Bütün kadın spikerlerin örtülü olmasını isteriz!
Abone olHüdapar Genel Sekreteri ve parti sözcüsü Mehmet Yavuz İnternethaber'e konuştu.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
-Cizre'de neler oluyor? Parti Genel Başkanınız Zekeriya
Yapıcıoğlu "PKK Müslümanları oradan temizlemek istiyor" dedi, bu ne
anlama geliyor, PKK ya da onu savunanlar Müslüman değil
mi?
İNSANLARIN DİNİNİ SORGULAMA HAKKINI
KENDİMİZDE GÖRMÜYORUZ
"PKK Cizre'yi kanton olarak ilan etmiş. PKK'nın tekçi ve
tektipçi bir yapısı var. Kendisi dışındaki muhaliflere hayat hakkı
tanımıyor, bunu 30 yıllık çatışmalı süreçteki pratiğinden
anlayabiliyoruz. PKK 80 öncesinde sol fraksiyonlara yönelik tasfiye
girişimlerinde bulunmuştu başarılı da olmuştu, 90'lı yıllardan
sonra da İslami kesimlere yönelik bir tasfiye girişimi oldu, genel
başkanımızın kastettiği budur. Müslümanlar derken genel bir
kavramdan bahsediliyor. PKK'nin üst yönetimini bilemem ama PKK ya
da HDP'nin tabanında elbette Müslüman, dindar insanlar var ve biz
onların dinleri hakkında sorgulama yapma hakkını kendimizde
görmüyoruz."
PKK KANTON İLAN ETMİŞ KİMSEYE YAŞAMA HAKKI
TANIMIYOR
PKK, kendisine boyun eğmeyen, eğdiremediğini düşündüğü kesimleri oradan tasfiye etmeye çalışıyor. Batıda yükselen bir islamafobia gerçeği var, bunun üzerinden islami kesimlerle mücadele etme görüntüsü altında batı nezdindeki akreditasyonunu perçinlemeye çalışıyor, meselenin özü budur. Kanton ilan etmiş, kendi dışında hiçbir oluşuma hayat hakkı tanımıyor, Hüdapar başta olmak üzere islami kesimleri özellikle hedefine koymuş olması islam karşıtlığı üzerinden Batı'ya bir göz kırpma, uluslararası sistem nezdinde meşruiyetini sağlamaya çalışmadır. Daha önce Kobani bahaneli meselelerde IŞİD karşıtlığı üzerinden uluslararası sistem nezdinde bir meşruiyet elde etmişti, Cizre özelinde de bunu söyleyebiliriz.
-Size göre PKK Cizre olaylarının sonucunda sadece
Batı'nın desteğini almayı mı bekliyor, asıl amacı
nedir?
TEKÇİ YAPISINI EGEMEN KILMAK
İSTİYOR
Tekçi yapısını egemen kılmak istiyor, muhalif hiç kimse olmasın, aykırı bir ses çıkmasın istiyor. Dolayısıyla Hüdapar'ı hedef almasının ana sebebi budur.
-KCK'dan yapılan açıklamalar bazen Öcalan'dan gelen
açıklamalardan daha sert olabiliyor. Cizre'de yaşanan olayları
sadece PKK'ya mı bağlıyorsunuz, Öcalan nasıl bir rol çiziyor size
göre?
BU KARANLIK ELLERİN OYUNUNA
GELİNMESİN
"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" diye güzel bir atasözü var. Evet doğrudur, zaman zaman birbirleriyle çelişki içerisinde olan açıklamaların yapıldığını biz de görüyoruz fakat ortaya konulan icraatlara bakıyorsunuz malesef o söylenen sözlerin tamamen dışında muhalifleri tasfiye etmeye yönelik şiddet eylemleri içerisinde olduklarını görüyoruz. Zaman zaman devlet yetkililerinin ve HDP'nin içserisindeki sözcülerin de beyanatlarına yansıyan üçüncü, dördüncü karanlık ellerden bahsediliyor. Biz diyoruz ki; bunlar kimse bunların oyununa gelinmesin. HDP Eş Başkanı Demirtaş'ın "Hem HDP hem de Hüdapar'a sızlamalar var" şeklinde açıklamaları var, biz çok net bir şekilde, bu açıklamanın kendileri ile olan kısmın doğru olduğunu ama bize bakan tarafının külliyen bir yalan olduğunu söyledik. Biz kendimizden eminiz, HDP'nin binalarına, onlara yakın sivil toplum kuruluşlarına, ilçe teşkilatlarına, derneklerine yönelik Hüdapar tarafından atılmış tek bir çakıl taşı yoktur, bunun ispatı bu.
