Kanal D'de Gülseren Budayıcıoğlu'nun kitabından ekrana uyarlanan Camdaki Kız dizisiyle seyirci karşısına çıkan 47 yaşındaki Hande Ataizi, Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'ye bilinmeyenlerini anlattı. Çarpıcı açıklamalarda bulunan Ataizi'nin itirafları olay oldu.‘Camdaki Kız’ çok izleniyor, seviliyor. Sen senaryoyu okuduğunda ilk ne hissettin?Hikâyenin bütünü beni çok etkiledi. Gülseren (Budayıcıoğlu) Hanım’ın kitaplarını zaten biliyor ve seviyordum. Senaryo da o kadar güzel yazılmıştı ki okuduğumda kamera açılarını bile hayal ettim. Cana da şimdiye kadar canlandırmadığım bir karakterdi.Cana sevgilisinin hayatında ikinci kadın olmayı kabul ediyor. Sen eder miydin?İkinci kadın olmayı hiçbir zaman kabul edemem. Cana kendini birinci kadın olarak görüyor ama yaptığı hiçbir şeyden mutlu değil. Ne kendi hanesinden ne de sevgilisinden... İçindeki boşluğu bir şeylerle tamamlamaya çalışıyor.Sen mutlu musun peki?Ben hayatımı mutluluk üzerine kurdum. “Beni mutsuz eden hiçbir şey hayatımda olmamalı” diye düşünüyorum.Dizide Nalan karakterinin, bekâreti simgelediğini düşündüğümüz bir korsesi var. Senin bekâret mevzusuna bakışın ne?Çağdaş bir ailede yetiştim. Bu konu çok dillendirilmezdi, doktora götürme gibi durumlar yoktu ama hep bir sakınma hali vardı. Günümüzde ilişkiler ayağa düştü, bir anlık bir şey yaşayıp yola devam ediyorlar. İnsanlar duygusuz bir döneme girdi. Ama mutluluk ne özgürlükte ne de tabularda... Bunun dengesini bulup yaşamak gerek.19 yaşından beri tanınıyorsun. Magazin tarihine damga vuran şeyler yaşadın. Cama da sıkıştın, şemsiyeyle magazincileri de kovaladın. Bir dönem bunları konuşmak istemiyordun. Artık o olaylarla barıştın mı?19 yaşındaki genç bir kızın yaptığı hatalarla şimdiki hali bir mi? Gelişim sürecine giriyorsun. Herkesin evinde, çocuklarında bir problem var. Benim şanssızlığım bunları göz önünde yaşamam oldu.Cama sıkışan halini gördüğünde o Hande’ye ne demek istersinGeçmiş fotoğraflarıma bakmam. Benim bir kapama yanım var. Beynim konuyu kapıyor. Eski fotoğraflarım yoktur. O zamanlar yaşım küçük. Demek gerçekten o kaçma duygusuna girmişim, süreci iyi idare edememişim. Ben o küçük kızın içindeki travmayı da biliyorum. Belki gülenler, belki kızanlar oldu. Kimisi hiç duygusal yaklaşmadı, kiminin kafasında belki sevimsiz biriyim. Ama bazıları da beni açık ve dürüst olduğum için seviyor.Bunlar seni nasıl etkiliyor?Sen kendini biliyorsun ama dışa yansıyanlar seni tam olarak ifade etmiyor. O olumsuz eleştirilerden ve bana ait olmayan yorumlardan dolayı çok örselendim. Yanlış anlaşıldığımı, kendimi doğru ifade edemediğimi hissettim. Bir insan kendini doğru ifade edemediğinde ne yapar? Bebekse ağlar, yetişkinse agresifleşir. Benim o agresyonum belki de anlaşılamamadan kaynaklıydı. Ama zamanla yumuşuyorsun. Gerçi şimdi de yapmadığım bir şey yapılmış gibi gösterilince yine çok üzülürüm. Umursamaz olmayı beceremiyorum.Magazinle barıştın mı?Magazin