Çatı adayı öve öve bitiremedi
Abone olMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nu öve öve bitiremedi.<br/>Bahçeli, partisinin TBMM’deki grup toplantısında...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, çatı aday Ekmeleddin
İhsanoğlu’nu öve öve bitiremedi.
Bahçeli, partisinin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada,
Türkiye’nin su alan bir gemi gibi dibe gittiğini iddia etti.
Bahçeli, “Türkiye yokuş aşağı inerken freni patlayan bir kamyon
gibi kontrolsüzdür. Başbakan ve hükümeti ehil, emin, liyakat,
samimiyet, adalet ve cesaret sahibi olmadığı için ülkemizi iç ve
dış kaynaklı tuzakların içine itmiştir. Türkiye’miz kaldırılması
çok zahmetli, çok çaba isteyecek, yan tesir ve sonuçları çok
külfetli olacak alacakaranlık sorun kuşağına sokulmuştur. İç
bünyemiz yanmakta, dış duvarlarımız yarılmakta, koruyucu
değerlerimiz yozlaşmaktadır. Maalesef ki, kimliksizler, köksüzler,
kindarlar, kemiksizler, kanında haram lokma gezenler mahvımıza
hizmet etmektedir. Kabul etmek lazım ki; Türkiye’nin hayati
çıkarlarının, tarihi ve kültürel haklarının hiçbir dönemde olmadığı
kadar tartışılıp tehdit altında bulunduğu bir süreçten geçiyoruz.
Jeopolitik riskler, bölgesel ve küresel dengelerdeki kayma ve
oynamalar varlığımızı ve birliğimizi birinci dereceden tehlikeye
atmaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın gaflet, dalalet ve zilleti, acınası düzeyde
milli his ve şuura yabancılaşması karşımıza felaket tablosunu
çıkarmıştır. Başbakan hangi ülkenin siyasi sorumluluğunu taşıdığını
unutmuştur. Başbakan kim olduğunu, yetki ve iradeyi kimden aldığını
yabana atmıştır. Peşinen ifade edeyim ki, Türkiye’nin en ciddi
sorun ve açmazı 17-25 Recep Tayyip Erdoğan’dır. Türk milletinin en
büyük talihsizliği, Türk tarihinin en tahammül edilemez kör noktası
küresel cinayet ve ölüm projesine tıpış tıpış Eşbaşkanlık yapan bu
şahıstır. Artık hiç kuşkumuz kalmamıştır. AKP hükümeti yıkıma,
bölünmeye ve düşmanlığa memur edilmiş şer yuvasıdır. AKP hükümeti
milli tezleri havaya uçurmaya, milli hasletleri yok etmeye,
Türkiye’nin kapısına kilit vurmaya görevlendirilmiş batıl hayranı,
bölücülük meraklısı, fitne mihveri bir menfaat oluşumudur.
Yaşadıklarımız bu sözlerimizde ne kadar haklı olduğumuzu teyit
etmektedir. Muhatap kaldığımız travmalar Başbakan ve hükümetiyle
ilgili tespitlerimizin, öngörülerimizin ne denli isabetli olduğuna
ispattır” diye konuştu.
“IRAK SANCILI VE KANLI BİR PARÇALANMAYLA KARŞI KARŞIYADIR”
“Günlerdir Irak’ta patlayan etnik ve mezhep volkanını konuşuyor,
Irak Şam İslam Devleti isimli örgütün istilasını izliyoruz” diyen
Bahçeli, Irak’ın 20 Mart 2003 tarihinde ABD’nin önderliğindeki
koalisyon güçleri tarafından işgaliyle başlayan sürecin Büyük
Ortadoğu Projesi’nin ve ABD çıkarlarının öngördüğü sonuca doğru
hızla ilerlediğini öne sürerek şöyle devam etti:
“Irak sancılı ve kanlı bir parçalanmayla karşı karşıyadır. Irak
barış ve istikrarını tümüyle kaybetmenin sınır hattındadır. Ve Irak
kardeşin kardeşe ölüm yağdırdığı, kardeşin kardeşe silah çektiği
cehennem vadisine hapsolmuştur. IŞİD örgütü; milattan sonra 4.
