Cazda Panayır zamanı!
Abone olPanayır, coşku ve sevinç taşıyan, hem caz hem klasik batı müziği esintili bir albüm.
2004’ün başında kurulan Ayşe Tütüncü Üçlüsü, besteci ve piyanist
Tütüncü’nün yanı sıra bas ve Si b klarinette Oğuz Büyükberber ile
soprano ve tenor saksofonda Yahya Dai’den oluşuyor.
Yaklaşık iki yıldır konserler veren üçlünün geçtiğimiz günlerde
çıkan albümü, Ayşe Tütüncü’nün, iki nefesli ve bir piyanodan
oluşan grubu için özel olarak düzenlediği yeni bestelerine yer
veriyor.
Albümdeki besteler arasında, tangoya yeniden hayat veren besteci
Astor Piazzola ile ABD'li besteci Carla Bey’den Tütüncü
tarafından düzenlenmiş birer yorum da yer alıyor.
EMI Müzik Türkiye ve ABD'nin saygın caz plak şirketi Blue Note
etiketiyle piyasaya sürülen ‘Panayır’, doğaçlamalar başta
gelmek üzere, her tınısında işine ruhunu koyan üç insanın
yaşama sevincini kulaklara üflüyor.
Grubun kurucusu, besteci ve piyanist Ayşe Tütüncü, cnnturk.com’un,
yeni albüm ve Türkiye’deki caz müziğine ilişkin sorularını
yanıtladı:
Tarihimizde, kökenimizde böyle bir müzik türü olmamasına
karşın, caz müziğin belirli bir seviyede sevilip, tutunmasını neye
bağlıyorsunuz?
Ayşe Tütüncü: “Dobralıkla konuşacak olursam
birincisi, kültürümüzde ‘kendini sevmemek-sevememek’ diye çok
derinlerimize sinmiş bir halimiz vardır ya hani, sanki yabancı olan
herşey çok güzel ve iyi de, bizden olan herşey kötü ve aşağılıkmış
gibi... Neyse ki bu durumdan bir olanak doğuyor ve buradan cazın
sevilmesi gibi bir fayda ile çıkabiliyoruz.
İnsan kendinde olmayana merak ve ilgi duyar, onu haznesine katmak
ister, bu bir gelişme yoludur. Hem de, ‘yabancının büyüsü’dür ki
bizi yanına doğru, başka bir 'kendimiz' olmaya davet eder.
Aynı zamanda bu tavır ‘yabancılar dışarı’ gibi bir sloganın da
telaffuz edildiği bu dünyada, yabancı olana gösterilebilecek tam
tersi yönde hoş bir tutumdur elbette, dostluktur bu.”
Türkiye'de kaç kişi caz müzik dinliyor ve caz albümü alıyor
sizce?
Ayşe Tütüncü: “Bunun sayımını, dökümünü nasıl
yapabiliriz ben de bilemiyorum. Çünkü caz albümü satış rakamları
sadece satılanı gösterir, ama korsan satışları değil.
Ya da albüm almıyor olsa bile konsere gidenleri de
göstermez. Bütün illerde sağlıklı bir anket yapılsa, çok
zahmetli de olsa, ancak o zaman gerçek bir fikrimiz
olabilirdi.”
Sayın Tütüncü, 'Panayır' albümündeki parçaları yaratırken
neleri düşündünüz? Birkaç örnek verebilir misiniz?
Ayşe Tütüncü: "Genellikle söyleyebilirim ki hiç
bir zaman bir parçayı yapmamın tek bir sebebi yok, hep birden fazla
sebep birleşiyor ve o parça şekilleniyor. Ama size sebeplerden
birini, bir izlek örneği anlatabilirim.
Girit'e Mektup: Ege müziğinde bana çok
sağlamlık duygusu veren birşey var, temposunda, jestlerinde,
oturuşunda-kalkışında. Bu parçamı başlatan Girit melodisinde bir
özellik daha var, o da şu ki, müziğin akışında tam tamına aynı
düzenle tekrar eden bir salınım yok, üstelik de melodinin ilk
kısmının son sesi zannettiğimiz ses aslında devamının ilk sesiymiş
gibi de bir gidiş var sürekli: 'Topal-to-palto-palto' derkenki
gibi.
Panayır: Bu parçada benim hissettiğim
çeşit çeşit müzik var, parça çok değişik çağrışımlara açık, çünkü
epey geniş bir coğrafi-kültürel alana yayılıyor.
Tıpkı Zeynep: 'Zeynebim' türküsünden yola
çıkıp oldukça uzak bir limana vardık, çıkış noktasını hep
hatırlamak istediğim için adını mahsus böyle koydum.
Soledad/ Yalnızlık: Eskiden bu parçanın
orjinalini bir üç ay var ki neredeyse hergün dinledim... O bana üç
ay boyunca eşlik etti, ben de işte ona gönül borcumu ödüyorum, hem
düzenleyip kendimce katkıda bulunarak, hem de her daim
çalarak...
Çözün Onu: Tümden serbest doğaçlama
çalmak üçümüzün de pek sevdiği, birlikte de çok severek yaptığı bir
şeydir. Üstelik risklidir de, çünkü her sefer iyi tutacak diye
birşey yok, insanı rezil de eder, vezir de... Ama tam da o yüzden
yaşadığınız, çaldığınız anı size çok yoğun hissettiriyor."
Siz aynı zamanda öğretmenlikle de meşgulsünüz. Öğretmek
müzisyen kimliğinize neler katıyor?
Ayşe Tütüncü: “Piyano, solfej, armoninin ilk
safhası ve grup müziği öğretiyorum. Öğrenmek isteyen, merak eden,
soru soran gözlerle bakan birine birşey anlatmak mini mini de
olsalar, yetişkin de olsalar çok zevkli oluyor.