zaten eskisi kadar sert değil. Biraz daha seviyeli hale geldi, hatta enerjisini ve tadını kaybetti.Bunda suç magazincilerde mi yoksa daha steril görünmeye çalışan ünlülerde mi?Gazete sahiplerinde... İnsanlar birtakım şeyleri yazmaya çekinir oldu. Bu da benim işime geliyor, gazetecilerle tatlı bir sohbetimiz var.Kutluğ Ataman’ın filminde bir transı canlandıracaktın, ne oldu?Filmi çektik, yayımlanacak. Adı, ‘Hilal, Feza ve Diğer Gezenler’. Ben ‘diğer gezen’ oluyorum (gülüyor). Zor muydu senin için, nasıl hazırlandın?Erkekken kadın olan bir transı oynadım. Başlarda role daha erkeksi şeyler katmam gerektiğini düşünüyordum. Halbuki bir kadından daha fazla kadınsı olması gerekiyormuş. Ses tonumu basa indirdim, hareketlerimi daha feminen hale getirdim. Oyuncu olarak güzel bir deneyimdi. Kutluğ’yla çalışmak da benim için özeldi. Bu filmde onun bir sanat eseri karşılığında oynadım.Para almadın mı?Hayır, bana bir fotoğraf hediye etti. Her şey para değil ki...Senaryo geldiğinde tereddüt ettin mi?Oyuncular ‘marjinal’ diye tabir edilen ters köşe karakterleri canlandırmaktan tedirgin oluyor. Oysa oyunculuk öyle bir şey değil. Mesela heteroseksüel bir Türk oyuncu LGBTİ bireyi canlandıracak, “Bu benim imajımı bozar mı” diye düşünüyor. Ne alakası var? Oyuncu dediğin “-miş gibi” yapandır.Bu kadar genç ve güzel kalmanın sırrı ne?Ben yaşımın güzeliyim. Sporumu yapıyorum, sağlıklı besleniyorum, kendime dikkat ediyorum.Estetik ve botoks gibi destekler alıyor musun?Herhalde ama ufak ufak... Donuk olmak istemiyorum. Senin giyim tarzın da hep konuşuldu. Modayla aran nasıl?Seviyorum. Birçok markadan koleksiyon hazırlamam için teklifler de aldım. Kısa bir süre sonra kendi koleksiyonumu çıkaracağım.Anneannen İstanbul’dan Bursa’ya gelin gidiyor, böylelikle senin de Bursa serüvenin başlıyor, orada büyüyorsun. O yıllardan aklında kalan neler var?Çocukluğum... O zamanın Bursa’sı ufak, nezih bir şehirdi. Akrabalardan dolayı sürekli İstanbul’a gelirdik. Annemle Rejans Restaurant’da yemek yer, düğmecilerin olduğu pasajdan alışveriş yapar, sonra da Şişli’den okul için ayakkabı ve kıyafet alırdık. Bir tiyatro ve kabare de muhakkak seyredilirdi. İstanbul benim için tatil amaçlı gelinen bir şehirdi. Ta ki İstanbul Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünü kazanana kadar... Sonra buraya yerleştim, burası benim şehrim oldu.Sen baba konusunda biraz şanssızmışsın…Evet, yana hiç şansım olmadı.Öz babanı en son çok küçükken görmüşsün…Evet, yedi yaşımda Gülhane Parkı’nda gördüm.Bu nasıl etkiledi seni?Hayat düzeni içinde bir şeyler unutuluyor. Yaşamadığın şeyler yaş ilerledikçe değerini kaybediyor, seni acıtmıyor. Babam iki sene önce öldü. Bu zamana kadar “Orda bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de..” diyordum. Hep “Bir gün acaba oturur, konuşur muyuz” diye düşünüyordum. Ama kaybettik.Neden ayrılmışlar?Sebep, babamın tarikat gibi şeylere girmesi. Benim bilmediğim şeyler de vardır. Bir