Bumin'den MHP ve FP'ye suçlama
Abone ol"Siyasi partiler mallarını paravan şirketlerde saklıyor" diyen Bumin, bu partilerin adını da veriyor. MHP ve FP..
Bumin, Hürriyet Gazetesi'nden Yener Süsoy'a konuştu. İşte Süsoy'un izlenimleri ve Bumin'in çok konuşulacak açıklamaları: Mustafa Bumin, Anayasa Mahkemesi Başkanı, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin 3 nolu yetkili kişisi... Kırşehir Mucurlu, mütevazı bir ilkokul öğretmeninin 6 çocuğundan, 26 Haziran 1940 Kaman Ömer Hacılı Köyü doğumlu, Mucur nüfusuna kayıtlı olanı... 1963’te Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezuniyet... 1967’de Danıştay’da tetkik hakimi, 1982’de Danıştay Savcısı, 1985’te Danıştay üyesi, 1989’da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Asıl üyesi, 1992’de Anayasa Mahkemesi Asıl Üyesi, 1998’de Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ve 2000’de Anayasa Mahkemesi Başkanı... Türkiye ve Ortadoğu Kamu Yönetimi ve Paris Milletlerarası Kamu Yönetimi enstitülerinde öğrenim, Fransız Danıştayı’nda staj... Mustafa Bumin, özel yaşamında çok güler yüzlü, çok konuşkan, çok tonton, çok sıcak; ağzından bal damlıyor. Emekli ilkokul öğretmeni 41 yıllık eşi Nebahat Bumin, aynı zamanda başarılı bir ressam. İki kızından büyüğü Hülya, Deniz Kuvvetleri’nde kıdemli yüzbaşı rütbesiyle doktor, Hale ise Vakıflar Bankası avukatlarından. Bumin, Pınar, Bora ve Talya adlı 4 sevgili torunu var. Buminler’in lojman villasının yemyeşil çimenlerle, rengarenk çiçeklerle bezeli bahçesinde kayısıdan şeftaliye, eriğe kadar onlarca meyve ağacı var. Bütün bunların hepsini, elinde kazma kürekle Türkiye Cumhuriyeti’nin 3 nolu yetkilisi kendi elleriyle yapmış. Bal dök yala evin duvarlarında Nebahat hanımın yaptığı yağlıboya tablolar var. Koskoca Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın çalışma odasını görseniz, hayretten küçük dilinizi yutarsınız. Küçücük bir oda, köhne küçük bir tahta masa, küçük bir kütüphane ve sandalye. Türkiye Cumhuriyeti’nin 3 numarası, evinin ve özel yaşamının kapısını ilk kez bize açtı. Gelecek yıl emeklilikle sona erecek meslek hayatında gördüklerini, yaşadıklarını saatler boyu bütün açıklığıyla anlattı. Eleştirilerini, görüşlerini aktarırken lafı hiç evirip çevirmedi, kimselere şirin görünmeye çalışmadı. Mustafa Bumin’in gerçekleri o kadar acıydı ki, Nebahat Hanımefendinin enfes suböreklerinin, limonlu, çikolatalı pastalarının bile tadını alamadık. İşte Türk adaletinin zirvesindeki adamın sözleri. Pek çok yetkili kişi, yargıyı sadece kendileri söz konusu olduğunda hatırlar. Makamına otururken yargıyı hiç aklına getirmez. Ne zaman ki, görevlerinden alınırlar,o zaman yandım diyerek bize koşarlar. Vicdan: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç. Cüzdan: Cebe girecek büyüklükte, para ve káğıt koymaya yarar küçük çanta. - Bir ülkede yargı biterse her şey biter, bunu herkes iyi bilmeli, gidişat hiç iyi değil. Hakimlerimiz, savcılarımız, baştan sona bütün adli personel geçim sıkıntısı çekiyor, hiçbirinde iç huzuru yok. Mesleğimin giderek erozyona uğruyor olmasından büyük üzüntü duyuyorum. Ben süresini tamamlayıp emeklilik aşamasına gelmiş bir insanım, kendim için bir beklentim yok. Niye bir maliye, bir Merkez Bankası şefinin sahip olduğu mali imkanlara Anayasa Mahkemesi Başkanı sahip değil? MAAŞIM NE KADAR BİLİYOR MUSUNUZ Bugün bir milletvekilinin maaşı herhalde 6 milyar civarında, benim maaşım 3 milyarın altında. Ben onların aldıklarına çok demiyorum, bizimkiler az diyorum. Yener Bey, dilenmiyoruz, ulufe beklemiyoruz, sadece hakkımızı istiyoruz. İzin versem benim mensuplarımın yüzde 80’i başka kurumlara gidecek, nedeni sadece maddiyat. Halbuki burası memurlar için bir cazibe merkezi olmalı, ne kadar acı değil mi? Yargıçlık bugün herkesin arzu ettiği, özendiği bir meslek olmaktan çıktı. Bırakın zenginlerinkileri, iyi bir orta öğrenim yapmış ailelerin çocukları yargıya girmiyor. Diyelim adli yargıya girdi, 2 sene staj yaptıktan sonra 5. bölgeye, mesela Çukurca’ya gidecek. Alacağı maaş 750 milyon lira, hangi ana baba çocuğunu gönderir? Mülakata giren; ‘Maliye’ye, TRT’ye giremedim, hiç olmazsa hakim olayım’ diyorsa mesele bitmiştir. Hakimler, savcılar ve de yargı nice halde derseniz... - Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğim sırasında İstanbul’a tayini çıktığı için karşımda hüngür hüngür ağlayan meslektaşlarımı çok gördüm. 