Bunlar da Kekeç kriterleri
Abone olAltaylı'nın 'Ne zaman adam oluruz?" sorusuna ilginç bir yanıt da Ahmet Kekeç'ten geldi. Kekeç bu tartışmadan kalkakarak köşe yazarlığı kriterlerini şöyle sıraladı...
Fatih Altaylı'nı köşe yazılarının sonunda 'ne zaman adam oluruz?
sorusuna verdiği ilginç yanıtlar medya dünyasını
karıştırdı. Tartışmalara istemeden dahil olan Yenişafak
yazarı Ahmet Kekeç, "Ne zaman adam oluruz?"
başlıklı yazısında köşe yazarı olmanın ince kriterlerini ortaya
koyarken bir dönemi sorgulamayı ihmal etmedi:
Yazı: Ahmet Kekeç
Kaynak: www.yenisafak.com.tr
Belki Fatih Altaylı, çokca tepki toplayan yazısını, "Ne zaman adam
oluruz? Eş durumundan köşe yazarı olmadığımız zaman..." biçiminde
formüle etseydi bu kadar gürültü kopmayacaktı.
Hayır, formüle edilmiş versiyonunu onayladığımdan değil.
Kim nasıl yazar olmuşsa olmuş, kime ne!
Kaldı ki, vaktiyle Murat Belge'ye de takan ve bir Ekşi Sözlük
yazarına, "Bu şimdilerde de Murat Belge'ye taktı. Hey yarabbim!
Kadın senin etin nedir budun nedir!" dedirten Ruhat Mengi'yi "Ruhat
Biliktan" olduğu dönemlerden hatırlıyoruz ve mesleğe (daha doğrusu
yazarlığa) yatkın olduğunu biliyoruz. Bir televizyon kanalında
program yapıyordu, konuk filan ağırlıyordu. Bence başarılıydı
da.
Sonra işte bildiğiniz gibi Güngör Mengi'yle evlendi ve köşe yazarı
oldu. Belki de önce köşe yazarı oldu, sonra Güngör Mengi'yle
evlendi. Neyse, bu sıralama çok önemli değil.
Bir dergi, "Köşe yazarları hangi köşe yazarlarını okuyor" şeklinde
bir anket düzenlemişti. Benim aklıma da, "Köşe yazarları hangi köşe
yazarlarını okumuyor?" sorusu geldi. Bana böyle bir soru
yöneltilseydi, "Top 10" listeme Ruhat Mengi'yi hiç düşünmeden dahil
ederdim.
Muhatabımı üzmek için söylemiyorum ama, bugüne kadar hiçbir
yazısını okumadım. Şöyle bir bakıp geçtiğim yazarlar arasındadır...
Mutlaka önemli şeyler yazıyordur, mutlaka "el değmemiş
gerçekliklere" kalem üşürüyordur, mutlaka kısa sürede bir
tiryakilik de oluşturmuştur ama, dediğim gibi, benim kalemim
değil.
Bir de aslında ne yazdığına değil, nasıl yazdığına bakmalı. Fatih
Altaylı'nın bence çirkin, çok çirkin yakıştırmasından sonra iki
gündür Ruhat Mengi okuyorum ve görüyorum ki yazarımız o kadar da bu
işlerin yabancısı değil. Doğru cümle kuruyor, meramını rahatlıkla
anlatabiliyor, imla ve noktalamadan haberdar. Daha ne olsun!
Mesela, kendisine yönelik saldırıyı "kadın ayrımcılığı" noktasından
ele alıyor ki, bence son derece isabetli bakıyor.
Fakat, Fatih Altaylı bu işi ilk kez yapmıyor ki. Daha önce, bir
radyodan, başı örtülü kadınlara "aşüfte" demiş, bildiğim kadarıyla
tazminata mahkum edilmişti.
Demek istediğim şu: Kadın ayrımcılığı yaparak bugün Ruhat Mengi'yi
üzen Fatih Altaylı, düne kadar Ruhat Mengi gibi düşünmeyen başka
kadınları üzüyordu ve bu durum "kadın ayrımcılığı" konusunda hassas
hiçbir kadınımızın (bu arada Ruhat Mengi'nin de) umurunda
olmuyordu.
Demek ki ne zaman adam oluruz?
Sadece kendimizi değil, farklı yaşam tarzını benimsemiş kadınları
da düşündüğümüz zaman...
Sonuç olarak, Ruhat Mengi'nin tepkisinde haklı olduğunu
düşünüyorum. Nasıl köşe yazarı olmuşsa olmuş; öncelikle bir
hanımefendidir, bir eştir, bir annedir.
Tabii işin bir de Fatih Altaylı boyutu var. Burada da Ruhat Mengi
gibi düşünüyorum.
Bu arkadaşımız, yüksek bir transfer ücreti karşılığında "Sabah
gazetesine" transfer oldu. Hangi gazetecilik başarısı, kurduğu
hangi doğru cümle, yazdığı hangi "güzel yazı" karşılığında bu
paraları haketti, bilmiyorum. "Fatih Altaylı niçin ünlü bir
gazetecidir?" sorusuna verebileceğim bir cevap da yok.
Bilebildiğim ve hatırlayabildiğim kadarıyla, bütün ününü, "28 şubat
mağdurlarına" ettiği küfürlere borçlu. Celadetli, celalli ve sözün
şehvetiyle herşeyi kırıp dökmeye hazır bir arkadaşımız. Kimlerle
mahkemelik olduğunu, hakkında kaç tazminat davası açıldığını
kendisi yazıyor. Neredeyse herkesle kavgalı, herkesle
mahkemelik.
Diyorum ya, "Fatih Altaylı niçin önemli bir gazetecidir?" sorusunun
bende bir karşılığı yok.
Hele, Turgay Ciner'e ettiği onca laftan sonra Sabah gazetesine
geçmeyi nasıl içine sindirebildiğini hiç çözemiyorum.