Çanakkale'de kaybolan Norfolk Alayı'ndan haber var
Abone olÇanakkale Savaşı sırasında, bir dağın yamacındaki bulutun içine girdikten sonra bir daha haber alınamayan Norfolk Alayı'ndan haber var. Ünlü tarih romanları yazarı Sara Gürbüz Özeren, "Karanlık Kanyon'un Şifresi" isimli kitabında, 100 yıllık sırrın kapıla
Çanakkale Savaşı sırasında, bir dağın yamacındaki bulutun içine girdikten sonra bir daha haber alınamayan Norfolk Alayı'ndan haber var. Ünlü tarih romanları yazarı Sara Gürbüz Özeren, "Karanlık Kanyon'un Şifresi" isimli kitabında, 100 yıllık sırrın kapılarını aralıyor.
Çanakkale destanının 100. yılında Damla Yayınları'ndan çıkan fantastik macera türü romanda, Norfolk Alayı'nın izini ıssız Sibirya tepelerinde at çobanlığı yapan bir genç buluyor. Gizemli bir sisin içinde atıyla birlikte kaybolan genç, kendini 100 yıl önce Norfolk Alayı'nın geldiği cennet parçası bir adada buluyor.
At çobanı gencin ve Norfolk Alayı'nın gizli geçitten geçerek yeniden bu dünyaya ulaşma çabasının anlatıldığı roman, okuyucuları bambaşka bir serüvenin içine çekiyor. Romanda, Çanakkale'de 100 yıl önce yaşanan o gizemli olay ve sonrası özetle şöyle anlatılıyor:
Beklenildiği gibi kısa bir süre sonra o bulut, konduğu tepeden, yükseldi ve ağır ağır kuzeydoğuya doğru hareket etti. Tuhaf bir şeyler olduğu tam da bulutun kalktığı anda anlaşıldı. Arkadan yetişenler tepeyi tutacak olan 267 askerden hiçbirine rastlamadılar Ne ölülerine ne de dirilerine... Sonradan yapılan yazışmalarda Türk tarafı böyle bir birlikle savaşmadığını bildirdi. Peki bu askerler nereye gitmişti? Evet dostum, 4. Norfolk Taburu’nun 267 askerinden eser yoktu. Sanki yer yarılmıştı ve yerin dibine geçmişlerdi.
Atalarımızın hikâyesi o beyaz bulutla başlar. Kendileri de bunu anlamamışlardır. Bildikleri tek şey, savaşın cehennem çukurundan uzaklaşmaları ve burada huzura kavuşmalarıdır. Silahları göğüslerine bastırılmış bir hâlde bu adaya inerler. Kumandanlar yaşadıklarının herkese nasip olmayacak bir mucize olduğunu düşünür. Bunun ilahî bir mesaj olduğuna karar verir ve askerlerinden bir daha silah kullanmayacaklarına ve savaşmayacaklarına dair söz vermelerini isterler. Hep beraber silahlarını bırakırlar ve ant içerler.
İndikleri bu adada yerliler yaşamaktadır. Bir sabah karşılarında bizimkileri bulunca çok şaşırırlar. Bir de garip bir yolculuk yaptıklarını öğrenince büsbütün afallamak durumunda kalırlar. Onlara saygı duyarlar ve savaştan kaçırılmış bu askerlere dokunmazlar. Hatta isteyenleri yerli kızlarla evlendirilirler. Senin de gördüğün o beyaz dağın yamaçlarına yerleşmelerine izin verirler. Yalnız bir şartları vardır: Kimse adadan geri gitmeyi istemeyecektir. Bu istek bizimkiler tarafından sevinçle karşılanır. Çünkü ayrıldıkları dünya gerçek bir cadı kazanıdır. Her tarafta savaş vardır. Savaş, beraberinde salgın hastalıkları, açlığı ve sefaleti getirmiştir. Gerçi bizimkiler soylu askerlerdir; ama İngiltere’ye dönecek yüzleri de yoktur. Onurları kırılmıştır. Onlara verilen görevi yerine getirememiş, kendilerinden daha ilkel silahlarla savaşan Türkler'e yenilmişlerdir.
Senin anlayacağın yerlilerin teklifine dört elle sarılırlar. Ayrıca Karanlık Kanyon’a girmeleri de yasaktır. Çünkü orada adanın yaşadığın dünya ile bağlantısını sağlayacak geçidin planları saklıdır…"