Camii'lerde namaz kılmak caiz değil
Abone olÖztürk'e göre, Türkiye'de birçok camide namaz kılmak caiz değil. Zaten bu camilerde kılınan da namaz değil!
Öztürk, bu iddiasının gereklerini yazısında şöyle anlatıyor:
Trabzon'daki caminin düşündürdükleri SON birkaç gündür Meclis
koridorlarında adım başı ağzıma mikrofon dayanıyor: 'Trabzon'da
trilyon ölçeğinde para harcayıp cami yaptıran bir yurttaşın bu
yaptırdığı camide namaz kılmanın, dinin verileri açısından 'caiz'
olmadığı yolunda fetvalar verilmiş, gerekçe olarak da bu yurttaşın
'komünist' olduğu söylenmiş. Siz bu konuda ne dersiniz?' Dedim ki:
'Arkadaşlar, idare-i kelam türünden bir cevap istiyorsanız onu
Diyanet'e sorun; beni bu işe karıştırmayın! Yok eğer gerçek dinin,
gerçek fıkhın verileri açısından değerlendirme yapacaksak, yani
ince eleyip sık dokuyacaksak iş zorlaşır. O zaman söylenecek şey
sarsıcı olur, ağır olur. Bu ülke insanının bu tür acı gerçekleri
dinlemeye tahammülü de yok, niyeti de... Dokunmayın, böyle gitsin!
Çünkü ısrar ederseniz söylenecek şey şudur: İslam fıkhı açısından,
Türkiye'deki camilerin hiçbirinde namaz caiz değildir. Bilemeyiz,
belki de tek istisna Trabzon'daki o camidir.' 'Bazı kişilerin, o
camiyi yaptırana 'komünist' demesi hiçbir şey ifade etmez. Önemli
olan, o kişinin yüreğidir. Üstelik, hurafeci yobaz takımı, kendisi
gibi düşünmeyen herkese 'komünist' veya 'zındık' diye çamur atar.
Allah da biz de biliyoruz ki, dinin anladığı mánáda esas zındık o
bid'atçı yobazların bizzat kendileridir.' Türkiye'deki camilerde
namaz kılmak fıkhan neden caiz değildir? Bu sorunun biri çok kısa
ve genel, biri de uzun ve ayrıntılı iki cevabı var. Genel ve kısa
cevap şudur: Eğer bu camilerde namaz kılmak caiz olsaydı, bir başka
ifadeyle bunlarda kılınanlar namaz olsaydı, biz bugün, ABD'nin 'kan
ve diyet parası' diye adlandırılan bir milyar dolarlık 'yardım'ının
daha haberi çıkmadan davul-zurna bayram edip, 'piyasalar rahatladı'
türünden utandırıcı beyanatlarla dünyanın önünde zilletimizi ilan
edecek bir duruma düşmüş olmazdık. Aldanmak isteyenler aldanmaya
devam edebilirler ama gerçeği dinlemeye tahammül onuru taşıyanlar
bilmeli ki gerçek budur. Ayrıntılı ve uzun cevaba gelince o da
aşağıdadır: İçlerine bir biçimde bid'at (iman ve ibadet hayatına
sonradan sokulmuş uygulama) veya şirk (putçuluk) kalıntısı sokulmuş
camiler, fıkhın açık hükümlerine göre, ibadete uygun olma
niteliğini yitirirler. Ayrıca, insan haklarına tecavüze, insanı
tácize araç yapılan camilerde de namaz caiz olmaz. Çünkü insanı
rahatsız etme ve insan hakkına tecavüz pahasına yapılan ibadet,
ibadet olmaktan çıkar. Böyle baktığımızda, günümüzdeki camilerin
büyük bir kısmının, İslam fıkhî verilerine göre namaz kılınacak
mábet olmaktan çıktığını söylemek zorundayız. İslam; resmi belgeli,
belirli mimarisi olan mábet anlayışına yer vermediği için, secde
edilen her yer mábet hükmündedir. Bizzat Peygamberimiz 'Bütün
yeryüzü benim ümmetime mábet kılınmıştır, herkes dilediği yerde
Rabbiyle beraber olur.' diyerek bu evrensel ilkeyi
ölümsüzleştirmiştir. Camiler, adlarından da anlaşılabileceği gibi,
toplantı yerleridir. Peygamberimiz bu toplantı yerlerinde eğitimden
askerliğe, spordan diplomasiye kadar her türlü insanî faaliyeti
sergilemiştir. Bu toplantı yerlerinde elbette ki ibadet de edilir.