1’inci sınıfa yeni ayrılmış bir hakim 1 milyar 200 milyon lira maaş alır. Gider gitmez asla bir lojmana girmesi söz konusu değildir. Ücra yerlerde 300-400 milyona bir kiralık ev bulup kıt kanaat yaşamak zorundadır. Böyle hakimlik, böyle yargı olur mu? Ne yazık ki, bu ülkenin insanları da kendi haklarına sahip çıkmıyor. Haklarının, özgürlüklerinin gelişmesi için çaba sarf ettiğimiz insanlarımız sessiz. Halbuki siyasi partilere tepki koyacak, benim mahkemelerim çok daha insanca olmalı diyecek. Pek çok etkili ve yetkili, yargıyı sadece kendileri söz konusu olduğunda hatırlar. Makamlarında otururlarken yargı hiç akıllarına gelmez. YARGININ AĞIRLIĞI SİYASİLERİN İŞİ Yargının ağır işlemesi iktidarın işine geliyor. Nice iktidarlar geldi geçti, hiçbiri derde derman bulamadı. - Bir mahkemede yargılama yıllarca devam ediyorsa, hakkınızı almak için yargıya gitmekte tereddüt ediyorsanız, yandınız demektir. Bence siyasi iktidarlar bunları bilerek ve isteyerek düzeltmiyor. Çünkü yargının ağır işlemesinde siyasi iktidarın, yöneticilerin çok menfaati var. Meslek hayatımın çok büyük bir bölümü Danıştay’da geçtiği için çok yakından bilirim, iktidarlar adaletin geç işlemesinden fevkalade memnundur. Hangi siyasi eğilimde olursa olsun, hiçbir iktidar kendi yetkilerinin paylaşımından hoşlanmaz, denetlenmesinden ise nefret eder. Hepsi sadece kendi doğrularına inanır, kendi istediklerini yapar. Adalet ağır, hantal çalışacak ki, onlar da rahat rahat işlerini yürütsün. Cumhuriyetin ilk yıllarında genel bütçeden yargıya ayrılan pay yüzde 4 idi, şimdi ise yüzde 0,7. Bununla mı yargı düzetilecek? Telekomun özelleşmemesine yanarım - Özelleştirme davalarında benim çok muhalefetlerim oldu; mesela Telekom konusunda Başkan Yekta Bey’le Sezer’in görüşlerini hiç tasvip etmedim, karşı oy kullandım. Yener Bey, çok doğru yaptığımı bugün daha iyi anlıyorum, Telekom o zaman 20 milyar dolar ediyordu, şimdi indi 2 milyara. Arkadaşlara şunu anlatamadığıma yanarım; bütün idari işlemler kamu yararına tesis edilmek zorundadır. Edilmez ise bunun yargı denetimi idari yargıya aittir, Danıştay gereğini yapar. Hiçbir iktidar denetlenmekten hoşlanmaz. Hepsi kendi doğrularına inanır, kendi istediklerini yapar. Adalet ağır çalışacak ki, onlar da rahat rahat işlerini yürütsün. Eşiyle hemşeri olan Mustafa Bumin, Nebahat hanımefendi Yozgat Kız İlköğretmen Okulu’nu bitirir bitirmez 1963’te evlenmiş. Türk adaletinin zirvesindeki adam ‘Eşimin hayatında hep resim vardı, emekli olduktan sonra da var. Yağlıboya tablolarının sayısı 200’ü aşkın’ diyor. Siyasi partiler mallarını paravan şirketlerde saklıyor - Anayasa Mahkemesi siyasi partileri mali denetleme görevini maalesef gereği gibi yapamıyor, yapamaz da. Gereği gibi yapılabilmesi en az 200 inceleme elemanına ihtiyacımız var. Bildiğiniz gibi vergi hukukunda kanıt inceleme müessesesi vardır, sizin giderinizin onun için gider olup olmadığına bakacaksınız. Bunu yapmayıp, sadece belgelerle yetinirseniz, her şeyi mükemmel sanabilirsiniz. Zaten bizim partilerimiz bu işi çok iyi biliyor, giderlerle gelirleri öyle güzel denkliyorlar ki. Marjinal partilerin hiçbiri mal varlığına sahip değil, hatta MHP bile. Refah’ın, Fazilet’in mal varlığı sıfır. Bir paravan şirket kurup malları onun üzerinde gösteriyorlar. Kendileri de sanki bu şirketin bürolarındaki kiracılar oluyor. Parti kapatılırsa değişen sadece tabela oluyor, sonra adını değiştir yola aynen devam. Anayasa’nın 90. maddesi değiştirilmeli - Anayasanın 90. maddesi kesinlikle bir an önce değişmeli, yani uluslararası anlaşmaların ulusal yasalarımızın üstünde yer alması kabul edilmeli. Yener Bey, bu egemenlik hakkının devri değildir, karşılıklı fedakarlıktır. Bu egemenlik hakkını zaten Uluslararası Adalet Divanı’na devretmedik mi? Bu yapılmazsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kural ihlali yapan ülkeler sıralamasında en başta olmaya devam ederiz. Güneydoğu olayları bitti de, ancak 5. sıraya inebildik. AİHM Başkanı Luzius Wildhaber’le iki kardeş gibiyiz, birlikte çok enteresan anılarımız var. Kendisiyle her buluşmamızda birlikte neler yapabileceğimizi konuşuruz. O da ilk başta 90. maddenin değişmesi gerektiğini söylüyor. 90. maddeye sadece ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yasaların üstündedir’ desinler bitti, diğerlerine ihtiyaç yok. Luzius bir de mahkemelerin uygulama ve içtihatlarda olabildiği kadar sözleşmeden yana yorum yapmalarını istiyor.