Canibaşını serbest bırakacak
Abone olMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “ Başbakan İmralı canisi ve PKK’ya af müjdesi vermesi ve peşmerge başının süreç ihanetinin sonunda bunun g...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “ Başbakan İmralı canisi ve
PKK’ya af müjdesi vermesi ve peşmerge başının süreç ihanetinin
sonunda bunun gerçekleşeceği kehanetinde bulunması rastlantı
değildir. Erdoğan PKK’yı resmen siyasallaştıracak ve canibaşını da
serbest bırakacaktır" dedi.
Meclis’te partisinin grup toplantısında konuşan MHP Lideri Bahçeli,
Türkiye’nin hem olağandışı hem olağanüstü bir dönemi, daha da
önemlisi aklın, mantığın ve vicdanın almayacağı kapkara günleri
yaşadığını söyleyerek, “Milli vicdanlar derin bir azap içinde
kıvranmaktadır. Türk milleti tarifsiz elem ve hüznün güzergahına
kıvrılmaktadır. Ülkemiz bataklığa doğru hızla sürüklenmektedir.
Türkiye’nin hak ve hukukunu sahiplenen, milli gurur ve iffeti olan
kim varsa tedirgindir, infial halindedir ve endişelidir. Başbakan
Erdoğan ve hükümeti milli varlığı budamak, milli bütünlüğü
baltalamak, milli kimliği bombalamak ve milli huzuru bozmak için
fitne ateşini körüklemiştir. Özellikle Diyarbakır’daki son
yaşananlar, son rezil sahneler bize başka bir yorum yapma imkanı
bırakmamıştır. Başbakan’la dostu ve kardeşi Barzani, sözde
Kürdistan beyanları altında Diyarbakır’da kavuşmuş, kucaklaşmış ve
kaynaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yıllık tarihinde bugünkü
kadar küstahlık, bugünkü kadar pervasızlık, bugünkü kadar ihanet
emin olunuz ki görülmemiştir. Türkiye, Başbakan ve hükümetinin
yabancılardan heyecanla aldığı vekalet göreviyle sanki işgal, sanki
esaret altındadır. Karşımızdaki ülke manzarası her açıdan yürek
burkucudur. Karşımızdaki ülke resminin aydınlık hiçbir yanı
kalmamıştır” dedi.
Almanya ziyareti ile ilgili de bilgi veren Bahçeli, “Bildiğiniz
gibi partimiz Başkanlık Divanı üyesi ve milletvekili bazı
arkadaşlarımla beraber 14 Kasım 2013 günü Almanya’ya hareket ettik.
16 Kasım 2013 günü Almanya-Türk Federasyonu’nun 28. Büyük
Kurultayı’na katıldık, buradaki muhteşem coşkuya tanık olduk.
Avrupa Türklüğü’nün hizmetinde geçen, mazisi şeref ve şan ile dolu
kutlu bir mücadelenin 28. Büyük Kurultayı’nı hayranlık verici bir
katılımla gerçekleştirdik. Gurbet ellerde yaşayan kardeşlerimiz
bugünkü şartlarda her türlü soruna rağmen dimdik ayakta; kimliği,
kişiliği ve kültürüyle dipdiri şekilde varlık mücadelesi
vermektedir. Buna çok sevindiğimi özellikle vurgulamak istiyorum”
diye konuştu.
Avrupa’da yaklaşık 6 milyonluk bir Türk nüfusu mevcut olduğuna
dikkat çeken Bahçeli, şunları söyledi:
“Almanya’da da 2 milyon 900 bin kardeşimiz yaşamaktadır. Üzülerek
söylemeliyim ki, ırkçı şiddet ve tahammülsüzlük tehditlerini devam
ettirmektedir. Bu itibarla Münih’teki yargı sürecinin en adil
şekilde sonuçlanarak, masum kardeşlerimizin kanını döken canilerin
ve çetelerin cezalandırılması en samimi dileğimizdir. Bunun yanında
çifte vatandaşlık konusundaki miyop bakış artarak sürmektedir.
Değişik ülke vatandaşları Almanya’da yerel seçimlerde oy
kullanabilirken, Türk vatandaşlarına aynı hak tanınmamaktadır.
