Can Dündar 5 kilit ismi yazdı!
Abone ol"Çatlı, Çelik, Özbey, Şener ve Ağca... Bu 5 isim, yakın tarihin paslı kilidini açacak 5 anahtardı aslında... İpekçi cinayetinde bütün ipuçları gelip bu 5 kişide toplandı"
Can Dündar Milliyet'teki köşesinde İpekçi cinayeti'nin 5 kilit
ismini yazdı. Dündar'a göre di.
Çatlı, Çelik, Özbey, Şener ve Ağca... Bu 5 isim, yakın tarihin
paslı kilidini açacak 5 anahtardı aslında... Ancak bir arada
kullanıldıklarında işe yarayan 5 kanlı anahtar. İpekçi cinayetinde
bütün ipuçları gelip bu 5 kişide toplandı
GİRİŞ
Sürekli yeni bölümleri çekilen bayat bir
korku filmi gibi... Hep aynı adamların yeni maceralarını izliyoruz
aslında...
Ancak kitlesel hafıza öyle zayıf ki, her gelen yeni kuşak aynı
filmi yeniymiş gibi izliyor.
Bu yazı dizisi, sırf bu nedenle kaleme alındı.
Abdi İpekçi öldürüldüğünde doğanlar bugün 26 yaşındalar. Ağca'yı
belki daha çok "Papa'yı vuran adam" olarak hatırlıyorlar.
Neden serbest bırakıldığında Nevşehir'de Abdullah Çatlı'nın
mezarına gideceği tahminiyle basının oraya yığıldığına akıl
erdiremiyorlar belki...
Ağca'yı özgürlüğüne kavuşturan yargı kararını yeni bir "kıyak"
sanıyorlar.
Bunun son çeyrek asırdır her aşamada devreye giren "resmi bir
koruma kalkanı" olduğunu bilmiyor ya da unutuyorlar.
Bu korku filmini her seferinde yeni baştan yaşamak istemiyorsak,
"Kötü adamlar kahraman, kahramanlar kötü adam gibi gösterilmesin"
diyorsak, arşivimizi paha biçilmez bir miras gibi yeni kuşaklara
aktarmalı, toplumsal hafızayı sürekli diri tutmalıyız.
Susurluk skandalı patladığında bir televizyon programında Celal
Kazdağlı ile birlikte Erbil Tuşalp'in danışmanlığında açmıştık
İpekçi dosyasını ilk kez...
Bu dizide o dosyanın kapağını tekrar aralayacak ve filmin yeni
bölümünde eskilerden izler arayacağız.
Çağrı
"Yaşamlarını bu rejim içinde sürdürmek isteyenler, rejimi terörizme
karşı savunmakta birleşmelidirler. Terörizme karşı olan, olması
gereken partiler, aralarında bir dayanışmanın, bir uzlaşmanın
koşullarını daha fazla geciktirmeden oluşturmalıdır. Olağanüstü
yönetim biçimlerine yönelmek, teröristlerin oyununa gelmek
olacaktır. Toplum ve sorumlu kurumlar, buna meydan vermeden,
demokrasiyi tatil ve tadil etme durumuna düşmeden bu işin içinden
çıkmalı, çıkabilmelidir. Bu çılgınlığa bir son vermek gerek."
Abdi İpekçi 13 Temmuz 1978
Milliyet'in Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Abdi İpekçi, bu
satırları yazdıktan 6 ay sonra yazısında söz ettiği terörün kurbanı
oldu. Ankara'da Başbakan Bülent Ecevit'le bir görüşme yaptıktan
sonra İstanbul'a dönmüş, gazeteye uğramış ve evine doğru yola
çıkmıştı. Nişantaşı'nda, eve 300 metre kala arabası yavaşladığında
sağ camda beliren bir karaltı zamanı durdurdu.
Ve İpekçi'yi vurdu.
Suikastçı, 20 yaşındaki Mehmet Ali Ağca'ydı.
5 ay sonra yakalandığında suikastı tek başına düşünüp
gerçekleştirdiğini söyledi. Suç ortaklarını gizledi. Ancak
soruşturma ilerledikçe Ağca'nın gizlemeye çalıştığı isimler birer
ikişer ortaya çıkarıldı. Bütün ipuçları gelip 5 kişide
toplanıyordu:
Birçok eylem
Tetiği çeken Mehmet Ali Ağca...
Ağca'nın evinde saklandığı ve "Türkiye'deki liderimiz" dediği
Abdullah Çatlı...
Suikastın yönlendiricisi olduğu ileri sürülen Oral Çelik...
Ağca'nın asıl suikastçı olduğunu söylediği Yalçın Özbey...
Ve İpekçi'yi öldürmek için Ağca'yı azmettiren Mehmet Şener...
12 Eylül'e giden yolun en büyük suikastında bir araya gelen bu 5
isim, o günden sonra pek çok eylemde yeniden buluştu.