-Onlar da kendilerine aynı şekilde şiddet içeren eylemlerde bulunulduğunu söylüyor?
Hüdapar için bunu söylemiyorlar, söyleyemezler çünkü böyle bir şey yok. karanlık eller diyorlar, işi provakatörlere yıkma kolaycılığına kaçıyorlar.
-Peki Hüdapar'lılara yapılan bu saldırılara Hüdaparlılar
sessiz mi kalıyor, eylemlere dahil olmuyorlar mı?
DEVLETİN OLMADIĞI YERDE HALK KENDİNİ
SAVUNUYOR
Devlet otoritesinin zayıfladığı, devletin olmadığı yerlerde eğer sizi öldürmeye gelen insanlar varsa oradaki insanların kendilerini koruması nefsi müdafaya girer, bu da bütün semavi dinlerde ve evrensel hukukta temel bir haktır. Elinde ağır silahları olan PKK'lı çetelerin saldırısına uğrayan dindar halk kendini savunacaktır. Şemsettin ve Deniz çiftinin evlerine saldırdılar, hamile bir kadın ve çocuklarına saldırı oldu, iki gün önce çocukları doğdu ve bir kolu sakat. Evlerine molotof kokteyli ile saldırdıklarında kadın iki çocuğunu annelik içgüdüsüyle banyoya alıyor ve üzerlerine su döküyor, bu insanlar banyo duvarı yıkılarak oradan kurtarıldılar. Şimdi böyle bir durumda vicdan sahibi herkesi empati yapmaya davet ediyorum, kendileri böyle bir durumla karşılaştıklarında ne yapacaklarsa, ister Hüdapar üyesi olsun, ister oradaki dindar halk olsun, onlar da öyle yapmıştır.
-Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz Hüdapar
olarak?
BİZ SİSTEMİN
ALTERNATİFİYİZ
Bize sürekli AK Parti'nin ya da HDP'nin alternatifi misiniz diye
soruluyor. Biz sistemin alternatifiyiz. Bütün bu meselelerin
sistemden kaynaklanan arızalar olduğunu düşünüyoruz. 80-90 yıllık
sistem artık götürülebilir bir durumda değil. Bu kamburları
taşıyabilir bir durumu kalmamıştır. Sistemin bir an evvel halkın
inanç değerleriyle barışık hale gelmesi, halkın daha önce gasp
ettiği bütün meşru haklarını bir an önce iade etmesi gerekiyor.
GÖMLEĞİN İLK DÜĞMESİ YANLIŞ
İLİKLENMİŞTİ
Sistem iki sac ayağı üzerine kuruldu, birincisi laiklik,
ikincisi ise yeni bir ulus inşaa etme sürecinde Türkçülük. Bu iki
sac ayağı bu memleketteki "yangının" kıvılcımı oldu. Biz Hüdapar
olarak evleviyetle sistemin halkın bütün değerleriyle barışık hale
gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. PKK'yı da sistemin bir eksiklik ve
arızalarının bir sonucu olarak görüyoruz. Kürt meselesi PKK ile
başlamadı. PKK olmazdan evvel de vardı. Bizce gömleğin ilk düğmesi
yanlış iliklenmişti daha sonradan diğer düğmelerin neden yanlış
iliklendiğini sorgulamak abesle iştigaldir. Yapılması gereken
öncelikli olarak gömleğin ilk düğmesini doğru iliklemektir.