Anlaşılıyor ki Avrupa Türklüğü dünü ve yarını arasında bir tercihe
zorlanmaktadır. Geleceğini bu ülkede gören kardeşlerimizin
beklentisi, milli kimliğine saygı duyularak anayasal haklardan
yararlanabilmelerinin önünün açılması ve çifte vatandaşlık hakkının
verilmesidir. Almanya devletinin bu konuda somut adım atması
kardeşlerimizin ortak görüş ve temennisidir. Ayrıca Türkçe
öğretmeni ve din görevlisi temini konularında tarafımıza iletilen
haklı ve son derece yerinde isteklerin de karşılanması aciliyet arz
etmektedir. Başbakan Erdoğan gözünü açmalı ve Avrupa Türklüğü’nün
sesine kulak vermelidir.”
“TÜRKİYE 16 KASIM GÜNÜ HİÇ OLMADIĞI KADAR KÜÇÜK DÜŞÜRÜLDÜ”
“Bugün büyüğünden bir Türkçe sözlüğünü açıp bakınız, eminim ki,
içinde bulunduğumuz ağır ortamı tam manasıyla tarif edecek ve
karşılayacak bir kelimeyi bulamazsanız” diyen Bahçeli, sözlerini
şöyle sürdürdü:
“Fakat hainlerin tarihine bakarsanız, işbirlikçilerin madde madde
yazıldığı kitapların sayfalarını karıştırırsanız, satılmışların
çarşaf çarşaf ifşa edildiği külliyatları gözden geçirirseniz
aradığınıza mutlaka ki ulaşırsınız. Türkiye’nin geçtiğimiz
cumartesinden beri yaşadığı hazin ve hüsran verici manzaralar ‘Ben
insanım, ben Türk’üm ve ben Türk milletinin ferdi olmaktan onur
duyuyorum’ diyen hiç kimsenin kabul edeceği şeyler değildir.
Türkiye 16 Kasım günü hiç olmadığı kadar küçük düşürülmüş, Türk
milleti hıyanetin resmi geçidine yüreği sızlayarak şahitlik etmiş,
caniyle Başbakan’ın fotoğrafları aynı pankarta iliştirilmiş, şehit
ve şühedamızın kemikleri sızlamıştır. Türk vatanı bir avuç soyu
sopu karışık, kökeni ve aidiyeti sorunlu, gelmişi ve geçmişi zift
gibi siyah, vicdanı ve insanlığı çürümüş yüzlerin meydan okumasına
sahne olmuştur. Biz millet olduk olalı, içimizden hiç bu kadar
sarılmamış, hiç bu kadar hançerlenmemiştik. Biz devlet olduk olalı
hiç bu kadar zulüm görmemiş, hiç bu kadar köşeye sıkışmamıştık.
Cehaletin bugünkü kadar mevki elde ettiği başka bir dönem
olmamıştır. Düşmanlığın hiç bu kadar övüldüğü, iltifat görüp taltif
edildiği başka bir dönem görülmemiştir. Hıyanetin hiç bu kadar
statü elde ettiği, hiç bu kadar sivrilip iktidara yükseldiği başka
bir devire tesadüf edilmemiştir. Milli şeref, milli haysiyet, milli
vakar, milli ruh ve milli kimlikten mahrum olanların saltanatına
hiç bu kadar süreyle katlanılmamıştır. Neredeyse Anzavur dirilmiş,
mazideki isyancılar gözlerini açmış, Ali Kemal yattığı yerden
kalkmış, Damat Ferit hortlamış, ecdadımızın kılıç darbeleriyle yere
çakılan haçlılar tekrar ayaklanmış, hükümetle ve başındaki
şahsiyetle bütünleşmiştir. Başbakan Erdoğan meşrebinin, seviyesinin
ve olmayan kalitesinin gereğini yapmış, kadim dost ve kardeşi
Barzani’yi Diyarbakır’a davet etmiş ve burada tıpkı aşığına vurgun
maşuk gibi muhatabını bağrına basmıştır. Peşmerge başı, tarihi
olarak propagandası yapılan bu ihanet buluşmasına gelirken, tıpkı
19 Ekim 2009 tarihinde PKK’lı militanların kullandığı Habur yolunu
takip etmiş ve topraklarımızı kirletmiştir. Yanına aldığı ve 37 yıl
sonra Başbakan’ın vizesiyle yurda giriş yapan Şivan Perver isimli
bölücü ve sözde şarkıcıyla gövde gösterisi yapmış, tezahüratlar
eşliğinde ve konvoy halinde Diyarbakır’a ulaşmıştır. Başbakan