vazgeçiş olmuş. İki saat çocuğumu görmediğimde yanında babası olsa bile merak ediyorum. Ama kimseyi yargılamak istemiyorum. Belki o kadar mutsuz ve hırpalanmış bir ruh oluyorsun ki gözün çocuklarını bile görmüyor.Sonra evlendi mi peki?Evet. İki oğlu oldu ama görüşmüyoruz.Annen bir evlilik daha yapıyor ve ikinci eşi intihar ediyor…Maalesef, bizim hayat böyle.Kan bağın olmamasına rağmen bu seni çok etkiledi mi?Tabii. Dört yaşımdan itibaren ona “Baba” dedim, onu baba bildim. 27 yaşımdayken de kaybettim.Bu kaybın sebebi borçlar mıydı?Net bilemedik. Ama sonra borçlar da ortaya çıktı.Bu yaşadıkların ilişkilerini nasıl etkiledi?İlişkilerimi muhakkak etkilemiştir. Sevdiğin biri kaçıp gidecek duygusu oluşuyor. “Seni dünyaya getiren insanlar bile arkasını dönüp gidebiliyorsa elin adamı neden gitmesin” diye düşünüyorsun elbette.24 saat süren evliliğin temelinde de bu geçmişin etkisi var mı?O dönem bizim ilişkimiz yeterince güçlü olamadı. İkimiz de zararın neresinden dönülürse kârdır diye düşündük.Dinç Aydoğdu’yla iki yıla yakın zamandır birliktesiniz. Spor salonunda tanışmışsınız...Hayır, Starbucks’ta karşılaştık. Orada hiç konuşmadık ama bakışı kafamda yer etti. Ben boşanalı 1.5 sene olmuştu. Kimseye karşı bir şey hissetmiyordum. Böyle bir enerji görünce arkadaşıma “Bak, bir bakıştan da etkilenebiliyormuşum hâlâ” dedim.Sonra ne oldu?Bir hafta sonra ortak arkadaşım vesilesiyle yeniden karşıma çıktı. Önce bir-iki görüştük, üçüncü buluşmada derin bir sohbet etme fırsatımız oldu. Gerisi kendiliğinden geldi. Tanıştığımız gün benim için ‘Akmerkez Starbucks günü’ oldu, kayıtlara böyle geçsin kuşum.Aranızda 20 yaş var. Bu farkı ilk duyduğunda ne hissettin?Moralim bozuldu, çöktüm. Annemle her şeyimi paylaşırım ama ona birkaç ay sonra zor söyledim. “Senden küçük ya da büyük olabilir ama Handecim insan da kendine bir yaş limiti koyar” dedi (gülüyor). Dinç’in ailesi de herhalde çok hoşlanmamıştır. Benim oğlum bana böyle bir şeyle gelse benim de kabul edeceğim bir durum olmaz. Ama zaman geçtikçe ailelerimizin katı duruşlarını bir şekilde bertaraf ettik.Nasıl yaptınız?Herkesin mutlu olduğunu gördüler. Şimdi Anneler Günü’nde de bayramda da birlikte gidebileceğimiz bir aile ortamı kurduk.Dinç Bey ne iş yapıyor?Spor akademisinden mezun. Ders veriyor.Evlenme teklifi aldın mı?Evet. Güzel bir teklifti. Biz çok metro kullanıyoruz. Bir gün oğlum Leon ve Dinç markete diye evden çıktılar. Sonra kapı çaldı. Evdeki yardımcım “Siz açın” dedi, açtım. Baktım, metrodaki saksofoncu. Dinç ve Leon’un arkasında saksofon çalıyor. Benim oğlan da Dinç’e “Hadi versene, aile olalım” diyor. Dinç yüzüğü çıkardı. Ben de “Evet” dedim.Neden evlenmediniz peki?Araya pandemi girdi. Zaten kendi düzenimiz içinde aile gibi yaşıyoruz.Leon 6.5 yaşında. Annelik sende neleri değiştirdi?Annelikle vücutta bir hormon salgılanıyor ve her şeyin, sistemin değişiyor. Sorumluluk dışında bir de başkalaşıyorsun. Daha hoşgörülü, sabırlı oluyorsun.