Can Dündar utançla okudu
Abone olÖcalan ne istediyse oldu. Bir dediği iki edilmedi. Oysa ipe giden Başbakan Menderes, onun kadar şanslı değildi..
İdam edilen Adnan Menderes bölücübaşı Abdullah Öcalan kadar
şanslı değildi. . Düşündüren ayrıntıyı Milliyet yazarı Can Dündar
bugünkü köşesinde yazdı.
Yassıada Güvenlik Subayı'nın tuttuğu günlüğü soluksuz okuyan yazar,
o günlükten bazı notları aktarıyor... İşte Dündar'ın yazısı:
Öcalan, İmralı’daki hücresinin 12 metrekare olmasından yakınıyor
ya... Menderes’in Yassıada’daki hücresi ne kadarmış biliyor
musunuz?
2.80’e 3 metre...
Yani 9 metrekareden az...
Küçük bir gözetleme penceresi...
Işıkları hep açık bir oda...
Ve uyuyabilmek için yüzünü örtüyle kapatan, havalandırmaya
çıkarılmayan, günden güne ruhen ve bedenen çöken bir devrik
Başbakan...
* * *
Yassıada’daki güvenlik subayı Yüzbaşı Kazım Çakır, tecritteki
Menderes’le geçirdiği 464 gün boyunca günlük tutmuş ve not
defterini bir mermi sandığında gizlemiş.
Defteri, geçen hafta Posta’da Berivan Tapan yayımladı.
Utançla, kederle, ibretle, soluksuz okudum.
* * *
25 Haziran 1960:
“Menderes ilk gün hiç uyumadan aralıksız sigara içti. Bitirmeden
aynı sigarayla diğerini yaktı. Odasının içinde bize doğru bakmadan
dolaştı. Canı sıkıldığı belli oluyordu.”
28 Haziran 1960:
“Sakal tıraşı olurken berbere çok dikkatli olmasını tembih ettim.
Çünkü Menderes, berber çene altını tıraş ederken ustura boğazına
yaklaşınca terlemeye başlıyordu.”
29 Haziran 1960:
“Saat 21.00’de sigarasının bittiğini haber verdiler. Bir paket
Yenice alarak yanına gittim. Kâğıda, ‘Müsaade ederseniz sigara 3
paket olsun. Mektuplarımı aileme ulaştırma konusunda yardımcı
olduğunuz için size minnettarım’ diye yazdı. Ben okuduktan sonra da
karaladı.”
28 Temmuz 1960:
“Cumartesi-pazar mektup alamamıştı. Pazartesi 3 mektup birden
verince sevincini izah etmek güç. Mektupları tarih sırasına koydu,
sandalyesine oturdu ve okumaya başladı. Her mektubu birkaç defa
okuyor, okudukça yüzüne renk geliyordu. Küçücük odasında tek başına
olduğu için ailesinden gelen mektuplar onun her şeyiydi.”
27 Ağustos 1960:
“Menderes’i gazinoya çıkardım. Birkaç dakika geçmeden Ada Kumandanı
Tarık Güryay geri döndü. ‘Bu ne kepazelik‘ diye bağırdı. Güryay’ın
sert tavrı karşısında Menderes çok fena titriyor, ayakta ne
yapacağını şaşırmış bekliyordu. Hemen odasına götürdüm. Kumandan
yanıma gelerek ‘Yüzbaşım bunlara iyilik, vatana ihanet olur’
dedi.”
26 Eylül 1960
“Bugün Menderes çok heyecanlı... Biraz da korkuyor. Daima kapıya
doğru bakıyor. Konuşma kesilince daha da endişeleniyor.”
15 Nisan 1961
“Saat 14.30-16.00 arasında transistorlu Grundig radyo ile oyun
havaları dinledik. Dinlerken sanki suç işliyordu. Sağa sola
bakıyor, duyan olur diye ödü kopuyordu. ‘Her şey gibi müziğe karşı
da hassas, belki de zayıfım’ dedi.”
5 Nisan 1961
“Adnan Bey pek perişan. Kanı çekilmiş vaziyette... Yanına her
girişimde Yüksel için belki bir şey söylerim diye gözümün içine
bakıyor.”
10 Eylül 1961
“2 Eylül, Berin Hanım’la 33. evlilik yıldönümleriydi. İkimiz yalnız
kalınca kâğıda iyice sarılmış bir şeyi dizimin üzerine koydu. ‘Çok
rica ederim, beni azarlamayın’ dedi. Basiretim tutuldu. Kararsız
kaldım. ‘Size takdim ettiğim şeyin sebebini Yüksel’e izah edeceğim.
Siz merak buyurmayın’ dedi. Akşam depoda bana takdim ettiği kâğıdı
açtım. Altın bir kolyeydi.”
* * *
Hatalar, haksızlıklar, yalanlar, yanlışlar, günahlarla yazılmış bir
tarihin içinden geliyoruz.
Arada bir arkaya dönüp bakmak, bizi yeni hatalardan, beter
günahlardan korur mu acaba?