DEVLET MÜSLÜMAN HALKTAN ÖZÜR
DİLEMELİ
Öncelikle yapılması gereken, cunta ürünü, faşist Anayasanın mutlaka ama mutlaka değiştirilmesi, halkın inanç değerleriyle barışık, eşitlikleri ve adaleti önceleyen, kısa bir Anayasa yapılması. Ve sistem laiklik üzerinden, başörtüsü, alfabe yasağı gibi kronik hale gelen bütün bu meseleleri gözönünde bulundurarak yanlış yaptığını devletin bizatihi kendisi itiraf edecek, Müslüman halktan özür dileyecek. İkincisi ise özellikle Türkçülük üzerinden, Türk olmayan bütün kavimlerin başta Kürtler olmak üzere gasp ettiği ne kadar hakları varsa iade edecek.
-Kobani'de IŞİD'e karşı uzun süredirvdevam eden bir
direniş var, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, IŞİD'e yakın
olduğunuz söyleniyor, IŞİD'i destekliyor musunuz?
IŞİD HİLAFET İLAN ETTİ, BİZDEN BİAT EDEN
OLMADI
IŞİD hilafet ilan etti, halifeye biat etmek her Müslüman için
farzdır, Hüdaparlılardan tek bir fert biat etmemiştir. Dolayısıyla
buradan IŞİD'e bakış açımızı çok net bir biçimde
değerlendirebilirsiniz. Eğer Hüdapar IŞİD'in yapmış olduğu işin
doğru olduğuna inanmış olsaydı bugün Hüdapar'ın Genel Başkanı dahil
olmak üzere hepimizin onlara biat etmiş olması gerekirdi. IŞİD'in
tekfirci zihniyetini de, pratiğini de tasvip etmiyoruz.
IŞİD VE PKK AYNI AMACA HİZMET
EDİYOR
Fakat şunu çok net söyleyelim; IŞİD'le PKK'nin bilerek ya da bilmeyerek aynı amaca hizmet ettiklerini düşünüyoruz, Kobani'yi de bu kapsamda değerlendiriyoruz. Kobani'deki mesele uluslararası sistemden bağımsız değil. Biz, Kobani'nin Türkiye'yi Suriye batağına çekmek için tezgahlanmış bir oyun olduğunu düşünüyoruz. Bu kapsamda Marksist kodlarla beslenen ve kendisini antiemperyalist olarak kamuoyuna taktim etmiş, propagandaları başta olmak üzere bütün bildirgelerinde bunu dile getirmiş olan PKK'nın Kandil şeflerinin Amerika'yı üçüncü göz olarak Türkiye'ye davet etmiş olmalarını da bir soru işareti olarak kamuoyunun taktirine bırakıyorum.
Hükümetin, "Bizi Suriye batağına çekmek istiyorlar" şeklinde beyanatta bulunmasını olumlu bir adım olarak gördük. İşin hakikatinde, Suriye meselesi baş gösterdiğinde biz tam olarak bu noktada ikazlarımızı yapıyorduk, bu meselenin silahla çözülemeyeceğini, ciddi anlamda trajedilerin meydana geleceğini söyledik, geldiğimiz aşamada haklılığımız ortaya çıktı.
-Çözüm sürecinin geldiği aşamaya baktığınızda süreci
çözüme yakın görüyor musunuz?