Pek çok dava dosyasında, tanık ifadelerinde ve nihayet Susurluk
skandalında yine aynı 5 ülkücünün adı yan yana yer aldı.
Bu 5 isim, yakın tarihin paslı kilidini açacak 5 anahtardı
aslında...
Ancak bir arada kullanıldıklarında işe yarayan 5 kanlı
anahtar...
Ortak noktaları
İpekçi suikastında ortaya çıkan ilişkiler ağının ilerde nasıl ve
hangi olaylarda sürdüğünü incelemeden önce bu 5 ismin mazisindeki
ortak özelliklere bakalım:
Bir defa 5'i de ülkücü...
Ağca, ilk ifadesinde, suikasttan sonra doğruca Aksaray'daki MHP il
binasına giderek silahı Mehmet Şener'e verdiğini söyledi. Nitekim
Abdullah Çatlı'ya Oral Çelik'e ve son olarak Mehmet Ali Ağca'ya da
ülkücüler sahip çıktı.
Bir başka ilginç unsur ise Abdullah Çatlı dışındaki 4'lünün Malatya
bağlantılı oluşu...
Ağca, Şener ve Çelik Malatyalı...
Yalçın Özbey de liseyi Malatya'da, Ağca ile aynı okulda okudu.
İpekçi suikastından 15 gün önce Malatya Ziraat Bankası'ndaki bir
hesaba Ağca adına 100 bin lira yatırıldı. Bu paranın yarısı
suikasttan 5 gün sonra çekildi. Parayı kimin yatırdığı, kimin
çektiği anlaşılamadı ama Ağca, cinayetten sonra Malatya'ya
gittiğini söylemişti.
Nevşehir bağlantısı
5'liyi birleştiren bir başka ortak adres ise Nevşehir... Ağca
dosyasında Malatya'dan başlayan bütün yollar Nevşehir'e
çıkıyor.
Abdullah Çatlı, Nevşehir doğumlu...
İkinci Başkanı olduğu Ülkü Yolu Derneği'nin Genel Merkezi'ni de
Nevşehir'e taşımış. Halen Nevşehir mezarlığında yatıyor.
Ağca, Kartal askeri cezaevinden kaçırıldıktan sonra Oral Çelik
tarafından Ankara üzerinden Nevşehir'e götürüldü.
80 öncesinin silahlı eylemlerinde katliam sanığı olarak mahkûm olan
Haluk Kırcı ve Ömer Ay da Nevşehir nüfusuna kayıtlı...
Asıl önemlisi: İpekçi cinayetinde adı geçen 5 ülkücüden 4'ünün
pasaportu da "Nevşehir Emniyet Müdürlüğü" damgasını taşıyor.
Nevşehir Emniyeti'ndeki sürpriz isim
İpekçi'nin ardından ayrıntılı bir inceleme yapan ve bulgularını
1982 yılı sonunda Cumhuriyet gazetesinde yazan Uğur Mumcu, "Ağca
Dosyası"nda Nevşehir'in önemini şöyle anlatıyordu:
"Ağca'ya pasaport veren yer Nevşehir Emniyet'i... İpekçi
cinayetinin planlayıcılarından Mehmet Şener'e pasaport veren yer de
aynı: Nevşehir Emniyet'i... Ağca'nın arkadaşı Ömer Ay'ın sahte
pasaportu da Nevşehir Emniyeti'nden sağlanmış. Ömer Bağcı'ya
pasaport veren yer? Orası da Nevşehir Emniyet'i... Ya Abdullah
Çatlı'ya..? Yine Nevşehir Emniyet'i...
Peki kim bunların Nevşehir Emniyet'indeki bağlantıları? Kim...?
Kim...? Kim...?" Uğur Mumcu bu sorunun yanıtını bulamadan
öldürüldü. Ancak yıllar sonra Susurluk skandalı patladığında ilginç
bir ayrıntı ortaya çıktı.
Bir sünnet düğününde çekilen fotoğrafta, o dönem Kırmızı Bülten'le
aranmakta olan Abdullah Çatlı, Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili
İbrahim Şahin'le karşılıklı göbek atıyordu.
Sonradan Susurluk davasında "çete oluşturmak"tan yargılanan Şahin,
Meclis Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede özgeçmişini anlatırken
başta önemsiz görünen şu bilgiyi verdi:
"12 Eylül'den önce, 1982'ye kadar Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nde
çalıştım." Şahin o dönem 20'li yaşlarında bir komiserdi.
Mehmet Ali Ağca ile Abdullah Çatlı'nın birbirine çok yakın
tarihlerde sahte pasaport aldıkları Nevşehir Emniyet Müdürlüğündeki
görevinden 15 yıl sonra aynı Çatlı'yla göbek atarken belgelenecek
ve yine Çatlı'nın adının karıştığı çete davasında 1 numaralı sanık
olacaktı.
