Cehennemi yaratan gizli anlaşmanın haritası
Abone ol1916 yılında Sykes - Picot haritası bugün Ortadoğu'nun yaşadığı cehennemin hazırlayıcısıydı. İşte o haritanın orjinali.
IŞİD ile birlikte Irak şimdi 3 parçaya
bölünmek üzere. ABD tezlerine göre Suriye'den ise 4 ayrı devlet
çıkacak.
Arap Baharı ile savrulan Ortadoğu'da sınırlar yeniden
şekillenirken, bugünkü cehennemi yaratan İngiltere ve Fransa'nın 1.
Dünya savaşında masa başında hazırladıkları gizli haritasıydı.
20'inci yüzyılda yağlı kalemle çizilen Sykes Picot haritası,
Ortadoğu'nun bugün yaşadığı kaosun başlıca
sebebi.
İngiliz ve Fransızların 100 yıllık
planlarına dair hırslarını ve çılgınlıklarını gösteren harita,
bölgenin cetvelle çizilip gizli anlaşmayla bölünmesine sebep
olmuştu.
Ortadoğu'nun bugünkü haritası İngiltere
hükümetini temsil eden Mark Sykes ve Fransa
hükümetini temsil eden Francois Georges-Picot
tarafından 1916 yılında çizildi.
Sykes ve Picot sömürge imparatorluğunun yetiştirdiği kişilerdi ve
Osmanlı topraklarındaki bu bölgenin Avrupa imparatorluğu altında
daha iyi koşullarda olabileceğine inanan aristokratlardı. Her ikisi
de Orta Doğu'ya dair derin bilgilere sahipti.
Birinci Dünya Savaşı'nın yarattığı karmaşanın ortasında alelacele yürüttükleri müzakerelerde varılan anlaşmanın prensipleri bugün hala Orta Doğu'yu etkiliyor.
Sykes-Picot'un düz çizgileri, 20. yüzyılın ilk yarısında
İngiltere ve Fransa'ya önemli ölçüde yardımcı olsa da, bu
çizgilerin bölge halkına etkisi çok daha farklı oldu.
İŞTE İKİ İSMİN ÇİZDİĞİ O
HARİTA
GİZLİ ANLAŞMAYLA BU HALE
GETİRDİLER
İki kişinin çizdiği bu harita, 16'ıncı yüzyılın başından beri
Osmanlı idaresinde olan toprakları parçalayıp yeni ülkelere böldü
ve siyasi oluşumları iki etki alanına dâhil etti:
*Irak, günümüzde Ürdün'ün bulunduğu topraklar ve Filistin,
İngiltere etkisine
*Suriye ve Lübnan da Fransız etkisine girdi
ARAPLARA BAĞIMSIZLIK SÖZÜ VERİP KANDIRDILAR
Sykes-Picot Antlaşması'yla oluşan yeni jeopolitik düzende üç farklı sorun ortaya çıktı. İlk olarak, Arapların bilgisi dışında gizlice varılan bir antlaşmaydı. Ve, İngiltere'nin 1910'lu yıllarda Araplara, Osmanlılara karşı ayaklanırlarsa ve Osmanlı İmparatorluğu çökerse, bağımsızlıklarına kavuşacakları yönünde verdikleri sözü de boşa çıkarmış oldu.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu bağımsızlık gerçekleşmedi. Bu sömürgeci güçler 1920'li, 30'lu ve 40'lı yıllarda Arap dünyasındaki nüfuzlarını kullanmaya devam edince, Kuzey Afrika ve Akdeniz'in doğusundaki Arap siyaseti yönünü, (Mısır, Suriye ve Irak'ın 20'inci yüzyılın son 10 yılında tanık olduğu gibi) liberal anayasal yönetim inşasından, asıl amacı sömürgecilerden ve sömürgeci sistemden kurtulmaya çalışan milliyetçiliğe çevirdi.
Birçok Arap ülkesinde 1950'lerden 2011'deki Arap isyanlarına
kadar olan süreçte askeri rejimlerin yükselmesindeki kilit faktör
de buydu.
MEZHEP HARİTASI ONLARIN
ESERİ
İkinci sorun da, haritada düz çizgi çizme eğiliminde yatıyor. Sykes-Picot, Levant'ı mezhepler temelinde bölme eğilimindeydi:
*Lübnan, başta Maruniler olmak üzere, Hristiyanlar ve Dürziler
için sığınacak bir liman olarak öngörülmüştü
*Filistin'de büyük oranda Yahudiler de yaşıyordu
*Her iki ülkenin sınır bölgesindeki Beka Vadisi Şii Müslümanlara
bırakılmıştı
*Bölgede en büyük mezhepsel demografiye sahip Suriye'de de Sünni
Müslümanlar vardı
Coğrafya da bu mezhep temelindeki ayrışmaya yardımcı oldu.
ESAD, SADDAM VE KADDAFİ
SONRASI
Arap dünyasının güçlü liderleri, Levant'ta Hafız Esad ve Saddam
Hüseyin, Kuzey Afrika'da da Albay Muammer Kaddafi gibi, 1980'li ve
1990'lı yıllarda farklılıkları, sıklıkla gaddarlık ve zulümle
bastırdı. Fakat bu farklılıkların tırmandırdığı gerilimler ve
hırslar ne kayboldu, ne de hafifledi.
Bu ülkelerde, ilk başta güçlü liderlerin yok olması, daha sonra
da bazı Arap cumhuriyetlerinin, küçük grupların ekonomik çıkarları
tarafından kontrol edilen kalıtımsal derebeyliklerine dönüşmesi ve
son olarak da 2011'deki isyanlarla eski ihtilaflar, hayal
kırıklıkları ve yıllar boyunca gizlenen umutlar tekrar gün yüzüne
çıktı.
ARAP BAHARI
Son kırk yılda, Arap dünyasının nüfusu ikiye katlandı ve 330 milyonu aştı. Nüfusun üçte ikisi de 35 yaşın altında.
Bu kuşak, hiçbir katkıları olmamasına rağmen keskin sosyo-ekonomik ve siyasi sorunların miras bırakıldığı bir kuşak. Eğitim kalitesinden, istihdama, ekonomik beklentilerden geleceğe yönelik algıya kadar, tüm bu sorunların doğurduğu sonuçları da yaşayan bir kuşak.
2011'de başlayan Arap isyanları da, bu kuşağın, Birinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan devlet düzeninin sonuçlarını değiştirme teşebbüsüydü.
Orta Doğu'nun yaşadığı bu mevcut değişim, daha iyi bir gelecek arayan yeni bir kuşağa ve bölgeyi seneler boyu büyük bir kaosun içine sürükleyebilecek bir tehlikeye de işaret ediyor.