ÇÖZÜM SÜRECİNİ
DESTEKLİYORUZ
Görmek isterdik, gerçekten görmek isterdik. Çünkü, bu sorun can yakıcı bir sorun, dolayısıyla bölgeden olduğumuz için bizim de canımızı yakıyor. Fakat ortada bir gerçek var; 6-7 Ekim olayları öncesi biz sürekli olarak bir şeylerin ters gittiğini ifade etmeye çalışıyorduk. PKK'nın orada fiili bir durum oluşturduğunu, devletin yargısının yanında PKK'nın da bir yargısı olduğunu, devletin vergilerinin yanında PKK'nın da bir vergisi olduğunu, devletin kolluk güçlerinin yanında PKK'nın da kendine göre öz savunma adını vermiş oldukları, şehirlerde devriye gezen silahlı bir yapılanmasının olduğunu mütemadiyen söyledik. Fakat bir türlü sesimizi duyuramadık, biz mi duyuramadık, dinlemek mi istemediler, zaten biliyorlardı da seslerini mi çıkarmadılar, yoksa iddia edildiği gibi kapalı kapılar ardında böyle bir pazarlık mı yapılmış, onu bilemiyoruz.
6-7 Ekim'den sonra süreç bir kırılma yaşadı. Bu olaylarda
Diyarbakır'da Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice şehit
edilmesinin Türkiye kamuoyunun vicdanında derin yaralar oluşturması
ve bunun da çeşitli kesimler tarafından hükümet üzerinde bir baskı
unsuru haline dönüştürülmesiyle birlikte hükümet bazı kararlarını
tekrar gözden geçirdi. Bu kapsamda Sayın Arınç'ın da partimize bir
ziyareti oldu, bunlar olumlu adımlar. Temenni ediyoruz ki bu olumlu
adımlar devam etsin. Biz öteden beri devletin PKK ile görüşmesini
silahları bıraktırma adına olumlu gördük ve çözüm sürecini
desteklediğimizi her fırsatta ifade ettik. Devletin silahsızlanma
adına elinde silah olan PKK ile görüşmesini normal bulduk.
PKK EVLERE SİLAH
DAĞITIYOR
Fakat Kürt meselesi adını verdiğimiz, sistemden kaynaklanan gaspedilmiş hakların iadesi konusunda Kürt halkının tamamıyla görüşülmesi gerektiğini düşündük. Belki 6-7 Ekim'den sonra böyle bir irade oluştu ama tam olarak hükümetin söylediği gibi rayına oturmuş bir durum değil. Şu an iki şeye dikkat çekiyoruz; birincisi; PKK yandaş gördüğü her eve bir silah değil, her evin içinde eli silah tutan herkese ağır silahlar veriyor. Bu kapsamda bölge barut fıçısı haline gelmiştir diyebiliriz. İkincisi; dağa kaçırılan gençler var, o gençler dağda bir müddet eğitim aldıktan sonra teslim oluyorlar sonrasında serbest bırakılıyorlar. Serbest bırakılan ve eğitim alan bu gençlerin silahlı sokak eylemlerinde kullanıldıklarını görüyoruz. Cizre'de hayatını kaybeden Yasin Özer'in böyle biri olduğu ispatlandı. Bu iki tehlikeye dikkat çekmek istiyoruz. Durum böyle giderse durumun iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz.
-Mart ayında sürecin nihai sonuca ermesi ve Abdullah
Öcalan'ın bir çağrı yapması bekleniyor, olur görüyor
musunuz?
ÇÖZÜM İSTİYORUZ AMA BU KOLAY
DEĞİL
Görmek isteriz, bu işin bitmesini en çok biz istiyoruz. Hüdapar; PKK ve HDP cephesinin düşman gördüğü, yok etmek istediği bir kesim, internet ortamında kendi talimatlarıyla çetelerin açık hedef haline getirdiği, nerede görseler infaz edilecekler dediği kesim. Buna rağmen Hüdapar çözüm sürecini destekliyor. Burada çok olgun bir akıl ve ciddi bir aklıselim var gerçekten. Biz çözüm olsun istiyoruz fakat biraz önce çizmiş olduğum manzara gösteriyor ki, bu çok kolay değil. PKK varlığını şiddete borçlu olan bir hareket olduğu için, şiddeti bir kenara bırakması öyle kolay olmayacaktır.
-Kısa süre içerisinde sürece dahil olacak mısınız, böyle
bir sinyal var mı?
