Canlı bombadan Gül'e açık mektup!
Abone olYaptığı bir araştırma sırasında canlı bomba ilan edilen feminist yazar Hülya Tarman AİHM'ne giderken, Cumhurbaşkanı Gül'e etkileyici bir mektup yazdı.
Nergis DEMİRKAYA
İNTERNETHABER
ANKARA- Diyarbakır, Urfa, Batman ve Van’da kadın çocuklarla yaptığı
araştırma sürecinde gazetelerde canlı bomba ilan edilen, ancak
açtığı davayı “Haber kamu yararına olduğundan basın özgürlüğü
kapsamındadır” diye kaybeden feminist yazar Hülya Tarman AİHM’ne
gidiyor.
Tarman yaşadıklarını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir mektup
yazarak anlattı. Tarman Gül’e hitaben yazdığı mektubunda,
“Bu ülkenin adaletine inancım tükendiğinden değil, bu
ülkede adalet istemek için çalacak başka kapım kalmadığı için
gidiyorum… “sinsi” “sessiz” olmasın gidişim… “adettendir” haber
vermek. İşte elimde kalan tek adres; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
evet gidiyorum…!” dedi.
Hülya Tarman 2006-2007 yıllarında Diyarbakır, Van, Urfa ve Batman’a
gitti. Araştırması kapsamında çocuklarla, kadınlarla, gençlerle
konuştu ve bunları yazdı. Bunu yaparken orada iki kişiyle sorun
yaşadı. Hakkında ithamlar ortaya atılmaya başlandı. Onları Emniyete
şikayet etti. Haklarında suç duyurusunda bulundu. Ardından evine
döndü. Ancak on gün sonra iki gazetede hakkında Diyarbakır’da 4
canlı bombadan biri arasında ismi yazıldı, fotoğrafı basıldı.
“Dört Canlı Bomba Türkiye’ye Sızdı“ haberiyle
hayatı karardı. Hemen mahkemeye gitti. En son Yargıtay kararını
verdi. Gerekçeli kararda “Haber kamu yararına olduğundan
basın özgürlüğü kapsamındadır“ deniliyordu.
DESTEK KAMPANYASI BAŞLADI
Tarman’ın kişilik haklarını hiçe sayan bu karar üzerine destek
kampanyası başlatıldı. http://hulyatarmanadestek.blogspot.com/
adresinden yapılan destek kampanyasına İnci Aral’dan Nihal Bengisu
Karaca’ya, Yıldıray Oğur’dan Nur Sürer, Lale Mansur ve Bennu
Yıldıramlar’a kadar çok sayıda yazar sanatçı destek verdi.
TARMAN'IN GÜL'E MEKTUBU
Tarman hukuksuz ve kişilik haklarını hiçe sayan bu kararı şimdi
AİHM’ne taşıyor. Mahkemeye gitmeden önce de bunun nedenlerini
Cumhurbaşkanı Gül’e yazdığı mektupta anlattı.
İşte Tarman’ın o mektubundan hissettikleriyle ilgili bir bölüm:
”Bir araştırmacı olarak, çantamda ve aklımda, ses kayıt
cihazım, fotoğraf makinem, son derece sivil sorularım ve insan
sevgim vardı. Hiç kabul edilebilir değildi bu töhmetin
altında kalmak. O günleri ben ve ailem nasıl yaşadık, neler oldu
bitti, bir biz bir de Allah bilir.
Annem şimdi biz ne deriz herkese demeye devam ediyor. Ve
her kapı çalındığında hala çok tedirgin. Kısaca geçmedi bu travma
sürüyor.
Hukuk mücadelem Yargıtay’ın ” muhteşem” kararı
ile son buldu. Yargıtay diyor ki, kamu yararına ise haber;
”bombacı” da olabilirsin! Aklım erdiğinden beri savaşa
hayır demişken hem de!
Böyle “buyurdu” Yargıtay boynum kıldan ince, diyemiyorum..
Israrlı bir barış gönüllüsü, savaş karşıtı feminist bir aktivist
olarak durum fena halde”kanıma dokunuyor”
Bu olayda “kamu yararına” can güvenliğim de dahil tüm
kişilik haklarım çiğnendi, politik duruşum hiçlendi ve üstüne
hukukla mühürlendi. Bu mudur Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nihai
adaleti?
kiminle, neyle olsun mesafelenmem… cismim burda ama ruhum çoktan
gitti uzaklara…
biliyorum bir anlamım ve önemim yok “sesiz” ve “ünsüz” bir
tanığıyım ben bu dünyanın… ama zaten hep isimsizler düşmüştür
yollara… büyük değişimleri onlar yapmıştır!
Adalet istiyorum! Bu ülkeden adalet alacağım var.
Haklıyım.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Salt bu ülkenin adaletine inancım tükendiğinden değil, bu ülkede
adalet
istemek için çalacak başka kapım kalmadığı için gidiyorum…. “sinsi”
“sessiz” olmasın gidişim… “adettendir” haber vermek. İşte elimde
kalan tek adres; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi evet
gidiyorum…!
en temel insani haklarımı geri almaya!"