti: “Hatıraları hayallerinin önünde olan, aslında bir gelecek
vizyonu olmayan, 1940'lara takılıp kalan bazı çevreler, bizi, kamu
kaynaklarını ona buna aktarmakla itham ediyorlar. Bu bir vizyon
meselesidir, dünyadaki trendi okuma meselesidir, bir ufuk
meselesidir. Güzel bir söz vardır, ‘esas kaptan, burnunun ucunu
değil ufuğu görebilen kaptandır' diye. Eğer siz geminin burnunun
ucunun ötesine gidemiyorsanız, orada her şey bitmiştir. Biz ufka
bakıyoruz, global bir dünyada yaşadığımızın farkındayız.”
Bakan Çelik, globalleşmeden bazılarının rahatsız olabileceğini
ancak, internet, televizyon ve diğer bütün iletişim teknolojileri
ortadan kaldırılmadıkça globalleşmenin önüne geçilemeyeceğini
söyledi. Çelik, “Kıştan, kardan hoşlanmayabilirsiniz ama palto
giymek bizim irademizde. Global bir dünyada yaşıyoruz ve
değiştiremeyeceğiniz sonuçlar var” diye konuştu.
Bakan Çelik, şu görüşleri dile getirdi: “Kendi içine kapanmış,
ipekböceği politikası uygulayan bir Türkiye, kesinlikle 2023
vizyonunda yolda kalır. Türkiye'de bu manada ‘tehlikeli bir
ulusalcılık' dediğimiz bir hareket hissediyorum. Maalesef, Avrupa
Birliği karşıtı, globalleşme karşıtı, adeta ipekböceği gibi kozayı
kendi etrafında ören, sonuçta ölüm getirebilecek bir süreç
yaşanıyor. Bugünkü sığ ulusalcılıkla milliyetçiliği de birbirine
karıştırmamak lazım. Milliyetçiliği soy-sop milliyetçiliği olarak
kabul etmiyorum. Her türlü soy-sop milliyetçiliğini reddediyorum.
Ama biz bir millete mensubuz. Tarih içerisinde oluşmuş bir
kültürümüz vardır, değerlerimiz vardır. Millet olarak her türlü
etkileşime açık olacağız ama asla başkalaşmaya müsaade
etmeyeceğiz.”
Çelik, Avrupa ülkelerinin tersine Türkiye'de genç nüfusun
giderek arttığını, Türkiye'de şu anda yaklaşık 2 milyon
yükseköğretim öğrencisi bulunduğunu kaydetti. Türkiye'de 77
üniversite yer aldığını, 15 üniversitenin de kuruluş çalışmalarının
sürdüğünü ifade eden Bakan Çelik, “Daha fazla üniversite açmamız
gerekiyor. Bu, aslında dünyadaki trende de uygundur ve biz bu
trendin gerisindeyiz” diye konuştu.
İlköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinin sayısında 2023 yılında
önemli düşüş beklendiğini kaydeden Çelik, demografik hesaplamalara
göre öğrenci sayısında 3 milyon azalma olacağını bildirdi. Çelik,
buna karşın yükseköğretim çağı nüfusunda ise patlama yaşanacağını
belirtti.
Dünyada yükseköğretim öğrenci sayısının 2020 yılında 200 milyona
çıkmasının beklendiğini, Türkiye'nin de bunun gerisinde kalmaması
gerektiğini ifade eden Çelik, Türkiye'nin yükseköğretim çağı
nüfusunun 5 milyona ulaşacağının tahmin edildiğini anlattı. Bu
nedenle yeni üniversitelere ihtiyaç duyulduğuna işaret eden Çelik,
Türkiye'nin buna kendini hazırlamak zorunda olduğunu vurgulayarak,
şöyle konuştu: “Peki ne yapacağız? Sermayeyi buraya çekmemiz lazım.
Tabii sosyalist zihniyetle düşünen kişiler bu konuda ısrarcıdır.
Duyduğuma göre Mehmet Ali Ağca cezaevinden çıkar çıkmaz demiş ki
‘bu memleketi komünistlere bırakmayacağız.' Garibim bilmiyor ki,
komünist-momünist kalmadı bu ülkede. Onların bakiyeleri var hala,
kendilerine komünist demiyorlar, çağdaş diyorlar. Ama bana göre bir
asır gerideler. Takılıp kalmışlar. Koç bir üniversite kurdu,
sermayedar bir insan, Türkiye'de yatırımları var. Koç'un
üniversitesinin para kazanmadığını da biliyorum. Sabancı bir
üniversite kurdu, isabet etti... Bilimde özel sektör var, hepsi
vakıf. Sermaye grupları bu vakıfların zeminini oluşturuyor. Bunu
önemsiyorum ve Türkiye'de bunların sayısının daha da artması
gerekiyor.”
“Türkiye'de üniversitelerin yapılanmasının yanlış olduğunu”
söyleyen Çelik, “Bunu YÖK'ün, şunun bunun dışında söylüyorum. Biz
nasıl bir üniversite tasavvur ediyoruz, bunu söylüyorum” diye
konuştu.