SAYIN ARINÇ'IN PARTİMİZİ ZİYARETİ
ÖNEMLİ
Bunu zaman gösterecek. Sayın Arınç'ın bizi ziyaret etmesini bu yönde atılmış bir adım olarak görüyoruz. Bunun devamının gelmesini biz temenni ediyoruz. Hüdapar'ın masada bulunmuş olması çözümün biraz daha erkene alınması anlamına gelecektir çünkü Hüdapar temsil etmiş olduğu misyon gereği bu bölgenin, Türkiye Kürdistanının ve bütün bölgenin dinamiklerini çok iyi bilen, bu hassasiyetlerin tercümanı olabilecek bir yapıya sahiptir.
-Charlie Hebdo dergisine bir saldırı gerçekleşti,
saldırıda 12 insan öldü. Dergi sadece İslam'ı değil bütün dinleri
hicveden karikatürler çiziyordu. Neden Müslümalar yaptı bu
saldırıyı, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
HAKARETİN NE İLE NETİCELENECEĞİNİ
BİLMELERİ GEREKİRDİ
Peygamber'in (S.A.V.) ismi İslam'la özdeşleşmiştir. Muhammed ise övülmüş demektir. Muhammed övgüye layıktır, Rabbimiz tarafından böyle irade edilmiştir.. Dolayısıyla kötülenemez, hakaret edilemez. Belki diğer peygamberler için de bu böyledir ama ahir zaman peygamberi dediğimiz peygamberimizin (S.A.V.) böyle bir alameti farikası vardır, İsmi Allahü teala ile yazılan tek peygamberdir. Dolayısıyla peygamber Aleyhissalâtu vesselam'la ilgili İslam'ın, Kuran'ın öngörmüş olduğu "Alemlere rahmet olarak gönderildiği" ifadesidir. Hatta bazı hadislerde bütün kainatın peygamberin hatırına yaratıldığı ifade edilir. Bunu çok iyi anlamak lazım. Fransa yüzyıllar boyunca İslam topraklarında sömürgeci bir devlet olarak kalmış, islam aleminin bu dinamiklerini çok iyi bilen bir devlettir. Bu hassasiyeti bilen bir devletin peygamber Aleyhissalâtu vesselam'a yönelik bu hakaretin neyle neticeleneceğini bilmemesi anormaldir. Siz insanların kutsalına hakaret etmeyi fikir özgürlüğü içerisinde değerlendirirseniz aslında terörü kendi elinizle beslemiş olursunuz. Biz Hüdapar olarak; "peygamberimize hakaret eden teröristtir" diyoruz.
-Öldürülmeyi hak eder mi hakaret edenler?
Böyle bir şey söylemiyoruz. Çünkü bu teknik bir konudur, Hüdapar siyasi bir partidir. Bir insanın İslam hukukuna göre nasıl öldürülmesi ya da öldürülmemesi gerektiğine karar verecek olan, İslam hukuku ve onun alimleridir. Bizim böyle bir fetva vermeye yetkimiz yok. İşin daha çok siyasi yönü ile ilgiliyiz.
-Her gün kapısına kendisini sinir etmek için çöp bırakıp
kaçan Yahudi komşusu bir gün çöp bırakmadığında hasta mı diye
kapısını çalan bir peygamberin dininden bahsediyoruz, İslam hoşgörü
diniyse bu hoşgörü neden şimdi yok?
HZ. MUHAMMED ÖLDÜRÜLMESİNİ
İSTEMİŞTİR
İslamın hoşgörü özelliği elbette ön plandadır. Kendisine yönelik hakaretleri affetmesiyle ilgili çok sayıda örnek verilebilir. Ama başka örnekler de var, mesela bir Ka'b İbnu'l-Eşref örneği var. Ka'b İbnu'l-Eşref bir Yahudi şairdir, işi gücü peygamber Aleyhissalâtu vesselam'ı kötülemektir, karalamaktır. Hz. Peygamber, "beni bunun dilinden birileri kurtasın" der ve Ka'b İbnu'l-Eşref Muhammed bin Mesleme öncülüğündeki Müslümanlar tarafından öldürülür.