Erdoğan’ın dost diyerek methiyeler düzdüğü, yüzünde güller açarak
kollarına aldığı bu terör destekçisi 37 yıl sonra sanki babasının
çiftliğine gelir gibi Türkiye’ye girmiştir. ‘Abdullah Öcalan barış
ve özgürlük savaşçısıdır. Terörist değildir. Terörist olan Türkiye
Devleti’dir. İnanın bana’ sözlerini 1999 yılında İsveç’te sarfeden
rezil bu kişidir. ‘İmralı’daki kahramanı selamlıyorum’ beyanını
2009 yılında Almanya’da seslendiren delilli ispatlı hain bu
kişidir. ‘Allah kahretsin Türk dilini, başımızdan defedelim’
hakaretini geçtiğimiz yıl yine Almanya’da seslendiren ahlaksız bu
kişidir. Başbakan, bu PKK’lıyı dost olarak görmüş ve gönlünün tüm
kapılarını ardına kadar açmıştır. Sıfır sorun mucidi Dışişleri
Bakanı da bu terör düşkününden özürler dilemiş, belki de dizlerine
kapanarak af dilenmiştir. Ömrü boyunca milli tüm değerlerimizle
didişmiş, diş bilemiş ve dirsek çevirmiş tescilli bir eşkıyaya bu
denli muhabbetin, bu denli sıcaklığın anlaşılabilir bir tarafı
bizce kesinkes yoktur. Başbakan’ın PKK’lılara karşı gösterdiği
coşkun ve aşkın sevginin kendi içinde tutarlı bir yanı herhalde
vardır. Buna göre Sayın Erdoğan ya Kandil yetiştirmesidir, ya Türk
düşmanıdır ya da Türk milletinin kanını içmeye yeminli çevrelerin
özel ve gönüllü görevlisidir. Sanıyorum bu üç seçeneğin dışında bir
yorum yapmak imkansızdır. Bu da yetmemiş, Başbakan Erdoğan
Diyarbakır’daki açılış törenini, 28 Ekim 2013 günü Cumhurbaşkanlığı
Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü alan bir başka PKK’lının ölüm
yıldönümüne denk getirmiştir. Değerli arkadaşlarım söyler misiniz
bana, Türkiye Cumhuriyeti’ni PKK severlerin yönetmesi, devletin en
üst makamlarında teröristlere yataklık yapanların bulunması Türk
milleti için kıyamet alameti değil midir? Bu nasıl bir iştir ki,
birisi ödül verecek kadar şuur kaybına uğrar, birisi anma günü
düzenleyecek kadar da gözü ve vicdanı kararır? Hangi devletin
yöneticileri böyle bir kokuşmuşluğun içinde olmuştur? Dünyanın
neresinde bir ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı teröristlere
koltuk çıkmakta, izzet ve ikram yapmaktadır? Başbakan, hısım ve
yakın akrabası olduğuna kanaat getirmeye başladığımız Barzani’nin
önünde PKK’lı Ahmet Kaya’dan şiir niyetine bazı zırvaları
dillendirirken önüne gelen ağlamış ve duygulanmıştır. Başbakan içli
içli okumuş, ah çekerek, ‘keşke burada olsaydı’ diyerek özlemini
haykırmış ve neticede protokol kısmında gözyaşları sel olup
birbirine karışmıştır. Hayatı boyunca şehitlere tek bir damla
gözyaşı dökmeyen, göz pınarları hiçbir milli davada yaşarmayan
izansızlar, insafsızlar ve nefsine tapan kibir yuvaları koro
oluşturup PKK’lı Ahmet Kaya’nın ağıdını ölümünden 13 yıl sonra
yakmışlardır. Başbakan Erdoğan madem bu kadar Ahmet Kaya
hastasıdır, madem bu kadar kardeşi olarak görmektedir, madem bu
kadar matemlidir; o zaman en kısa sürede bu terörist havarisinin
adına bir anıt yaptırmalı, orayı kendisine mesken tutmalı,
yakınlarından da bir ev tutarak sürekli anıtı seyretmelidir.
Başbakan’a göre bu PKK’lının suçu saz çalmakmış. Sayın Erdoğan,
öldürmek için ille de tüfek, tabanca, top ve hançer mi kullanmalı;
saz kaleşnikof, kalem füze, söz kurşun, senin ve dostun gibi
zihniyetler de canlı bomba olamaz mı?”
