Can Dündar'a 'MİT TIR'ları' davasında verilen 27 yıl 6 ay hapis cezasının gerekçesi açıklandı
Abone olMİT TIR'larının durdurulmasına ilişkin davada, eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'a verilen 27 yıl 6 ay hapis cezasının gerekçesi açıklandı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan
gerekçeli kararda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve
Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından düzenlenen 25 Ocak 2016 tarihli
iddianamenin özeti yer aldı.
Kararda, mahkemece yapılan yargılama sonunda verilen kararın, gazeteci Can Dündar yönünden ayırma hükmüyle birlikte temyiz için Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ne gönderildiği, dairenin 8 Mart 2018 tarihli kısmi onama ve bozma kararlarıyla dosyanın yeniden mahkemeye geldiği hatırlatıldı.
Yapılan yargılama sonunda Yargıtay ilamına uyulmasına ve sanık Erdem Gül hakkında davanın bu dosyadan ayrılmasına karar verildiği belirtilen gerekçede, Can Dündar hakkında, 'silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme' suçundan açılan davanın da bu dosyayla birleştirilmesine karar verildiği kaydedildi.
Güvenlik Konseyi'ne gönderilen Suriye temsilcisinin mektubu da deliller arasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca düzenlenen 6 Ocak 2018 tarihli bir iddianamenin de kabul edilerek aynı dava dosyasıyla birleştirildiği aktarılan kararda, Can Dündar'ın savcılıktaki 26 Kasım 2015 tarihli, İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği'ndeki 26 Kasım 2015 tarihli ve yargılama yapan mahkemedeki 1 Nisan 2016 tarihli savunmalarına yer verildi.
"Sanığın yargılama sırasında yurt dışına kaçtığı, bu nedenle
hakkında kaçak kararı verildiği, ayrıca sanığın yurt dışından
iadesi hususunda talepte bulunulduğu anlaşıldığından sanığın bozma
ilamına karşı beyanları alınamamıştır" denilen gerekçeli
kararda, son savcılık mütalaası özetlendi.
Gerekçeli kararda, verilen hükme dayanak oluşturan deliller,
şöyle sıralandı: "Davadaki tanık beyanları, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık ile MİT
Müsteşarlığının müdahillikleri, olayın kamuoyuna duyurulması,
mahkemece verilen erişim ve yayın yasağı, soruşturmada sanıkların
tutuklanmaları, gazete nüshaları, Anayasa Mahkemesinin sanıklar
tarafından yapılan bireysel başvuruya dair kararının 'kişi
özgürlüğü ve güvenliği' hakkı yönünden incelenmesi, MİT'in 6 Şubat
ve 27 Mart 2014 tarihli yazıları, sanıklara ait telefonların baz
incelemeleri, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 12 Ocak 2016 tarihli
yazısı, dosyaların birleştirilmesi, Dündar'ın ev satışıyla ilgili
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 21 Mart 2016 tarihli yazısı,
Dündar'ın 'Tutuklandık' isimli kitabı, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin
8 Mart 2018 tarihli kararı, Suriye Arap Cumhuriyeti Birleşmiş
Milletler (BM) Daimi Temsilciliği tarafından Güvenlik Konseyi
Başkanı ve Genel Sekreterine sunulan 5 Haziran 2015 tarihli,
Türkiye Cumhuriyeti hükümetini şikayet eden ve Yargıtay 16. Ceza
Dairesi Başkanlığı ile Dışişleri Bakanlığından temin edilen,
Türkiye'nin BM'ye şikayet edilerek savaş suçlusu olarak
gösterilmeye çalışıldığı özdeş mektup."