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Görmez'in gayet veciz bir şekilde ifade ettiği gibi; İslam aleminde 12 milyon insanın öldürülmesine Batı'da neden bu kadar tepki verilmedi.
-Batı tepki göstermedi belki ama İslam coğrafyası da
tepki göstermiyor, bu neden?
BATI KUKLASI YÖNETİMLERDEN
KORKUYORLAR
300 yıllık bir soru sordunuz. 300 yıldan bu yana Batı'nın İslam alemi üzerindeki politikaları, planları, hileleri kumpasları böyle bir sonuca getirmiştir. Şu anda halkın Müslüman olan ülkeleri Batıcı, laik insanlar yönetiyor. 3 asırlık projelr sonucu malesef böyle bir durum var. Halk tepki gösteriyor ama bir taraftan da tepki gösterdikleri için Batı kuklası yönetimlerden korkuyorlar.
-Cumhuriyet gazetesine yönelik tepkiyi nasıl
değerlendiriyorsunuz, o karikatürde sizce hakaret var mıydı,
Cumhuriyet gazetesine yapılan baskını medyaya baskı olarak
değerlendiyor musunuz?
CUMHURİYET GAZETESİ PROVOKASYON
OLDUĞUNU DÜŞÜNMELİYDİ
Hayır, bilakis devletin bu anlamda meydana gelebilecek istenmeyen olayların önünü almak için oraya yönelik müdahalede bulunması gerekiyor. Cumhuriyet gazetesinin de içinde yaşadığı toplumun yüzde 98'inin Müslüman olduğu bir ülkede böyle bir olayı gerçekleştirmesinin provokasyon olduğunu bilmesi gerekiyor. Bilerek ya da bilmeyerek birilerinin ekmeğine yağ sürmüşlerdir.
Karikatüre bakmadığım için bir şey diyemem. Toplumda bir algı var, karikatür İslam dünyası tarafından hakaret olarak algılanmış, bunun ötesine geçmenin anlamı yok. Bunu gazetecilerin bilmesi ve buna göre hareket etmesi gerekir.
-Cumhuriyet gazetesine bu tepkiler olduğu gün Akit gazetesi de twitter adresinden, dayak yemiş, gözleri morarmış bir Atatürk resmi paylaştı. Bu provokasyon değil mi?
O resmi görmedim, neden paylaşıldığını da bilmediğim için bir yorum yapamam.
-Cemaat ve AK Parti arasında yaşanan "savaşa" nasıl
bakıyor Hüdapar?
CEMAAT ŞAPKASINI ÖNÜNE KOYUP
DÜŞÜNMELİ
İşin hakiketinde biz bir küçük, bir de büyük fotoğraf çiziyoruz. Küçük fotoğrafta biz diyoruz ki; AK Parti bu vesileyle kendisini bir otokontrole tabii tutmalı, artık mızrak çuvala sığmıyor tabirinden ciddi anlamda ortaya çıkan yolsuzluk iddialarını sadece 4 bakan özelinde değil, topluca bir gözden geçirme fırsatı bulmalı. Tabiri caizse belki çürüklerin ayıklanmasına vesile olur. Şura suresinin 30'uncu ayetinde Allahu teala "Sizin başınıza gelen bir musibet yoktur ki, sizin kendi ellerinizin işlediklerinden dolayı başınıza gelmiş olmasın" diyor. Gülen cemaat için, bu musibeti de bu kapsamda değerlendirmelerini kendilerine tavsiye ederiz. Biz nerede hata yaptık diye şapkalarını önlerine koyup düşünmelerini isteriz.
-Yolsuzluk mu darbe mi, nasıl tanımlıyorsunuz
yaşananları?
AL BİRİNİ VUR
ÖTEKİNE
Bunlar asla birbirlerinin alternatifi olamazlar. Her ikisi de. Adaletten, meşruiyetten uzaklaşan hiçbir şey birbirinin alternatifi olamaz. Tabiri caizse al birini vur ötekine.
