Çanakkale Savaşı hiç böyle yazılmadı.
Abone olÇılgın Türk'ün son romanı "Diriliş - Çanakkale 1915" martta çıkıyor.
ÇANAKKALE Savaşı’nı ve o dönemi en
iyi özetleyen ve sonrasını sonsuza açan sözcüğün olduğunu
düşünüyorum.
Ey sevgili gençler!
Bu savaşları, lütfen sabırla, dikkatle, düşüne düşüne okuyunuz.
Bunları heyecanlı, kanlı savaş sahneleri anlatmak için değil, hele
savaşı övmek için hiç değil; irade, akıl, buluş, yurtseverlik,
milli duruş, bilinç, sebat, kararlılık, inanç, benlik, gerçek
kahramanlık, insanlık ve karakter sergisi oldukları için, bir
milletin dirilişinin, uyanışının aşamalarını oluşturdukları için
anlattım, bilmenizi istedim.
Bu olağanüstü zaferi hikaye ederken olayları hiç abartmadım. Ucuz
kahramanlık hikayelerine, hasamet edebiyetına, şovence anlatıma hiç
yer vermedim.
Birçok sayfayı, o kan deryası içinde, yarı aç, yarı tok, yurtlarını
ve insanlıklarını koruyan kahramanlara duyduğum saygı ve minnet
nedeniyle gözlerim yaşara yaşara yazdığımı söylemeliyim.
Diriliş’i yazarken bazı şehitlerin omuz başımda durdukları,
yazdıklarımı denetledikleri duygusuna kapıldığım çok oldu.
Karşı yanın kahramanlarını belirtmeyi de ihmal etmedim.
Ayıplarımızı ve başarısızlıklarımızı da gösterdim."
GÜNAHSA GÜNAH DEYİP SAÇLARINI FEDA ETTİ
GEMİLERİN bedeli 7 milyon lira tutuyordu. Hazinede ilk taksiti
ödeyebilecek kadar bile para yoktu. Donanma Cemiyeti aracılığı ile
halktan yardım istendi.
Bu istek büyük heyecan uyandırdı. Yeni bir yenilgi onursuzluğu ve
acısı yaşamak istemeyen halk harekete geçti. Heyecan köpürerek,
dalga dalga yayıldı.
Tarihin yazık ki adını kaydetmediği kimsesiz, yoksul bir kadın da
unutulmayacak bir kahramanlık yaptı. Beyoğlu berberlerinin peruka
(takma saç) yapmak için parasıyla saç aradıklarını duymuştu.
Müslüman Türklerde kadınlar genellikle saçlarını kesmez, kesenlere
iyi gözle bakılmazdı. Ama uzun saçından başka varlığı yoktu.
Cepheden gelen yaralıları, iniltileri kesilmeyen göçmenleri,
caddelerden yenilginin utancı içinde başları eğik geçen namuslu
subayları düşündü. Günahsa günaha girmeyi, ayıplanmayı, hor
görülmeyi, çirkin olmayı göze aldı; o kadar sevdiği saçlarını
ağlaya ağlaya dibinden kesti. Rum berbere sattı, aldığı üç kuruşu
koşa koşa Donanma Cemiyeti’ne yetiştirdi.
KADINLAR ASKERLİK DİLEKÇESİ VERDİLER
KADIN Haklarını Savunma Derneği Yönetim Kurulu ile Dünyası
dergisinin ileri gelen yazarları derginin Divanyolu’ndaki yönetim
yerinde toplandılar. Derneğin Başkanı ve Derginin kurucusu Nuriye
Hanımın çağrısı üzerine bir araya gelmişlerdi.
Nuriye Hanım, "Zaten kağıt sıkıntısı var" dedi, "Dergiyi zorlukla
yayımlayabiliyoruz. Dergiyi kapatalım, bütün zamanımızı derneğe
ayıralım. Birçok yolla ordumuza yardımcı olabiliriz. Kızılay,
Donanma Cemiyeti, Müdafaa-yı Milliye Cemiyeti gibi yursever
örgütlerin kadın kollarında da çalışabiliriz. Birçok üyemiz var.
Üyemiz olmayanlardan da destek isteriz. Yardım toplayabiliriz.
Çamaşır dikebilir, çorap örebilir, sargı bezi hazırlayabiliriz. Bu
amaçla kadınların çalışacakları işlikler kurabiliriz. Ne
dersiniz?"
Öneri oybirliği ile kabul edildi. Daha da ileri giderek Enver
Paşaya bir telgraf çekip gerekirse askerlik yapmaya hazır
olduklarını da bildirdiler.
GÖNÜLLÜ HEMŞİRELİK KURSLARI AÇILDI
KIZILAY Kadınlar Kolu’nda çalışan hanımlardan biri, gönüllü
hemşirelik kursu açılmasını önerdi. Öneri heyecanla, alkışlarla
benimsendi. Bu olay yalnız bir hayır etkinliği olmaz,
gerçekleşirse, birçok zincirin kırılmasını da kolaylaştırırdı. Öyle
de olacaktı.