Ancak şunu asla göz ardı edemeyiz: Cami, hiçbir zaman diğer
dinlerdeki gibi, kutsal-dokunulmaz bir bina veya 'Allah'ın evi'
falan değildir. Sadece bir toplantı binasıdır. Allah'ın evi
anlamında bir mábet aranıyorsa onun esası iki tanedir: Büyük mábet,
yani evren ve küçük mábet yani insanın gönlü.. Bu anlayışın özünü
ve amacını kavramış büyük Kur'an erleri, bu gerçeği çok erken bir
devirde seslendirmişlerse de dinci-saltanatçı şeytanî siyasetler
yüzünden etkili olamamış, muvahhit müminlerin gönülleriyle,
kütüphanelerin tozlu raflarıyla kayıtlı kalmışlardır. Allah-insan
diyaloğu, Allah ile insanın beraberliği bazı duvarların arasına ve
bazı kişilerin yönetim ve denetimine verildiği sürece Allah'ın esas
aldığı gerçek din hayata geçemez. Bu yaklaşımın temel dayanağı,
Kur'an'ın tüm varlığı secde halinde görmesi, Allah ile insan
arasında vasıta kişi veya kurum kabul etmemesidir. Bütün káinat
secde halinde olduğundan her yer, hakikatte mescit hükmündedir. Ve
Allah insana şah damarından daha yakın olduğu için de herhangi bir
aracıdan söz etmek dine-imana aykırıdır. Ne demek aracı? Allah ile
kul ilişkisinde 'ara' yoktur ki 'aracı' ihtiyacı duyulsun. Kur'an,
Yaratan ile yaratılan arasındaki komisyon odaklarını kaldırmak için
yeryüzüne inmiştir desek asla yanlış yapmış olmayız. Tüm yeryüzü
mescit-mábettir ve insanın tüm meşru fiilleri ibadettir. İbadet
için ne belli bir mekána, ne birilerinin iznine, ne de herhangi bir
lidere ihtiyaç vardır. Bırakın ihtiyacı, İslam bunların olmamasını
esas almaktadır. İbadet hiçbir biçimde para ile yapılmamalıdır.
Bugünkü camilerde ibadet para ile iş yapan bir kişinin imamlığında
icra edilmektedir. Bu, İslam'ın ret ettiği din sınıfının en olumsuz
şekliyle devreye sokulmasıdır. Üstelik bu 'para ile namaz kıldıran
kişi'nin maaşının büyük bir kısmını da ondan yararlanmayan birileri
ödemektedir. Yani din sınıfı icadının yanı sıra bir de insan
hakkına tecavüz söz konusudur. Bugünkü camilerde kılınan namazların
İslam fıkhından onay almasını engellemeye sadece bu iki olgu bile
yeter. Camileri tevhit inancına ve Hz. Peygamber'in uygulamasına
ters düşüren ve ibadet edilemez hale getiren unsurları üç ana
başlık altında incelemek mümkündür: a) Şirk unsurları, b) Bid'at
unsurları, c) Táciz unsurları. ŞİRK UNSURLARI Camilere-mescitlere
bulaştırılan veya sokulan şirk unsurlarıyla kastedilen, Kur'an'ın
açıkça yasakladığı tevhit dışı unsurlardır. Bu unsurların ortak
özellikleri Tevbe Suresi 107-109, Cin Suresi 18. ve A'raf Suresi
29. ayetlerde verilmiştir. Biraz sonra sıralayacağımız bid'at ve
táciz unsurlarının bulaştığı mescitlere girmeme hakkımız varken
şirk unsurlarının bulaştığı mescitlere girmeme mecburiyetimiz
vardır. Kur'an ayetlerine, özellikle Tevbe Suresi 107-109. ayetlere
dayanarak mescitleri tevhit mábedi olmaktan çıkaran olumsuzlukları
şöyle sıralayabiliriz: Nankörlük ve gerçeği örtmek anlamına gelen
niyetlerle mescit yapmak: Nankörlük ve gerçeği örtmek için yapılan
mescit türüne en güzel örnekler Türkiye'de bulunabilir
kanısındayız. Nimet ve imkánlarından alabildiğine yararlanılan
ülkenin, yüz bini aşkın caminin yapılmasına imkán vermiş rejimini
ve devletini zora sokmak için siyasal nutukların atıldığı birçok
cami, mábet olmaktan çıkıp siyaset karargáhına dönüşmüş bulunuyor.