yüzyıldan itibaren Avrupa’yı akın akın istila eden Barbar
Kavimlerden öz itibariyle farksızdır. Bu defa da komşu coğrafyalar
selefi ve Vehhabi gelenekten gelen, El Kaide’nin kuluçkasından
çıkan radikal ve acımasız bir terör örgütünün saldırılarına sahne
olmaktadır. 5 ile 10 bin arası militanı bulunan IŞİD, Irak’ı yakıp
yıkmakta, ezip geçmektedir. Musul, Tikrit, Anbar, Telafer ve
Felluce IŞİD kontrolüne geçmiştir. Musul’dan başlayarak Bağdat’a
uzanan 150 km’lik bölgeyi bu terör örgütü ele geçirmiştir. IŞİD’in
Suriye’nin doğusunda, Irak sınırına mücavir bölgelerden sonra,
Musul ve güney kısmını ele geçirmesiyle, işgali altında bulunan
Suriye ve Irak toprakları birbirine eklemlenmiştir. Buna karşılık
Irak ordusu çil yavrusu gibi dağılmaktadır. Irak askerleri adeta
tek kurşun atmadan üniformayı çıkararak IŞİD’in önü sıra
kaçmaktadır. Musul’un düşmesi de böyle olmuştur.
Sınırlarımızın hemen dibinde konuşlanan, Suriye’deki boşluktan ve
otorite eksikliğinden azami ölçüde yararlanan, emperyal güçlerin
gölge ve himayesinde varlığını tahkim eden IŞİD, şimdi Ortadoğu’nun
yeni bir baş belasıdır.
Bir ara Esad muhalifliğine soyunan IŞİD’e yardım ve yataklık
yapanlar, imkan ve kolaylık sunanlar bugünlerde dökülen kanlardan,
alınan canlardan doğal olarak bir numaralı sorumludur. IŞİD’i
besleyip palazlandıran, yedip içiren, giydirip silahlandıran yerel
ve küresel odaklar Ortadoğu’nun ölüm coğrafyası haline dönüşmesini
projelendiren zalimlerden başkası değildir. Maalesef ki, AKP de bu
işin içindedir ve IŞİD canavarını azdıran, kışkırtan karanlık elin,
kapkara emelin küflü bir halkasıdır. 2011 yılında Suriye’yi saran
iç savaş, IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin yeşerip zemin bulduğu
uygun bir iklim yaratmıştır."
"TÜRKİYE İLE SURİYE SINIRINDAKİ İKİ GEÇİŞ KAPISI IŞİD’İN
KONTROLÜNDEDİR"
"Halihazırda, Türkiye ile Suriye sınırındaki iki geçiş kapısı
IŞİD’in kontrolündedir" diyen Bahçeli, şunları kaydetti:
"Değişik ülkelerden kopup Suriye’de çatışmaya sürüklenen, işsiz,
yarınsız ve vicdansız yığınlar en başta El Kaide, El Nusra ve IŞİD
gibi terör çetelerini diri ve zinde tutmuştur. AKP’nin zamanla ve
Batı’nın bastırmasıyla bu terör gruplarıyla arasına belli belirsiz
mesafe koyması bir türlü somut ve kalıcı sonuçlar
doğurmamıştır.
Fikren, ruhen ve siyaseten iflas eden ve stratejik sığlığın mimarı
olan Dışişleri Bakanı’nın bu yılın Şubat ayında, katıldığı bir
televizyon programında Suriye’yi kast ederek; “IŞİD denilen suç
yapılanması doğrudan rejimle birlikte çalışan yapılanma” sözleri
ise gecikmiş bir pişmanlık itirafının eseri olarak
yorumlanmalıdır.
IŞİD militanlarının Suriye’deki hangi hapishaneden ve ne zaman
bırakıldığına kadar bilgi sahibi olmakla övünen bu hükümet
üyesinin, muhtemel riskleri öngörememesi, tehlikeleri fark
edememesi içine düştüğü stratejik çaresizliğin hazin bir
neticesidir.
AKP’nin düne kadar biberonla beslediği IŞİD, ayakları üstünde
durduktan sonra sahibine dirsek vurmuş, kendi ikbal ve geleceği
açısından yeni efendilerinin eteğinden tutmuştur. Ve pek tabiidir
ki, IŞİD, BOP’un kanlı bir tetikçisi, ölüm ve ceset üzerine plan
yapan vicdansız ve kiralık bir örgütüdür. Dışişleri Bakanı, her ne
kadar IŞİD’i Esad hesabına çalışan suç oluşumu olarak tanımlasa da,
bazı emareler, bazı bağlantılar, bazı deliller AKP’nin hala vahşi
örgütlerle aynı potada olduğunu işaret etmektedir.