'Görüntüleri yayımlamasının ağır cezalık suçlardan olduğunu
ve tutuklanabileceğini biliyordu'
Sanık Can Dündar'ın, Adana 5. Sulh Ceza Hakimliği'nin 14 Ocak 2015
tarihli kararıyla MİT'e ait TIR'ların durdurulması ve aranması
olayıyla ilgili her türlü haberin devletin güvenliği
nedeniyle yayımlanmasını, haberlere erişimi yasakladığını
bildiği vurgulanan kararda, şu değerlendirmeye yer verildi:
"Sanığın gazetecilik mesleğini ifa etmesi, olay üzerinden geçen
süre, siyasilerin ve kamu görevlilerinin olayın hemen ardından
devlet sırrıyla ilgili yaptıkları açıklamalar, Anayasa Mahkemesine
sunduğu bireysel başvuru dilekçesinde, 'eyleminin yargısal
makamlarca yürütülmekte olan soruşturmanın gizliliğini ihlal suçu
kapsamında değerlendirileceğini' ifade etmesi, yaptığı suç teşkil
eden yayın ile kendi savunmaları hep birlikte dikkate alındığında,
sanığın eylemini gerçekleştirmeden önce tüm gelişmelerden haberdar
olup, TIR'ların durdurulması sebebiyle suç işlendiği iddiasıyla
birçok yargı mensubu ve kolluk görevlisinin tutuklu olduğunu
bildiği anlaşılmaktadır."
Gerekçeli kararda, sanık Dündar'ın Anayasa Mahkemesi'nin 'hak
ihlali' kararına istinaden tahliye edildikten sonra
'Tutuklandık' isimli bir kitap yazdığı hatırlatılarak, şu ifadelere
yer verildi:
"Kitabında avukatı ve aynı zamanda Cumhuriyet gazetesinin İcra
Kurulu Başkanı olan Akın Atalay ile suça konu görüntülerin
yayınlanmasıyla ilgili konuşurken Akın Atalay'ın kendisine hitaben,
'Bunun devlet sırrı olduğunu söyleyecekler. TIR'ları durduran
savcıları, askerleri tutukladılar, devletin sırrını ifşa ağır ceza
gerektiren suçtur. Tutuklama kaçınılmaz...' şeklinde açıklamada
bulunduğunu belirtmesi karşısında sanık Can Dündar'ın, suça konu
görüntüleri yayınlamadan önce, bunların devlet sırrı niteliğinde
olduğunu, ağır cezalık suçlardan olup tutuklanabileceğini, hatta
görüntülere esas teşkil eden TIR'ların durdurulması sebebiyle yargı
mensubu ve kolluk görevlilerinin tutuklandığını bildiğini
göstermektedir. Bu itibarla sanığın en azından bu hususlarda
hukukçu bir kişi tarafından ağır cezalık bir suç işleyeceği ve
tutuklanabileceği hususunda önceden uyarıldığı bizzat kendi kaleme
aldığı kitap içeriğinden de sabittir."
'Güncel gazetecilik anlayışıyla bağdaşmaz'
Sanığın suça konu olayla ilgili gazete haberinde, 'İşte Erdoğan'ın
yok dediği silahlar', 'Dünya gündemini sarsacak görüntüler ilk kez
yayımlanıyor' ve benzeri başlıklı haberler yaparak çok sayıda belge
ve görüntüleri paylaştığı kaydedilen gerekçeli kararda, şu ifadeler
kullanıldı:
"Sanık haber içeriklerinde TIR'lar içerisinde bulunduğu iddia edilen silahların sayısı ve menşei ile ilgili açıklamalara yer vermiş, hatta savunmasında da TIR'ların durdurulmasına ilişkin ilk haberi yapan ve sadece top mermisi olduğu iddia edilen görüntünün yayınlandığı Aydınlık Gazetesinin 21 Ocak 2014 tarihli nüshasındakinden farklı ve haber değeri olan birçok yeni görüntü ve bilgiyi haberinde verdiğini açık bir şekilde beyan etmiştir. Sanığın söz konusu bilgi ve belgelere ilişkin 'Tutuklandık' ismiyle kaleme almış olduğu yeni kitabında, suça konu görüntüleri bir milletvekilinden temin ettiğini belirterek bunları 'bomba' haber olarak nitelendirmesi, suça konu ve ilk kez kendisi tarafından yayınlanan görüntülerin daha önce başka bir yerde yayınlanmadıklarının açıkça anlaşılması karşısında sanığın daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış ve aleniyet kazanmamış bilgi, belge ve görüntüleri ilk kez genel yayın yönetmenliğini yaptığı Cumhuriyet gazetesinin 29 Mayıs 2015 tarihli