Türkiye'de son yıllarda akıl almaz rakamlarda cami inşa edilmesinin
arkasında yatan gerçeğin Allah rızası olduğunu kabul mümkün
değildir. Gerçek sebep siyasettir. Allah rızasına dayalı olan
camilerin yüz bini bulduğu bir ülkede bunca yalan ve talan, bunca
gelir dengesizliği, bunca paylaşım bozukluğu, nihayet bunca sefalet
ve rezalet olamaz. Son yıllarda, tahrip edilen orman alanlarına
kurulan sözde camiler, bu gasp alanlarının dokunulmaz kılınmasının
aracı, yani kamu mallarını talan aracı yapılmıştır. Müminleri
fırkalara bölmek için cami yapmak veya yapılmış bulunan camileri bu
maksatla kullanmak: Ülkemizde, tefrika illetinden arınmış camilerin
sayısı yok denecek kadar azdır. Özellikle son çeyrek yüzyılda,
Türkiye'nin başına açılan en kahırlı bela bu 'mábet kaynaklı
tefrika'dır. Parti propagandası, cumhuriyet ve rejim düşmanlığı,
laiklik aleyhtarı nutuklar ve nihayet sadece Cumaya veya bayrama
gelenlere yapılan ağır hakaretler camileri birer bölücülük ve kavga
ocağına dönüştürmüştür. Yurtdışındaki durum ise kelimenin tam
anlamıyla bir felakettir. Gurbet beldelerindeki insanımızı ta can
evinden vuran ve işlediği kötülüğün harcamasını da halkımıza
yaptıran bu eşsiz zulüm, cami/mescit tabelalı binalardan kotarıldı
ve kotarılmaktadır. Yurtdışında konuşlanmış hemen her tefrika
ekibinin kendine has bir camisi vardır ve bu camilerde
toplananların hiçbiri öteki camidekilere Müslüman gözüyle bakmaz.
Her biri, yaptığının cihat olduğunu söylemekte, Allah'a giden tek
yolun kendi yolları olduğunu iddia etmektedir.. Caminin, daha önce
açık İslam düşmanı iken, şartların değişmesi yüzünden dini
kullanmak ihtiyacını duyan ikiyüzlülere barınak yapılması:
Senelerce kahır ve zulüm altında inlettikleri Müslümanların
mábetlerini, onları sömürmek, kontrol etmek ve birbirine düşürmek
için kullanma alçaklığının İslam tarihinde ilk mümessilleri Emevî
siyasetçileridir. Onlar, İslam'ın zaferi önünde eğilmek zorunda
kaldıklarında, Müslüman kanı damlayan kılıçlarını kınlarına
soktular ve o kılıçlarla dize getiremedikleri Müslümanları,
musallat oldukları mábetlerinden vurdular. Öyle bir vuruştu ki bu,
en büyük kahrını, Peygamber'in evladı üzerinde gerçekleştirdi.
Peygamber evladını yok etmekle yetinmediler, yaklaşık bir asır,
Peygamber evladına hutbelerden lanet okuyarak o Peygamber'in
ümmetine 'amin' çektirdiler. Camileri, önceki zamanların din
düşmanlarına fesat arenasına dönüştürme günahının işlendiği
coğrafyalardan biri de Türkiye'dir. İdeolojiler devrinde, Allah
diyenlere yamyam muamelesi yapan birtakım ideoloji sapıkları,
Berlin Duvarı'nın yıkılışından sonra, melanetlerini din yoluyla
yürütmek için mábede musallat olmuştur. Son yılların en hararetli
'şerîat' demagogları içinde, eski yılların en hızlı bölücü
materyalistleri de vardır. Cami yapımında, Allah rızasından başka
herhangi bir kaygının rol oynaması: Mábet yapımına takva kaygısı
dışında bir unsurun eşlik etmesi, yapılacak mábedi tevhit mábedi
olmaktan çıkarır. Kişisel menfaat, şöhret hırsı, siyasal şov, parti
çıkarı vs. bu cümledendir. Bu şáibelerle lekelenmiş bir camide
namaz kılmak İslam fıkhına uygun olmaz. Mescitlerde, Allah dışında
herhangi bir kişiye sığınılması, yakarılması, herhangi bir kişinin
Allah ile kul arasında vasıta yapılması: Cin Suresi ayet 18 işte bu
maskeli tehlikeyi deşifre etmektedir. Son zamanlarda, hızlı bir
artışla ücra köylere ve bazı hurafeci kodamanların evlerine kadar
sokulan ve adına 'sakal-ı şerif' denen tüylerin vücut verdiği tablo
da Cin Suresi 18'e çarpmaktadır. Şirk tezahürüdür. Bu noktada iyi
niyet mazeret olamaz. Hz. İsa'yı 'Allah'ın oğlu' ilan ederek
heykellerini mábede sokanların da niyetleri kötü değildi; onlar da
bunu 'teberrüken' yapıyorlardı. Ama bu onların şirke bulaşmalarına
engel olamadı. Allah dışında kişiler için çağrıda bulunulması,
övgüler dizilmesi, propaganda, reklam yapılması: Bu tür faaliyetler
de Cin 18'e çarpar. Bu çağrıların politik çıkar, para toplamak,
klik, mezhep, tarîkat liderlerini övmek maksadıyla yapılması
arasında hiçbir fark yoktur. Hepsi, 'Allah dışında birileri için
çağrı' kapsamına girer.