Şöyle ki; 11 Haziran 2014 günü sabah saatlerinde, Türkiye’nin Musul
Başkonsolosluğu IŞİD militanları tarafından kuşatılmış, aralarında
bebek ve kadınların da bulunduğu 49 kişi rehin alınmıştır. Bu
esnada hiçbir çatışma yaşanmamıştır. Bu durum bizce manidardır.
Konsolosluğun emniyetini sağlayan özel hareket unsurları tek kurşun
dahi atmamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla, AKP’den Musul’a giden emir
de bu yöndedir. Burada üzerinde durmamız gereken önemli bir konu
vardır. Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu, yurt dışındaki
diplomatik misyonlarımızdan birisidir. ‘18 Nisan 1961 tarihli
Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’ne göre,
Konsolosluğumuzun dokunulmazlığı vardır ve bu kesindir.
Kaldı ki, Uluslararası Hukuka göre, Konsolosluğumuzun bulunduğu
alan Türkiye topraklarıdır. Yani IŞİD, aynı zamanda Türkiye’ye
saldırmıştır. Yani IŞİD, vatan topraklarına kast etmiştir. Bunun
yanında Türk Bayrağı’nı alçakça indirmiştir. Sayın Başbakan,
soruyorum sana, bunlar senin için bir anlam ifade ediyor mu? Bayrak
inmiş, vatan işgal edilmiş, insanımız rehin düşmüş; bunlar sana bir
şeyi çağrıştırıyor mu? Sayın Erdoğan sana diyorum, sana
sesleniyorum; iradeni kime ipotek ettirdin, vicdanını kime
devrettin, siyasetini kimlere peşkeş çektin?
Musul düşerken, Türkmenlerin kanı sel gibi akarken sen para mı
sayıyordun, para mı sıfırlıyordun, evladının bir türlü anlamadığı
lisanla rüşveti mi gizliyordun? Hayret ediyoruz ki, Dünya’yı
kurtarma tantanası altında villayı parayla, cebini haramla dolduran
aslan parçası Recep Tayyip Erdoğan’dan IŞİD’e en ufak bir tepki
gelmemiş, haysiyetli bir itiraz yükselmemiştir. Başbakan, Obama’dan
medet beklemiş, fakat yüz bulamayınca Irak dosyası koltuğunda
dolaşan Başkan Yardımcısından telefon trafiğiyle icazet
ummuştur".
"IŞİD TÜRKİYE’YE KAFA TUTMAKTADIR"
"Başbakan Erdoğan Irak’taki güvenlik sorunları bahanesiyle IŞİD’in
Musul Başkonsolosluğumuzu işgal ettiğini söylemiştir. Rehin alınan
vatandaşlarımızın, sağ salim, emniyet içinde evlerine ulaştırmak
için çalışmaların devam ettiğini ifade etmiştir" diyen Bahçeli, "Ne
bitmez, ne sonlanmaz çalışmadır ki, bir haftadır Konsolosluğumuzdan
silah zoruyla çıkarılan 49 vatandaşımız hala kurtarılamamıştır.
Bunun yanında Musul’un Geyara ilçesindeki elektrik santralinde aynı
grup tarafından rehin alınan 31 vatandaşımızın akıbeti ise
meçhuldür. Tereyağından kıl çekmekle uğraşan Başbakan, göle yoğurt
çaldığının, pişmiş aşa su kattığının, çamurda patinaj yaptığının
farkında ve şuurunda bile değildir. Başbakan Erdoğan IŞİD’e
terörist diyememiş, dememiştir. Çünkü Başbakan’ın IŞİD’e karşı
geçmişten gelen gönül borcu, hoşgörülü ve sıcak bir ilgisi vardır
ve her şey ortadadır. Başbakan’ın işitme zorlukları varsa,
kendisine yardımcı olayım; IŞİD BOP’un kundağında gözlerini açan
bir terör örgütüdür ve Irak’ın yanında Türkiye’ye de
saldırmıştır.
