Hollanda ile yaptığımız maçta 2-1 yenildik fakat kaybetmedik.
Öyle ki şampiyonluktan çok daha fazlasını kazandık. Merih’in
Avusturya’ya attığı gollerden sonra Türk seyircilerle birlikte
yaptığı Bozkurt işareti, dünya da ve ülkemizde milli şuuru
şahlandırdı.
Alman İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in şikâyeti üzerine
UEFA’nın tayin ettiği Avusturyalı müfettişin yürüttüğü soruşturmada
Merih’e verilen iki maç ceza, sahada kaybettiğini masada kazanmaya
çalışan Avrupa’nın ikiyüzlülüğünü ortaya koydu.
Avrupa’nın, Batı’nın Türkiye’ye olan bakışı tarihin tekerrür
etmesi gibiydi. Biz Türklerin tepkisi de tarihteki gibi oldu.
Avrupa’ya karşı Türk milleti Kurtuluş Savaşı’ndaki mücadelesinin ve
bağımsızlığının sembolü dik duruşunu ortaya koydu.
Batılı işgalciler 100 yıl önce “Bozkurt” olarak
tanımladıkları Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde verilen
Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi bugün de terör örgütü PKK, vatan
haini fetö ve diğerleri kendilerini deşifre ettiler. Türklerin 2
bin 200 yıllık sembolü bozkurt işaretinin ırkçılıkla
özdeşleştirilmesi adres olarak Milliyetçi Hareket Partisi’nin
gösterilmesi planın bir parçasıdır.
Türk milletin, bağımsızlığı için kalbinde, vicdanında tecelli
eden, gelişen arzu ve emellerin sağlamlığı, azmi ve imandan aldığı
güçle beslenir. Dayanışma ve birlik halindeki duruşumuz düşmana
karşı üstünlük vasıtamızdır.
‘Kaleyi içten fethetmek’ düşüncesini hep birlikte olarak, akıllı
ve uyanık bir duruşla imkânsız hale getirdiğimiz sürece kimse bizi
bölemez.
Bozguncular hep olacak, önemli olan bizlerin, toplumun
zihniyeti, vaziyeti düşmana ümit vermemelidir. Tarih boyunca
Türkleri birbirine düşüren ve bölünmesini sağlayan düşmanlar,
bozguncular, fitneciler, satılıklar hep kendi içinden çıkmıştır.
Çıkmaya da devam ediyor, edecekte.
Bugün o satılıklar Bozkurt’un karşısındalar, yarın ay yıldızın
ya da hilalin… Ama çakalların hükmü kurt ayağa kalkana
kadardır.
***
Bir baba eşine evladına “param yok” demenin yüküyle
nasıl yaşasın?
Orta Sınıf Ne Yapsın?
Böylesi bir sessizlik ve sakinlik inanın yok.
Susurluk’ta uğramadan geçmemeyi seyahatin rutini haline getirdiğim
meşhur Susurluk tostu ve çiğ böreği daha önce yediğimizin 4 katı
fiyatla yemiş olmanın tokluğuyla yola devam ettim.
Otoyoldaki mola yerleri inanılmaz tenhaydı.
Kahveciler ve köftecilere bomboştu. Neyse ki o meşhur tostçuda
iki aileydik. Ben ilk başta kasadaki dışarıya taşması gereken
kuyruğu göremeyince acaba yanlış mı geldim diye başımı kaldırdım
tabelaya baktım.
İçeride zaten bir aile var, bir de benim ailem.
Servis elemanı genç adam hayatından bezmiş, kılık kıyafeti kir pas
içinde gözlerinden uyku akıyor.
Çift kaşarlı tost sade sap sade ve çay söylüyorum. Çocuklar mantı
ve çiğ börek ödediğim para haftalık market ücreti.
Çıkarken hep böyle tenha mı diye sordum
“Sıfırı tükettik, elimdeki avucumuzdakini erittik sinek
avlıyoruz” dedi. Bodrumda, Dalaman’da ya da Fethiye’de birileri
akşam yemeği için 100 bin euro hesap ödeyebilir
Bu istisna
Sade, normal vatandaş nerede nasıl yaşasın?
Yakıt deposunu nasıl fullesin?
Otoyola bir aylık kira bedeli gibi olan Hgs’yi nasıl
ödesin?
Bütün bunlardan sonra yemek yemeğe iştah kalır mı
ki?
Oysaki bu yollar vatandaşın hayatını kolaylaştırmak için
yapılmamış mıydı?
Orta sınıf böyle bir ekonomik pahalılığın
eziciliğine nasıl dayansın.
Bir baba eşine evladına “param yok” demenin yüküyle
nasıl yaşasın?
Yakıcı yaz sıcağı bir yandan ekonomik yangın bir yandan
orta sınıfı sarstıkça sarsıyor.
Allah’tan hayırlısı…