Çağın TV izleyici profili

Abone ol

Oray Eğin, Steven Johnson'un televizyon izleyicisiyle ilgili yorumlarını köşesine taşıdı. Eğin'in yazısı "televizyon dizileri" üzerine inşa edilmişti.

Oray Eğin, isimli yazıda izleyicinin TV dizilerinden ne beklediklerini yazdı. Eğin, Steven Johnson'un fikirlerine yer verdi. İşte çağın izleyici profili...

YAZI: Oray EĞİN
KAYNAK:


Geçen hafta New York Times'da Steven Johnson'ın 'Everything Bad is Good for You' adlı kitabından uzun bir alıntı yayımlandı. Yazar, kitabının altbaşlığından da anlaşılacağı şekilde epey tartışılacak bir iddia atıyor ortaya: How Today's Popular Culture is Actually Making Us Smarter. Günümüzdeki popüler kültür ürünlerinin bizi aptallaşmadırmadığını, bilakis sayelerinde daha zeki olduğumuzu öne sürüyor.

Johnson'ın asıl üzerinde durduğu nokta ise televizyon dizileri. Amerikan televizyonunun 2000 yılından beri ürettiği programlarda müthiş bir zeka, 'önüne ne konarsa yiyen seyirci' mantığına ters bir geçiş seziliyor.

İşte Johnson'ın tespitlerinden bazıları:

-Günümüz kültürünün talepleri daha bilinçli.

-Anti-kahramanlar çoğaldı, hatta bazı programları domine etmeye başladı.

-İzleyici bir diziyi izlerken 'Nasıl bitecek?' yerine 'Şu anda ne oluyor?' diye sormaya başladı.

-Artık kötü televizyon programları bile daha iyi. Bugün Dallas'ı izlediğinizde, sahnelerin yavaşlığı ve olayların azlığından sıkılmak çok mümkün.

-Eskiden televizyon dizilerinin mantığı başlagıçta verilen bir gizemin sonunda ortaya çıkması üzerine kuruluydu ve işin içine fazla insan, karmaşık olay örgüsü girmiyordu. İzleyicinin analitik yeteneğine güvenmeyen programlar, adeta birer ok gösterek ne olacağına dair ipuçları bırakıyordu.

-Şimdi, 'akıllı televizyon' var: 'The Sopranos' gibi bir diziyi ele alın, tek bir bölüm içinde 20 karakteri, 20 karakterin yaşadıklarını gösterebiliyor. Ya da '24' gibi bir dizinin tek bir saati içinde onlarca geçiş, hatta nasıl başladığı bile bilinmeyen karmaşık konular var. İzleyici, çoğu zaman geriye sarıp kaçırdığı konuşmaları tekrardan yakalamak istiyor.

Sayıları yüzbinleri bulan insanlar, Türkiye gibi bir ülkede bile bugün Amerikan televizyon kültürüne yön veren televizyon programlarının bağımlısı olmuş durumda. Sadece gelir skalasında en üstte olanlar da değil bu izleyici; Anadolu'da okuyan üniversite öğrencilerinin 'Seinfeld' sevgisi, '24' bağımlılığı da önemli birer gösterge. Bilinçlenen bir izleyici kendi karşılığını bulmak istiyor.

Bundan 11 sene önce, Okay Gönensin Yeni Yüzyıl gazetesini çıkartırken İstanbul Film Festivali'ni her yıl takip eden insanları örnek vermiş, bu insanların bir gazetece temsil edilmesi gerektiğini söylemişti. Türk Basını, Yeni Yüzyıl tecrübesinden sonra epey geriledi ve bu insanlar iyice marjinalize edildi, merkez medyadan dışlandı.

Oysa işte CNBC-e olsun, TV8 ve Digiturk kanalları olsun önemli bir açığı başarıyla kapatıyorlar. Dünyada bu kanalların eşi benzerini bulmak çok zor; çok maliyetli, bu kadar iyi dizinin arka arkaya yayınlandığı televizyonları yaşatmak epey zor. Bu kurumlar, bunun olabilirliğini gösterdiler.

Ancak büyük televizyon kanallarında, ratingmetre'lerin yükseğe çıktığı, milyonlarca izleyiciyi ekrana taşıyan programlarda kıyaslanmayacak bir 'zeka eksikliği' söz konusu. Hala çok basit formüllerle, çok kolay çözümlerle ilerliyor Türk televizyonculuğu.

Ama bir şekilde akıllı televizyon dalgasının bizim, hepimizin, milyonların da kapısını çalmaması imkansız olacaktır. 'Sabrina'dan aşırma televizyon dizileri, Birol Güven'in kısıtlı yaratacılığı falan en fazla bir-iki sezon daha sürer, sonunda televizyonumuzun akıllanması da bir zorunluluk halini alacaktır. Görerek de öğrenmek mümkün sonuçta.

Bir ara özel televizyonların ilk yıllarında ekrana gelen onca yabancı sitcom'un da alıcısı çoktu, 'Jeffersons'dan 'Designing Women'a her gün ekrana gelen bu yabancı diziler de izleyici toplayabiliyordu. Bir zamanlar, bu ülke daha ilerideyse, bunun yeniden mümkün olacağına da inanmam gerekiyor.

Bugün, Digiturk'ün erotik kanallarını şikayet eden izleyici Yasemin Evcim'i, 'Tutti Frutti'yi o yıllarda büyük zevkle izliyor, yine şikayet ediyordu ama. Çünkü bu ülkede izleyiciye, kamuoyuna dayanarak adım atınca yanılma payı inanılmaz büyük. İki yüzlü ahlakın domine ettiği bir ülke burası; iki yüzlü ahlakın ayakta tuttuğu aileler, ilişkilerin çoğunlukta olduğu.

Eninde sonunda televizyon da, buraların yöneticileri de çok iyi bildikleri bu gerçeğe uymak zorunda kalacak. Bir şey yapmak istiyorsan, bunu Türkiye'de halka karşı yapmak zorundasın. Zalimce, ama böyle.

Günün Önemli Haberleri