Yıllardır kurusıkı atan, yalan üstüne siyaset kuran Sayın Erdoğan
neredesin? 2003 yılı Temmuz ayında, Süleymaniye’de askerimizin
başına çuval geçirilmesi karşısında; ABD’ye nota ver dediğimizde,
‘ne notası, müzik notası mı’ diyen korkak Başbakan yine nereye
sıvıştın, nereye kaçtın? Şu hazin ve hüsran verici duruma bakınız
ki, IŞİD Türkiye’ye kafa tutmaktadır. IŞİD, Türkiye’yle aracılar
vasıtasıyla pazarlık yapmanın peşindedir. Başbakan bunlara kafa
yormak yerine, bizim IŞİD’i tahrik ettiğimizi yüzsüzce iddia
etmektedir.
Başlı başına tahrik ve provokasyon olan bu terör örgütünün bizim
tarafımızdan kışkırtıldığını söyleyebilmek için bir insanının gizli
IŞİD militanı, gizli IŞİD sempatizanı olması yeterlidir.
Başbakan’ın bu akılsız ve ahlaksız sözlerinin bizim nezdimizde
hiçbir karşılığı yoktur. Sayın Başbakan, namertliğin yakana
yapışmasını istemiyorsan, nemelazımcılığın alnına kazınmasını
dilemiyorsan; sindiğin delikten çık, masaya yumruğunu vur, dosdoğru
bir şekilde IŞİD’e terörist diyecek sağlam duruşu göster.
İşte fırsat sana, hodri meydan. Türk devleti ona buna pabuç
bırakmaz, bırakamaz. Şu an IŞİD’in elindeki Türk vatandaşlarımızı
kurtarmak AKP’nin siyasi şeref ve namus borcudur. Başbakan ilk
olarak; sayıları 80’e varan Türk vatandaşını sağ olarak ya
kurtaracak ya da kurtaracaktır; bunun başka bir yolu yoktur.
İkinci olarak, Türkiye’ye meydan okumanın bedelini IŞİD’e ödetecek,
bölgesel sahadaki oldubittilere, meşru sınırlar dahilinde izin ve
fırsat vermeyecektir. Üçüncü olarak, Türkiye’nin milli varlık ve
güvenliğinin komşu coğrafyaların toprak ve insan bütünlüğünden
geçtiğini hesaba katarak; Irak ve Suriye’nin bölünmesine hiçbir
şart altında rıza göstermeyecektir. Dördüncü olarak da,
Türkmenlerin ve Türkmeneli’nin feryadına tarihi ve kültürel bağlar
kapsamında kulak tıkamayacak, üç maymunu oynamayacaktır. Biz
Başbakan’a bir haftadır korkma, tehditlere aldırma dedik. Biz
Başbakan’a bir haftadır, dirayetli ve cesur olursan, milli bekamızı
savunursan Türk milletinin hükümetini yalnız bırakmayacağını,
desteğini esirgemeyeceğini söyledik. Ve askeri müdahale öncelikli
olmak üzere, tüm seçeneklerin planlanıp etap etap icrasını tavsiye
ettik” dedi.
“İŞTE BU GERÇEKLER GAYRİ MİLLİ BİR SİYASETÇİ PORTRESİNİN HÜSRAN
VERİCİ YANSIMALARIDIR”
Başbakan Erdoğan’ın kendilerine ‘Bunların dünyadan haberi yok’
dediğini söyleyen Bahçeli, şunları söyledi:
“Rehin alınan vatandaşlarımızın başına bir şey geldiği zaman bunu
neyle izah edeceğimizi, neyle izah edeceklerini sordu, bu suallerle
kendisini avuttu. Başbakan ya anlama özürlüdür, ya da kasten
sözlerimizi çarpıtmaktadır. Başbakan ya IŞİD taraftarıdır, ya IŞİD
sevdalısıdır, ya da acizdir, terör karşısında diz çökmüş müflis bir
siyasetçidir. Biz ‘teröristler vatandaşlarımızı rehin almıştır ve
derhal kurtarılmalıdır’ diyoruz, Başbakan ‘Musul’daki gelişmeleri
an be an ve dikkatle takip ediyoruz’, diyerek laf ebeliği
yapmıştır.
Biz, ‘Türk devletinin gücünü göster, boyun eğme, ürkme, çekinme’
diyoruz; Başbakan ‘onların sırtında yumurta küfesi yok, onlar
rahatlar’ diyerek bize laf yetiştirmiştir.