“KİMSE SABRIMIZA ALDANIP DA GEVŞEKLİK YAPMASIN, KUDUZ GİBİ ORAYA
BURAYA SATAŞMASIN”
Başbakan ile Barzani’nin gelişinin tarihi olarak gösterildiğini ve
bu şekilde servis edildiğini ifade eden Bahçeli, “Devlet imkanları
seferber edilerek kurgulanan çok acımasız bir psikolojik harekat,
yandaş medyadaki çığırtkanların katılımı; siyaset, iktidar,
bürokrasi ve bazı sivil toplum kuruluşları arasındaki rol
dağılımıyla icra edilmiştir. Bütün bu kepazelikler Türk milletinin
gözleri önünde yaşanırken Başbakan Erdoğan’ın hala tarih
yazdıklarını söylemesi, bizatihi tarihsel akışın şahit olduğu en
büyük yüzsüzlüklerden birisidir. Bilinsin ki, Türk tarihinde bu ve
benzeri karanlık günlerin hayırla yad edildiği ne duyulmuş ne de
görülmüştür. Başbakan ihanetin tarihine süt kardeşleriyle ilaveler
yapabilir, elbette buna bir engel yoktur. Ancak Türk tarihi
ecdadımızın ve aziz şehitlerimizin mübarek kanlarıyla ve
cephelerdeki kahramanlıklarıyla yazılmıştır. Herkes adımlarını bu
yalın gerçeğe göre atmalı, sözlerinin nereye varacağını
hesaplayarak konuşmalıdır. Zira, gerekirse yeniden tarih yazmak
için iştahlı ve istekli bir nesil tıpkı bu salonda olduğu gibi
filiz filiz, başak başak, boy boy yetişmiştir. Kimse sabrımıza
aldanıp da gevşeklik yapmasın, kuduz gibi oraya buraya sataşmasın;
yeri ve zamanı gelince Malazgirt Destanı da tekrarlanır, Söğüt ruhu
da canlanır. İstanbul’un fethi de yenilenir, İzmir’de denize
dökülenlerin torunları da yeniden süpürülüp atılır. Barzani’nin
kuyruğuna takılanlar, yularını Kandil teröristlerine kaptıranlar,
bölücülerin maşası olmaktan keyif duyanlar yazsa yazsa ancak
kalleşliğin ve kahpeliğin tarihini yazacaklardır” şeklinde
konuştu.
Herkesin fıtratının, mayasının ve fikriyatının gereğini yaptığını
söyleyen Bahçeli, şunları dedi:
“Diyarbakır’da Barzani’yi konuk etmek, onun huzurunda Kürdistan’ı
meşrulaştırmak Türk milletinin görüp görebileceği en ciddi
tahribatlardan birisidir. Biz geçen haftaki grup toplantımızda
sorduğumuz, ‘Başbakan Erdoğan Kürdistan için umut mu verecek, vade
mi biçecektir?’ sorusu kısa süre içinde cevabını bulmuştur. Evet,
Başbakan Erdoğan siyasi menfaat uğruna, Barzani’nin desteğini sözüm
ona bölgede alma pahasına ve dört varil mazot amacıyla ayaküstü hem
müzakere ortağını satmış, hem de Kürdistan’a onay vermiştir.
Başbakan, peşmergenin pankürdist politikalarını hazmettirmek için
Türk milletine verdiği yetkiye alenen ihanet etmiştir. Barzani de,
bir yanda İmralı canisine teşekkür ederken, diğer yanda ‘rüyada
görsem inanmam’ diyerek Başbakan’ı takdir ve daha fazlası için
teşvik etmiştir. Türkmen kardeşlerimizi peş peşe katleden,
Türkmenlerin demografik yapısıyla oynayan, Türkmen şehirlerinin
ismini değiştiren, PKK kamplarının başında nöbet bekleyen,
teröristleri giydirip kuşandıran, Kerkük’ün statüsünü oldubittiye
getirmeye çalışan bir alçak, öyle ki Başbakan’da hayallerini
bulmuştur. İnşallah Allah’ınızdan bulacağınız günler de yakındır.