Savaşın da bir hukuku vardır, Allahu teala savaş zamanında bile haddi aşmamak gerektiğini söyler. Haksızlıkların, hukuksuzlukların ortaya çıkarılmasına evet ama birbirlerine olan bu öfkelerinin kendilerini adaletsizliğe sürüklemelerine hayır diyoruz ve meşru kurallar içinde hareket etmeleri gerektiğini düşünüyoruz.
-Dört bakan Yüce Divan'a gitmeli miydi
sizce?
HERKES HESAP
VERMELİ
Yolsuzlukla suçlanan herkesin mutlaka yargıya intikal edip orada hesap vermesi gerekiyor, fakat Türkiye'de yargıyı konuşmak gerekiyor. Eğer her gelen kendi yargısını kurmuşsa yargının içerisinde de kumpaslar varsa, yargı da örgütleşmişse, ideolojik bir boyuta ulaşmışsa kimi nereye gönderiyorsunuz, bunu sorgulamak gerekiyor. Hani derler ya "bir memlekette tuz kokarsa o memleketin hali nice olur" diye, adalet bu memlekette tuz hükmündedir ve malesef tuz kokmuştur. Onun için biz gidip gitmemesi arasında çok da bir fark görmüyoruz.
-Biraz gündeme geçelim dilerseniz, siz dini referans
alan bir parti olduğunuz için özellikle sormak istiyorum, bir
"hoca" çıktı ve 6 yaşındaki kız çocuğu ile evlenilebilir" dedi.
Nasıl bakıyorsunuz bu konuya, evlenebilir mi?
TÜRKİYE ŞARTLARINDA 6 YAŞINDA EVLİLİK
OLMAZ
Biz referansını İslam'dan alan bir partiyiz. İslam'ın kaide ve kuralları var, bir hukuk sistemi var, Dolayısıyla bir meseleyi yorumlarken bunlardan bağımsız hareket edemeyiz. Bir kız çocuğunun ne zaman evleneceği yöreden yöreye değişiklik gösterebilir, iklimsel şartların insan tabiatı üzerinde fizyolojik ve biyolojik etkileri var. Afrika gibi sıcak bölgelerde 10 yaşındaki bir çocuk, Sibirya'daki 18 yaşındaki genç bir kıza denk gelebiliyor. Bütün bunları değerlendirmeden ilk bakışta 6 yaşındaki bir çocuğun evliliği tasvip edeceğimiz bir şey değildir. Türkiye şartlarında bir çocuğun 6 yaşında evlenmesini kabul etmeyiz.
-Hangi şartlarda kabul edersiniz?
Şu anda görebildiğimiz kadarıyla 6 yaşındaki bir çocuğun evlilik yaşı olmaz.
Diyanet İşler Başkanı Mehmet Görmez'e piyasa değeri 1
milyon lira olan makam aracı alındı. Hüdapar olarak buna nasıl
bakıyorsunuz, bir din adamı bu kadar pahalı bir araca binebilir
mi?
İSRAF HARAMDIR
Biz ilkesel konuşuyoruz ve diyoruz ki; israf haramdır.
İsraf mıdır bu arabaya binmek?
Bunu taktir edecek olan Diyanet İşleri Başkanı'dır. O benden daha alimdir, taktir yetkisi kendisine aittir.
-Geçenlerde yine "İslamcı bir yazar" "kadın spiker
izlemek günahtır" dedi, ne düşünüyorsunuz, günah mıdır
sizce?
KEŞKE BÜTÜN SPİKERLER ÖRTÜLÜ
OLSAYDI
Size çok net bir şey söyleyeyim; ben sizin örtülü olmanızı tercih ederdim. Bir baskı aracı olarak değil tercihimi söylüyorum. Keşke örtülü olsaydınız.