IŞİD kapımıza dayanmış, bayrağımızı indirmiş, topraklarımızı
kirletmiştir; Başbakan hala sünepe bir siyasetçi gibi, ‘soğukkanlı
şekilde gereken adımları atacağız’ sözleriyle zaman kazanmakla
meşguldür. ‘Türkiye’nin itibarı kayboluyor, sözü yere düşüyor,
ciddiye alınmıyor, Ortadoğu’da şamar oğlanına dönüyor’ diye
uyarıyoruz; Başbakan ısrarla ‘sağduyulu olacağız, ama vakur
olacağız, büyük bir devlet, millete yakışan neyse onu yapacağız’,
ezberleriyle adeta saklambaç oynamıştır.
İşte bu gerçekler gayri milli bir siyasetçi portresinin hüsran
verici yansımalarıdır. İşte bunlar milli menfaatleri umursamayan
bir Başbakan’ın hezeyanlarıdır. Güçlü bir devlet, kudretli bir
ülke, kararlı ve milli bir hükümet eli silahlı teröristlerden insaf
beklemez, keyfine göre hareket etmez. Gerekirse Musul’u ve mücavir
alanları havadan ve karadan ablukaya alır, oradaki iki tugayımızı
harekete geçirir; hem vatandaşlarımızı hem de Türkmenleri ölüm
kapanından çekip çıkarır. Sayın Erdoğan, çok iyi öğren ki,
tereyağından kıl çekmek işte budur.
Başbakan ve bazı hükümet üyeleri, rehin alınan vatandaşlarımızın
güvende olduklarını haber vermektedir. Emeklilik günleri
yaklaştıkça kıvranan her an ağlama modundaki Başbakan Yardımcısı
IŞİD’in hedefinde Türkiye’nin olmadığını açıklamıştır. Ayrıca
AKP’li Dışişleri Bakan Yardımcısı da benzer telden çalmakta, hatta
daha ileri giderek, 49 vatandaşımızın rehin olmadığını iddia
etmektir. Bu sözlerin neresinden tutalım, neresini onaralım, nesine
itimat edelim?
“MUSUL CİVARINDA SURVİVOR YARIŞMASI DÜZENLEMİŞTİR DE BİZ Mİ
KAÇIRDIK?”
Yaşamadığımız rezalet, karşılaşmadığımız musibet kalmamışken, bu
zevat bize ne anlatmaya çalışmaktadır? IŞİD, 49 vatandaşımızla
birlikte 31 şoförümüz için Musul civarında survivor yarışması
düzenlemiştir de biz mi kaçırdık? Yoksa ‘biri bizi gözetliyor,
bugün ne pişirsem, bugün ne giysem, gelinler kaynanalar, ben bilmem
eşim bilir’ türünden yarışma programları tertip etmiştir de biz mi
anlayamadık?
Bunun için de katılımı artırabilmek için insan kaçırmaktan başka
çareleri olmamıştır da biz mi bunu fark edemedik? Başbakan ve
hükümeti milletimizle alay mı etmektedir?
Bal gibi rehin alınan, can güvenliği tehdit altında bulunan Türk
vatandaşlarının gerçek durumlarını saklamaktan, örtbas etmekten ne
çıkar beklenmektedir? Rehin alınan vatandaşlarımız güvenli ise,
güven ve güvenlik nedir, nasıl tanımlanacaktır?
Başbakan IŞİD’e göz kırpmakta, el sallamakta, gülücükler saçmakta,
masa altından dayatmalarını kabullenmektedir. Yakın vadede İŞİD
rehineleri serbest bırakacaktır. Ancak AKP’nin teslimiyetçiliğiyle
olan Türk devletinin ve Türk milletinin saygınlığına olacak; bir
kez daha terörist heves ve talepler mevzi ve imkan elde
edecektir.”
“IRAK POLİTİKASI ARAP SAÇINA DÖNMÜŞTÜR”
Hükümetin Suriye politikası çöktüğünü öne süren Bahçeli, “Irak
politikası Arap saçına dönmüştür. Ortadoğu politikası maskara ve
imha olmuştur. AKP hükümeti komşu coğrafyalardaki hiçbir gelişmeye
müdahale edememiş, ön alamamış, yön ve istikamet verememiştir.
