Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşü
Abone olOsmanlı'nın 15. yüzyılına benzemek
Paul Kennedy, 'Büyük Güçlerin Yükselişi ve
Çöküşü' isimli ünlü kitabının ilk sayfalarında Osmanlı
İmparatorluğu'nun bir analizini yapıyor. Bu analizden anladıklarımı
paylaşarak Türkiye'ye, işletmeler ve kişisel gelişim alanına bir
köprü kuracağım.
Paul Kennedy'ye göre Osmanlı İmparatorluğu'nda Kanuni Sultan
Süleyman'dan sonra Atatürk'e kadar, gerçekten liderlik özelliği
olan, ülkeyi büyüten ve ülkeye hamle yaptıran bir lider olmadı. Bu
iddia, bir ülkenin gelişmesinde liderlerin çok etkili olduğu
varsayımını içeriyor. Yine Paul Kennedy'nin analizlerine göre,
Kanuni'den sonra Osmanlı İmparatorluğu'nda Avrupa ile yarışacak
silahlar ve gemiler geliştirmek için hummalı bir yarış da olmadı.
Osmanlı, büyük bir imparatorluk olmanın verdiği lüksle, kendi içine
kapandı ve çeşitli alanlarda dünya ile girdiği yarışı bıraktı.
Yarışı bırakmasının sonucu olarak da kendiliğinden kaybetmiş
oldu.
Bir atlet düşünün, yarışta koşarken bir ayağı diğer ayağına çelme
takıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu kadar anormal, bu kadar
şaşkınlık verici bir davranış olabilir mi? Türkiye'de durumumuz
bu.
Paul Kennedy'nin 16. yüzyıldan sonrasıyla ilgili yaptığı
analizlerde kullandığı örneklerden biri de Çin. 15. yüzyıl
öncesinin lider imparatorluğu olan bu ülke ile Osmanlı
İmparatorluğu'nun gidişatı, içe dönme ve kapanma açısından benzer.
İçimize döndükçe bağlantılarımız azalıyor. Bir ülkenin dış
ülkelerle askerî, siyasi, ticari ve kültürel bağlantılarının
çokluğu o ülkenin genel yapısını geliştiriyor. Bağlantılar, bir
vücudun damar sistemi gibi. Damarlarımız kanı, koruyucu hücreleri,
besin hücrelerini ve kasları çalıştıracak yakıtı taşıyor. Eğer
damarlarımızın bir kısmı kapanırsa ya da kan dolaşımımızda bir
zayıflama olursa kötüleşiyoruz ve hatta organlarımızı kaybediyoruz.
Türkiye'nin de daha sağlıklı bir bünyeye sahip olması, dış dünya
ile her alanda daha gelişkin ilişkiler kurmasına bağlı. Bu
ilişkiler üstünden hareket edecek kapital, bilgi, kültür, sanat ve
mallar ülkeyi ileri taşıyacak. Şirketler için de durum farklı
değil. Ülke krize girince sadece içeride iş yapan şirketler de
krize giriyor. 10 ülkede faaliyet gösteren şirketlere kriz
gelmiyor.
İş arayan veya işini değiştirmek isteyen insanların durumu da,
Osmanlı'nın 15. yüzyıl sonrasındaki haline benziyor. Bütün
yeteneklerine, bilgilerine ve sertifikalarına rağmen içlerine
dönükler. Kimseyle ilişkileri yok ya da yok denecek kadar az.
Ayrıca girmek istedikleri işler yine tek bir uca bağlanıyor. Yani o
bağlantıyı sağlasalar da, o bağlantı kapanırsa/kesilirse işsiz
kalacaklar. Dolayısıyla Türkiye'nin, şirketlerin ve bireylerin
kaderi birbirine benziyor. Ucu açık ağlara bağlandıkça gelişiyor;
kendi dünyamıza kapanıp çekiştikçe kaybediyoruz. (Melih Arat)
Kitapla ilgili detaylar.