Çünkü, İslama göre, örtülü olmadığınızdan dolayı bir hesap vereceksiniz, bana kalsa, benim tercihime bırakılmış olsa, Hüdapar'ın tercihine bırakılmış olsa bütün spikerlerin örtülü olması gerekir. Keşke gerekçelerini okuyarak kendi istekleriyle örtünseler. Lütfen buradan şu anlamı çıkarmayalım; Hüdapar iktidara geldiğinde bütün spikerleri kapatacak! Asla böyle bir şey söylemiyorum.
Bunu tercih ederdiniz ama?
KİŞİNİN İYİLİĞİ İÇİN
İSTİYORUZ
Kuşkusuz. Bunu onların iyiliğini istediğimizden dolayı tercih ederdik. Referansımız İslam, İslam herkesin Allah'a hesap vereceğini söyler, kişiyi o ağır ve zor günde yani ahiret gününde ciddi töhmetler altında bırakacağını bildiğimiz bir şeyi söylemekten çekinmiyoruz, tercihimizi söylüyoruz. Ama burada asla bir zorlama söz konusu değil, zorlamanın olmaması gerektiği İslamın bizatihi kendisindendir. Belli bir yaşa gelmiş, doğru ile yanlışı ayırt etmiş özgür iradesi olan bir insana bu zorlama saygısızlık olur, bunun tersi de mümkün. Bir insana örtünmemesi gerektiğini söylemek de saygısızlıktır.
-Partinizin MYK'sında kadınlar var ama üst yönetimde
yok, Hüdapar'da kadın kotası için belirlenen rakam var
mı?
8 KADIN KURUCUMUZ
VAR
Başkanlık divanında kadın yok. Bu durum kadına yönelik bir tavırdan değil. Biz, bizim üzerimize yazılan tezlerden tanınmaktan çok rahatsızız. 45 kurucusu olan Hüdapar'ın 8 kurucusu kadındır, partinin GİK(Genel İdare Kurulu) yani ilk 20 kişisinin 3 tanesi hanım kardeşlerimizdir.. Burada asıl mesele ehliyet ve liyakat meselesidir.
-Partinizde başı açık bir kadın var mı, ya da başı açık
olan bir kadın görev alabilir mi?
PARTİMİZDEKİ KADINLARIN ÖRTÜLÜ OLMASINI
TERCİH EDERİZ
Şu an itibari ile partimizde başı açık bir kadın yok. Ama olur mu olmaz mı bilemem, tercihimi söylüyorum; partimizin özellikle idare kurullarında görev alanların örtülü olmasını tercih ederiz.
-HDP bu konuda çok iddialı, kadın kotası oldukça fazla, HDP ile bu konuda yarışır mısınız, kadınlar sizin partinizde de öne çıkar mı?
Biz kadına değer vermenin kriterlerini biraz daha farklı görüyoruz.
-Annelik sizin için de en büyük kariyer
midir?
ANNELİĞİN HAKKINI VEREMEMİŞ BİR KADIN
HANGİ MAKAMDA OLURSA OLSUN...
Bu sözün altına imzamızı atıyoruz. Bir kadının bize göre en
önemli kariyeri anneliktir. Bir kadının annelik kariyerine halel
getirecek hiçbir iş alanında kadının istihdam edilmemesi
gerektiğini düşünüyoruz. Prensipte bir kadının çalışmasına elbette
karşı değiliz ama bir kadın anneyse ve aynı zamanda çalışıyorsa
bütün düzenlemelerin buna göre yapılması gerekir. Peygamberimiz
Aleyhissalâtu vesselam "cennet annelerin ayakları altındır" diyor.
Bu çok ince bir çizgidir; "kadınların ayağı altındadır" demiyor,
annelerin diyor. Çünkü annenin yetiştireceği bir evlat ya cemiyetin
çok saygıdeğer bir evladı olacak ya da gerçekten toplumun başına
bela olacak. Bir kadının en önemli kariyeri elbette annelik
vasfıdır.
Çocuklarını cemiyete faydalı hale getirememiş yani anneliğin
hakkını verememiş bir kadının hangi makamda olursa olsun topluma
faydalı olmasını beklemek, son derece yanlış bir düşüncedir.