Perşembe akşamı Enver Aysever, “Aykırı Sorular”
programında konuğu Ercan Karakaş’a “CHP’de birçok farklı
sesler duyuluyor. Partinin içinde ayrı ayrı CHP’ler mi
var?” şeklinde bir soru yöneltti.
Başbakan’ın “BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının
kaldırılması” ile ilgili düğmeye basması üzerine partide
çıkan farklı sesler de “AK Parti’de çatlak mı
var?” sorusunu gündeme getirdi.
Sanki anormal bir durummuş gibi politik gündemimizde sık sık
böyle örnekler yaşanıyor. Ve"aykırı ses" söz
konusu olduğunda ne yazıkki tuhaf karşılanıyor.
“Çatlak
ses”, bizde ayrışma,
kavga ve istikrarsızlık demektir. Anormal bir durumdur.
Normal olan ise;
Lider suntasıdır.
Her şeyin onun iki dudağı arasında olup-bitmesidir.
Tek bir kişinin karar verdiği, diğerlerinin itaat ettiği
sistemdir.
En başarılı parti ise, tartışmanın olmadığı “el
ele gönül gönüle” mesajının verildiği partilerdir.
Ezcümle milletvekillerinin sadece ellerini havaya kaldırıp
indiren bir mekanik robota dönüşmeleri,
Siyasetin tartışılıp, yeni politikaların üretilememesi,
Genç politikacıların siyasal partilerde yetişerek, iyi noktalara
gelememeleri hep bu yüzden değil midir?
Öyleki; en aydın, entelektüel yazarların köşe yazılarında
rastlayacağınız, ana akım medyanın TV programlarında duyacağınız
bir nitelemedir “çatlak sesler” tabiri.
Medyanın büyük bir bölümü, böylesi bir olayla karşılaştıklarında
buna "X partideki yeni fikirler,
özgün görüşler, politik katkılar” demezler. İşlerin sarpa
sardığınn bir işareti olarak görürler.
Bu nedenle, belki de tüm suç o “ otokratik
liderler”de değil,
Farklı seslere ilişkin genel algıyı yıkamayan bizlerde ve
medyadadır.
Bu yüzden seslerimiz hep çatlak, geleceğimiz ise
daima “tek bir adama” emanettir.
Alevi Sorunu
Tartışması
Kürtlerin hakları için savaşanlar,
Türbandan mustarip olanlar susuyor,
Mazlum kim varsa, sadece kendini savunuyor,
Kimsenin başkasının derdini umursadığı yok.
Yani herkesin “özgürlüğü” kendine…
Bu nedenle toplumda Alevilerin yaşadıklarını görebilen neredeyse
yok.
Aleviler “resmi ideolojiyle” uyumludur, zaten
kavga etmezler, ses çıkarmazlar diye,
İyi halden ötürü cezalandırılıp
“ötekileştiriliyorlar”.
Toplum içinde hala bir Alevi’nin “ben
Aleviyim” demesi,
Özgürce ibadet etmesi,
İnandığı değerleri, sistemli bir şekilde öğrenebilmesi
meseledir.
Daha çok yeni Diyanet İşleri Başkanlığı, “Ortodoksluk,
Protestanlık nasıl Hristiyanlığın bir koluysa, Alevilik de İslam
içi bir oluşumdur, cemevi ibadethane olamaz” fetvasını
verdi.
Bu yorum, “Eh ama bu mezheplerin kiliseleri var, öyleyse
Alevilerin ibadethaneleri nerede?” diye yanıtlandı.
Ama nafile.
İşin kısası;
Kabul etmek gerekir ki; Aleviler, Türkiye’de Sünni – Hanefi
devletin kontrol etmek istediği bir kesimdir.
Bunu anlamak için de, bu olaydan daha güzel bir bahane ve örnek
olamaz sanırım.
Orhan Pamuk’u Kim
Seviyor?
Kitapları çok satıyor, okunuyor, takip ediliyor, demeçleri olay
oluyor…
Ama;
Liberali sevmiyor,
Sosyalist’i nefret ediyor,
Kemalist’i iğreniyor,
Milliyetçiler, satılmış diyor,
Muhafazakârlar, “ah o oryantalist’liğinin gözü kör
olsun” diyor,
Edebiyat dünyası zaten “peehh o da kimmiş”
havalarında,
İşçi – memur kendi derdinde zaten,
Esnaf her zamanki gibi kan ağlıyor, uğraşamaz onunla,
Ee peki, bu adamı kim
seviyor?
Nasıl oluyor da bu kadar gündem yaratıyor?