Yeri gelmişken Şahin'in Nevşehir'deki görevinden sonra Özel Tim'in
kurucuları arasında yer aldığını, Genelkurmay'ın Özel Harekât
Dairesi'nde çalıştığını, Almanya'da komando ve Amerika'da
anti-terör kursları gördüğünü, Susurluk davasından tahliye
edildiğinde hapishane kapısında yine ülkücülerce karşılandığını da
hatırlatalım.
Papa suikastından sonra Mehmet Ali Ağca'nın yurtdışında olduğu
anlaşılınca herkes Ağca'nın nasıl pasaport alabildiğini merak
etti.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün araştırmasında pasaportun Abdullah
Çatlı tarafından Nevşehir Emniyet'inden aldığı belirtiliyordu.
İşte o günlerde ancak filmlerde rastlanabilecek bir gelişme oldu:
Nevşehir Emniyeti'nde bir yangın çıktı. Hem de pasaport
bölümünde...
Bütün kayıtlar o yangında kül olup gitti.
Çatlı, Ağca'yı anlatıyor:
'Yakalanmaması için
elimden geleni yaptım'
"Ağca'ya babasının bile yapmayacağı iyilikleri yaptık. Ben
cezaevinden kaçıp yanıma geldiği güne kadar onu tanımıyordum.
Kaçtığında evime aldım, sakladım. Daha sonra nazımızın geçtiği pek
çok arkadaştan yardım alarak yakalanmaması için elimden geleni
yaptım. Biz yurtdışına çıktıktan sonra da yanıma aldım. Dışarıdaki
teşkilatlar korktukları için yardımcı olmaktan kaçınıyorlardı. Zor
şartlar altındayken bile cebimdeki parayı onunla bölüştüm. Fakat o,
yaşadığımız zor hayata ayak uyduramıyordu. Sürekli huzursuzluk
çıkarıyordu. Huzursuzluğu bitmeyince yanımızdan ayrıldı ve gitti."
(Haluk Kırcı'nın hatıralarından)
Bülent Ecevit haykırıyordu:
'Beni de vurun kalleşler'
Nevşehir'e gitmişken, 12 Eylül öncesi şehirde yaşananlara da bir
göz atalım:
1980'in haziran ayında CHP Nevşehir İl Başkanı avukat Zeki Tekinel
ile bir arkadaşı 3 ülkücü tarafından öldürüldü. CHP il
yetkililerine göre; saldırganlar Abdullah Çatlı'nın girişimiyle
açılan Ülkü Yolu Derneği'ne doğru kaçmışlardı. Bu yüzden Tekinel'in
Nevşehir'deki cenazesinde "Kahrolsun faşizm " sloganları atıldı.
Cenazeye CHP lideri Ecevit ve 100 CHP'li milletvekili gelmişti.
Ecevit konuşmasını yaparken cenazeye katılanların üzerine yine Ülkü
Yolu Derneği'nin bulunduğu sokaktaki bir inşaattan yaylım ateşi
açıldı.
Kurşunlar Ecevit'in başını sıyırarak taşımakta olduğu tabuta
saplandı. Ecevit heyecanla haykırmaya başladı:
"Vurun, beni de vurun kalleşler...!"
Kurşunlar, 5'i CHP milletvekili, 7 kişiyi yaralamıştı.
Ecevit, Başbakan Demirel'i arayarak, "Nevşehir'de devletin
olmadığını" söyledi ve Kayseri'den askeri birlik gelinceye kadar da
şehirden ayrılmadı.
Basın ertesi gün olayı, "Ecevit'e suikast" diye verecekti.
Peki Zeki Tekinel'in öldürülmesi davasında ömür boyu hapse mahkûm
olan ülkücü kimdi? Ömer Ay... Papa davasında Ağca'nın yanında
bulunduğu öne sürülen Ömer Ay da Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nden
pasaportluydu.
Şimdi pasaport numaralarına dikkat:
Ağca'nınki: 136 635 Ay'ınki: 136 636
Okuma listesi
"Ağca Dosyası", Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, 1982
"Saklı Devletin Güncesi", Uğur Mumcu, Um:ag, 1997
"Reis", Soner Yalçın-Doğan Yurdakul, Öteki,1997
"Ergenekon", Can Dündar-Celal Kazdağlı, İmge, 1997
Karşı anılar:
"Babam Çatlı", Gökçen Çatlı, Timaş, 2000
"Zamanı Süzerken", Haluk Kırcı, Burak, 1998
YARIN
Ağca'nın sorgusu hangi komutanın emriyle kesildi?
Sorgusunu yapan istihbaratçı sonradan patronu mu oldu?
Askeri hapishaneye girdiği gün neye güvenerek "Kaçarım ben buradan"
dedi?