Başbakan Erdoğan ve peşmerge çetesi aynı yöntem, aynı hedef ve aynı
vasıtalarla Türklüğe her tarafta zehir saçmaktadır. Gelişmelerden
cesaret alan Diyarbakır’ın aklınca sevimlilik yapan şeytani
belediye başkanı da, Barzani’nin ‘Kuzey Kürdistan’a ve şehrinize
hoş geldiniz’ diyerek gönlünü etmiştir. Sayın Başbakan, bu Kuzey
Kürdistan neresidir? Sen, elinden tuttuğun bu belediye başkanının
sözlerine katılıyor musun, destek veriyor musun? Türkiye bir hukuk
devleti ise, bu savcılar, bu hakimler nerededir? Yasa ve Anayasa’ya
göre en ağır suçlar bir bir işlenirken, vatanını ve milletini seven
hukuk insanları nereye sinmiştir? Şu işe bakınız ki, peşmerge
yönetiminden bir temsilci, AKP’nin kolaylaştırıcı tavrıyla NATO’nun
Brüksel’deki toplantısına katılmıştır. Bu iştirakin geri planında
AKP’nin müsaadesi ve müdahalesi tartışmasızdır. Irak’taki terörizm
destekçisi bölgesel bir yönetimin NATO toplantısına katılacak kadar
mesafe alması, ABD’nin ve diğer batılı güçlerin tutumu hakkında da
hepimize bir fikir vermektedir. Anlaşılan Başbakan aldığı
buyrukları sadakatle uygulamaktadır. Yine anlaşılmaktadır ki,
Kerkük’ten Avrupa’ya ulaşacak yeni bir doğal gaz ve petrol hattının
inşası için Başbakan Erdoğan ve Barzani memur edilmiştir. Oyun
iğrenç, tezgah aşağılık ötesidir. Hesap para, servet ve koltuk
üzerinedir. Bunun için de Türkiye’nin bölünmesi, ilk etapta
özerklik, arkasından federasyon ve konfederasyon koridorundan
geçerek Kürdistan direklerinin çatılması amaçlanmaktadır.
Suriye’nin kuzeyinde PKK tarafından ilan edilen özerk yönetim
Kürdistan’ın ikinci halkasıdır. Şimdi de sırayı üçüncüsü almıştır.
Başbakan Erdoğan bu sebeple adeta ihanet yarışına, adeta nefes
nefese bölücülük rekabetine girmiştir. PKK’ya teslim olmanın ismi
normalleşme, Barzani’ye boyun eğmenin ismi önyargıları kırma,
bölücülüğe hukuki kılıf dikmenin adı tabuları yıkma ve
şerefsizliklerin ismi de yeni Türkiye olarak formüle edilmiştir.
Başbakan’ın ‘dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını
göreceğiz’ beyanıyla İmralı canisi ve PKK’ya af müjdesi vermesi ve
peşmerge başının süreç ihanetinin sonunda bunun gerçekleşeceği
kehanetinde bulunması rastlantı değildir. Recep Tayyip Erdoğan
PKK’yı resmen siyasallaştıracak ve canibaşını da serbest
bırakacaktır. Bu süreci çabuklaştırmak için muhtemeldir ki, PKK
sansasyonel eylemlerini artıracaktır. Mardin’de askeri birliğimize
yönelik kurulan pusu, Van karayolu yapımını üstlenen bir firmaya
ait şantiyenin basılması, 10 araç ve iş makinesinin ateşe verilmesi
bunun bir işaretidir. Başbakan Erdoğan barış, çözüm ve süreç
derken; PKK’lı caniler elleri tetikte insan avına çıkmışlar, kan
dökmek için silahlarının emniyetini açmışlardır. Başbakan ve bölücü
şebeke vatanı sahipsiz sanmamalıdır. Milleti yalnız görmemelidir.
Devleti çaresiz saymamalıdır. Gücümüzün yegane kaynağı büyük Türk
milleti ve onun sevdalısı Türk milliyetçileri hainleri her tarafta
karşılamaya ve tarihin çöplüğüne atmaya hazır ve azimlidir.
Hatırlatmak isterim ki, büyük şairimiz merhum Namık Kemal ‘Vatan
Mersiyesi’ şiirindeki ‘Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini’ yakarışını, Gazi Mustafa
Kemal şu sözlerle cevaplamıştır: ‘Vatanın bağrına düşman dayasa da
hançerini, bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini.’ Şundan
emin olunuz ki, milli mücadele yıllarında nasıl ki kurtarıcı Türk
milleti olmuşsa yine aynısını yapacak, gök kubbeyi hainlerin başına
geçirecektir. Türkiye’yi bölmek için işgalci düşman güçlerinin
dayattığı Sevr anlaşmasını yırtıp yüzlerine çarpan milli ruh
yeniden güneş gibi doğacak ve cesaretle harekete geçecektir. Kimse
ümitsiz olmasın, kurtuluş yakındır, Başbakan ve hükümetinin Yüce
Divan’a çıkma günü yaklaşmaktadır.”
(İHA)