Kızılay Genel Başkanı Dr. Besim Ömer Paşa’yı ziyaret ettiler.
Öneriyi öğrenince Paşa’nın gözleri yaşardı.
Kadınların çalışmasını, meslek gereği de olsa bir erkeğe el
sürmesini kabul etmeyen bağnazların tepkilerine göğüs gererek
hemşirelik mesleğini o başlatmıştı. Açtığı kursu bitiren Müslüman
hanımlar Trablus ve Balkan Savaşı sırasında Kızılay hastanelerinde
çalışmışlardı. İçini çekti:
"O felaket günlerinin ertesinde, yeni kurs açmayı düşünemedik.
Eskilerden bu önemli mesleği sürdüren ancak bir iki kişi kaldı.
Evlenenler, belki de kocaları izin vermediği için ayrıldılar. İlk
kursa pek az hanım katılabilmişti. Anlıyorum ki bu kez öyle
olmayacak. Kurs açılacağını duyurun!"
Hanımlar odadan çıkar çıkmaz bu güzel hizmeti başlatmak için
yardımcısını çağırdı.
SAVAŞ KARARINI TEK BAŞINA VERDİ
ENVER Paşa, sabah bütün raporları okudu. Bronsart Paşa, Alman
Genelkurmayı’ndan aldığı emre göre bir rapor hazırlamıştı. Rapor,
Osmanlı Devleti’nin savaşa nasıl gireceğini belirliyordu. Bir çeşit
savaş senaryosuydu.
Odasında yapayalnızdı.
Tarih, geçmişi görkemle dolu imparatorluğun kaderini elinde tutan
genç adamın bir karar vermesini bekliyordu. Durumu Türk kurmaylarla
değerlendirebilirdi. Sadrazama bildirebilir, hükümete
götürebilirdi. Cemal ve Talat Paşalarla toplanıp görüşebilirdi. Hiç
birini yapmadı. Tarihin huzurunda tek başına durdu ve müthiş kararı
verdi: Bronsart Paşanın raporunu onayladı!
Osmanlı Devleti’nin savaşa nasıl gireceğini açıklayan çok gizli
belge Alman Genelkurmayına gönderildi.
MUSTAFA KEMAL ÇANAKKALE’DE
MUSTAFA Kemal, 3. Kolordu’ya malzeme taşıyan küçük bir gemiyle
Tekirdağ’a geldi.
19. Tümen daha kuruluş halindeydi. Tümenin karargáhı bile yoktu. Üç
alayı vardı. Biri 57. Alay’dı. Karma bir alaydı. Alayda Anadolu’nun
her şehrinden birkaç kişi vardı. Türkiye sergisi gibiydi. Alay
Komutanı Binbaşı Hüseyin Avni Bey, yürekli, bilgili, çalışkan bir
subaydı.
Yeni kurulduğu için alaya daha sancak verilmemişti. Öteki iki
alayın kuruluşu ise daha tamamlanmamıştı.
M. Kemal göreve başladığını Kolordu Komutanlığına bildirdi: 1 Şubat
1915.
M. Kemal’in ve yeni Türkiye’nin saati çalışmaya başlamıştı.
MEHMETÇİĞİN HELVA SEVİNCİ
HİLMİ Bey hepsine teşekkür etti, yardımcısı Teğmen Fahri’ye de
usulca, "Bugün akşam yemeğine irmik helvası ekleyelim" dedi, "Hak
etti çocuklar."
Cebinden para vererek gereken malzemeyi aldırmasını rica etti.
İrmik helvası büyük olaydı.
Akşam az etli bulgur pilavı vardı. Bir de helva olduğunu duyunca
asker bayram etti. Bataryanın uğuru Deli Mustafa ile Deli İbrahim
zıpzıp zıpladılar. Bunlar 40 yaşında iki iyi çocuktu!
"Hey hey heyyyy!"
Er Edremitli Seyid’in gözleri dört açıldı, "Anaav"... diye inledi
minnetle, ".. padişah sofrası da anca bu kadar olur!"
Duayla savaş kazanılsaydı Müslümanlar hiç yenilmezdi
TURGUT Özakman, ’Diriliş’ romanını ilk kez Hürriyet’e anlattı.
Savaşta kadınların önemini ve o dönemde gelişen kadın hareketini
anlatan Özakman, dönemin fotoğrafını çekiyor. Özakman, şunları
söyledi:
KARAKUŞ MASALI DEĞİL Kİ BU
"Sanıyorum, Çanakkale ile ilgili eksiksize yakın bir kitaplığım
oldu. Dünyadaki bununla ilgili bütün internet sitelerini taradık.
Gereken hepsinden indirme yaptık, resim de indirdik. Bazı
kimselerin, Çanakkale’yi görmeden bazı şeyleri yazdıkları
anlaşılıyor. Bazıları zaten uçmuş. Bir kısmı gerçeği saptırıyor.
Roman diye yazıyor ama bu ’Karakuş Masalı’ değil ki. Geçen sene, 1
Mayıs’ta eve kapandım, ocakın ortasında çıktım. Sekiz ay evden
çıkmadım. O arada seçimde bir çıktım, bir iki kere yayınevine
gittim o kadar. Her sokağa çıktığımda da Ankara’yı özlemiş olarak
çıkıyordum.