Öğrencinize bakarken kendi kattetiğiniz yolu hep göz önünde
tutuyorsunuz, böylece yıllar boşa geçmemiş oluyor. Öğretmek insanın
kendi için çok öğretici olabiliyor, sorulan bir soruya cevap
ararken sizin anlattıklarınızdan öğrencinin kendi kavrayışı ile
bulduğu bir cevap size çok yol gösterebiliyor.
Mesela bir parçanın tonalitesine (ses grubu) ait olmayan bir sesi
parça içinde yine de ara sıra kullanabilmemizden, ve ona ‘ton dışı
ses’ dediğimizden bahsederken Tamer, 'haa, misafir nota bu'
demişti.
Öğretmek, birilerinin işine yaradığınızı dolaysızca görmek, demek
ki ben lazımım demek..."
Türkiye ve yurtdışında konser vermiş bir müzisyen olarak,
Türkiye'deki konser mekanlarını yurtdışındakiler ile teknik,
akustik açıdan kıyaslayabilir misiniz?
Ayşe Tütüncü: “Ben en çok İstanbul'daki mekanları
biliyorum, sonra da Ankara, İzmir, Eskişehir ve Bodrum'dakileri.
İyi salonlarımız gerçekten iyi, ama oldukça az. Teknik aksam konusu
çok daha rahatladı, ancak akustiği düşünülerek yapılmış salon çok
az.
Bir de şu var, alışkanlık olarak ‘Türkiye'deki mekanlar,
Türkiye’deki şunlar, bunlar...’ diyoruz ama Türkiye'de İstanbul
gibi şehirlerin dışında Mardin, Konya, Trabzon gibi şehirlerimiz de
var.
İstanbul'daki en hoş mekanlarla Avrupa'da gördüğüm en hoş mekanlar
gayet başa başlar, iyi güzel, ama mesele şu ki, İstanbul'u ve ona
yakın şehirleri halletmek demek meseleyi halletmek demek değildir.
Bu bir yarışı kazanma sorunu değil, yaşam sorunu, güzel yaşantıları
her yere yayabilme, genelde herkese açabilme, ‘aman bana ne ya’
deyip de bir sürü insanı bu hoşlukların dışında bırakmamayı isteme
sorunu.
Peki bu nasıl olacak? Para lazım evet, ama artık anlıyorum ki, bu
paradan daha da çok bir istek ve niyet meselesi. Elinde para
olanların olanakları paylaştırmaktan haz duyması, ya da haz duymaya
ikna edilebilmesi halinde işte ancak o zaman ‘Türkiye'deki konser
mekanları’ diye söze başladığımızda gerçekten söylediğimiz
genelleme sahici olur.
Allah'tan Anadolu Kültür A.Ş. ve onun gibi o projeye destek veren
çeşitli kuruluşlar sayesinde Diyarbakır Sanat Merkezi, Kars Sanat
Merkezi gibi yerlerimiz de var artık Türkiye'de...”
Piyano sizin için ne ifade ediyor?
Ayşe Tütüncü: “Onu seviyorum, başka nasıl diyeyim. Bazen
yolda yürürken binanın birinden piyano sesi aksettiği olur, o zaman
içimden bir heyecan dalgası geçer, ‘Tanrım biri piyano çalıyor!’
diyerek orada durup adeta özlemle dinlerim. Sanki benim evde
piyanom yokmuş, keşke ben de çalabilseydim, dermiş gibi.
Gerçekten de bu his benden bir türlü geçmiyor, hoşluk olsun diye
söylemiyorum.”
Sahnede ya da stüdyoda en mutlu olduğunuz anlar
hangileri?
Ayşe Tütüncü: ”En mutlu.... En mutlu... Yok, böyle
demek çok zor... Ama sahnede çok mutlu bir sürü an var, belki öyle
bir anın duygusunu tarif etmem işinize yarayabilir.
Ritmin üzerinde beraberce dolu dizgin giderken, başkası ya da
kendim yüzünden beklemediğim güzellikte bir harekete şaşırdığımda,
muzip muzip bakışırken, parça aralarındaki seyircilerle muhabbet
anlarında grupça şakalaşmalarımızda, çok yumuşak pasajlarda
seslerin sihir gibi havada asılı olduğunu hissettiğim anlarda.
Stüdyoda ise miksaj denen iş yapılırken önce herşey arap saçına
döner, derken bir an gelir, havada adeta bütün enstrümanların teker
teker yerini aldığı bir hayal belirir gözünüzde, parçanın şekli
netleşir, müzik havadaki mekanda yerine yerleşir, işte o anın ilk
belirdiği sıra çok sevinirim, kaybolup yeniden bulunmak gibi
birşey."
Hepimizin hayata baktığı pek çok farklı pencere var. Ayşe
Tütüncü'yü yaşama bağlayan müzik dışındaki pencereleri
nedir?
Ayşe Tütüncü: "Müziğin dışında mı bilemem ama
şunlar var: Birşeyin gerçek sebebini anlamak. Arayıp bulmak,
bulmaca çözmeye benzeyen şeyler. Birşeyi oluşturmak, elbirliği
etmek. Yaşadığım bir kaybı idrak etmek, bir dönem, bir insan, bir
fikir, herbiri olabilir kaybedilen...
Bir şeyi iyileştirmek, sevgi duymak ve sevgi duyulan o şeye, o
kişiye ihtimam göstermek, gösterildiğine tanık olmak.
Hikaye anlatmak, hikayelerin devamının gelmesi. Ve tabii ki
oyun."
Kaynak: