Büyükanıt yargılanamaz
Abone olOrgeneral Yaşar Büyükanıt'ın yargılanmasının teknik olarak mümkün olmadığını söyledi
Her şey 9 Kasım 2005'te Şemdinli'de bir kitabevinin
bombalanmasıyla başladı. Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın, dava
sanıklarından Ali Kaya'yla ilgili olarak "Tanırım, iyi çocuktur"
diyen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın "örgüt
kurmak, sahte belge düzenlemek ve görevi kötüye kullanmak" suçundan
Genelkurmay Yüksek Mahkemesi'nde yargılanmasını istemesi harareti
yükseltti.
Büyükanıt "Madem öyle yargılasınlar. Bu ülkeye cumhuriyete varlığımızı koyduk. Dağlarda çarpıştık. Mahkemede de fikrimizi söyleriz" derken CHP lideri Deniz Baykal "Bu orduya karşı bir darbe girişimidir" açıklamasını yaptı. Medya, Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasının önüne geçilmek istendiğini iddia etti.
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile
görüştü. Daha önce eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'i
yargılayan Genelkurmay'dan Büyükanıt'ın yargılanmasına gerek
olmadığı kararı çıktı. Adalet Bakanlığı, savcı hakkında inceletme
başlattı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de, geçen hafta Harp
Akademileri'nde yaptığı konuşmada savcının Şemdinli
iddianamesindeki savlarının adaleti zedelediğini ve yargının
siyasallaştırıldığını söyledi.
Meclis Şemdinli Araştırma Komisyonu'nun elde ettiği bilgileri savcı
ile paylaşması günlerce tartışıldı. Dört ayın sonunda taslaktaki
"At izi-it izi" ve "hukuki fantezi" ibarelerinin çıkarılmasıyla
rapor tamamlandı. Ancak bundan önce Kanal D, Genelkurmay'da görevli
bir hakim albayı, komisyon üyesi CHP'li Ahmet Ersin'in odasından
çıkarken görüntüledi. Şemdinli Davası 18 Mayıs'ta görülecek. Ne
oldu, neden oldu, ne olacak sorularının cevaplarını 22 yıl askeri
hâkimlik yapan, hukuk ile askerin siyasi gücü arasındaki ilişkileri
araştıran, hem hukuk dünyasını hem TSK'yı yakından tanıyan Dr. Ümit
Kardaş ile konuştuk.
* * *
Cumhurbaşkanı'nın Harp Akademileri'nde, Şemdinli iddianamesindeki
savların adaleti zedelediğini ve yargının siyasallaştırıldığını
söylemesini, emekli bir hakim albay olarak nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanı'nın ordunun itibarını ön plana çıkarıcı bir
değerlendirme yapması doğru değil. Şemdinli olayında Silahlı
Kuvvetler'e kurum olarak bir suçlama yok çünkü. Bir saptırma var
burada. Olayın hangi süreçten geçerek bu noktaya geldiğini
araştırmak Van Savcısı'nın göreviydi. Ben de savcı olsam aynısını
yapardım. İki astsubayın kendi başlarına bir şey yapmaları mümkün
değil. Bu bilinen bir şey. Savcı yapması gerekeni yapmış, birtakım
asker kişilerin -bunlar sivil de olabilirdi- suç işlediği kanaatine
kapılmış. Yeni CMUK'a göre 'yeterli şüphe varsa savcı dava açar'.
Bu bir kuşku, mahkeme kararı değil. Asker kişiler söz konusu olduğu
ve kendisi işlem yapamayacağı için de iddianamesini Genelkurmay'a
göndermiş.
Usul açısından bir yanlışlık yapılmadı yani.
Yanlışlık yoktu. 25 yıldan beri oradaki çürümüş sistemin deşifre
edilmesine vesile olabilecek bir durumdu bu.
Genelkurmay Başkanı Özkök bir açıklama yaptı. Genelkurmay Yüksek
Mahkemesi de Büyükanıt'ın yargılamasına gerek yok dedi.
Özkök, Büyükanıt'ın sanık Ali Kaya için 'tanırım, iyi çocuktur'
diyerek adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunu işlediği
iddiası için, ancak bir mahkeme kararında olabilecek şekilde
'manevi unsur yoktur' dedi. Manevi unsuru Genelkurmay Başkanı nasıl
değerlendirebilir? Bunu sadece mahkeme değerlendirir. Adeta
mahkemenin yerine geçilerek açıklama yapılmıştır. Bu bir fonksiyon
gaspıdır. Türkiye'de zaten olan şeyler değil, olmayan şeyler
tartışılıyor.
DEVLETİN BAŞISINIZ VE SADECE KONUŞUYORSUNUZ, SORUMLUSUNUZ
Bir hukukçu olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, aynı konuşmada
"Bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve
çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir" dedi.
Konulabilir mi?
Ben bu kanaatte değilim. Ölçü bellidir, kanunlarla getirilmiş
sınırlamalar zaten var. Bunlar aşılırsa suç işlenmiş olur ama bunun
dışında bir müdahale olabileceğini sanmam.
Cumhurbaşkanı bunu 'irtica tehlikesi'ne dikkat çekerken
söyledi.
O zaman şunu sormak lazım: Siz devletin başısınız, devletin tüm
kurumlarının çalışmasından sorumlusunuz. Şeriat bu kadar ağır bir
tehlike ise ne yapıyorsunuz, sadece laf mı söylüyorsunuz? Niye
Başbakan'ı, İçişleri Bakanı'nı çağırıp konuşmuyor, Bakanlar
Kurulu'na başkanlık etmiyorsunuz? Durup durup, sonra gidip Harp
Akademileri'nde konuşuyorsunuz? Sonra da üstünü örtüyorsunuz.
Türkiye böyle bir tehlike altındaysa ve siz sadece konuşuyorsanız,
sorumlusunuz.
Böyle bir açıklama yapılmasının anlamı ne?
Cumhurbaşkanı, askeri bürokrasi ve CHP'nin oluşturduğu blokun
sürekli tekrar ettiği iki tehlikeden biri bu. Diğeri bölünme
tehlikesi. Ama bu sanal bir tehlike. Abartılıyor. Hem kendi
kanalları, hem de aracılık eden medya kanalıyla böyle bir
tehlikenin var olduğu zehabı yaratılmak isteniyor. İktidar kullanan
askeri bürokrasi için daimi bir tehlikeye ihtiyaç var.
TEHLİKE İKTİDAR İÇİN GEREKLİ
Nasıl yani?
İktidarlarını bunun üzerinden büyütüyor, sürdürüyorlar. Silahlı
gücün siyasi alanda bulunabilmesi, demeçler verebilmesi ancak bir
tehlikenin mevcudiyetiyle mümkün. Büyük bir tehlike altındasınız,
siz farketmiyorsunuz ama ben ediyorum denilerek iktidar
kullanılıyor. Cumhurbaşkanı'nın açıklamasında dikkat edilmesi
gereken bir nokta daha var.
Nedir o?
Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa'nın değiştirilemez maddelerini
belirten 4. maddesinden hareketle Anayasa'nın değiştirilemez
hükümlerini yorum yoluyla arttırmaktadır. Laiklikle ilgili
değiştirilemez düzenlemenin içeriği ile ilgili gördüğü başlangıç
bölümü ve 24 ile 174. maddelerinin de değiştirilemez olduğunu
savunmaktadır ki bu yorum Anayasa'yı değiştirilemez dogma haline
getirebilir. Mesela kanımca Anayasa'nın ruhunu yansıtan başlangıç
bölümü sorunludur.
Van Savcısı'nın iddianamesi cesur bulunmuştu. TBMM Şemdinli
Araştırma Komisyonu da raporunu tamamladı. Ne düşünüyorsunuz?
Herkesin haddi bildirildikten sonra artık kimse cesur davranamaz.
Parlamento baskı altında. Ama "at izi, it izine karışmış, izleri
bulamıyoruz" da diyemezsiniz. Bulacaksınız. Niye bulamıyorsunuz?
Demek ki gidemiyorsunuz, bariyer var. Gidemiyorsanız çıkıp ne
olduğunu söylemelisiniz. Ahlaki olan budur.
Askerin görev alanına çekilmesi en önemli meselemiz
Genelkurmay, savcının talebini reddederek Büyükanıt'ın
yargılanmasına gerek görmedi. Büyükanıt'ın yargılanması teknik
olarak mümkün müydü?
Değildi. Paşalar Ankara'da Genelkurmay Yüksek Mahkemesi'nde
yargılanıyorlar. Yargılayacak olanların yargılanandan daha kıdemli
olması, sanığın asli durumunda olmaması gerekiyor. Yaşar
Büyükanıt'tan kıdemli kimse yok. Sadece Genelkurmay Başkanı var.
Ama o da Büyükanıt'ın sicil amiri. Mahkemeye giremiyor. Gerek
görülseydi de teknik olarak mahkeme kurulamayacaktı yani.
Genelkurmay Başkanı da aynı şekilde yargılanamaz.
Bu hukuki açıdan önemli bir boşluk değil mi? Kim olursa olsun bu
konumdaki bir asker kişi de suç işleyebilir.
Genelkurmay Başkanı Askeri Ceza Kanunu 148'e göre suç işliyor
diyoruz ama yargılayamayız. Böyle bir durumda hukuka bağlı
demokratik ülkelerde parlamento iki günde kanun çıkarır.
Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin kaldırılması
gerektiğini söylüyorsunuz. Neden?
Askeri mahkemelerin amacı asker kişilerin askeri disiplinini
sağlamaktır. Askeri mahkemeler 1961'de Anayasa'ya girdiği için,
asker kişiler sivil mahkemede yargılanmalarını gerektiren
durumlarda bile askeri mahkemede yargılanıyorlar. Bunu bu somut
olayda da görüyoruz. Silahlı Kuvvetler bütün bu yapılanmayla dışa
doğru yayıldı. Askeri yargının sivilleri yargılama yetkileri
genişletildi. Askeri Danıştay diyebileceğimiz Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi kuruldu. Bu mahkemelere üç askeri hakim, iki de kurmay
albay giriyor. Kurmay albaylar generallik bekleyen insanlardır.
İdare aleyhine karar vermeleri zor. Jandarma da zaten iç
güvenlikte. Bu adeta ülkenin askeri yönden istila edilmesidir.
Kenan Evren 'hukukun sırası değil' diyordu
80 darbesi sonrasında Güneydoğu'da askeri savcıydınız. Neye
tanıklık ettiniz?
O dönemde Kenan Evren, "hukukun sırası değil, vatan tehlikede,
meselelere hukuk gözlüğü ile bakmayın" diyordu. Zaten o yönde
işleyen bir sistem vardı. Hukuk yoktu. Suçlu mu değil mi, değil mi
bakılmadan sistematik olarak herkes işkenceden geçiriliyordu .
Sanıkların duruşmaya el ve ayaklarından birbirlerine zincirlenmiş
olarak pavzerlerle marş söyletilerek getirildiğini gördüm. Bunu
bütün hakimler ve savcılar görüyordu.
Siz diğerlerinden farklı olarak ne yaptınız?
Mücadele ettim. İşkence sanıklarını yakalamaya çalıştım. Bana
komünist bile dendi ve iade edildim. Vicdanımın sesini dinledim,
çocuklarım var, rahatım iyi, karışmayayım demedim. Başımı yastığa
koyduğumda rahat uyumalı, aynaya baktığımda kendimden memnun
olmalıydım. Ama yalnız kaldığımı hissettim. Ağır bir yüktü.
Ağır ceza hakimleri rütbe almak istedi
Askeri hukukçular hukuku da, askeri yapıyı da biliyor. Askeri yapı
emir-komuta zincirini önceler, sorgulamayı reddedip emre itaati
önemser. Hukuk ise sorgulamayı, gerçeği bulmayı emreder. Bu durum
hukukçuları nasıl etkiliyor?
Hukukçular bir süre sonra hukukun ihmal edilebilir olduğunu
düşünmeye başlıyor. Kişiye göre değişebilir tabiî ama durumu
içselleştirenler oldu. O dönemde Güneydoğu'ya, sıkıyönetimin
görevlendirdiği ağır ceza reisleri geldi. 20, 25 yıllık hakimler
bile bir süre sonra belki bazı imkanlar da söz konusu olunca 'bize
de rütbe verseler' demeye başladılar. Askeri hakimlere
özendiler.
Üniformamı çıkardım özgürleştim
Üniformanızı çıkardığınızda ne hissettiniz?
Özgürlük. Öncesinde de kendime sivil bir alan ayırmıştım. Doktora
yapıyor, şiir yazıyor, kitap okuyordum. Güvenlik gerektirmedikçe
lojmanda oturmadım.
Savcı cüppenizi üniformanızın üstüne giyiyordunuz. Hukuk adamı
kimliğinizin içinde asker kimliğiniz vardı yani. Bu durum bir
çelişki yaratmıyor muydu?
Birbiriyle bağdaşmayan iki şeydi tabiî ve çelişki yaratıyordu. O
yüzden askeri yargının kendi alanına çekilmesi gerektiğine
inanıyorum. Fransız devlet adamı Clemens'in bir sözü vardır: Askeri
müzik ne kadar müzikse askeri yargı da o kadar yargıdır.
Jandarmayı tartışmalıyız
EMASYA Protokolü yeniden tartışılıyor...
Burada tartışılması gereken jandarma. Ülkenin yüzde 90'nında
jandarma görevli. Şimdi merkezlere de girmeye çalışıyor. Bu, iç
güvenliğin askerileşmesidir. Asker siyaset ve toplum gibi iç
güvenliği de askerileştiriyor. Askerin esas görev alanına
çekilmesi, siyasetin, toplumsal alanın, toplumun, iç güvenliğin ve
yargının sivilleştirilmesi ülkenin birincil meselesidir.
80 sonrası askeri yargıyı eleştirdi
Doktora tez konunuz Askeri Hakimin Bağımsızlığı ve Askeri
Mahkemelerin Kuruluşu ve Yetkileri başlığını taşıyor. 80'li
yıllarda bu tezi kabul ettirmek zor olmadı mı?
Tezimde askeri hakimler bağımsız değildir, askeri mahkemelerin
kaldırılması gerekiyor, diyorum. 83'de verdim ama jüri toplanamadı.
Sonra da reddedildi. Bilimsel yaklaşımında problem yoktu oysa.
Başka bir tez konusu seçin, diye tavsiyede bulunuldu. Jüride olan
hukuk profesörü Sulhi Dönmezer benim için 'bu suç işliyor' demiş.
Tezim 85'lerde lütfen kabul edildi.
Askeri yargıda görev alacak hukukçular nasıl yetişiyor?
Ordu çok eskiden askeri öğrencileri her mesleğin eğitimini almak
üzere okutuyormuş. Tıp, hukuk gibi. Daha sonraki dönemlerde yedek
subay kaynağını da kullanmaya başlamış. Hem yedek subay hem de kıta
subaylarından yetişenleri bünyesinde görevlendirmiş. Fakat 80'lerde
bazı mahkemelerden Anayasa'ya aykırılık kararları çıkmaya
başlayınca bu kararları verenlerin yedek subay kaynaklı olduğunu
görünce, ağaç yaşken eğilir deyip kaynağı kurutmaya karar verdiler.
Şimdi sadece kıta subaylarını hakim savcı yapıyorlar. Bunun ileriki
yıllarda askeri yargıya bir yansıması olacaktır.
Yeni Şafak