Dünyada ihtisaslaşmış üniversite yapısına doğru gidildiğine
işaret eden Çelik, şöyle konuştu: “Biz İstanbul Üniversitesi,
Marmara Üniversitesi gibi, 60-70 bin öğrencisi olan, büyük
üniversiteler tasavvur ediyoruz. Böyle değil... Bir üniversite tıp
alanında uzmanlaşıyor, biri bir başka alanda. Bizde ise bir
bakıyorsunuz, adı teknik üniversite, içinde tıp var. Bünyesinde tıp
fakültesi olmayan ODTÜ var, İstanbul Teknik Üniversitesi var. Bu
doğru değil. Ekonomi konusunda, tıp konusunda, temel bilimler
konusunda, sosyal bilimler alanında uzmanlaşmış olan üniversiteler
olabilir, araştırma üniversiteleri olabilir, eğitim öğretimi ön
plana çıkaran üniversiteler olabilir. Üniversitelerimizin
çeşitlenmesi gerekiyor. Böyle bir çeşitlilik içerisinde de bugünkü
mevcut 2547 sayılı kanunun gömleği, bu üniversitelerin hepsine
uymaz. Burada ciddi bir hazırlık ve değişiklik yapılması
gerekiyor.”
Mesleki eğitime de değinen Çelik, Türkiye'nin bu konuda da
gelişmiş ülkelerin gerisinde olduğunu kaydetti. Piyasanın ihtiyaç
duyduğu ara eleman yetiştirilmesinde sıkıntı yaşandığını belirten
Çelik, “Burada en büyük neşterin meslek yüksekokullarına vurulması
gerekiyor” dedi. Bunu sadece bakan olduktan sonra değil, TBMM'ye
girdiği günden beri söylediğini ifade eden Çelik, “Bizim endüstri
meslek liselerimiz, meslek liselerimiz bu okullardan çok daha iyi
durumdadır” diye konuştu.
Çelik, şöyle devam etti: “Yükseköğretim Kurulu bu ülkeye bir
iyilik yapmak istiyorsa, neşteri önce buraya vurması gerekiyor.
Meslek yüksekokulları çok kötü durumda. Bunu kendileri de biliyor.
Meslek yüksekokullarındaki hocalar da feryat figan ediyor. Bunun
düzeltilmesi gerekiyor. Diğer meslek okullarımızı da kısır
tartışmaların kurbanı yapmamalıyız. Bazı insanlar yersiz ve
gereksiz endişelerinden dolayı meslek okullarını
katletmemelidir.”
ÖSS sistemine de değinen Bakan Çelik, sınavı gerçekleştiren
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin (ÖSYM) ülkenin saygın
kuruluşlarından biri olduğunu, merkezi sınav konusunda örnek bir
performans sergilediğini ifade etti. “Ancak ÖSS'nin bizatihi
kendisi, çocuklarımızı katletmektedir” diyen Çelik, değiştirmek
için daha önce çeşitli tekliflerde bulunduklarını ancak sonuca
ulaşmadığını söyledi.
Test sistemiyle uygulanan ÖSS'yi kazanan çoğu öğrencinin
kendisini ifade etmekte zorlandığını, öğretim üyelerinin şikayet
ettiklerini söyleyen Bakan Çelik, “Kavak eken sopa biçer, rüzgar
eken fırtına biçer” diye konuştu.
Çelik, şunları kaydetti: “ÖSS'ye lise mezunu öğrencinin nasıl
gireceği, nelerden sorumlu olacağı, maalesef bizim yetkimizde
değil. Milli Eğitim Temel Kanunu'na göre YÖK'ün bu konuda Milli
Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapması lazım. Ama ÖSYM, Talim ve
Terbiye Kurulu Başkanımıza telefon açıp ‘Biz böyle bir şey
yapıyoruz, toplantıya siz de katılın' dediği zaman bunu işbirliği
yapmak olarak anlıyorlar. Bu işbirliği değil. ‘Alınan kararları
size bildiriyoruz' demektir. Dolayısıyla biz diyoruz ki, bugünkü
sistem yanlış bir sistem. Bundan veli, öğrenci, okul, öğretim
üyesi, medya herkes şikayetçi. Peki niçin değiştirmiyoruz?
Diyeceksiniz ki, ‘siz icra organısınız, değiştirin'... Biz
değiştirmeye kalktığımız zaman kıyameti kopardılar. Burada basının
da önce kendini sorgulaması lazım. Biz toplumsal kavgadan yana
değiliz. Bugün hallolmadı, bu, yarın hallolacaktır. Biz birbirimizi
ikna etmek zorundayız. Düşmanlarımızı sevindirerek bir şey
çözemeyiz. Biz katılımcı demokrasiye inandığımız için bunu
yapıyoruz, yoksa sayısal çoğunluğumuz var. İdeolojik kaygılardan
sıyrılıp ortak aklı işleteceğiz. Eğer 2023 vizyonunda çağdaş muasır
medeniyet seviyesinin üstüne çıkma iddiasındaysak, bunu yapmak
zorundayız.”
TÜGİAD Ankara Şubesi Başkanı Barış Haşamoğlu da eğitimin insan
sermayesine yapılan bir yatırım olduğunu belirterek, bu yatırımın
rekabet üstünlüğünü de artıracağını kaydetti. Son 20 yılda
teknolojinin büyük değişim gösterdiğine işaret eden Haşamoğlu,
eğitim anlayışının “eşitlikçi eğitim” kavramına odaklandığını
anlattı. Haşamoğlu, insan kaynaklarının etkili şekilde
eğitilebilmesi için eğitim stratejilerinin uzun vadeli ve
uzlaşmayla belirlenmesi gerektiğini söyledi.
|