İstihbarat akışı kurumuştur. Dışişleri Bakanı’nın temelsiz
atışları, boyundan büyük lafları kendisini ve hükümetini hem mahcup
etmiş, hem şaşkına çevirmiştir” diye konuştu.
Bahçeli, Ortadoğu’nun alarm verdiğini vurgulayarak şunları
kaydetti:
“Mezhepsel bölünmeler, etnik anlaşmazlıklar telafisi olmayan
kayıplara davetiye çıkarmaktadır. Ortadoğu haritası yaklaşık yüz
yıl sonra yeniden masaya yatırılmış, sömürge cetvel ve cellatları
işbaşı yapmışlardır. Suriye’den sonra Irak topun ağzındadır.
Irak’ın üçe bölünmesi için tüm şartlar oluşmaktadır. IŞİD sadece
maşadır, sadece ihale alan, sadece zaman ayarlı bombanın düğmesine
basan iblis uşağıdır. Irak’ın Peşmerge, Sünni ve Şii blok arasında
paylaşılması an meselesidir ve geri sayım hızla sürmektedir.
Jeopolitik gerçeklerimize ve milli çıkarlarımıza göre gelişmeler
okunamaz ve gerekli tedbirler alınamazsa; Ortadoğu’nun etnik ve
mezhep şarapnelleri Türkiye’yi çok yönlü etkileyecektir.
Kürdistan’ın kurulması, Kerkük’ün ve Türkmenlerin kaybedilmesi söz
konusudur. Kurulacak peşmerge devletinin Türkiye’yi de kapsayan bir
ayaklanma veya ayrılışın tetikleyicisi olma ihtimali göz ardı
edilmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi olan milli
devlet, üniter devlet, laik devlet yapısı ile milli dil, milli
kimlik, milli kültür ağır bir parçalanma ile karşı karşıyadır.
BOP kılavuzluğunda adım adım hedefine giden küresel vahşilik;
Irak enerji kaynakları ve boru hattı taşıma güzergahları üzerinde
kontrol sağlamak, petrol ithalatına bağımlılıktan kaynaklanan mali
yükü ve arz kesinti riskini azaltmak, Doğu-batı arasındaki enerji
ve ulaştırma koridorlarını egemenlik altına almak, Çin, Hindistan
ve Güneydoğu Asya pazarlarına satılan petrol üzerinde söz sahibi
olmak, Rusya’nın bölgesel direncini kırmak için daha etkin şekilde
atağa ve faaliyete geçmiştir. Bugünkü ortamda Irak Türkmenleri
büyük bir tehdit ve belirsizlikle yüz yüzedir.
Kan gölüne dönen Irak’tan her gün Türkmenlerle ilgili korkunç
katliam haberleri gelmektedir. IŞİD’in Telafer’i ele geçirdiği gün,
Irak polisinin 60 Türkmen’i acımasızca öldürmesi hepimizin yüreğini
dağlamıştır.
Merhum şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun şu dizeleri
esasen Türkmenleri ve Türkmeneli’nin çığlığını aynısıyla
yansıtmaktadır:
‘Yer, gök, deniz tükenir,
Oğuzda er tükenmez,
Oğuzda er tükense,
Alemde şer tükenmez...”
Biliniz ki, Türkmeneli’nde yaşanan insanlıkla bağdaşmayan
gelişmelerin yarısı Filistin’de olmuş olsaydı Başbakan şimdiye
kıyameti koparmıştı. Sayın Başbakan; söyler misin bize Türkmenlerin
suçu Gazze’de, Ramallah’da yaşamıyor olması mıdır?
IŞİD’i, Erdoğan’ı, BOP’çusu, çuvalcısı, pazarlıkçısı, peşmergesi
bilmelidir ki; asil Türkmenler Türk milleti için onur, şeref ve
namus meselesidir.