DÖNEMİN EN ÖNEMLİ KADIN HAREKETİ
Çanakkale sadece Çanakkale’de olup biten bir olay değil. Bunun
evveliyatı önemli. O tarihteki fikir akımları önemli; ama bir de
kadın hareketi var, öbür zamanki fikir hareketinden çok daha
önemli. İki sene evvel, Balkan Savaşı yapılmış, 600 yıllık bir
imparatorluğun dev iki ordusu, bir kaç yıl evvel kurulmuş dört
küçük ülkenin ordusundan dayak yiyor, bozguna uğruyor. Bulgar
ordusu ta İstanbul’un eşiğine, Çatalca’ya kadar geliyor. Bu
ordudan, Çanakkale ordusu nasıl çıkıyor? İşte kitap bu dirilişi
anlatıyor.
KURTULUŞ SAVAŞI’NIN TAÇ KAPISI ÇANAKKALE
Çanakkale, Kurtuluş Savaşı’nın taç kapısı, girişi. Çanakkale, 1.
Dünya Savaşı içerisinde büyük bir başarı. Ama sonunda yeniliyoruz.
O kadar kudretle, şanla, şerefle koruduğumuz Çanakkale’yi
Fransızlar gelip basıyorlar, onların oluyor. Yani Çanakkale’nin
eğer bazı özellikleri olmasaydı, bu büyük yenilginin içerisinde bir
teselli olarak kalacaktı. Ama öyle değil. Gelecek için çok önemli
bazı özellikleri var. Birincisi Atatürk’ü tarih sahnesine
çıkartıyor ilk defa. İki, inanılmaz bir özgüven geliyor. ’Biz
kenetlenebilirsek, emperyalizmi yenebiliriz.’ İşte Milli Mücadele
bu ruhla yapılmıştır. Onun özü, onun mayası Çanakkale ruhu. Üçüncü
bir özelliği de o daracık alanda savaşın her türlüsünü yapmış genç
komutanlar, sonradan bunların yüzde 90’ı milli mücadelede görev
almıştır; o inanılmaz yoksulluk içerisinde orduyu zaferden, zafere
koşturabilmiştir. Bu üç büyük temel özelliğiyle milli mücadeleyi
yaratıyor, cumhuriyete kadar götürüyor.
MİLYONLARCA ANANIN DUASI ARKAMIZDA
Milli mücadelede, kağnıcı kadınlar vardır. Bu savaşta başka bir şey
var. Her taraftan askerlere dağıtılsın diye, kuruyemiş, çerez
hediyesi başlıyor. Sigara hediyesi başlıyor. Onlara mendil, çorap,
çamaşır yollama hediyeleri başlıyor. Oradaki bir subayın söylediği
bir söz var; ’Düşmanın arkasında donanma varsa, bizim arkamızda
ondan daha güçlü bir şey var. Milyonlarca anamızın duası var’
diyor. Mehmetçik böyle hazırlanıyor kavgaya ve gelen insanların çok
güçlü olduğu, çok yıkıcı olabileceği anlatılıyor.
KANTARLA TARTIP ASKERE ALDILAR
Ordu, Suriye’de, sırtında kışlık elbiseyle dövüşüyor, Sarıkamış’ta
yazlık elbiseyle. Büyük Savaş’ın sonuna doğru artık ne varsa dibini
kazıyoruz. Çocukların yaşına bakılmıyor; kantara konuluyor, 45
kiloysa askere gönderiliyor. İsterse 13 yaşında olsun. Bu erkeğini
bitiriyor Anadolu’nun. Soluğu tükenmiş bir devletle ordu; silahı
yok, cephanesi yok, neyle galip gelecekler? Ölüyorlar.
OSMANLI KİMİN KUCAĞINDA ÖLDÜ
Tam gerçeği konuşmak gerekirse, Osmanlı İmparatorluğu, Enver
Paşa’nın kucağında ölmüştür. Bir insanın vatanı sevmesi başka şey,
yararlı olması başka şey. Nice zararı dokunmuş insanlar da
vatanseverdir. Sonuçta bir şeyi yok etmeyeceksin, halkına zarar
vermeyecek, üzerine ipotek koymayacaksın, geleceğini
karartmayacaksın. Her attığın adımı hesaplayacaksın, bir şey
konuşmadan evvel, dokuz kere yutkunacaksın.
ÇANAKKALE’NİN KENDİSİ MUCİZE
Çanakkale’yi, Milli Mücadele’nin bir alternatifi gibi
gösteriyorlar. 18 Mart çok uzun yıllardan beri kara ve deniz
savaşlarının ortak Çanakkale günüydü. Son zamanlarda bu deniz
zaferi günü gibi kutlanıyor, çünkü orada Atatürk yok. Çanakkale’de
mucizeler yaratmaya, hurafeye gerek yok. Çanakkale’nin kendisi
mucize. Onca yokluğa rağmen kendisi mucize."
(Hürriyet)