nüshasında yayınladığı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki, daha önce açıklanıp haberleştirilen ve güncelliğini kaybeden bir konunun yeniden aynı içerik ve biçimde bir gazetede manşet haberi yapılması güncel gazetecilik anlayışıyla bağdaşmayacağı gibi, bu husus hayatın olağan akışına da aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin yabancı devletlerin de müdahil olduğu iç savaş halindeki Suriye ile komşu olup, 900 kilometrelik çok uzun bir kara sınırının olması, Suriye'de 2011 yılından beri devam eden iç savaş ortamında birçok uluslararası çapta silahlı terör örgütü ve bir kısmı kamuoyunca malum uzantıları ve türevlerinin faaliyet göstermesi, söz konusu terör örgütlerinin ülkemiz sınırları içerisinde bu süreçte birçok terör eylemi gerçekleştirmiş olmaları ve bunun tekrarlanması riskinin yüksek düzeyde olması, iç savaş ortamıyla çatışmalardan kaynaklanan ve Avrupa ülkelerini de etkileyen mülteci sorunu karşısında milli güvenlik açısından hassasiyet ve sakıncaların halen devam ettiği bir ortamın varlığı hususunda herhangi bir ihtilaf ve çekişme bulunmamaktadır."
'Bilgi ve belgelerin devlet sırı niteliğinde olduğunun
kabulü gerekir'
MİT'in yazılarında, 'ülkenin ulusal menfaatleri doğrultusunda
yürütülen faaliyetler sırasında durdurulan MİT TIR'larından ele
geçen malzemelere ilişkin bilgi ve belgelerin devlet sırrı
niteliğinde olan ve gizlilik taşıyan bilgi ve belgeler olduğunun'
belirtildiğine dikkat çekilen gerekçeli kararda, "MİT
Müsteşarlığının bir istihbarat teşkilatı olması, kendi faaliyet
alanıyla ilgili ve ayrıntılı bilgi sahibi olduğu hususlardaki bilgi
ve belgelerin devlet sırrı olduğu yönündeki yazı ve
değerlendirmeleri, olayın oluş şekli, meydana gelen gelişmeler ile
dosya kapsamındaki sair deliller hep birlikte değerlendirildiğinde,
suça konu bilgi ve belgelerin devlet sırı niteliğinde olduğunun
kabulü gerekir" denildi.
Mahkemece Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 8 Mart 2018 tarihli bozma ilamına uyma kararı verildiği aktarılan gerekçede, sanığın devlet sırrı niteliğindeki bilgileri yayımlamasından sonra Suriye'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği tarafından Güvenlik Konseyi Başkanı ve Genel Sekreterine 5 Haziran 2015 tarihli, Türkiye Cumhuriyeti hükumetini şikayet eden özdeş mektup sunulduğuna dikkat çekildi.
Kararda, "Anılan bilgileri doğrudan siyasal casusluk kastı ile temin ettiğinin kabulü gerekeceğinden sanığın üzerine atılı bulunan Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 328/1 maddesinde düzenlenen suçu (gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek) işlediği yönünde mahkememizde tam bir vicdani kanaat oluşmuştur" ifadesi yer aldı.
Alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi
Sanık Dündar'ın suça konu haberi, tüm dünya gündemini sarsacak
şekilde, ulusal yayın yapan ve 50 binin üzerinde tirajı olan bir
gazetede manşetten verdiği vurgulanan kararda, sanığa verilen
cezada alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak da, "Suçun işleniş
şekli, sanığın her iki suç tarihinde gazetenin genel yayın
yönetmeni olması, gazetedeki konumu gereği diğer sanık Erdem Gül'ün
yaptığı haberinin yayınlanmasından habersiz olamayacağı, buna göre
suç kastının ağırlığı, suçun işlenmesinde kullanılan araç, suçun
işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, milli
güvenlik yönünden ortaya çıkan tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak
verilen cezanın alt sınırından uzaklaşılarak ceza tayini cihetine
gidilmiştir" değerlendirmesi yer aldı.