Şerefini parçalar halinde; Barzani’nin odasında, İmralı’nın
izbeliklerinde, Kandil’in mağara kovuklarında, Oslo’nun loş
odalarında düşürenler bunu asla anlamayacaktır. Türkmeneli
Türk’tür, Türklüğün düşmeyecek, düşürülemeyecek kalesidir. Recep
Tayyip Erdoğan bunu anlamaya, bunu böyle kabullenmeye mecburdur. Bu
itibarla, Başbakan ve hükümeti, kararlı bir tutum izlemeli,
Türkiye’nin fiili askeri gücüne de dayanan etkili bir caydırıcılık
stratejisini tümüyle hayata geçirmelidir Uluslararası camia ve Irak
merkezi yönetimi ile yapılacak temas ve girişimlerin zaman kaybına
yol açmadan yürütülmesi ve sonuç vermesi acil bir ihtiyaçtır.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Irak’taki gelişmeleri ilk gündem
olarak ele almalı, teröristlerle mücadelede uluslararası karar ve
ilkelere göre hareket etmelidir. İç ve bölgesel olaylar birlikte
değerlendirildiğinde, Sevr’de çizilip BOP’ta revize edilen
parçalanma senaryosu fiilen devreye sokulmuştur.
Kısaca Türkiye içeriden bölünmekte, dışarıdan kuşatılmaktadır.
Ortadoğu ve Anadolu’da Türk’e hayat hakkı tanımayan asırlık
emperyalist azgınlık yeniden harekete geçmiştir. Açılan yüzyıllık
yıkım parantezi kapanmak üzeredir.
Bu nedenle Türk milleti bu oyunu yeniden bozmalıdır ve bilmeyenlere
söylüyorum ki, bozacak ve darmadağın edecek gücü de vardır. Dost ve
kardeş ülke Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı gösterilmeli ve
savunulmalıdır. Türkmenlerin ve Türkmeneli’nin arkasında durulmalı,
şuna buna yem edilmemelidir.”
“TÜRK MİLLETİ HER ŞARTTA KOLLARINI AÇACAK, SOYDAŞLARINI KANLI
ÇARKTAN KURTARACAKTIR”
Hükümetin, Türkmeneli’nin imdat çağrısını karşılıksız bırakmaması
gerektiğini belirten Bahçeli, “Türk milleti her şartta kollarını
açacak, soydaşlarını kanlı çarktan kurtaracaktır. Şimdi söz ve
hareket sırası Başbakan Erdoğan ve hükümetindedir. Başbakan çok
önem arz eden önerilerimizi dikkate alıp milli sorumluluğun
gereğini yaparsa alkışlarız, iftihar ederiz. Yok, yapamazsa
Milliyetçi Hareket Partisi’nin, Türkmeneli’nin ve Türkmenlerin
tertemiz elleri hem bu dünyada hem de mahşerde Başbakan’ın yakasına
yapışacaktır” dedi.
“MİLLETİMİZ CUMHURBAŞKANI SEÇECEK OLGUNLUĞU GÖSTERECEK…”
Bahçeli, Türk milleti ilk defa Cumhurbaşkanı’nı doğrudan doğruya
seçeceğini vurgulayarak şöyle devam etti:
“Bu demokrasimiz adına çok ciddi bir imtihan sahasıdır. Milletimiz
Cumhurbaşkanı seçecek olgunluğu gösterecek, iradesini tam olarak
yansıtacaktır. Bize göre, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın
toplumun her kesimine hitap etmesi, herkesin üzerinde ittifak
edeceği değerli bir şahıs olması Türkiye’nin hayrınadır.
Cumhurbaşkanı seçimleri her zaman tartışmalı, gerilimli, krizli ve
sıkıntılı geçmiştir. Özellikle 12 Eylül 1980 öncesi, bu kapsamda en
uç ve sıra dışı örneklerin yaşandığı bir döneme tekabül ve tesadüf
etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en yüksek mevkiisine
yapılacak seçimin demokratik usuller, demokratik nezaket,
demokratik sabır ve geniş kapsamlı mutabakatla sağlanması ülke ve
millet menfaati açısından şarttır.
Bu itibarla 12. Cumhurbaşkanı Seçimi’nin kriz ve karmaşadan uzak
bir şekilde icrası, demokrasinin anlam ve ruhuna sadakatle ifası
hayatidir. Çatışma kültüründen beslenen aktörlerin, gerginlikten
çıkar bekleyen kesim ve odakların Cumhurbaşkanı Seçimi’ne gölge
düşürmesine mani olmak herkesin sorumluluğundadır. Milliyetçi
Hareket Partisi öteden beri, Cumhurbaşkanı makamına oturacak
şahsiyetin kucaklayıcı, kapsayıcı, kuşatıcı ve kuruluş ilkelerine
bağlı olması gerektiğini savunmuştur.
