Yetenek Sizsiniz programını izlerken sanırım birçoğumuzun
aklından; “halkın arasında ne cevherler varmış” diye geçmiştir.
Yine çoğumuz; “Demek ki fırsat verilecek olsa, birçok dalda yeni
yetenekler gün yüzüne çıkabilecek” diye de düşünmüşüzdür.
Haksız da sayılmayız hani…
Fırsat verilse; insanlarımız yeteneğini de SESİNİ de
duyuracak!
Acun Ilıcalı, doğru zamanda doğru kararla ve seçtiği program
içeriği sayesinde hatırı sayılır başarıyı yakalamış görünüyor.
Zira, O Ses Türkiye ve Survivor’da yine Acun Ilıcalı imzasını
taşımakta.
Üç ayrı program, üç ayrı başarı…
İçlerinden Survivor diğer ikisinden biraz farklı. Orada
yetenekten ziyade zor şartlara uyum sağlama ve fiziki dirayet ön
plana çıkıyor.
Ülke nüfusunun çok büyük bir bölümünün gerçek hayatta maruz
kaldığı zor yaşam koşullarının bir benzeri aslında!
Tek farkı; süresi belli ve derecesi kontrol altında…
Bu noktada biraz ara vererek okuduğum bir yazıdan kısa bir
pasajı paylaşmak istiyorum;
Türkiye’nin en tanınmış ve önemli yazarlarından biri olan Fehmi
Koru’nun 27.03.2013 tarihli “Erdeme dayalı yeni düzen” başlıklı
yazısını okuduğumda gayri ihtiyari gülümsedim.
Komedi gibi…
Aslında bu gülümsemeye sadece komik bulmuş olmam değil biraz da
söz konusu yazıdaki tarafgirlik sebep oldu.
Fehmi Koru sıradan bir isim olsa, önemsemeyip geçerdim. Lakin
yazan kişi biraz önce de belirttiğim üzere en tanınmış
yazarlarımızdan. Bu nedenle komik demektense “trajikomik”
demek daha uygun düşer.
Sayın Koru şöyle başlıyor yazısına;
“Türkiye içini kemiren bir dertten kurtuldu,
kurtulacak… Dokuz vatandaşın hayatını alan kanlı operasyon yüzünden
bir türlü özür dilemeye yanaşmayan İsrail’de sonunda hizaya geldi.
Eh, başkalarıyla mukayese edildiğinde ekonomisi de yüz güldürüyor
ülkemizin…
Geriye ne kaldı? Birkaç küçük başağrısı… O kadar…”
Diyor.
Kastettiği ABD’nin ve dolayısıyla onun şımarttığı İsrail’in
hizmetinde bir Türkiye’mi yoksa Türkiye tarafından dize getirilmiş,
özür dileyen el pençe divan bir İsrail mi, pek anlayamadım.
Ekonomisi çöken ülkeleri kastederek mukayese edersek yüzümüzün
güldüğünü de belirtiyor Sayın Koru ve geriye, “Birkaç küçük
başağrısı” kaldığını söylüyor.
Türkiye bir ülke ve ülkeleri de halk oluşturduğuna göre ekonomik
olarak halkın da yüzü gülüyor olmalı yazıya göre.
Yoksa aslında millet ve ülke birbirinden bağımsız iki ayrı
kavram mı? Yazısında bu husus net değil.
Eğer devlet ve millet özünde aynı şeydir ve biri olmadan diğeri
olamaz diyorsak ki doğrusu budur; millete bakıldığında neden daha
çok kan ağlıyormuş gibi görünüyor?
Milleti kan ağlayan bir devletin, ülkenin yüzü gülebilir mi?
Gülüyorsa, bunda bir tuhaflık yok mudur?
Geriye bir tek ihtimal kalıyor;
Devlet milletin değil, bir takım imtiyazlıların
hizmetindedir!
Ancak bu ihtimal Sayın Koru’nun yazısını bir mantığa
oturtabilir.
Yazımın giriş kısmı ve Fehmi Koru’nun yazısına yaptığımız küçük
eleştiriyi birleştirerek konumuza devam edelim;
“Ya Allah…” diyerek dolar milyarderi olan bir takım imtiyazlı
ailelerin yukarıdan bakmak suretiyle can derdine düşürdükleri halkı
izlemeleri veya bizim Survivor’u izlememiz…
Arada bir fark görebiliyor musunuz?
Kaldı ki, her biri gerçek Survivor olan bu halk kadar hangi
yarışmacı direnç gösterebilir ki mevcut yaşam koşullarına?
Halk, kendisine benzemeyen hiçbir şeye ilgi göstermez.
Kendinden bir şeyler gördüğü her şeyi de koşulsuz benimser,
kabullenir.
ABD’nin PKK terör örgütüne verdiği ve zaman zaman deşifre olan
gizli destek ile sonrasında “çuval olayı” olarak hafızalara
kaydedilen olayı anımsayalım;
Halk, o zaman da kırılan ulusal onurunu bir nevi tamir etmek
için Kurtlar Vadisi adı ile yayınlanan bir diziye sarılmıştı. Yoğun
ilgisini o diziye yönlendirmiş, intikam duygularını da Polat
Alemdar üzerinden tatmin edebilmişti.
Yine aynı dizi ile televizyon ekranlarından milli siyasetin
sistematik şekilde tedavülden kaldırılmasına karşı ortaya
çıkabilecek toplumsal itirazlar, tek tek zihinlerde yatıştırılarak
milletin gazı alınmıştı.
Yetenek Sizsiniz Türkiye, “O Ses Türkiye ya da Survivor…
İçimizden birilerinin katılıp adını tüm Türkiye’ye duyurmayı
başarıyor olması bilinçaltımıza bireysel umudun ışığını yakıyor.
Oysa yakılan umut ışığı değil bilakis umudun kendisi oluyor
daima.
Bu tür programlarla belki bir süreliğine de olsa hayaller
âleminin tozpembesine kapılıyoruz ancak, gerçek ile hayal arasında
sıkışıp kalmaktan öteye gidemiyoruz.
İşsizlik, gelecek kaygısı, gelir adaletsizliği, hukuksuzluk aynı
hızla ve bizi her gün biraz daha kuşatmaya devam ediyor.