Yargıtay'ın birçok kararında "örgüte yardım" suçunun irdelendiği ve TCK'nın sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede "yardım etme" fiillerinin de "örgüt üyeliği" kapsamında değerlendirildiği bilgisi verilen kararda, yardım fiilini işleyen failin, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün TCK'nın 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi ve yardımının örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunmasının suçun tamamlanması için yeterli olduğu aktarıldı.
'Suça konu haber videosu FETÖ üyelerince eş zamanlı
paylaşıldı'
Sanık Dündar'ın suça konu yaptığı haber ve şikayete konu
paylaşımının, "Özgürüz" isimli derginin internet adresinde, "Can
Dündar Özgürüz canlı yayınında 'MİT TIR'ları' savunmasını yaptı"
açıklamasıyla paylaşıldığı bilgisi verilen kararda, şunlar
kaydedildi:
"Video incelendiğinde, sanığın paylaşımlarının FETÖ'nün
çıkarlarına uygun olduğu, özellikle suça konu paylaşım içeren haber
ve videosunun eş zamanlı olarak FETÖ mensupları tarafından sosyal
medyada yayılmaya başlanıldığı, örgütün üst düzey yönetiminde
bulunan Emre Uslu, Tuncay Opçin, Adem Yavuz Arslan gibi kişilerce
bu videonun ve haberin retweet yoluyla yayılmaya çalışıldığı, bu
kişilerce sanık tarafından yapılan haber ve videonun doğruluğu
konusunda bu örgüt mensuplarınca paylaşımlar yapıldığı, haber ve
videonun oldukça farklı çevrelere ulaştırılmaya çalışıldığı,
özellikle sanığın suça konu haberlerinden sonra örgüt tarafından
evvelden beri istendiği şekilde bu haber ve paylaşımların farklı
dillere çevrilerek uluslararası arenaya taşındığı, söz konusu
haberlerle ve paylaşımlarda siyasi iktidarı gerek iç kamuoyunda
gerekse uluslararası alanda 'teröre destek veren bir ülke' konumuna
düşürmek amacı konusunda sanığın örgüte hizmet ettiği, adeta
örgütün evvelden beri istediği amacı sanığın gönüllü olarak
gerçekleştirdiği, böylelikle sanığın asıl amaç ve kastının örgütün
amaç ve kastıyla örtüştüğü, sanığın söz konusu videosu ve
haberleriyle en başından beri 'FETÖ'ye bilerek ve isteyerek yardım
etme' suçu kastını taşıdığı anlaşılmakla mahkememizce sanığın bu
suçu işlediğine de kanaat gelmiştir."
Gerekçeli kararda sanık Can Dündar hakkında TCK'nın 43. maddesinin
(zincirleme suç) uygulanmasının talep edildiği de hatırlatılarak,
Dündar'ın diğer sanık Erdem Gül'ün eylemine iştirak ettiğinin sabit
olmadığı gerekçesiyle bu madde hükmünün uygulanmadığı aktarıldı.
Kararda, "Kaldı ki, suça konu görüntü ve haberlerin
yayınlandığı suç tarihleri olan 29 Mayıs 2015 ve 12 Haziran 2015
tarihleri arasında geçen kısa zaman dilimi dikkate alınarak müsnet
suçun değişik zamanlarda işlendiğinden bahsedilemeyeceği açık
olduğundan zincirleme suç hükümleri uygulanmamıştır" denildi.
27 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmıştı
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 23 Aralık 2020'deki
duruşmada, sanık Can Dündar'ın "gizli kalması gereken
bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek"
suçundan 18 yıl 9 ay ve "örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil
olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek"
suçundan 8 yıl 9 ay olmak üzere toplam 27 yıl 6 ay hapis cezasına
çarptırılması yönünde hüküm kurmuştu.