ÇATI ADAY
Partimizin dünden bugüne gerek Cumhurbaşkanı’na, gerekse de
Cumhurbaşkanı Seçimi süreçlerine bakışında herhangi bir çelişki ve
tutarsızlık olmamıştır. Bilhassa 12. Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ve
Türk milletiyle aynı hassasiyetleri taşıyan değerli bir isim olması
bizim sürekli vurguladığımız bir husustur. Cumhur’a Baş
seçeceğimize göre, her fırsatta uzlaşmanın önem ve ayrıcalığına
değindik. Cumhurbaşkanı herkesi temsil etsin dedik. Cumhurbaşkanı;
milliyetçi, muhafazakâr, manevi değerlere sahip, laik ve demokrat
olsun diye görüş bildirdik. Bu maksatla 16 Mayıs’tan beri çok yoğun
temas ve ziyaretlerde bulunduk. Daha önce görev yapmış
Cumhurbaşkanlarının düşüncelerini aldık, halen görev yapan
Cumhurbaşkanıyla değerlendirmelerde bulunduk. TBMM Başkanı’yla,
siyasi partilerimiz ve sivil toplum kuruluşlarıyla belirli bir plan
ve program dâhilinde görüşmeler yaptık, fikirlerimizi ve
kanaatlerimizi paylaştık. Sonunda uzlaşma arayışlarımız meyvesini
vermiştir. Dün, CHP’nin Sayın Genel Başkanı ve çalışma arkadaşları
partimize bir aday teklifiyle gelmişlerdir. CHP’nin önerisi bizi
memnun etmiş, uzlaşmaya dayalı sorumlu siyaset anlayışı
umutlandırmıştır. MHP bu teklifi benimsemiş, makul ve yerinde
bulmuştur.
Son derece olumlu geçen görüşmenin ardından 12.Cumhurbaşkanı Adayı
olarak Sayın Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ismi üzerinden
mutabakat sağladığımızı tekraren ifade etmek isterim. Daha evvel
görüştüğümüz siyasi partilerimizin bu gelişmeye sıcak
yaklaşacaklarını ümit ediyoruz. Bu sonuç; MHP-CHP ittifakından
ziyade, siyasetin ve toplumsal kesimlerin geniş bir yelpazede
buluşmasıyla şekillenen demokratik bir kararın tezahürü olacaktır.
Sayın İhsanoğlu’nun adaylığı; farklı toplumsal kesimlerin, değişik
siyasi aktörlerin fikir birliğiyle, kurulan diyaloglarla, çok
derinlikli sürdürülen görüşmelerle somutlaşmış olup milletimizin
eseridir. Herhangi bir siyasi bunalıma düşmeden, çalkantı ve kör
dövüşüne kapı aralamadan Cumhurbaşkanı Seçimi’nin olgunluk ve
yüksek katılımla gerçekleşmesi en samimi dileğimizdir. Siyasetteki
bu uzlaşma ve anlaşma çabasının gelecek için umut verdiğini
özellikle belirtmeyi yararlı görüyorum. Sayın İhsanoğlu son derece
mütevazı, alicenap ve çelebi ruhlu bir bilim insanı olarak temayüz
etmiş, bölgesel ve küresel meseleleri çok yakından bilen yetişmiş
ve donanımlı bir değerimizdir. 10 yıla yakın sürdürdüğü İslam
İşbirliği Kalkınma Teşkilatı Genel Sekreterliği görevinde çok
başarılı olmuş ve milletimizi layıkıyla temsil etmiştir. Sayın
İhsanoğlu’nun bugüne kadar siyasetle organik bir bağının olmadığı,
milletine ve devletine uluslararası görevlerde ve üniversitede
hizmet ettiği hepimizin malumudur. Ortadoğu ve İslam ülkelerini çok
iyi tanıyan, bu alanda uzmanlaşan Sayın İhsanoğlu’nun; bölgesel
sorunların inanılmaz oranda fazlalaştığı bir dönemde Cumhurbaşkanı
olması Türkiye için bir şans olup hepimizi sevindirecektir.
12.Cumhurbaşkanı adayımızın mutabakata dayalı olarak belirlenmesi
demokrasi kültürümüzü olduğu kadar milli birlik ve kardeşliğimizi
de güçlendirecektir. Sayın Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun
adaylığının tekrar hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.”
(İHA=